22
Mayıs
2024
Çarşamba
KÜLTÜR/SANAT

Modern ve Ötesi

Santralistanbul'un ilk büyük sergisi Modern ve Ötesi...

Santralistanbul'daki Modern ve Ötesi adlı sergi 1950 öncesi çalışmaları yok saymış. Esas tartışılması gereken ise 'modern sanatçının' kim olduğu meselesi...

Her türlü eleştiriden önce Santralistanbul'u ve bu projeyi destekleyenleri kutlamak gerek. Türkiye'nin özel olarak tasarlanmış ilk müze binasını inşa etmek başlı başına bir sorumluluk.


Açılış etkinliği olarak hazırlanan 'Modern ve Ötesi' sergisi ise, kendi içinde tutarlı ve emek verilmiş bir çalışma.


Benim işaret etmek istediğim birkaç sorun var: İlki sergi küratörlerinin de vurguladıkları gibi henüz doğru düzgün kaleme alınmamış modernlik tartışması. 'Modern ve Ötesi'nin, Türkiye sınırları içinde gelişen modern sanatın başlangıç tarihini 1950'ler olarak göstermesi ne kadar doğru?

Sergi ilk giriş panosunda da belirtildiği gibi, modernlik sorunsalı Ali Avni Çelebi ve Zeki Kocamemi'nin 1927 yılında düzenlenen 11. Galatasaray Sergisi'nde yer alan kübik-konstrüktivist çalışmalarıyla başlıyorsa, aradan geçen 25 yıllık sürede Türkiye'de modernliğe dönük hiç mi yapıt üretilmedi? Aradaki 25 yılı atlayarak nasıl bir modernlik tarifi çıkarılabilir? Ayrıca iki sanatçının sadece desenlerini sergileyerek bu fikri temellendirmek ne kadar mümkün?

D Grubu'nu, Yurt Gezilerini, İnkilap Sergilerini ve aradaki tüm kübizm tartışmasının modernliğe katkılarını dışlamak ne kadar mümkün? Bunu birkaç kere farklı yerlerde vurgulamıştım: Tarihi kesip biçmeyi seven sanat tarihçiler için 1950'lerde beliren soyut resim anlayışı modernliğin aynı zamanda soyut sanat olarak algılandığını gösteriyor. Oysa modernlik soyut veya figüratif resim yapma süreciyle ilişkili değil. Toplumsal, ekonomik ve kültürel bir dönüşümün bütünü. Özellikle bizim gibi modernliğe geç kavuşmuş ülkelerde bu süreci iyi tahlil etmek gerek. Aksi takdirde sorun biçimsel bir çözümleme olarak algılanıyor ki, modernlik tam da tersi anlama yönelik bir sonuçtur.


Serginin neredeyse yüzde 90'ı Santralistanbul dışındaki koleksiyonlardan seçilebildiğine göre, niye daha nitelikli ve sanatçıları gerçek anlamda temsil eden yapıtlara ulaşılamadı?

Örneğin Orhan Peker, İhsan Cemal Karaburçak, Bedri Rahmi gibi sanatçılar gerçekten de bu yapıtlarla mı sanat tarihindeki yerlerini aldılar? Bu sanatçıların kimileri için ciddi retrospektif çalışmalar yapıldı. Sırf onlara bakarak daha iyi yapıtlar ve koleksiyonerlerini tespit etmek mümkün. Buna karşılık Abidin Dino için bir oda kurulunca ister istemez bir dengesizlik çıkıyor, sanki bir hiyerarşi varmış gibi algılanıyor.

Dino, bir müze salonu ve kronolojik akan bir tarih içinde kullandığı malzeme ve tercih ettiği dil açısından gerçekten de tarih dışı duruyor.

Dino'yu modernin bu sürecine oturtmak yanlış referanslar doğurmuyor mu? Ya da diğer sanatçılara haksızlık olmuyor mu?


İnsan Modern ve Ötesi'nde Eşref Üren'in, Nevhiz'in, Ergin İnan'ın, Leyla Gamsız'ın, Tiraje'nin, Naile Akıncı'nın niye olmadığını merak ediyor. Bir diğer önemli sorun ise, Sami Baydar ve Deniz Bilgin'in sergideki varlığı. Her ikisi de biçim dili ve anlam sorunsalı olarak kendine dönük sanatçılar. Sergide yer almaları, modernlik tartışmasında çözmemiz gereken bir sorunu gösteriyor: Modern sanatçı aynı zamanda çevresini, kendisinden sonrayı etkileyen bir kimliğe mi sahip olmalı?

Yoksa her iki sanatçı örneğinde olduğu gibi kendisine özgü bir sanat sorunsalını içe kapalı olarak mı sürdürmeli?

Bu tartışmanın cevabı sanırım Tomur Atagök, Yusuf Taktak, İsmet Doğan, Fatma Tülin, Murat Morova, Arzu Başaran, Canan Beykal, Mustafa Horasan, Temür Köran, İrfan Önürmen gibi sanatçıların bu seçkide niçin yer almadığını da ortaya koyacak.

LEVENT ÇALIKOĞLU/radikal
Yayın Tarihi : 30 Ekim 2007 Salı 14:54:20


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?