29
Mayıs
2024
Çarşamba
KÜLTÜR/SANAT

Şiire değil hayata kaçarım

Melih Cevdet Anday anısına verilen şiir ödülüne değer görülen Ahmet Erhan, “En güçlü olduğum alan, yaşayan her varlık gibi, hayattır ve şiir teferruattır” diyor 


Melih Cevdet Anday anısına Türkiye Yazarlar Sendikası ve Ören Belediyesi’nin bu yıl üçüncü kez düzenlediği şiir ödülüne “Sahibinden Satılık” adlı kitabıyla Ahmet Erhan değer görüldü. Seçici Kurulu Gülten Akın, Doğan Hızlan, Ataol Behramoğlu, Eray Canberk, Egemen Berköz, Refik Durbaş ve Enver Ercan’dan oluşan Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü töreni, 12 Temmuz’da Ören’de yapılacak.
2007’de şiirde 30 yılını geride bırakan Ahmet Erhan’a ödülü, “Sahibinden Satılık”ı, yalnızlığı ve soğuğu sorduk; şair, bir süredir yaşadığı rahatsızlık yüzünden sorularımızı e-posta aracılığıyla yanıtladı.

‘Şiir bana kaçsın’ 

Kitabın adı olan “Sahibinden Satılık”, “Büyük İlân” şiirinde geçiyor. Yaşamınızın ilânı bu, “Alacaksan/ Al, artık” diye biten. Burada bir yılgınlık mı okumalıyız, yoksa karşı koyma mı? 

Gündelik hayatımızda çok sık karşılaştığımız iki “büyüleyici” sözcük. Hep bir şeyleri alıp satıyoruz aslında; ya kendimiz bizzat (sahibinden) gerçekleştiriyoruz bu eylemi ya da araya birtakım aracılar, komisyoncular koyarak. Bunun ille de bir mal olması gerekmiyor; ruhumuzu satıyoruz, cinselliğimizi... Ama asıl önemlisi, sanıyorum toplumsal değerlerimizi... İster yılgınlık ister bıkkınlık deyin, ironi bitiyor burada ve karşı koyma, başkaldırı başlıyor.
Kitabınızda yer alan kimi şiirlerde hastalığınıza atıfta bulunuyorsunuz. Onu, en güçlü olduğunuz alana, şiire çekerek yenme çabası olabilir mi bu?
Baştan beri benim şiirlerimde kanımca bireysel bile değil, kişisel olan bir şeyler var. Şiirlerime şöyle bir göz attığınızda o kişisel olan birtakım durumların hep genelin eteklerini çekiştirme çabası içinde olduğunu görürsünüz. Genelden kastım elbette hayat. Ben şiire değil, hayata kaçarım; şiir bana kaçsın, elimde kağıt kalem bekliyorum. En güçlü olduğum alan, yaşayan her varlık gibi, hayattır ve şiir teferruattır.
Kitapta sıkça kullandığınız bir sözcük de “yalnızlık”. Yazmakla yalnızlığın nasıl bir ilişkisi var size göre? 

Divan şairlerimizden Nizâmi’nin çok sevdiğim bir sözü vardır: “Kimsesiz insan kafiyesizdir” der. Ne der Baba Eluard, hani Livaneli’den dinlediğimiz, “Yalnız insan merdivendir, hiçbir yere ulaşmayan”. Demek ki bazı insani duygular hangi kültürde olursa olsun değişmiyor. Bu “yalnızlık” kavramı gerçekten derin bir konu. Her ne kadar rahmetli Özdemir Asaf “yalnızlık paylaşılmaz” dese de, paylaşılır. Yalnız insan seyredilmek ister, birileri tarafından görülmek ister. Hayata, belki kalabalığa karşı bir duruştur. Yoksa niye şiir yazıyoruz ve bir de üstüne üstlük bunları başkalarıyla bir iletişim kurma arzusu olarak kullanıyoruz?

Çoğu kışın yazıldı 

Dikkatimi çeken bir başka şey de ‘soğuğu’ çağrıştıran imgelerin fazlalığı...
Çok açık konuşayım, burada derinlere girmeye gerek yok. Mersin kökenliyim, ama sıcaktan nefret ederim. Ayrıca kova burcuyum, yani kış çocuğuyum. Böyle deyince, yoksulları düşünmüyor musun, pis konformist filan diyorlar. Yok canım, elektrik sobasının önünde tir tir titrediğim çok olmuştur. Öte yandan kitaptaki çoğu şiir yoğun kış koşullarında yazıldı. Doğal bir durum bu.
Necatigil Şiir Ödülü’yle başlayarak daha önce de pek çok önemli ödüle değer görüldünüz. Ödüllerin sizdeki yansıması nedir?
Ödüllerin bendeki yansıması, sevilme ihtiyacı sanki, başka bir şey değil. Bir de bakıyorsunuz, ya da seziyorsunuz diyelim, bir arkadaşınız da aynı ödüle başvurmuş; durduk yerde sanki bir düşman daha kazanıyorsunuz. Her ödül biraz da burukluk yaratıyor o zaman. Ödüllere karşı olan arkadaşlar var; saygı duyuyorum onlara da. Neyse, ‘sevgi ihtiyacı’ diyelim geçelim.

‘Hep 50 yaşındaydım!’ 

Adına konulan şiir ödülüne değer görüldüğünüz Melih Cevdet Anday ile ‘şiir akrabalığınız’ var mı?
Bana kalırsa bütün şairler akrabadır ve şiire şu ya da bu şekilde bulaşan her insan iyi insandır. Melih Cevdet, şiirimizin - tartışmasız - yapıtaşlarından biri. Müthiş bir yoğunluk, derinlik... Aramızda elbette dönemsel ya da teknik farklılıklar var. Ben onun yanında sokak çocuğu gibi kalırım. Yaşarken onunla tanışma onurunu bulamadım; bu ödülle tanışmış gibi olduk. Onur duydum.
Şiirde 30 yılı geride bırakmışken bir muhasebe yaptığınızda bilanço neyi gösteriyor?
Mutlu bir şairim aslında; bu beni yaşatan bir duygu. Biliyorum ki, bu dünyada beni seven, yazdıklarımda kendini bulan insanlar var. Son kitaplarımdaki dinginlik yaşla mı yoksa başla mı ilgili bilemiyorum. Beni asıl sevindiren de genç kuşakla son yıllarda aramda gittikçe gelişen yakınlık. Bu genç lafını hiç sevmem, ama artık ağzımdan kaçtı. Başkaları bunu küçümseme niyetine kullanıyor. Geçenlerde hakkımda bir yazı gördüm: “Genç şairlerimizden Ahmet Erhan...” diye başlıyor. Adam güya beni övüyor. Yok artık! Bilmiyor ki ben ömrüm boyunca hep 50 yaşındaydım... 


Erhan, yaşarken Melih Cevdet’le tanışamadığını, bu ödül sayesinde onunla tanışmış gibi olduğunu söylüyor.

Milliyet
Yayın Tarihi : 23 Haziran 2008 Pazartesi 12:20:19


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?