18
Mayıs
2024
Cumartesi
MAGAZİN

BAĞLAYAMAYACAĞIM İNSAN YOKTUR...

Televizyon mutfağı başka bir kafa, başka bir yetenek gerektiriyor. Şu aralar 'Yetenek Sizsiniz Türkiye' ile yeni sulara açılan Acun Ilıcalı'ya bu işlerin gerektirdiği mahareti, bir insandan marka yaratma hikâyesini sorduk

Levent’in o sakin sokağında bir bahçe dolusu cipi yan yana görünce doğru yerde olduğumuzu anlıyoruz; Acun Medya’da vızır vızır, ama ilk bakışta gerginlik yüzdesi düşük bir koşturma var.

Acun Ilıcalı, önce toplantı odasından Hülya Avşar’ı uğurluyor, antenleri birden diklemiş olan bizleri cipine davet ediyor sonra. Gazetelerde daha o sabah yazmış, Coca-Cola’nın yeni yüzü olacak kendisi, meğer ilk fotoğraf çekimi de o gün...

Normal koşullarda biriyle sözleşmişsiniz, saat 5 demişsiniz, o saatte sizi başka bir yere çekiştirirse, “Yolda konuşmaya başlayalım, orada devam ederiz” derse, içinizden söylenerek, dışınızdan nazikçe, başka bir güne sözleşmeyi önerirsiniz. Fakat o kadar ikna edici, “Ful konsantrasyon sende olacağım”lar, “İnan bak orada güzel vakit ayıracağım”lar o kadar fazla ki, teslim oluyorsunuz. Gerçekten akşam yoğunluğundan faydalandığımız trafikte başladık konuşmaya, sonra ellerine, gıdısına makyaj yapılırken dahi bir insanın gerçekten konsantre olup karşısındakini dinleyebildiğine, cevap verebildiğine şahit oldum.
Bizimle söyleşisi bitti, reklam çekimi bitti, sırada daha bir söyleşi, bir de Devler Ligi çekimi vardı. Gece yarısından sonra Playstation muhtemelen... Acun Ilıcalı olmak kolay bir şey değilmiş. ‘Yetenek Sizsiniz Türkiye’den başlayabiliriz...

Sizin yeteneğiniz nedir?
Yeteneğimi kendimin ifade etmesinin doğru olduğunu düşünmüyorum. Yetenek başkalarının takdirini ister.

Sizin yeteneğinizi kim takdir etsin, kim sizin jüriniz olabilir?
Herkesin bir fikri olabilir, biri benim için “Çok yetenekli, ağzı çok iyi laf yapıyor” dese, başka biri başka bir yorum yapabilir. Ama kimi istersin diye soruyorsan, televizyona çok konsantre bir insanım, benim için üç anchorman’imiz de önemli televizyonculardır. Onların değerlendirmeleri önemlidir; Uğur Dündar, Mehmet Ali Birand, Ali Kırca...

Son işinize gelelim. ‘Yetenek Sizsiniz Türkiye’de, ‘Yeteneksizsin Türkiye’ olarak, bir tahrik de mi var?
Var var... Ali Taran’ın fikri. Ben Ali Abi’ye projeyi götürdüğümde, hayatında televizyona çıkmış bir insan değildi. Ben bize bu kadar katkıda bulunacağını düşünmedim açıkçası. Jüri olmasını istedim, bir anda ekibin parçası oldu, işi sahiplendi. Bir baktım, ben Ali Abi’yle gündüzleri falan görüşüyorum. Akşamları maça gidiyoruz. Çok güzel dost olduğumuzu düşünüyorum. Bu isim de bana ilk hediyesidir.

Televizyona çıkmıyor, röportaj vermiyor; böyle popüler âlemlere çok uzak gibi görünen birine teklif götürürken çekinmediniz mi?
Fatih hocanın, Fatih Terim’in Bodrum’daki evinde bir araya gelmiştik ilk biz. Üç saat beraber olduk, o üç saatte de benle ilgili bir mizah yaptı, dalga geçti açıkçası.

Nasıl dalga geçti?
Tam hatırlamıyorum da, ‘Var mısın Yok musun’la dalga geçti, ama dalga geçerken de programı seyrettiğini hissettirerek yaptı bunu. Çok hoşuma gitti; hiç bozulmam böyle şeylere. Zaten korkunç neşeli, espritüel bir adam. Hatta bir gün turist kılığına girerek Fatih hocanın evine gitmiş, sırf gırgırına, Fatih hocadan water istemiş, su istemiş... Fatih hoca da “Adam su istiyor” falan diye yanındakilere söylüyor. Anormal yaratıcı bir adam. Jüri benim için çok değerli bir koltuk, orada Ali Abi’nin olmasını istedim. Fakat teklif için telefon açtığımda, o da Fatih hocanın kendisine karşı şaka yaptırdığını zannetmiş.

Sadece sizi sevdiği için mi bütün o imaj değişti, bu işlere girdi; bir de yanında çok para mı verdiniz?
Yok, Ali Abi’yle hiç para konuşmadık. Zaten o televizyona parayla çıkabilecek bir adam değil. Parayla onu hiçbir yere çıkaramazsınız. Ben ‘Var mısın, Yok musun’da iyi bir sezon geçirdim, önemli insanları çok iyi ağırladım. Ali Abi de benle iş yaparsa mutlu olacağını düşündü, tahminim bu. Şimdi bizi çok güldürüyor. Allah bizi ayırmasın, onunla uzun yıllar çalışacağımızı düşünüyorum.

Oylum Talu nasıl dahil oldu?
O kısımda da değişiklikler oldu.

Hülya Avşar’la görüşüyordunuz geldiğimizde. Yerine o mu geliyor yoksa?
Hem evet, hem hayır. Ali Abi’yle kimyamız çok tuttu. Biz hep varız, iki hafta Oylum olacak yanımızda, iki hafta Hülya Avşar. Başka sürpriz konuklar da ağırlayabiliriz.

Özellikle ‘Var mısın Yok musun’da ve aslında bütün kariyerinizde insanları sevindiren, ‘yarışmacının dostu Acun’ken şimdi jüri olarak ‘kötülük’ potansiyeli barındırıyorsunuz. Bundan çekinmediniz mi?
Yok, ben kötü bir insan olmadığım için, kötü haberi de insanlara güzel veririm; çok yaptım bunu hayatımda. Kimseyi kıramam, yapımda yok. Burada da gaddar bir insan olmayacağım.

Kaç kişi başvurdu?
12 bin olmuştur.

Türk insanı daha çok neye yetenekliymiş?
Türk insanı bazı konularda yeteneğinin çok önemli olduğunu zannediyor, başta öyle bir sıkıntısı var. Mesela kelimeleri tersten okumanın iyi bir yetenek olduğunu düşünüyor. Böyle bir yetenek çıkmış, ben de yeni gördüm. Ama dersimi iyi çalıştım, İngiltere’deki programı izledim, kalite olarak hiç farkımız yok. Olağanüstü seslerimiz var, jimnastikçilerimiz var, dans edenlerimiz var. Bu kadar iyisini beklemiyorduk, şaşkınız.

En acayip nasıl bir yetenek var?
Ya bir adam geldi, beş haneli sayıları çarpıyor birbiriyle, inanılacak gibi değil. “Ne iş yapıyorsun?” dedik, “Çiftçiyim” dedi. İlkokul mezunu...

Yetenek dediğiniz nasıl bir birimle ölçülür? Mesela bu adam, bir dansçıyla nasıl yarıştırılır?
Yüzde yüz katılıyorum dediğine, bir yerden sonra halkın takdiri olacak zaten. Biz ‘yetenek’ olarak adını koyuyoruz.

Orijinalinde yaşanan Susan Boyle hadisesi gibi manipülasyonlar olacak mı?
Onun o kadar sistemli bir şey olduğu ortaya çıktı mı, emin değilim. Ama benim bu işteki başarımın temelinde yaptığım her şeyin gerçek olması var.

İşsizlik oranının yükseldiği krizli dönemlerde yetenek yarışmalarına ilginin arttığı söylenir...
‘Var mısın Yok musun’ için daha doğru bir değerlendirme olabilir, ama burada ciddi bir yeteneğiniz yoksa hiçbir şansınız yok. Başvuru sayısını artırabilir tabii.

SMS’ler yoluyla halkın herhangi bir karara ortak olması hiç yeni bir durum değil ama sektörü bilen bir insan olarak size sorabiliriz. Deniyor ki, vatandaşlarının verdiği verginin, oyun nereye gittiğinden emin olmadığı, kendini kifayetsiz hissettiği ülkelerde bu SMS işi daha çok tutar. Çünkü insan bir karar mekanizmasının parçası gibi hissediyor kendini...
Doğrudur. Sevdiğim ve tercih ettiğim bir yöntem açıkçası. Halk oylaması bir de ne biliyor musun, bazen bir hikâyen vardır, onunla birlikte yeteneğini sergiliyorsundur. İkimiz de gol atarız mesela; benim attığım Brezilya’ya karşıdır, seninki başka bir takıma... İkisi de goldür, ama benim golüm daha değerlidir.

Bu hikâye kısmı biraz da tek yüklenilen şey olmadı mı? ‘Var mısın Yok musun’a hikâyesiz insan giremiyordu...
Hikâyeli insan çoktu, onlar akılda kaldı. Benim için televizyonda olan insanın da bir esprisi olması lazım, yoldan geçen yarışmacı olamaz.

Daha önce inandırıcı bir kimlik olarak kalabilmenizi, hiçbir dizide, orada burada oynamamanıza bağlamışsınız. Şimdi Coca-Cola’nın yeni yüzüsünüz, daha önce de oynadığınız reklamlar vardı. Markalarla hatırlanmak kurmaya çalıştığınız bu kimliği bozmaz mı?
Hayır, çünkü benim en iyi becerdiğim şey, belli mesajları halka ulaştırmak. Reklamlarda da haberi veren kişiyim, yaptığım şey iletişim, bana bir rol de yaptırmıyorlar. Normal Acun olarak çıkıyorum. Dikkat edersen, beni reklamlarda postacı mostacı olarak göremezsin.

Kendinizi iyi oynuyor olabilir misiniz? Fotoğraf çekimlerinde de şahit olduk...
Bunlar benim günlük hayatta da kullandığım mimiklerim. İnsanlarla anlaşırken vücut dilimi çok kullanırım. Muhabir kariyerimde de vardır, Allah’a bin şükür, biraz argo olacak ama, bağlayamayacağım insan yoktur. Genelde sonuca giderim.

Herkesin sevdiği figürlerde biraz gıcıklık, sıkıcılık yok mudur?
Ben tam tersini düşünüyorum, insanı sevgiden daha fazla mutlu eden bir şey yok. En şükrettiğim olaylardan biri insanların bana sevgisidir. Bunun nankörlüğünü yapamam açıkçası...

Sizinki ideal başarı hikâyesi mi?
Gerçek bir başarı hikâyesi... 100 dolar maaşla Show TV’ye girmişim, şu anda bu noktadayım, bu kadar basit. Bence sağlıklı bir büyüme hikâyesi...

Bir üniversitede öğrenciler arasında yapılan ankette ‘Kimin yerinde olmak istersiniz?’ sorusuna büyük çoğunluk ‘Acun Ilıcalı’ demişti. O zaman ‘Acun Firarda’ dönemiydi. Bugün aynı anket yapılsa yine aynı sonuç çıkar mı, yoksa gençliği cezbeden sadece daimi firar kısmı mıydı?
Vallahi, söylemeyebilirler. Ama gençliğin benim başarı hikâyemi satın aldığını da düşünüyorum. Bunu kabul etmiş durumdalar yani.

Aynı dönem popülerliğinizi sağlayan işler de hep hafifsendi, İngilizce’nizle dalga geçildi, bayağı hor da görüldünüz. Bu size hırs katmış olabilir mi? Şimdi içinizden ‘Nooldu, sustunuz...’ gibi bir meydan okuma geçiyor mu?
Bir kere kendime bir hedef belirleyip ulaşmış değilim. Daha basit bir prodüksiyon olduğu için ‘Acun Firarda’ insanlara öyle geliyordu, ‘A, biz de yaparız’ diye düşündüler. Reyting matematiğini çözemediler ama sonra. Kimse yapamadı.

Siz reytingin formülünü biliyor musunuz?
Bilirim. İki kere iki dört gibi bir şey değildir ama metodunu bildiğimi düşünüyorum. Bu konuda iddialı isimlerden biriyim. Şimdiye kadar Allah korusun içinde olduğum hiçbir iş batmadı.

İş büyüyünce çuvallama korkusu da büyüyor mu? Ne olur ‘Yetenek Sizsiniz’ tutmasa, yıkılır mısınız?
Ne olacak, akşama bir maç yaparız, üstüne Playstation oynarız, geçer. Ben zaten mutluluğu buna endekslemiş bir insan değilim. Ben iyi bir iş yapacağım, gereken övgüyü alacağım, isterse seyredilmesin. Yarın bir iş batarsa da iyi bir iş olarak batar, arkasında dururum.

Daha önce teklifler gelmişti, biraz daha zaman geçince siyasete girecek misiniz?
Düşünmüyorum açıkçası. O kulvardaki insanları takdir ediyorum. Benim amcam, Mustafa Ilıcalı, geçen dönem AK Parti’den Erzurum milletvekiliydi. Onunla birkaç gün geçirdim, zor... Siyasetin getireceği artılar, beni mutlu edecek artılar değil. Kendimi o kadar güçlü de bulmuyorum. Doktorları da takdir ederim mesela ben. Herkes heveslendiği işi yapsın, ama yine de iktidardaki parti hangisi olursa, benden bir şey istenirse, koşa koşa yardım da ederim.

Muhalefet partisi olmuyor mu? İlla iktidar mı olması lazım?
Faaliyete geçebilmesi açısından dedim. Muhalefet muhalefetini yapıyor zaten. Halkın yararlanacağı bir şey olsun isterim. İktidara karşı muhalefet için enerji harcayacak durumum yok.

Üzerinizde fazla, hatta bazen gerçek gibi gelmeyen bir pozitif hal var. Bu yaşanan negatif hadiselerin deriyi kalınlaştırmasından mı?
Ben küçükken de Polyanna’ydım. Okuldaki başarısızlıklarım da aşırı pozitiflikten geldi. Hayatımdaki negatiflikler, çok daha pozitif olacakken beni geri çekmiş olabilir. Derimi kalınlaştırdı demeyeyim ama ben 23 yaşında hayat okulundan mezun olmuştum zaten. Bir insanın bütün hayatı boyunca başına gelebilecek ekstrem olayları 23 yaşında bitirmiştim. Annemle babamın rahmetli olması, kendi kızımın aynı kaza yüzünden hastanelerde gezmesi, kendi motosiklet kazam, 19 yaşında evlenmem, 23 yaşında boşanmam... Zaten bir hayatta yaşanacak ne kaldı ki başka!

Siz ‘Var mısın Yok musun’a katılmak isteseniz bu hayat hikâyesiyle anında bağlardınız Acun’u...
Tabii canım, ama şöyle zorlanabilirdim. Fazla rahat bir insan olduğumdan, bunları bir trajedi gibi yaşamadığımdan, o hayatı ön plana çıkaracak bir yarışmacı gibi olmazdım.

Çok zengin misiniz?
Çok değil ama durumum iyi Allah’a şükür. Ama zengin olmamın sebebi parayı kovalamamam. Televizyonda başarılı olmayı istedim, orada başarılı olunca da zengin oluyorsun, oyunun kuralı bu. Atletizmle ilgilensem ya da bilardoyla, şampiyon olsam bu kadar zengin olmazdım tabii. İlgilendiğim sektörün para kazanılan sektör olması bir şans. Ben televizyonda şampiyon oldum, televizyonda şampiyonluğun getirisi çok fazla. Paraya yönelik alsaydım kararlarımı, bugün Acun diye biri yoktu. Şansal Abi’nin (Büyüka) yanından ayrılmazdım ki, 8 bin dolar maaş alıyordum. Dakka bir, onu silerek başladım.

Hamdi Bey bu yarışmada da vazife başında mı?
Yok, Hamdi Bey yok bu sefer...

‘İstesem sekiz kanala, sekiz projeyi yarım saatte satarım’
Şu anki halinizden memnun musunuz?
Şu an değilim, ama iyimserim. Çünkü bir günde 35-36 saate ihtiyacım var, sen de görüyorsun ve anlayışla karşıladığın için de çok teşekkür ediyorum.

Buna mecbur musunuz? İnsanın bir istiap haddi var, kendinizi niye zorluyorsunuz?
Hah, ben de tam oralardayım zaten. Aslında büyümemeye çalışıyorum, ama şartlar beni oraya doğru sürmeye başladı. Kesinlikle senle aynı fikirdeyim, yapacağım da bunu.

Acun Medya diye bir şirketiniz var ve aslında içinde siz varsanız o iş tutuyor. Bir şirket için bu zaaf değil midir?
Acun Medya’nın büyüme hedefi olmadığı için zaaf değil. Acun Medya butik ve mutlu bir şirket olmak istiyor. Ben hiçbir zaman 10 kanala 10 iş yapma derdinde olmadım. İstesem sekiz kanala, sekiz projeyi yarım saatte satarım. Her zaman kaliteli bir duruşumuzun olmasını istiyorum, bu da az prodüksiyonla olur.

Yazılı basın düşündünüz mü hiç? ‘Seda’ dergisi gibi, bir ‘Acun’ dergisi mesela?
Yok, yok... Zaten kendi ismim üzerinden ticaret yapma olayına da sıcak bakmıyorum. Aşırı mutluyum, ama aşırı bir yoğunluğumuz da var işte...

Pınar Öğünç - Radikal
Yayın Tarihi : 14 Kasım 2009 Cumartesi 18:20:19


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?