19
Mayıs
2024
Pazar
KÜLTÜR/SANAT

Venedik Film Festivali başladı

Venedik’te festival bir gün önceden başlar. Bir tür alışma, ısınma günüdür bu. Hem yorgunluk giderilir, hem de ılık öğlen sonrasında başlayan ilk seansları izleyerek festival havasına girilir... Salı günü Lido adasına ayak basanlar arasında Coen kardeşler, George Clooney, Brad Pitt, Ermanno Olmi, yönetmenlerin duayeni Manoel de Oliveira, jüri başkanları Wim Wenders ile Chantal Akerman da var... Akerman’ı sabahleyin, Paris treninden inerken peronda görüyorum. İçtenci, sıkıntılı ve gergin filmlerini bilenler için, Belçikalı yönetmenin, uçak yerine gece treni yolculuklarını seveceğini tahmin etmek güç olmasa gerek.

İki sürpriz Türk oyuncu

Akşamüzeri yapılan ilk basın gösterisi şimdiden kalabalık. ‘Giornata degli autori’ (Yönetmenlerin Günleri) yan bölümüne seçilmiş Belçikalı yönetmen Patrice Toye’un ‘Nowhere Man’ adlı hikâyesinden tam sıkılmaya başlarken sürpriz bir çehre beliriveriyor perdede: ‘Mayıs Sıkıntısı’ ve ‘Uzak’ filmlerinin başarılı oyuncusu Muzaffer Özdemir karşımızda! Konforlu sıcak yuvasını, sevdiklerini bırakıp ortadan kaybolarak aradığı yeni kimliği, farklı yaşamı yoksul Afrika sahillerinde yakalamaya çalışan genç kahramanımızın karşına çıkan Muzo adlı garibanı yorumlayan Muzaffer Özdemir’in ne yazık ki kısa bir rolü var, filmi kurtarmaya yetmiyor... Bu arada, Altın Aslan yarışında ilk gün izleyeceğimiz, Alman yönetmen Christian Petzold’un ‘Jerichow’ adlı filminin başrolerinde de bir Türk oyuncunun adını görüyoruz, Hilmi Sözer.

Ayrıca, Hüseyin Karabey’in de, birçok festivalin yan ödüllerinden biri olan İnsan Hakları ödülleri jürisinde görev almak için Venedik’e geldiğini öğreniyoruz. Önemli festivallerde bir Türk sanatçı aramak, izini sürmek ve bir ipucu yakalayınca da, kişisel ya da konjonktürel bir başarının ürününü de hemen kendimize mal etmek eğilimi, başarıya açlığın ifadesi olarak yorumlanabilir. Halbuki, özellikle sinema konusunda, başarıya doyuyor olmamız gerekir artık. Bu tür gülünç reflekslerden kurtulmanın zamanı geldi de geçiyor sanıyorum...

Olmi’ye onur ödülü

Salı gecesi, bir ön açılış var. İlk açıkhava seansında, tüm sinema yaşamı dolayısıyla onur ödülü alacak olan Ermanno Olmi için verilen resepsiyonda ‘Nalın Ağacı’ (1978) gibi başyapıtların yönetmeni İtalyan ustadan önce konuşma yapan ne kadar da çok sorumlu var!.. Tam 20 yıl önce Ermanno Olmi’ye Altın Aslan kazandıran ‘Aziz Sarhoşun Destanı’nı, Venedik’in göbeğinde, Campo San Polo’ya kurulan açıkhava sinemasında yeniden görmeye gitmeden önce, büfe etrafında ilginç bilgiler topluyorum: ‘Süt’ün yarışmaya alınması için çok çabaladığını itiraf eden seçici kurul üyesi bir hanım, “Ancak, çok beğendiğim ‘İki Çizgi’nin ‘Ufuklar’ (Orizzonti) bölümüne alınmasında başarılı olamadım” diye ekliyor... Marco Müller’in seçici kurulu gençleştirmek amacıyla aldığı yeni üyelerden biri, romanı yakında çıkacak olan yazar Violetta Bellocchio, filmler konusunda pek fazla konuşmak istemiyor ama, ‘Mükemmel Bir Gün’den söz açılınca, “Ferzan Özpetek bizim için İtalyalı bir yönetmendir. Kaldı ki, son filmi bir İtalyan yazarın çok satan romanından uyarlanmış, İtalyan oyuncular tarafından yorumlanmış dört dötlük bir İtalyan filmidir. Bence, ‘Mükemmel Bir Gün’ün Türk filmi olarak nitelenmesinden Ferzan Özpetek de pek hoşlanmayacaktır” tepkisini dile getiriyor...

Coen’ler yapmış yine

Coen kardeşler Altın Aslan adayı olsalardı, hepsi birbirinden başarılı oyuncularına kuşkusuz ortak bir ödül kazandırırlardı. ‘Burn After Reading’ (Okuduktan Sonra Yak) başarılı, alabildiğine iğneleyici, anlamlı bir polisiye güldürü. Salak insanların biçimlendirdiği dünya gerçeklerinin temeldeki sakatlıklarını düşündürücü kahkahalar eşliğinde izlerken, halimize gülmek mi, yoksa ağlamak mı gerekir bilemiyoruz... Beceriksizliği nedeniyle işinden kovulan alkolik CIA ajanı John Malkovich; bir estetik ameliyatının parasını denkleştirebilmek amacıyla gizli sandığı belgeleri Rus elçiliğine satmaya kalkacak dek saf Frances McDormand; salaklığı yüzünden akan jimnastik çalıştırıcısı Brad Pitt; sevgi ve seks bağımlı paranoyak polis George Clooney... Hepsi olağanüstü başarılılar.

Ethan ve Joel Coen’in çizdikleri insanlık tablosuysa, temelde oldukça karanlık. Daha aklı başında olan karakterler de var tabii ve ilginçtir ki, bu rollere genellikle kadınlar uygun görülmüş. Ancak, onlar da özel detektif tutarak, salak kocalarının zayıflıklarını kanıtlayıp kazancı bol bir boşanma davası açmanın peşindeler...

Radikal
Yayın Tarihi : 28 Ağustos 2008 Perşembe 13:51:40


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?