Yılın tiyatro olayı Dotbilsarda'nın 'Vur/Yağmala/Yeniden' projesinde 16 kısa oyunun art arda sahneleneceği büyük final bugün, yarın ve önümüzdeki hafta sonu. Projenin yaratıcısı Murat Daltaban 'İnsanları zorlamak istediğim için işi hep uçlara taşıyorum. Gençler muhafazakâr olmaktan kurtulup kendi kimliğini kazanmak zorunda' diyor
Tiyatro sezonu sona ererken küçük bir özet geçmek gerekirse neredeyse her yıl olan görev değişiklikleri, sonuca ulaşmayan protestolar ve ekonomik kriz nedeniyle vasatın altında kalan oyunlar arasında parlayan bir proje kaldı aklımızda. Yılın tiyatro olayı hiç kuşkusuz Dot Bilsarda’nın ‘Vur/Yağmala/Yeniden’ projesiydi. Ravenhill’in kimseye konfor alanı bırakmayıp her görüşten, her sınıftan, her ırk ve dinden insanı kendisiyle yüzleştiren bu projesi tam 16 oyundan oluştu ve 35 oyuncu bu kısa oyunlarda rol aldı. Üstelik bu oyuncular sinemadan ve televizyonlardan tanıdığımız isimlerdi. Tanımadıklarımızla da bu süreç içinde tanıştık. Eş zamanlı olarak televizyon ve sinemada aracılığıyla da hayatımıza girip takdirimizi kazandılar. Proje hem seyirciden hem de eleştirmenlerden takdir gördü, ödüllendirildi. Projenin yaratıcısı Murat Daltaban’dı. Oyunların tümünü yönetti, yazarın kendiyle yüzleşip kendi suçluluğunu itiraf ettiği son oyunda da o çıktı sahneye, tıpkı yazar gibi kendini açtı seyirciye.
Sezon bitti, oyunların hepsi oynandı ama büyük final bugün, yarın ve 13-14 Haziran’da. Tiyatroseverleri bir şölen bekliyor. Sabah saat 11.00’den yaklaşık akşam saat 21.00’e kadar Dotbilsarda sahnesi açık olacak ve bütün oyunlar birbiri ardına oynanacak. Uzun yıllardan sonra tiyatro seyircisini bu kadar heyecanlandıracak olan bu şöleni kaçırmayın deyip sözü Daltaban’a bırakıyoruz.
Vur/Yağmala/Yeniden’ sezonun en başarılı projesiydi. Eleştirmenler Birliği’nden ödül aldınız hem de Afife Jale’de Tiyatroda Yeni Kuşak Özel Ödülü’ne layık görüldünüz. Seyirci ve tiyatroseverlerin takdiri de cabası... Bu işe kalkışırken bu başarıyı bekliyor muydunuz?
Böyle beklentim yoktu. Ama bu proje ve bu sezon tiyatroda hayatımın yılı oldu. Çok şey öğrendim. Doktora yaptım diyebilirim. Benimle birlikte oyuncular da çok yol kat etti. Herkes bir şeyler öğrendi. Seyirci de bizimle birlikte bir eşiği geçti. Hep birlikte bir eşiği atladık. Bu proje Türkiye’de bir ilkti, tekti gibi beylik laflar etmek istemiyorum ama zannediyorum Türk tiyatrosu adına çok önemli bir olay oldu.
Üstelik ekonomik krizin etkin olduğu bir sezondan bahsediyoruz. Bu sizi nasıl etkiledi?
Beni aslında ekonomik krizden çok tiyatro krizi ilgilendiriyor. Bu sezon hiçbir şey yoktu. Varmış gibi yapılıyor ama bakıldığında çok ölü bir sezon geçirdik. O yüzden ‘Vur/Yağmala/Yeniden’ sezonu taşıdı diyebilirim.
Şimdi önünüzde bir doktora projesi daha var. ‘Vur/Yağmala’nın tamamını bu hafta sonu ve gelecek hafta sonu dört kez oynayacaksınız...
Sabah 11.00’den yaklaşık akşam 21.00’e kadar oyun seyredecek insanlar. Üstelik biletleri 150 lira ve satılıyor. Muhteşem bir şey. Hayal gibi. Bir özel tiyatronun hem de eğlencelik olmayan bir özel tiyatronun bilet satıyor olması, bu kadar desteklenmesi çok önemli. Buna sahip olduğum için çok mutluyum. Bunu yapabilmiş olmaktan hınzırca bir keyif alıyorum. Çünkü bütün düşünülen, söylenenleri tersyüz ettik. Ve bence çok güzel bir dört gün geçecek. Çok şenlikli olacak. Bir tiyatro şöleni yaşayacağız hep birlikte.
Proje 16 oyundan oluşuyordu ve 35 oyuncu sahneye çıktı. Başaramayacağınızı düşündünüz mü hiç?
Ekonomik karşılığı olmadan bir sezon boyunca bu kadar insanı bir arada tutmak gerçekten eşik atlamak anlamına geliyor. Dot’u kurduğumuzdan bu yana hep bir önermeyle gidiyoruz ve yüzümüz kara çıkmadan her önermenin üstesinden geliyoruz. En önemli kozumuz işin başında bunu sonlandırabilir miyiz kaygısınu gütmemek bence. Suya atlı-yor ve yüzüyoruz. Sonrasına da bakıyoruz. Kaybedecek bir şey yok. Bu oluşumunde herkes beceremedik deme cesaretine sahip.
Oyuncularınızın çoğu son dönemin parlayan isimleri. Onları bir araya getirmenin ve daha da önemlisi bir arada tutmanın formülü ne?
Oyuncularımızın bir kısmının yıldızı Dot süreci içinde parladı. Bizim televizyonlardaki parlak bir oyuncuları alıp çalışma derdimiz yok. Bir oyuncuya bakıp tiyatroda ne kadar parlak olabileceğini kokluyorum. Ve onları özellikle de genç oyuncuları tiyatronun bünyesine katıyorum. Ama geçirdiğimiz sezonlarla birlikte Dot’ta oynamak bir standart haline geldiğini de itiraf etmeliyim. Yapımcılar mesela bizim 35 ki-şilik oyuncu listesine bakıp cast yapı-yor. Bunu biliyorum çünkü arayıp bana soruyorlardı. Ama o noktada cast ajansı gibi olmaktan hep çekiniyoruz.
Nasıl koruyorsunuz kendinizi? Örneğin Şebnem Bozoklu var o 35 oyuncunun içinde ve son dönemin en önemli isimlerinden biri...
Şebnem diğer arkadaşlarından hiçbir zaman daha önde olmadı. Zaten Şebnem tiyatroda bizimle çalışmaya başladıktan sonra dizide yıldızı parladı, süreç içinde popülerlik kazandı. Şebnem’in bizden, bizim de Şebnem’den taleplerimiz ilk başta konuştuğumuz çizgide oldu. Açıkcası biraz da televizyonda çok parlayan oyunculardan rahatsız oluyorum. Şebnem’le bu sene çalışmasaydık bir sene sonra çalışmazdık örneğin.
Bu haksızlık değil mi? Hem iyi oyuncuların kokusunu alıyorsun ama bir şekilde popüler olunca uzak durmaya çalışıyorsunuz.
Onlara hep “Lütfen televizyona teslim etmeyin kendinizi” diyorum. Bazı oyuncular televizyonda da sanat yapıyorum diyor. Öyle bir şey yok. Sanatı kullanıyor televizyon. Reytinge göre senaryo yazılıyor. Ne kadar çok para ediyorsan o şekle giriyorsun. Genç oyuncular televizyonda parladıkları zaman daha temkinli olmaya çalışıyorum. Dot’un basamak atlama platformu olmasından kaçınıyorum. Dot’ta gerçekten hayatını tiyatroyla değiştirmeye niyetli oyuncularla olmak istiyorum.
Bir okul gibi mi?
Okul diyemem çünkü onlar profesyonel. Ekol belki. Bir tarzın oluşmasına hizmet ediyorlar ve bunun farkındalar. Kendini ifade etmek için tiyatroda bir yol arayanlar, oyuncular, gazeteciler, seyirciler bu oluşumda buluştu.
Bu ekolün özellikleri neler peki? Ben tüm oyuncuların kendi oyunları olmasa bile provalarda ve oyun günlerinde orada olduğunu biliyorum.
Evet, bunu onlardan ben talep ettim. İlk iki gösteriden sonra herkes aynı tarzda oynayabiliyordu. Farklı okullardan mezun olmuş oyuncuların aynı çizgide oynayabilmeleri bir mucize. Bunun için de çok fazla vakit geçiriyorlar. Birlikte öğreniyoruz. Bu amatör ya da yarıamatör bir tavır değil. Baştan beri söylediğim şey bu. Profesyonellik böyle bir şey. Tiyatro tarihini ancak böyle davranırsan etkiliyebiliyorsun. Kişisel çıkarlar çok önemsiz. Asıl grubun ve tiyatronun çıkarı önemli. Bütünün kıymetini her zaman kendinden üstün tutmayı öğrendi herkes, öğreniyoruz. Bir diğer önemli konu da uslup. Geçmişten gelen çok net alışkanlıklar.... Örneğin usta-çırak denen kavram. Usta hiçbir zaman çırağına işin sırrını öğretmiyor, çırak da usta olunca o da çırağına öğretmiyor. Dola-yısıyla usta-çırak ilişkisine inanmıyorum. Herkesin kendi kendinin ustası ve kendini keşfeden kişi olması gerekiyor. Ben orada mümkün olduğu kadar sağlıklı koşulları oluşturmaya çalışıyorum. Ustalık, hocalık yapacak bilgiye sahip değilim. Ben oyunculara buna bilim olarak bakmak gerektiğini aşılıyorum.
Bu tavır da oyunculara ve seyircilere yeni bir kulvar mı açıyor?
İnsanları zorlamak istediğim için işi hep uçlara taşıyorum. Zorlamak istiyorum çünkü öteki türlüsünde mutsuzum. Genç gelenin muhafazar olmaktan kurtulması gerekiyor. Bir laf vardır “Ne zamanki babanı öldürürsün kendi kimliğini kazanırsın”. Bunu yapmak zorundalar, zorundayız.
Peki yaz seyirciler onlar oyunlardaki mesajı aldı mı?
Herkes haz alıyor. O çok rahatlatıcı bir şey. Ama söylenen söz hedefe gidiyor mu bilmiyorum. Bence oyunun temel motivasyonu suçluluk duygusunu harekete geçirmesi. Bunu harekete geçirebildiği ümit ediyorum. Çünkü gerçekten suçluyuz hepimiz. Sadece Ravenhill değil tüm çağdaşlar karanlık ve aydınlık yüz-lerini göstermekten korkmuyorlar.
Bu da politik tiyatronun yeni tanımı mı?
Evet, işte bu çok yeni bir politik tiyatro tavrı. Objektif olmayı ideal olarak kabul ediyor. Örneğin son oyunda askeri de ortaya koyuyor ve orada asker zavallı onun hiçbir şeyden haberi yok diyor. Savaş karşıtlarına o asker senin komşun mesajını veriyor. Biz de bunu en iyi anlayan ülkeyiz belki. Oyuncu arkadaşlarımın çoğu dağda savaşıyor ama savaş karşıtı. Bu oyunlar bu ikilemleri tartışmaya açıyor. Ergenekondu, türbandı, liberalizmdi... Bunların hepsi o kadar iç içe geçirilmiş ki... Sürekli kendini yalanlıyorsun yaptıklarında, yaşadıklarında. Oyunlar bunu anlatıyor. Senin konfor alanını daraltıyor. Gerçekten bütün o kavramların yeniden tanımlanması gerekiyor. En çok filozofa ihtiyaç duyduğumuz dönem belki de.
Tiyatro gittikçe kan kaybediyor. Bu sezon tiyatroda kriz vardı. Aşılacak mı üretim kısırlığı?
Zamana ihtiyaç var. El değiştirmesi lazım tiyatronun. Şu anda el değiştirmiş değil. Hala aynı tas aynı hamam. Bizim jenerasyondan ses çıkmıyor. Bir sonraki jenerasyonu beklemek lazım. 5-6 sene sonra iş oturacak. 35 kişiyle çalıştık bu sene. Onların beşer beşer tiyatro kurduğunu düşün. Okullar bu süreci anlatmıyor. Halbuki alternatifleri göstermeleri lazım. Okullarda rekabete dayalı eğitim var. Birbirlerini dövmeyi öğretiyorlar. Bu eski bir eğitim şekli.
Sizin jenerasyonunuzdan ses çıkmamasının sebebi de bu mu?
Elbette bu. Benim jenerasyonumun eğitim ekibi suyunun suyuydu. Onun için biz iyice darmadağındık. Kuram hocalarım çok iyiydi ama oyunculuk hocalarımla geçen dersler parlak değildi.
‘Vur/Yağmala/Yeniden’ bugün, yarın 13-14 Haziran saat 11.00’den itibaren Dotbilsarda’da. Tel: 0212 245 90 20
‘Vur/Yağmala’yı 2010 kabul etmedi’
Siz bu yıl verilen devlet desteğini reddettiniz. Nedeni neydi?
25 bin TL verdiler almadık. Çünkü bu proje için çok az bir rakamdı. Tiyatrocuların öncelikle sinekten yağ çıkarma dürtüsünden kurtulmaları lazım. Devlet veriyor, alalım tavrı çok alaturka. Dilenci gibi alırsan o parayı sana dilenci muamelesi yaparlar.
Destek için bir daha başvurmayacak mısınız?
Tabii ki. İstediğim parayı vermezlerse yine reddeceğim. Vermezlerse daha da rezillik. Önceki sezonun en iyi işini yapmışım ama para alamıyorum. Devlet bu parayı niye almıyorsun diyene kadar devam edeceğim.
Önümüz 2010. Projeniz var mı 2010 için?
‘Vur/Yağmala/Yeniden’i 2010’a proje olarak verdik, kabul etmediler. İstanbulla ilgisi yok bunun dediler. İstanbul’a yeni tiyatro mekânı kazandırdık, 35 İstanbullu oyuncuyu oynattık, bir o kadar da arkada tiyatro adamı vardı ama İstanbul’la alakası olmadığını düşündüler. O günden beri 2010’le ilgilenmiyorum.