Semih Kaplanoğlu’nun ‘Yusuf Üçlemesi’nin bugün gösterime giren ikinci filmi ‘Süt’te Yusuf’u canlandıran Melih Selçuk, ilk kez kamera karşısına geçen bir isim. İşte oyuncunun Mardin’de başlayan ilginç hikâyesi
“Sıkıcı geçer yaz okulları. Çay almaya giderken, ‘Uzun metrajlı film için 19-22 yaş arası erkek oyuncu aranıyor’ yazan bir ilan gördüm, çaydan vazgeçtim” diyor,
Melih Selçuk. Semih Kaplanoğlu’nun “Yumurta”nın ardından gelen “Süt”ünde, başrolü alıp Yusuf’u canlandırmasıyla sonuçlanan süreç, böyle ani bir kararla başlıyor.
Boğaziçi Üniversitesi’nde işletme okuyan Selçuk’un niyeti, aslında, kamera önüne değil, arkasına geçmekmiş:
“İlanı görünce aklıma başrol olabileceği gelmedi bile. ‘Böyle mi aranır başrol oyuncusu?’ diye düşündüm. Ufak bir roldür, sete gider bir şeyler öğrenirim, dedim”
Kaplanoğlu’nun, Selçuk’un -Nejat İşler’i takiben- “Yusuf Üçlemesi”nin ikinci Yusuf’u olmasına karar verme öyküsü de bir hayli ilginç.
Şöyle anlatıyor Selçuk:
“Seçmede, en sevdiğim yönetmenin Nuri Bilge Ceylan, en sevdiğim oyuncunun Nejat İşler olduğunu söyledim. ‘Oyunculuk tecrüben var mı, tiyatro yaptın mı?’ dediler, ‘yok’ dedim. Seçmelerin kayıtlarını gösterirken, beni hızlı geçmişler, atlamışlar. Kaplanoğlu, ‘Bir dakika, bir dakika, o kimdi?’ diye sormuş. ‘O olmaz, tecrübesi yok’ demişler. Ama Kaplanoğlu, ‘Onu çağırın’ demiş.”
Nejat İşler’le benzerlik
Selçuk, rolü aldıktan sonra sorumluluğun büyüklüğünü anlamış. “Bakalım ne olacak diye gittiğiniz bir seçmenin sonucunda, Nejat İşler’in gençliğini canlandırıyorsunuz, Kaplanoğlu’nun bilmem kaç ödüllü filminin ardından beklenen filminde oynuyorsunuz, rol arkadaşınız Başak Köklükaya...
Hani çocuklar anne babaları bir şey söylediğinde ağlamaya başlayıp kaytarırılar ya, öyle bir ruh haline girdim” diyor. Ama Kaplanoğlu’nun ‘bir sinema ailesi’ne benzettiği ekibinin, ona her konuda yardımcı olduğunun da altını çiziyor.
“Süt”te, üniversite sınavlarını kazanamamış 19 yaşındaki Yusuf, edebiyat dergilerinde tek tük yayımlanan şiirleriyle şairliğe ilk adımlarını atıyor. Filmi izleyenlerin hemfikir olduğu bir konu, Selçuk’u izlerken, Nejat İşler’in Yusuf’unu görür gibi olduğunuz...
Ancak Kaplanoğlu, Selçuk’un “Yumurta”yı izlemesini istememiş. Selçuk, bu benzerliğin ortaya çıkışını Kaplanoğlu’nun oyuncu yönetimine bağlıyor. “Kaplanoğlu bana şöyle yap, böyle yap demedi. Normalde hızlı yürürüm, yürüyüşümü yavaşlatmakla uğraştık sadece. Onun dışında mimik, bakış ve tarz olarak belli bir şey söylemedi” diyor.
“Süt”ün çekimlerinin sonunda, “Yumurta”yı izleyince, kendisi de bu benzerliği fark ediyor. “Kendimi İşler’e fiziksel olarak benzetmiyorum. Fakat filmi izlediğimde şoke oldum. Oyunculuğuma güvenmiyorum ama izleyiciliğime güvenirim. “Yumurta’da Nejat’ın eve girdiği bir sahne var. Oradaki yürüyüşü ve duruşu, benim birçok sahnedeki halimin aynısı.”
‘Öbür tarafa bakıyorum’
İzleyiciliğine güvenmesi boşuna değil, zira Selçuk’un sinemaya çocukluktan başlayan bir merakı var: “Mardin Kızıltepeli’yim ben. Sinema yoktu orada, hâlâ da yok. Dergilerdeki, gazetelerdeki sinema yazılarını okurdum. TV’de arada bir iyi filmler çıkıyordu. Çoğu insandan farklı bir film zevkim vardı, o yüzden ‘ben şu filmi seviyorum’ demekten çekinirdim. Sinemaya ilk kez lise birde, Gaziantep’te gittim. Filmi üç kişiyle izledim, “Sarhoş Atlar Zamanı”nıydı. Sonra üniversiteye geldiğimde, Mithat Alam Film Merkezi’ndeki kurslara katıldım”.
“Ben role değil, Yusuf’a çalıştım” diyor Selçuk, karakteri canlandırma süreci hakkında: “Yusuf, benim geldiğim eğitim sisteminden geliyor. Ona ilkokulda, lisede, ortaokulda öğretilen şeyi de biliyorum ben. Bizim eğitim sistemimiz, birkaç seçenek sunuyor gençlere ve onların dışına çıkma imkânınız yok. Yusuf, farklı bir yolda gitmek istiyor. 19 yaşında birinin annesine, babasına, ‘ben şair olacağım’ dediğini ve verecekleri tepkiyi düşünün. Bu kadar sorununun olması, çok da anlaşılamayacak bir şey değil.”
Selçuk, ilk hedefi yönetmenlikten vazgeçmiş değil: “İstediğim ve planladığım bir alanın yan şeridine atılmış gibi oldum. Hâlâ öbür tarafa doğru bakıyorum.”