26
Mayıs
2024
Pazar
KÜLTÜR/SANAT

Pompidou'yu kadınlar bastı

Hep Andy Warhol'u takdir ettiniz, sıra Annie Warhol'da! Paris Modern Sanatlar Müzesi Pompidou'daki dişi neşesiyle dolu 'Elles@pompidou' Mayıs 2010'a kadar açık...

Annie Warhol, Marcelle Duchamp, Louis Bourgeois, Jeanne Nouvel... Bu isimleri tanıyor musunuz? Sanki ünlü sanatçıların kız kardeşleri ya da eşleri falan olabilirmiş gibi duruyor değil mi? Annie Warhol, ‘pop art’ın kralı Andy Warhol’un kuzeni, Marcelle Duchamp da Dadacı, post-izlenimci Marcel Duchamp’ın annesi mi acaba? Değil!
Bunlar, sanat tarihine damga vuran erkek sanatçıların isimlerinin biraz deforme edilmiş halleri, yani ‘sanat tarihindeki bu çok ünlü isimler kadın olsaydı nasıl olurdu?’ sorusunun cevabı.
Paris Modern Sanatlar Müzesi Pompidou, geçen mayıs ayından beri kapılarını sadece kadın sanatçılara açtı. Dünyanın her yerinden 200’den fazla kadın sanatçının 500’den fazla eseri, 1970’lerdeki açılışında sadece ‘bir’ kadın sanatçıya yer veren müzeyi, şimdi bir nevi zafer coşkusu ve neşesiyle dolduruyor. Bir sanat eseri nasıl ‘neşeli’ durabilir demeyin. ‘Elles@pompidou’ adlı sergiyi gezerken en çok bunu hissediyorsunuz. Kederi iyi bilen ama neşeli de olabilen kadınlar Paris’in göbeğinde dünyaya, ‘Buradayız, yıllardır da buradaydık aslında’ diye bağırıyor.
Yukarıda anlattığım şu isim deformasyonu meselesiyse, Agnes Thurnaeur’un girişte bizi karşılayan çok manalı ve çok renkli işi! Mor bir platforma yapıştırılmış rozetlerin üstünde kocaman ‘Annie Warhol’ yazıyor mesela! ‘Dakika bir gol bir’ bu olsa gerek. Kadınlarla ilgili yapılabilecek bir sergide insanı ilk karşılayacak iş böyle bir şey olmalı hakikaten.
Küratör Camille Morineau’nun sergiye tek doğru dokunuşu bu değil elbette. Dev rozetlerden
sonra ‘Gerilla Kızlar’ın, ‘olayı anlatan’ yani ‘Neden kadın sanatçılar sanat dünyasına öfkeli ki? Ne olmuş yani?’ diyebileceklere girizgâh niyetine tokat sunan şiddetli ve ağzı bozuk metinleri var.
Hemen sonrasında gelen Fransız sanatçı Niki de Saint Phalle’ın zihinleri, ‘kadın-yaşam-doğurmak-üretmek’ hattında epey gezdiren kocaman kadın heykelleri ve ‘Kendine Ait Bir Oda’ başlığı altında yaratılan odaların mutfaktan kâbusa sıçrayan temalarının doğru konumlanışı sergiyi daha da özel kılıyor.

‘Beş yıl önce olmazdı’
Morineau, bu sergiyi küratörlük hayatının en önemli işi olarak görüyor. “Hep böyle bir şey yapmak isterdim. Kadınların anlatmasını, onların dünyayı dönüştürmesini isterdim. Ama bu sergiyi mesela beş yıl önce açamazdık. İnanın beş yıl önce bu kadar işi bir araya getiremezdik. Son zamanlarda kadın sanatçılar artık görünmeye, korkmadan işlerini göstermeye başladı. Bu benim için bir rüyaydı ama gerçek oldu” diyor.
Sergi Öncüler, Serbest Ateş, Aktivist Beden, Eksantrik Soyutlama, Kendine Ait Bir Oda, Mimarlık gibi başlıklarda, feminizme ve modern ve çağdaş kadın sanatçıların işlerine odaklanıyor. Eleanor Antin’den Frida Kahlo’ya uzanan geniş sanatçı yelpazesinde iki de Türk sanatçı var. Nil Yalter’in İstanbul Modern koleksiyonunda yer alan ‘La femme sans tete ou La danse du ventre’ (Başsız Kadın ya da Dansöz) adlı videosu ve serginin video kütüphanesi listesindeki Ayşe Erkmen’in şu anda Akbank Sanat’ta sunulan ‘Dario ve Emre’ videosu...
Pompidou’nun yanı başında, dünyanın en çok ziyaretçi alan müzesi Louvre’da bulunan 35 bin sürekli eserin bir tanesinin bile kadın sanatçılardan birine ait olmayışı, Pompidou’da daha uzun süre kalma isteği uyandırıyor insanda. Zaten müze alabildiğine büyük. Kütüphanesi, hediyelik niyetine satılan ama hiçbirini hediye etmeye kıyamayacağınız derecede fetiş ürünler içeren küçük dükkânlarıyla ve şimdi tıkabasa dolu ‘kadın emeği’yle Pompidou şimdi ziyareti fazlasıyla hak ediyor.
Terasta bulunan restoranda kuşbakışı Paris manzarası ve bir kadeh şarap eşliğinde elinizdeki ‘Elles@pompidou’ kataloğuna bakarken neden Annie Warhol diye bir kadının değil de Andy Warhol adlı bir erkeğin ünlü olduğunu düşünün lütfen... Üstelik sergiyi gezip bu zihin egzersizini yapmak için ta 24 Mayıs 2010’a kadar vaktiniz var.

‘Erkek arıyorsanız maalesef bulamayacaksınız!’
Londra’da yaşayan mimar Zuhal Sahillioğlu, ‘Elles@pompidou’yu gezen bir kadın olarak hissettiklerini anlattı...
“Dünyada ilk defa yerleşik, ciddi bir müze, Paris Modern Sanatlar Müzesi Pompidou Centre, kararlı ve ihtilalci bir şekilde, 20. yüzyıldan günümüze, modern ve çağdaş kadın sanatçıların eserlerini bir araya toplayıp ‘feminist’ bir sergi yapıyor.
Evet, erkek arıyorsanız, maalesef bunu orada bulamayacaksınız. Ama Sonia Delaunay, Vieira da Silva, Sophie Calle, Joan Mitchell, Frida Kahlo, Louise Bourgeois ve daha pek çok ünlü, usta, kadın sanatçının içinde bir de Türk’ü bulabilirsiniz! 1977 Paris Bienali’nde, Türk işçileri desenler, videolar ve fotoğraflarla gösteren, ‘kadın savaşı’nı işçi savaşıyla paralel gören, video sanatının dünyadaki öncülerinden, eşitlikçi net-art sanatçısı Nil Yalter’i bulabilirsiniz...
Paris’in bu girişiminden dolayı, ‘feminist gerillalar’ın yüzü gülmüştür herhalde. Yolu tıkalı bu paradoksal kavgayı başlatmak ne kazandıracak? ‘Karşılık olarak bir maço sergi mi yapsınlar şimdi? Erkek sanatçılar sergisi!’ diyenler de olacaktır mutlaka. ‘Bu gerçekten de gerekli miydi?’ diyenler... Evet, gerekliydi! Çünkü erkek hegemonyası sanatı da işgal ettiğinden, kadın sanatçılar buna gerek duydu.
1970’lerin başında George Pompidou’da ‘1972 Çağdaş Sanat’ diye bir sergi açıldı. Sergiye katılan 100 sanatçıdan sadece bir tanesi kadındı! Bu, sanatçıların gözünü açan bir olay oldu ve kadın sanatçılar bir şeyler yapmak ihtiyacını hissetti.
Şimdi bu anlatacaklarım sergiyle ilgili değil ama, Rodin’in yardımcılarından, sevgilisi Camille Claudel’e değinmeliyim. O muhteşem Rodin heykellerinde, hayran olduğum ellerin ve ayakların yaratıcısı (O şahane el ve ayakları Rodin’in yapmadığını öğrendiğimdeki hayal kırıklığım ve Camille’i tanımam)... Augusto Rodin’in muhteşem ‘Cehennemin Kapıları’nın da Camille’e ait olduğu rivayet edilir. Rodin, sanatçının birçok eserini sahiplenmiştir. Bu süre zarfında yeteneği Rodin’den çok daha üstün olmasına rağmen hep onun gölgesi altında kalmış, ömrü boyunca, bastırılmış, sömürülmüş büyük usta!
Evet, bunların sergiyle alakası yok. Ancak, derinlemesine bakınca, geçen yüzyıldaki, abstrakt ile figüratif arasında kurulan köprüde, görsel ve kuramsal olarak, doğal ve sistematik yorum ve keşiflerle önemli roller oynayan, edebiyattan felsefeye, danstan sinemaya sanat ve kültüre aktif olarak katkısı bulunan 200 usta, sanatçı kadının, 500’den fazla eseri olduğu için özellikle önemli bir sergi bu. 2010 ilkbaharına kadar, yolunuz Paris’e düşerse aklınızda olsun...”
 

RADİKAL
Yayın Tarihi : 1 Ağustos 2009 Cumartesi 18:24:59


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?