Yazar Enis Batur'un NTV'de yayınlanan "Sol kol kopuk yaşamak" başlıklı yazısı...
Ne demeye çalışıyor liberal kafa: Hayran olduğu sistemin Orson Welles’leri değil, yalnızca Dany Boon’ları istediğini mi -yoksa ben mi, taşkafa, anlamıyorum bu adamların meramını?
Dany Boon
Fransa’da, şimdilerde, gişe rekoru “Chti’ler diyarına hoş geldiniz” başlıklı sevimli komedi filminde. Ünlü, zeki bir komedyen Dany Boon; hem yazıp yönettiği, hem başrolünü üstlendiği filimde, Fransa’nın, bizim Karadeniz’in tekabülü bölgesinin insanlarını konu ediniyor. Geçenlerde, bir tartışma programında, eski komünist yeni liberal aydınlardan biri sözü Dany Boon’a getirdi: “Bu film ona 2008’de 6-7 milyon euro kazandıracak, bileğinin hakkıyla hem de; işte bundan, liberalizme hayranım”.
Ekranda bir tartışma izlerken, insan, bazan orada olmadığına hayıflanıyor. Yeni liberalin akıl yürütme biçimi, mantığı bir şakayı andırıyordu, ne yazık ki değildi. Ona sormak isterdim: Dany Boon’un gişe başarısının karşılığını almasıyla bir sistemin, bir düzenin başarısını açıklamak mümkün müdür?
Sinema tarihinin, yapıldığı tarihten bu yana en önemli filmi sayılan “Yurttaş Kane”in ticari başarısızlığı dillere destan öyküdür, ne demeye çalışıyor liberal kafa: Hayran olduğu sistemin Orson Welles’leri değil, yalnızca Dany Boon’ları istediğini mi -yoksa ben mi, taşkafa, anlamıyorum bu adamların meramını?
İspanya genel seçimlerinden kısa bir süre sonra, Fransa’daki yerel seçimleri solun kazanması liberalleri öfke krizine sürükledi, görüyoruz. Bir konuda haklılar: Sol, Avrupa’nın siyasal yaşamında öne çıkıyor ama kendi içinde bunalımlı, yenilenmeyi gerektiren bir konumda. Öfkenin kaynağında da bu durumu görüyoruz kaldı ki: Ya, bir de toparlanmış olsalardı?
Peki neden, bu durgunluk tablosuna karşın, Fransa’daki yerel seçimlerden utkuyla çıktı sol? İşin tuhafı, seçmenlerin pragmatik gerekçeleri yüzünden. Bir yıl dolmadı, başkanlık seçiminde, solun adayına karşı Sarkozy’yi gösterirken de aynı gerekçelerden hareket etmişti seçmenlerin çoğunluğu: Sağın adayı, özellikle ekonomik tıkanıklığı gidermeyi, yurttaşlarının satın alma gücünü oldukça inandırıcı biçimde arttırmayı vaadetmişti. Bir yıl dolmadan, sözlerinin kurusıkı olduğu anlaşıldı.
Edgar Morin
Gene de, yerel seçimlerde solun tercih edilmesi, yaşadığı bütün çalkantılara karşın Sosyalistlerin, bir parça da aynı yelpazede yeralan Komünistlerin ve Yeşillerin, daha önce “Sosyal programlar” çerçevesinde başarılı adımlar atmış olmalarına bağlanıyor. Pragmatik gerekçe derken bundan sözediyorum: Fransa’da sol, toplu taşıma sorunlarına, emekli haklarına ve sendikal hareketle elele ücret politikalarına ilişkin somut iyileştirmelere imza atmıştı geçmişte, seçmen bu taleplerini yineliyor.
Bir tür denge politikası, sonuçta. Liberal siyaset bir başına yetersiz ve insafsız ölçüler geliştirdiği için, yurttaş onu sosyal siyasetlerle dizginlemek istiyor.
Burada, bana asıl önemli görünen unsur, sol düşünceye bağlılığını sürdüren, dönem bunu gerektiriyor mantığıyla sağa çarketme yoluna sapmayan aydınların yol göstericiliği. Fransa, yalnızca sınırları içinde yaşayan yerel şahsiyetlerin görüşlerine açık toplumlardan değil.
Dolayısıyla, eleştirel sol düşüncenin yeni çözümler üreten kafaları arasında, Edgar Morin gibi en olgun yerli düşünce adamlarıyla, Immanuel Wallerstein gibi olgun çağındaki yabancı düşünürleri de bağrına basıyor.
Immanuel Wallerstein
Wallerstein 77 yaşında ve Ecole Pratique’de ders veriyor bu yıl, son kitabı “Evrensel Avrupa” ile hayli sıkı eleştiriler getirdi eski kıtanın yeni düzenine. Morin’in peşpeşe çıkan iki kitabı, “Nereye Gidiyoruz?” ve “Uçuruma Doğru mu?”, biribirini tamamlayan iki soruyla, uygarlığımızın 11 Eylül sonrası görünümünü didikliyor.
Onca örnek arasından ikisine değiniyor olmam, sol düşüncenin etkin saflarını bu isimlerle sınırladığım izlenimini uyandırmasın: Güçlü, çalışkan bir aydın topluluğu seferber solda. Bizim Türkiye’de nicedir eksikliğini duyduğumuz gizilgüç bu işte...