Aldatılan bir eş dava açarak kocasını ve metresini tazminat ödemeye mahkum etmiş. ‘Olan hep kadınlara oluyor’ kısmını es geçerek erkekler aleyhine gelişen bu davayı ve alınan kararı kınıyorum.
Bir erkek arkadaşım anlatmıştı, artık sevmediği ama her nedense bir türlü boşanamadığı bir karısı ve uzun zamandır beraber olduğu bir sevgilisi vardı. Sevgilisi içinde bulundukları duruma katlanamadığı ve yıllardır erkeğin boşanmasını beklediği için ayrılmaya karar vermiş ve hemen ardından da dava açmıştı. Sevgilinin bu davranışı tuhaf gelmişti bana ilkin ama biraz düşününce hak vermiştim; karısından ayrılsa yüklü bir tazminat ödeyecek, nafaka bağlayacak ve servetinin yarısından olmayacak mıydı?
Peki o halde elini kolunu sallayarak sevgiliden ayrılmak da neyin nesiydi? Zaten sevgiliye tazminat ödeyen erkeklerin haberleri sıkça yer alsa basında, erkekler biraz daha akıllı adım atar ve hiç değilse “karımdan boşanmak üzereyim” yalanına baş vurmadan düşünürler. Davayı açan sevgili daha sonra davadan vazgeçmiş, çünkü az önce sözünü ettiğim erkek arkadaşım kıza bir ev ve araba alarak kendince yırtmıştı hadiseden.
Metres de mağdur aldatılan da
Tam da bu erkeklere müstahaktır, iyi olmuş diyordum; Ankara’dan bomba bir haber geldi. Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesi ilginç bir karara imza atmıştı. Bu defa aldatılan bir kadın kocasını ve metresini mahkemeye vermiş ve 10’ar bin lira tazminat kazanmıştı. Aldatılan kadın davasında haklıydı elbette, küçük düştüğünü, toplum karşısında eziklendiğini söylemiş ve çatır çatır davayı kazanmıştı.
Her iki örnekte de erkek başına pek bir iş almadan sağ salim çıkıyor işin içinden.
Oysa yine her iki örnekten hareketle söylüyorum, olan kadınlara oluyor. Metres olsan bir türlü aldatılan kadın olsan başka türlü; mağdur olmaktan kurtulamıyorsun. Ama yine burada büyük şehirde yaşamak ve başına gelen herhangi bir olayda mahkemeye başvurmak önemli, hakkını arayabilmek ve sonuç ne olursa olsun çabalamak. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de metres olabilirsin ve sevgiliyi koluna takıp rahatsız olmadan dolanabilirsin, işler yolunda gitmezse de metres olduğunu deşifre etmekten çekinmeden avukata koşturabilirsin.
Taşrada kadınsan eğer sevmediğin adamlara karı olman, sevmemen, aşkı bilmemen, bilsen de söylememen gerekir; kendi kocasına aşk sözcükleri fısıldayan bir kadının eşek sudan gelene kadar dövülerek hastanelik edildiğini hatırlıyorum. Sözde erkeğin gerekçesi akıllara zarardı “nereden öğrenmiş bu lafları bilemedim, kendimi kaybetmişim." Büyük şehirde yaşayan kadının hali de o küçük kızın artık atmayacak olan yüreğinden pek farklı değil aslında. Bahsettiğim her iki mahkeme olayı da biraz ölmek değil mi?
Çapkınlığın tedavisi mümkün!
Tarla farelerini tek eşliliğe alıştıran bilim adamları, acaba sadakat formülünü insanlar üzerinde deneyecekler mi?
Çok eşli ve muhtemelen çok neşeli bir hayat süren tarla farelerine her ne yaptılarsa tek eşli olmalarını sağlayan bilim adamları çapkınlık ve sadakatin kalıtımsal olduğunu ortaya çıkartmışlar. Farelerin genleriyle oynayan bilim adamları zafer sarhoşluğu ile açıklama yaptıklarına pişman olmuşlardır sanırım.
Hiçbir erkek “ben gideyim de genetiğimle oynatayım” demez! Çapkınlığın hastalık olduğunu, kalıtımsal ve engellenemez olduğunu ancak karılarına yakalanan beceriksiz kocalar iddia ederler ki, David Duchovny, Charlie Sheen, Tiger Woods bu isimler arasında sayılabilir.
Her biri “ben bir çapkınım ve tedavi olmak istiyorum” diyerek kendilerini rehabilitasyon merkezlerine kapattılar. Çapkın erkeklere hizmet etmekte sınır tanımayan bilim adamları bir şekilde yine imdada yetiştiler ve erkeklere nefis bir savunma buldular; böylece “genetiğim bozuk” bahanesi bilimsel olarak kullanıma sunulmuş oldu...