İnsanlar arasındaki sevgi bağını güçlendirmeyi amaçlayan ve her yıl Avrupa’da UNESCO koruması altındaki kentlerde düzenlenen Pontes Festivali’nin açılışını bu yıl flüt sanatçısı Şefika Kutluer yaptı
Flüt solisti Şefika Kutluer, 17 Haziran’da, Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’da bulunan ve dünyanın en önemli konser salonları arasında gösterilen Rudolfinum’da Prag Virtüözleri Orkestrası eşliğinde başarılı bir konser verdi.
Kutluer, Uluslararası Pontes Müzik Festivali’nin açılışını yapan konserde, İlyas Mirzayev’in flüt ve orkestra için yazdığı “Mevlana’dan Bugüne” flüt konçertosunu ve Dede Efendi’nin “Gülnihal”inin orkestra eşliğinde flüt versiyonunu seslendirdi. “Mevlana” konçertosunda Mevlevi olan Dede Efendi’nin 4. selamı da yer aldı.
Türk bestecilerden eserler
Şefika Kutluer konser sonrasında, Dede Efendi, Itri ve Tanburi Cemil Bey gibi ünlü Türk bestecilerine hayranlığını ve onların eserlerini klasik müzik formunda tekrar canlandırmaktan büyük mutluluk duyduğunu belirtti. Kutluer, önümüzdeki günlerde yurtdışı konserlerinde bu büyük Türk bestecilerin eserlerinden esinlenerek yapılmış klasik müzik bestelerini çalarak hem bu bestecileri, hem de onlara esin kaynağı olmuş Mevlana ve Yunus Emre’yi tanıtmaya devam edeceğini söyledi.
Mevlana sunumu
Şefika Kutluer’in eşi, Pontes Festivali Yönetim Kurulu üyesi Refik Kutluer de konser öncesinde Türkiye ve Mevlana hakkında bir sunum yaptı. Pontes Festivali her yıl Avrupa’da UNESCO koruması altındaki kentlerde düzenleniyor ve din, dil, ırk farkı gözetmeksizin bütün insanlar arasındaki sevgi bağını güçlendirmeyi amaçlıyor.
Türkiye de festivalde
Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’da düzenlenen festivalde, Türkiye’yi Şefika Kutluer temsil ediyor. Kutluer’in konser öncesinde Türkiye’nin UNESCO koruması altındaki kentlerinin de 2009 yılı itibariyle Pontes Festivali kapsamına alındığı açıklandı. Ayrıca festival yöneticileri Kutluer’e dünya turnelerine sürekli solist olarak katılmasını teklif etti.
SANATÇISINA SAHİP ÇIKAN BİR DEVLET“ ANLAYIŞI OLMASI GEREKMEZ Mİ? Çalışmalarımı dünya galerilerinden Türkiye’ye taşıyan bir sanatçı olarak, gittiğim her kasabada küçük zanaatkarlara uğruyor, onlarla konuşuyor, dertlerini dinliyorum. Arşivim unutulmaya yüz tutan bu sanatçıların yaşam öyküleriyle dolu. Örneğin Gerze’de gördüğüm keser ustasına hayran olmuştum. Demire verdiği şekillerin, motiflerin, Türk süsleme sanatının şaheserleri olduğunu görmüştüm. Dünyanın hiçbir yerinde soğuk demire elle şekil veren bu sanatçılara rastlanamayacağını işte o zaman fark etmiştim. Sanatçısına sahip çıkan devletin reklama ihtiyacı yoktur, diye düşünüyorum. Tek dileğim bu insanlara sahip çıkılması ve bu değerli mirasın yok edilmemesi. Bana göre gerçek Anadolu sanatçıları da onlar. Binlerce sanatçı keşfedilmeyi bekliyor. Habuki yurt dışında birçok değişik kültürde yetiştirilemeyecek olan, eşine ender rastlanan sanatkarların Türkiye’de sayılamayacak kadar çoğunlukta olduğunu biliyoruz. Dünyanın ilk medeniyetlerinin doğduğu yer olan topraklarımız zengin kültürel mirasıyla bu sanatçılara ilham kaynağı olmuştur. Bu kaynaktan daha çok insanın yararlanabilmesi için tarafsız uzman bir grup oluşturulup göz ardı edilen zanaat ve sanat erbabı insanlara destek sağlamak amacıyla yola çıkmalıyız. Sanat halk için olmalı ama sanatçı da eserlerinde özgür olmalı, istediğini yapabilmeli. Sanatçısına devleti sahip çıkmalı, yardım etmeli ki Türk sanatçısı ebediyete kadar çalışmalarına devam etsin. Vatanı ve milleti için üretmekle geçsin hayatı, katkıda bulunsun gelecek yüzyıllara. Öyleyse, Türkiye çapında değişik el sanatlarıyla dikkati çeken sanatçıların vali, kaymakam, belediye başkanı aracılığıyla keşfedilmesi gerekmez mi? Tespit edilen bu sanatçıların özgün eserleri, bir araya getirilerek “Geçmişten Geleceğe” konseptiyle sanat merkezlerinde teşhir edilmesi sağlanamaz mı? Saygılarımla Ahmet Nuray.Kuantum Düşünce Gurubu.