26
Mayıs
2024
Pazar
KÜLTÜR/SANAT

Modern'e yansıyan Safkanlar

Küratörlüğünü Engin Özendes'in üstlendiği ve 26 Nisan'a dek sürecek olan sergide, 40 adet fotoğraf yer alıyor. Peter Müller Peter, portre, karakter, dans ve büyük tutkusu olan at konularında uzman bir fotoğrafçı. İnsanlık tarihiyle iç içe bir geçmişe sahip olan ve tarih boyunca soyluluk ve sadakatin simgesine dönüşen atlar, yüzyıllardır pek çok ressamın tablolarında kimi zaman başkahraman, kimi zaman da kahramanların yoldaşı, savaşan öncü, asilleri sırtlayan varlık olarak ifadesini buldu.

Safkan Yansımalar'a gölgesi düşen at soyu ise asillerin asili olarak bilinen özel bir at. Bu at neslinin adı Yeguda de la Cartuja. İnsanoğlunun yüzyıllar süren çapraz dölleme ve özel seçimlerle ideal kusursuzluğu elde etme çabasının büyük zaferi olan safkan İspanyol atı Cartuja, Safkan Yansımalar'a Safkan fotoğrafların düşmesindeki en önemli etken.

Fotoğraflarda arka plan olarak kullanılan Boticelli, Titian, Velázquez, Carpaccio, Rubens, Van Dyck, Juan de la Corte, Goya, Bejarano, Llorens, Franz Marc, Macke ve Sala gibi ressamların tablolarında ise zamanın, mekânın iç içe geçtiği yepyeni görsellere dönüşüyor.

ATLARIN İNSAN GİBİ UYSAL

Latin Amerika edebiyatının ustalarından Perulu yazar Mario Vargas Llosa, sergi salonunun duvarlarına düşen cümlelerinde atın insanla aynı düzeyde bütünleşebilen tek hayvan olduğunun farkedildiğini vurguluyor.

Llosa şöyle diyor: “Endülüs atlarının, sahip oldukları dinginlikle, sanatçının talimatını izlerken gösterdikleri uysallığın, reflektörlerin ısısı altında poz vermeye yanaşırken sergiledikleri iyi huy ve duruşlarındaki ciddiyetin, karşı konulmaz bir şekilde yalnızca hayran olmamıza değil, onları sevmemize de yol açıyor” Llosa, Peter Müller Peter'in ustaca düşünülmüş bu kompozisyonlarda poz vermeye ikna ettiği son derece güzel Endülüs Atları'nın Rubens'in, Velázquez'in, Goya'nın, Macke'nin ve Carpaccio'nun eserleri arasında, dikkatli ve duyarlı varlıklar gibi rahatlıkla dolaştığına da dikkatleri çekiyor.

Llosa, sözlerine şöyle devam ediyor: “Kulaklarını dikmiş, fal taşı gibi açılmış zeki gözlerle tuvallere ve fresklere bakıyor ya da dört dörtlük gözbağı ustaları gibi resimdeki yerlerini alıyorlar. Asla kırıp dökmüyorlar, fotoğrafçının kurduğu oldukça hassas dekorlar ve zarif nesneler arasında gereksiz bir fazlalık değiller. Tam tersine, orada bulunmaları gerektiği, resimlerin tamamlanmak için onları beklediği iddia edilebilir.”

Yenişafak
Yayın Tarihi : 8 Şubat 2009 Pazar 18:37:03
Güncelleme :8 Şubat 2009 Pazar 18:40:27


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?