16
Mayıs
2024
Perşembe
KÜLTÜR/SANAT

Ölüsüz hacılar mezarlığı

Ölmeden ölünür mü bu dünyada? Ölüsüz mezarlık olur mu peki? Yetmedi, mezarlık komşularınızın tamamı hacı olur mu? Pekâlâ olur. Mezar taşlarının yalancısıyız. 

Bahardan kalma ılık ve güneşli bir hava var dışarıda. Kahveci Mehmet’in sıcak çayından son bir yudum alıp, hızlıca kalktı sandalyeden. Meydandan uzanan yolda yalpalaya yalpalaya yürümeye başladı köy dışına doğru. Köy girişinde mezar taşlarının olduğu alana gidip bir mermer taşın dibine çöktü; az önce telaşla yürürken bozulan şapkasını düzeltti ve ellerini açıp uzun bir dua okudu. Ardından, üzerinde Hacı Şukri Araz ve Hacı Fatma Araz yazılı taşı eliyle silerek geldiği yolu gerisin geriye yürümeye başladı 60 yaşındaki Hacı Şukri Araz.

Anlattığına göre belirli zamanlarda gelip eşinin ve kendi adının yazılı oluğu bu mezar taşının başında dua ediyormuş. Burası bir mezarlık değil; mezar taşında adı yazan Hacı Şukri Araz da Allah izin verirse eşiyle birlikte daha uzun yıllar yaşamak istediğini söylüyor. Çift, öldükten sonra da buraya gömülmeyecek; ama Araz çiftinin daha hayatta iken bir mezar taşları, tabir yerindeyse dünyada bir dikili taşları var.

Peki, bilmeyenlerin mezarlık sanıp fatiha okudukları bu mezar taşları da ne? Niye köyün girişine dikilmiş? Bu taşlardan birinin sahibi, daha doğrusu ortağı, Süleymandanişment köyünden yaşayan Hacı Şukri Araz şöyle cevap veriyor: “Bizde bir gelenek var. Hacca gidip gelen, köyün girişine bir mezar taşı dikiyor. Biz buna hacı taşı diyoruz. Allah nasip etti; eşimle birlikte hacca gidip geldik ve ortak bir taş diktik. Yani bir mezar taşının sahibiyiz. Herkes artık hacca gittiğimizi biliyor. Köyün son hacıları biziz.”

MEZAR TAŞLARI KÂBE’YE DÖNÜK

Edirne’nin Lalapaşa ilçesinin köylerinde hacı taşı dikme yaygın bir gelenekti. Hacca gidip dönenler, kutsal yolculuklarını bir nevi taşla sembolize etmeye çalışıyorlardı. Fakat bu gelenek son dönemlerde Lalapaşa civarında yavaş yavaş terk edilmeye başlanmış. Buna rağmen hâlâ üç-dört köyde hacı taşı dikme fiili aynen uygulanıyor. Sadece köylerde yaşayanlar değil, köyden şehre göç etmişlerin hacca gitmiş olanları da buraya gelip taş dikiyor. Tabii ki, taşlar kuru kuruya dikilmiyor. Ritüele uymak şart; önce mevlit okutuluyor, ardından taş dikilecek alanda kurban kesilip dualar ediliyor, sonrasında da hacı taşı dikiliyor. Çiçeği burnunda hacıların en geç bir yıl içinde, köylülerin “hacılar mezarlığı” dediği alana hacı taşını dikmesi gerekiyor. Mezar taşı ölçüsünde ve tarzında hazırlanan eski taşlar veya değişik motiflerle süslenmiş mermerlerin kıbleye bakacak şekilde dikilmesi konusunda da hassas davranılıyor.

Geleneğin devam ettiği köylerde bu yıl hacca pek giden olmamış. Sadece Sarıdanişment köyünden bir kişi gidip dönmüş; ancak bu şahıs hacı taşını dikmek için kış mevsiminin bitmesini bekliyormuş.

Lalapaşa’ya bağlı Sinan köyünün girişinde eski bir hacı taşı göze çarpıyor. Tek bir taş; ancak bu taşın iki ortağı var. Üstelik ortakların beraber değil farklı tarihte hacca gittiklerini yine bu taştan anlıyoruz. Hacı Halil Can 1970’te hac farizasını yerine getirirken, Hacı Hafize Can ise eşinden 5 yıl sonra Kâbe’yi tavaf etme fırsatını yakalamış.

Sinan köyünü geçtikten sonra geleneğin en belirgin biçimde devam ettiği Hacıdanişment köyünde hadise daha da belirginleşiyor. Köy girişinde sağ tarafta bulunan bir dizi hacı taşının, köy mezarlığıyla bitişik olması gerçek mezarlıkla bu taşların ayrıt edilmesini zorlaştırıyor. Taşların üzerinde ‘El Hac…’ yazıları göze çarpıyor. Yabancısının, ne olduğunu pek de anlayamayacağı gidiş-dönüş tarihleri ise hacı taşlarını gerçek mezar taşlarından kolayca ayırt ettiriyor.

Hacı taşı geleneğinin yeniden canlanması Hacıdanişment köyüyle başlayıp bazı civar köylere yayılmış. 38 yıl önce köyden hacca giden Mehmet Cüker Yılmaz’ın kutsal topraklarda vefat ederek defnedilmesi, hacı taşı geleneğinin yeniden gündeme getirilmesine vesile olmuş. Akrabaları, Yılmaz’ın kendi köyünde sembolik de olsa bir mezarının bulunmasını istemiş. Yapılacak anıt mezarın yanlış anlaşılmalara sebep olacağı düşünülünce, yörede yok olan hacı taşı geleneği imdada yetişmiş. Üzerinde “Hacı Taşı, M. Cüker Yılmaz, 1969” yazılı çiçek işlemeli eski taşın dikilmesi, geleneği yeniden ihya etmiş. Takip eden yıllarda bir dizi hacı taşı daha dikilmiş köy girişine ve köylülerin ‘hacılar mezarlığı’ dediği ölüsüz mezarlıkta bir hacı taşı dikmek neredeyse hacca gitmek kadar önemli hale gelmiş bugün.

Hacıdanişment köyü muhtarı Kemal Kayalı, hacı taşı geleneğini sürdürmek için caba gösterdiklerini söylüyor. Kayalı’ya göre bu işte aykırı bir durum yok; sadece güzel bir geleneğin yaşatılması söz konusu. Yörede yerel tarih araştırmacılığı yapan eskinin Lalapaşa kütüphane müdürü, şimdinin belediye meclis üyesi Erdoğan Karaağaç, hacı taşının hacı sembolü olarak kullanılmakla birlikte aynı zamanda psikolojik bir mesaj verme özelliğinin olduğunu söylüyor: “Bak ben gidip geldim ve taşımı diktim. Senin durumun da iyi; niye gitmiyorsun mesajı verilmek isteniyor. Aynı zamanda herkese hacı olduğunu ilan etme amacı da taşıyor. Herkes o sene kimin hacca gittiğini bilecek ve ona göre onu yeni lakabı ile, ‘hacı’ diye çağıracaklar.”

KULLAR BİLMESE DE OLUR HACCA GİTTİĞİMİ

Hacıdanişment köyünde haccın sembolleştirilmesi önemli olduğu için mutlaka bir objeyle hacılığın yansıtılması düşüncesi hâkim. Sembolize etmede kullanılan nesne her zaman taş olmayabiliyor. Bazen bir hacı çeşmesi de hacı taşının yerini alabiliyor. Hasan Pirinç, rahatsız olduğu için gidemediği kutsal beldelere eşi Hamdiye Pirinç’i göndermiş. 61 yaşındaki Hamdiye Pirinç hac farizasını yerine getirip köyüne döndükten sonra oğlu Kemal, annesini ‘taşsız’ bırakmak istememiş. Lakin Hamdiye Hanım buna karşı çıkmış: “Oğlum benim hacca gittiğimi Allah biliyor; İnsanların bilmesine gerek yok. Hacı taşı yerine hayır yapalım.” diye karşı çıkmış. Bunun üzerine köy mezarlığına bir çeşme yaptırmışlar. ‘Hasan eşi Hacı Hamdiye Pirinç hayratıdır’ yazısının bulunduğu çeşmenin yanından geçenler şimdi bir tas su içip dua ediyor.

Geleneğin sürdüğü diğer bir köy olan Süleymandanişment girişindeki ‘hacılar mezarlığı’nda hacı taşları biraz farklılık arz ediyor; büyük çoğunluğu isimsiz ve eski taşlardan oluşuyor. Taşların kime ait olduğu bilinmiyor; ancak o köyden kaç kişinin hacca gittiğini göstermeye yetiyor. Bölgede anıtlar ve mezarlar üzerine araştırmalar yapan Trakya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Arkeolog-Sanat Tarihçi Prof. Engin Beksaç, taşların aslında yazısız olduğunu, isim yazma geleneğinin sonra başladığını söylüyor: “Ancak taşlarda toplu olarak gidip gelenlerin sayısı yazılı oluyordu. Zaten taşlar kaç kişinin gidip geldiğini gösteriyordu. Fakat günümüzde adet sayısı tartışmalı olabilir. Çünkü geleneğin sürdüğü köylerde her hacı, taşını dikmemiş olabilir.” Farklı, bir o kadar da dikkat çekici olan hacı taşlarının yanından geçerseniz bir gün, her şeye rağmen bir fatiha okumayı ihmal etmeyin!...

ŞAMANİZM KAYNAKLI 'SÜNNİ' GELENEĞİ Mİ?

Hacı taşı geleneğinin yaşatıldığı bölgede, geçmişte Bektaşi ve Şaman inancını benimseyen Türkmen ve Yörük gruplarının yaşadığı biliniyor. Dolayısıyla bu coğrafyada hâlâ birçok Asya geleneğinin devam ettiğini söylemek mümkün. Taş dikme geleneğinin de bu kültürün bir parçası olduğu belirtiliyor. Prof. Dr. Engin Beksaç, buradaki hacı taşı hadisesinin koruyucu taş geleneğinin bir bilinçaltı yansıması olduğunu vurguluyor: “Bu, sadece bu bölgeye has. Daha önce burada yaşamış Asyatik kültürü benimseyen topluluklara has bir davranış. Şamanizm’de taş dikip onun koruyucu özelliğine inanılır. Kore’deki bazı Şaman köylerinde hâlâ köy girişine dikilen anıt taşlar var. Bu taşın köyü kötü ruhlardan koruduğuna inanırlar. Burada da, hac vazifesini yaptıktan sonra bir nevi kötü ruhların köye musallat olmasını engelleme, köyü koruma güdüsü vardır. Geçmişin inancında, şekilsel ve davranış biçimleri açısından değişimler olmuştur; ancak birbirinin devamıdır.”

Prof. Beksaç, hacı taşı geleneğinin başka bir altyapısının daha olduğuna dikkat çekiyor: “Bu, 19. yüzyılda şekillenen bir hadise. Bölgenin Sünnileşmesiyle birlikte dışarıya şu mesaj verilmek isteniyor: Bakın biz hacca gidiyoruz; Sünniyiz. Gelenek bir süre durmuş; ancak 1970’li yıllarla birlikte tekrar canlanmış. Bazı çevrelerce menhir (bir çeşit dikilitaş) olduğuna inanılan Bektaşi mezar taşlarının da yine bu amaçla kullanılmış olduğunu görmek ilginç.”


aksiyon
Yayın Tarihi : 20 Ocak 2007 Cumartesi 15:54:26


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
OFLU FAHRI IP: 84.63.179.xxx Tarih : 21.01.2007 11:24:43
HAYRET HAYRET ELHAMDÜLILLAH BENDE MÜSLÜMANIM HANEFI MEZHEBINDENIM YANI SÜNNÜYIM AMA BENDE BATIL INANCI YOKTUR INANCIN GELENEGINI ILK GÖRÜYORUM BÖYLE SEYLER SAHISLARI BAGLAR MÜSLÜMANLIKLA ALAKASI OLAMAZ IBADET TASA DEYIL SADECE ALLAHA YAPILIR KARDESIM