İstanbul, Mersin, Malmö, Londra ve Viyana'dan genç sanatçıları bir araya getiren 'Kent ve Sanat' sergisi, kamusal ile özelin sınırlarını sorguluyor.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin öncülüğünde, Viyana Güzel Sanatlar Akademisi, Londra Sanat Üniversitesi Central Saint Martins Sanat ve Tasarım Okulu, Malmö Üniversitesi Sanat ve İletişim Fakültesi'nin ‘Kent ve Sanat' isimli ortak projesi farklı ülkelerdeki ortak çalışmaların ardından Tophane-i Amire'de bir büyük sergiye dönüştü.
‘Kent ve Sanat' farklı ülkelerin kent kültürünü, aidiyet, gelenek, kamusal ve özel alan sınırları üzerinden gözlemleyen, bununla da kalmayıp müdahale eden, teşvik eden, izleyiciyi de bu problematikler üzerine düşünmeye, harekete geçmeye zorlayan yapıtlarla dolu bir sergi. Performans ve enstalasyonların ağırlıkta olduğu sergide yapıtlar, adı geçen üniversitelerin öğrencilerinin oluşturduğu gruplar tarafından hazırlanmış.
İzleyiciyi sergi mekânının girişinde dev bir ekran karşılıyor. Açılış gecesinden görüntülerin aktığı bu ekranda insanoğlunun kişisel ve özel kavramları konusundaki acizliği işleniyor. Gecede beyaz kıyafetler içindeki bir grup sanatçı, kendi kimliğinin dışına çıkmış birer paparazziye dönüşüyor. Ellerinde kamera ve mikrofonlarla sessizce dolaşırken bir anda gözlerine kestirdikleri birini patlayan flaşlar ve soru yağmurları içinde şaşkınlığa sokuyor, göz önünde olma halini büyüterek kişiyi izlenen pozisyonuna sokuyorlar. Çekilen video görüntülerinin yansıtıldığı dev ekranın köşesinde yer alan ‘You Too' logosu ise özel-kamusal, gizli-aleni kavramlarını esprili bir dille su yüzüne çıkarırken akla şu tespiti düşürüyor. Kamusalın başladığı yerde özel kalmazdı eskiden. Günümüzde ise özelin sınırları kamusala karışıyor. Saydam bir gerçeklikte yalnızca zihnimizden geçenler ‘özel alan' dahilinde kalıyor, bu da sorulara cevap vermekten kaçındığımız müddetçe!
‘Otobüs projesi' tıpkı paparazzi performansında olduğu gibi, özel-kamusal alan kavramlarını irdeliyor ve bunu yaparken kamusal alanın en sıkış tepiş, fiziksel alanı zorlayan örneklerinden biri olan şehir içi ulaşım araçlarını örnek gösteriyor. Dev ekranın hemen arkasında yerde kocaman bir şilte duruyor. Ayakta durmaktan yorulan, bedenini şiltenin üzerine salıveriyor. Elbette bu sergi ziyaretçilerinin konforu düşünülerek uygulanmış bir hizmet değil. ‘Beş dakika daha' adındaki bu çalışma, her gün beş dakika daha uyuma isteğiyle sorumluluklarımız adına yatağımızdan kopuncaya dek geçirdiğimiz zamanı tekrarlıyor. Şilte bu gündelik merasimin fiziksel ve duygusal deneyimini uyarlayarak ziyaretçileri beş dakika daha dinlenmenin keyfini sürmeye davet ediliyor.
‘Bastadsgatan 9' isimli proje, kamuyu özel alana davet eden, kamunun katılımıyla yapıta dönüşen projelerden bir diğeri. Sanatçılar, şehrin dört bir yanına herkese açık yemek davetleri yapıştırarak başlamışlar işe. Ardından yemeklerini hazırlayıp merakla başlamışlar beklemeye; davetlerine bir karşılık bulabilecekler mi diye. Davetleri karşılığını bulmuş. Gelen konuklarıyla yedikleri yemek ve sohbetin ardından, evlerine götürmeleri için içine toprak ve tohum koydukları saksılar hediye etmişler. Misafirlerin, yetişen bitkilerinin fotoğraflarını bir e-posta adresine göndermelerini talep etmişler ve fotoğraflar gelmeye başlamış. Sergide o günün fotoğrafları, büyüyen bitkilerinkiyle birlikte sergileniyor. Büyütülmeyi bekleyen yeni tohumlar da izleyiciye sunuluyor.
Yağlı ballı performans
‘Şehri durdur, oyunu oyna' bir kart oyunu. İnteraktif bir web sitesi olan ve şehirde gerçekleşen oyun, izleyicinin bulduğu kart üzerindeki komutu uygulamasından ibaret. Komutlar, şehri ve kamuyu gerçek anlamda yaşamaya yönlendiren bir yapıda kurgulanmış. İzleyiciyi serginin sınırlı mekânından koparıp, şehri insanlarından sokaklarına, hayvanlarına, havasına kadar tüm detaylarıyla yaşamaya davet ediyor. Örneğin bir kartta Müzik sana yol göstersin! yazıyor. ‘Şehri müzik dinleyerek gez, her şarkının sonunda sola sap.' Bu şekilde bilmediğin sokakları keşfedebilir, her gün yürüdüğün yolu ilk kez böylesi bir gerçeklikle tecrübe edebilirsin.
Sergi açılışı bir performansla gerçekleştirildi. ‘Yağlı Ballı' adını taşıyan bu performans, Malmö ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin öğrencilerinin ürettiği ‘Kırmızı Halı' adındaki bir çalışmaya cevap niteliği taşıyormuş. ‘Splittertruppe Sautanz' adında, üyeleri değişen bir performans topluluğu tarafından gerçekleştirilen çalışmada, Statüyü, protokolü temsil eden Kırmızı Halı'ya bir gönderme olarak saf bitkisel margarinle 10m. x 2m. Ölçülerinde oluşturulmuş zemin ve duvara bakan ucunda konumlanan bir masa var. Performans başladığında beklendiği üzere, alışılagelmiş kırmızı halı görüntülerinden farklı bir hareket sunuluyor izleyiciye. Yere uzanıp vücutlarının her noktası margarine bulanıncaya kadar kıvranan bedenler, bu hareketin ardından ayağa kalkıp masaya yöneldiler. Önceden hazırlanmış ekmek dilimlerine birbirlerinin üzerindeki yağları, bir annenin çocuğuna özenle hazırladığı yağlı ekmekler gibi sürdükten sonra yemeleri için izleyiciye sundular. Bu performans alışılagelmiş estetik anlayışına ve üst düzey sosyal sınıfların hareket alanlarına gönderme yaparken erotizm ile tiksinme arasında gidip geliyor.
Bireyi kentle kurduğu ilişkiyi sorgulamaya yönelten, yapıtın sanatçının önüne geçtiği genç bir sergi ‘Kent ve Yaşam'. Sergi mekânından çıkmak sergiden çıkmakla bir de değil üstelik. Bu tecrübe insanın kente daha açık bir algıyla bakmasını sağlıyor. Yukarıda örneklerini verdiğim yapıtlar sergilenen projelerden yalnızca birkaçı. Tophane-i Amire Kültür Sanat Merkezi'ndeki Kent ve Sanat sergisi 15 Kasım 2009 tarihine kadar görülebilir.