2
Mayıs
2025
Cuma
KÜLTÜR/SANAT

Klasik Türk müziğiyle opera

Önce ‘Türk Popu’ kırdı kabuğunu, onu ‘Türk Sineması’ takip etti. Sırada ‘Türk Operası’ var diyebilir miyiz? Yoksa çok mu erken? Selman Ada’nın ‘Aşk-ı Memnu’ operası gibi örnekler çoğaldığı ve benimsendiği takdirde günün birinde ‘Türk Operası’nın da patladığını gördüğümüz günlere erişebiliriz belki. Türk halkı, içine epeyi bir tutam yerellik tozu katılmış sinemayı da pop müziği de yıllar içinde benimseyip sevdi.

Türkiye’de 80 yıldır, önce devlet sonra özel sektörün de desteğiyle geniş kitlelere benimsetilmeye, sevdirilmeye çalışılan Batı kaynaklı uluslararası sanat müziğinin türleri arasında kültürümüze en yabancı kalacağı düşünüleni, hep ‘opera’ oldu.

Türkiye’de çoğunluk için, müzisyenlerin işlerini kendi başlarına hallettikleri izlenimi veren bir senfoni orkestrasında şefin kendisine dönüp de bakmayan insanlara karşı değneğini sallaması da, bir opera sahnesinde adamların ve kadınların birbirlerine iki saat boyunca ‘bağırmaları’ da aynı derecede anlamsızdır. Belki de bu kabullenemeyiş yüzünden bizim seksen yıllık çoksesli sanat müziği geleneğimizin en zayıf halkası ‘Türk operası besteciliğidir’. Hakikaten, yıllar boyu ‘Bu opera bir Türk besteci elinden çıkmıştır’ diye övünüp gerinebileceğimiz eserlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez.

Oysa ilk Türk operaları sayılan 1934 tarihli ‘Özsoy’, ‘Taşbebek’ ve ‘Bayönder’in ardından devlet her yıl bestecilere en az bir opera eseri sipariş vermeyi adet edinmiş olsaydı bugün elimizde on küsur değil belki yüz küsur Türk opera eseri bulunacaktı. Doğrudur, opera besteciliği meşakkatli bir iştir. Bestecilerin çok zamanını alır ve ciddi kaynak gerektirir. Ama bugüne değin ortaya yüz küsur eser çıkarılabilseydi bunların arasından evrensel ölçülerde kabul görecek nitelikte yirmi küsur opera eserine sahip olabilirdik.

İşte manzaranın böyle olduğu Türk operası besteciliğinde son 20 yıl içerisinde Selman Ada’nın kendine has önemli bir ekol oluşturduğundan söz edilebilir. 1991’de ‘Ali Baba ve Kırk Haramiler’le başlayan Ada’nın opera besteciliği 1996’da ‘Mavi Nokta’ adlı ‘poetik opera’yla farklı bir karakter kazandı. Halit Ziya Uşaklıgil’in romanından Tarık Günersel’in librettosu üzerine 2002’de bestelediği ‘Aşk-ı Memnu’ operası ise Ada’nın bu türdeki ‘şimdilik’ son eseri. 1953 doğumlu bir zamanların ‘harika çocuğu’ Selman Ada’nın üçüncü operası ‘Aşk-ı Memnu’nun İzmir prömiyeri geçtiğimiz cumartesi akşamı Elhamra Sahnesi’nde yapıldı. Eserin dünya prömiyeri 2003’de Mersin’de yapılmış, daha sonra İstanbul ve Ankara’da sahnelenmişti.

Selman Ada’nın yönettiği İzmir prömiyerinde eseri sahneye koyan Murat Göksu’ydu. Dekor Nihat Kahraman, kostüm Sevtaç Demirer, ışık Oktay Kanca’ya aitti. Koro şefliğini Caner Ruhselman üstlenmişti. Prömiyer gecesinde; Bihter’de Burcu Kılıç, Behlül’de Oğuz Çimen, Adnan Bey’de Teyfik Rodos, Firdevs Hanım’da Aytül Büyüksaraç, Nihal’de Evren Kayacan, Beşir’de Fırat Yalçınkaya, Matmazel de Courton’da Evrim Keskin, Nesrin’de Seza Agun, İmam’da Hüseyin Çanlıoğlu, Dondurmacı’da Fırat Halavut sahnedeki sanatçılardı.

Selman Ada’nın, fazlasıyla bize özgü oluşundan hareketle, evrensel boyuta taşınamayacağı kaygısıyla bestelemeye yanaşmadığını ifade ettiği ‘Aşk-ı Memnu’, aynı adlı bir tiyatro eserinin sahibi olan, librettonun yazarı Tarık Günersel’in bestecimizi ikna etmesi sonucunda yaşama geçebilmiş. Ada, beste aşamasında ‘daha önce tanımadığım zengin bir dünyaya girme fırsatı buldum’ diye tabir ettiği, başta Tevfik Fikret olmak üzere Serveti Fünun edebiyatından çok etkilendiğini söylüyor. Ada’nın bir diğer ilham kaynağı da, Klasik Türk Müziği ve Tasavvuf Müziği olmuş. İki perdelik operanın her anında, izleyiciler bu iki geleneksel müziğimizden alınma usuller, ritimler ve çok tanıdık ezgilerle karşı karşıya kalıyor.

Özellikle Nesrin’in operanın en kıvrak aryası diyebileceğimiz ‘Kule Köle Aryası’ alıştığımız aryadan ziyade darbukanın da katıldığı senfonik orkestra eşliğinde teksesli bir şarkı gibi! İzleyicinin de favorisi bu şarkı. ‘Gidelim Göksu’ya’, ‘Yine Bir Gülnihal’ koronun çoksesli okuduğu klasik şarkılarımız arasında başı çekiyor.
Türk Beşleri üyesi Hasan Ferit Alnar, Kanun Konçertosu besteledi diye, özellikle Adnan Saygun tarafından vakti zamanında tu kaka edilmişti. Selman Ada da eserini o dönemde verseydi büyük bestecimizin dilinden kurtulamazdı. Ama devir değişti. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen, opera-baleyi halka götürme hareketi kapsamında, Ada’nın - yerellik dozu kimilerine göre hâlâ fazla kaçmış sayılabilecek - sahne eserleri şimdilerde baş üstünde tutuluyor. Ölümsüz Türk müziği klasiklerini bu kez operatik sesle karşılarında bulan Türk halkı bakalım operayı daha da benimseyecek mi, bunu zaman gösterecek.

Serhan Bali - Radikal
Yayın Tarihi : 22 Aralık 2009 Salı 18:22:42


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?