14
Haziran
2025
Cumartesi
MAGAZİN

MAGAZİN GAZETECİLİĞİ MERCEK ALTINDA

Geçtiğimiz hafta boyunca, Timuçin Esen, Uğur Yücel ve Levent Kırca'nın magazincilerle yaşadıkları konuşuldu, yazıldı. Magazin muhabirliği, Türkiye'de paparazzilik kavramı tartışıldı. Gelinen son noktada iş iki kanalda yayınlanan magazin programlarında kilitlendi. Haftanın en çok konuşulan ve suçlanan yapımcılarıyla bir araya geldik. Mega Magazin programı adına Tayfun Topal, Bizden Kaçmaz Programı adına Ömür Varol anlattı

"Dan... dan... dannn! Onu hiç böyle görmediniz." Üst üste anonslar ve bir "ünlü"nün ayaküstü çekilen görüntüleri üstüne döşenen seslendirmeler. Bu tür programlar dünyada bazı kanallarda da var. Mesela E! Entertainment... Ama özelliği bu tür program yayınlamak olan kanallar dışında televizyon kanallarında bunlara rastlamıyorsunuz. Türkiye'de ise genel yayın yapan televizyon kanallarında bu tür programlara rastlanıyor. Yakın zamana kadar hemen her kanalda olan bu programları atv, Kanal D ve Show yayından kaldırdı. Ancak Star ve Fox'da bu programlar sürüyor. Yazılı basında da özelliği bu olan dergi ve gazeteler de var. Bulvar basını denilen gazeteler dışında ise bu tür "haberlere" itibar eden yok. Yazılı basında geçen hafta kameramanların yere düşürüp haber yaptığı Uğur Yücel, Fatih Akın'ın da bir bölümünü yönettiği I Love You America filminin galasına katılmak için New York'a gitti, fakat "borçları yüzünden kaçtı" diye haberler yapıldı. Belli ki haberi yapanlar gitme gerekçesini bilmiyordu, doğrulatmak gereğini de duymamışlardı. "Haber" dedikleri, kendi yorumlarıydı.

ÖZEL YAŞAMIN SINIRI NE?
Geçen haftanın televizyon ve gazete gündemlerine düşen olayda magazin muhabirleri ve Timuçin Esen vardı. Timuçin Esen dizilerle gündemde olduğu dönemde bile 'magazin basını'nın malzemelerinden biri değildi. Ama bu kez oldu ve iddia o ki, bar çıkışı önce magazincilerle tartıştı, ardından olaya polis müdahale etti ve tam anlamıyla ortalık karıştı. Polisin müdahalesinde de 'gazeteci' parmağı olduğu ileri sürüldü. Esen'in arkadaşları suçlandı. "Sen ne zaman adam oldun!" diye sorabilen gazetecilerin olduğunu da bu olayla hep birlikte öğrendik. Sadece haber yapan muhabir ve kameramanlar değil, program yöneticileri ve yayın yönetmenlerinin de sorumluluğu gündeme geldi. Velhasıl sadece magazin dünyasının değil, medyanın genel sorunu olan bir durum tartışılmaya başlandı. 'Özel yaşam', 'mahremiyet hakkı' ve bunların sınırları gündeme geldi. Üçüncü sayfa hikâyesi olarak yapılan birçok adli haberde de kişilik haklarının ne kadar ihlal edildiği sorusu akla geldi. Olayla ilgili görüşlerine başvurduğumuz hukukçu Fikret İlkiz durumu şöyle özetliyordu: "Son yaşanan olaylarda gözlenen duruma göre magazin basını, kişilerin mahremiyet haklarını basın yayın yoluyla ihlalde 'başarılı', basın özgürlüğü sınavında ise başarısızdır." SABAH yazarı Hıncal Uluç ise konuya ayırdığı yazısını şu sözlerle bitiriyordu: "Yerlerde sürünen Timuçin Esen değil, bizim mesleğimizdir." Tartışmalara neden olan olaylar, sırasıyla Levent Kırca'nın yemek yerken taciz edildiği iddiası, Uğur Yücel'in çekim yapmak için düşürülmesi ve Timuçin Esen'in yaka paça gözaltına alınması konusunda, bu anlayışla televizyon programı ve yayıncılığını sürdüren iki program yöneticisi; Star'daki Mega Magazin'in yapımcısı Tayfun Topal ve Fox'taki Bizden Kaçmaz'ın yapımcısı Ömür Varol, sorularımızı yanıtladı. SABAH magazin Müdürü Şengül Balıksırtı da, magazin haberciliği ve yayıncılığında gelinen noktayı ve sorunları değerlendirdi. Tayfun Topal, "Bu işin bir sınırı yok mu?" sorumuza, olaya nokta koyan cevabı verdi: "Sınır şudur: Biz evine girmiyoruz."

- Sizin elemanlarınız Timuçin Esen olayında en başından beri kayıtta anladığım kadarıyla?
- Olay sırasında bizim çocuklar oradalar, çekiyorlar. Timuçin Esen'in kafası iyi, sarhoş. Yanında da iki tane daha arkadaşı var, onlar da sarhoş. Bu arkadaşlarından biri çocuklara sarıyor, 'Ben Timuçin Esen, beni çekin,' diyor. O sırada Timuçin Esen bir kulübe girmeye çalışıyor, kulüp de çok sarhoş olduğu için almıyor. Herhalde buna sinirleniyor. Geri dönüyor ve çocuklara yumruk atıyor. Gazeteciler saldırmıyor, orada on tane gazeteci var. Eğer on tane gazeteci Timuçin Esen'e saldırsa orada başka şeyler olurdu.

TAYFUN TOPAL

SINIRIMIZ BELLİ EVLERE GİRMİYORUZ

- Görüntüleri izlediğinizde muhabirlerin de fazla ısrarcı olduğunu düşünüyor musunuz?
- Kendi program ekibim adına konuşuyorum, bizimkiler çok kibar yaklaşırlar. Bizim programı izleyenler bilir. Biz çok kibar yaklaşırız, kibar sorular sorarız. Haftada bir toplanıp, çekilen görüntüler üzerinden konuşmalar yaparız, 'Bunu bir daha yapmayın, şu şöyle olsun, bu böyle olsun,' diye değerlendirmeler yaparız. Çocuklara da bunu öğretiriz. Bizim çocukların hiç biri ne kaba, ne kavgacı ne de gürültücü. Karşıdaki kavgacıysa biz bir şey yapamayız ki. Şimdiye kadar duydunuz mu bir magazincinin sanatçı dövdüğünü. Ama sanatçıların listesi kabarık. Sanatçılar toplumun evladı da magazinci değil mi?

- Ama işler bu noktaya ulaşınca polisin müdahalesi de sert olmuş...
- Polisin gözaltına alma derecesi mi var, kişinin konumuna, şöhretine göre gözaltına alma derecesi mi var? Sokaktaki vatandaş neyse Timuçin Esen'e de aynı muamele yapılmış. Orada gazeteci ve magazincilerle alakalı bir durum söz konusu değil. Magazincilere saldırıyor, polis geliyor, Timuçin Esen ortalığı birbirine katınca polis de tutmaya çalışıyor. Polis evine göndermiyor, olay yerinden ayrılmasına izin vermiyor. Adamı çekiştiren magazinci değil ki, polis. Polisle Timuçin Esen arasındaki olayı nasıl magazinciye mal ederler?

- Ama çekilmek istemediği halde çekmeye çalışan muhabirler var, üstelik şu anda, dizisi olan, gündemde olan bir sanatçı da değil.
- Bu olağan bir şey. Beyoğlu'nda Şebnem Ferah'ı gördüklerinde de çekiyorlar. Beyoğlu'nda 15 tane muhabir, bunlara gazete muhabirleri de dahil, tüm kanalların kameraları orda. Timuçin Esen'i oradan geçerken görüyorlar ve çekiyorlar. Bu kadar olayın büyümesine vesile olan kendisi.

- Olayın ardından gelen tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Ben iki senedir Star Magazin'in başındayım. Paparazzi diye bir şey yok ki. Bu çocuklar gececiyse bu çekimleri yapıyor, gündüzcüyse film setine gidiyor, röportajları yapıyor. Bunları nasıl ayırt edelim. Bunların vardiyaları dönüşümlü. Burada paparazzilik söz konusu değil. Bu çekimleri yapanlar magazinci. Bakın yumruk atan karşı taraf, külahı önüne koyması gereken biziz.

- Peki birini takip etmenin sınırı nedir, biri 'Sarhoşken görüntülenmek istemiyorum, çekmeyin,' dediğinde, hemen kameralar kapatılıyor mu? Yoksa üç sokak ısrar etmeden bırakılmaz mı?
- Sınır şudur, biz evine girmiyoruz. Sokakta ne yaşanıyorsa onu yansıtıyoruz. Ben burada gece ve gündüz gelen görüntüleri izliyorum ve karar veriyorum. Geçen gün Beren Saat'i Cihangir'de çekiyorlar. Sorular soruyorlar, cevap alıyorlar. Beren Saat'in arkadaşları kafeye giriyor, Beren Saat de 'Arkadaşlarımın yanına gitmek istiyorum,' diyor ve çocuklar kameralarını kapatıyorlar. Selçuk Yöntem bugün Türkiye'nin en popüler isimlerinden, o her gece görüntüleniyor. Ama bir gün birine kabalık yaptığını görmedim, o da içiyor, evine gidiyor. Vukuatı yok. Vukuatlı olanların hayatları zaten hep olayla geçmiştir. Timuçin Esen bugüne kadar magazine ne vermiş? Ben ondan zarardan başka bir şey görmedim. Çıkıp o zaman konuşsun, 'İlk yumruğu ben attım,'desin. Tarih bunların hiçbirini affetmeyecektir, magazin müdürlerini de affetmeyecektir.

- Magazin müdürlerini niye affetmiyor tarih?
- Çünkü beş gün önce olay olmuş, Levent Kırca 'Muhabir üzerime böcek attı,' dedi. Bunu yaptığını iddia ettiği çocuk bir gazete muhabiri, Kırca'nın oğlunun yaşında, Magazin Muhabirleri Derneği Başkanı bu çocuk kendini aklasın diye kanal kanal gezdirmek zorunda kalıyor. Ya kim böcekle gezer bu memlekette? Magazin müdürleri böyle olaylar yaşandığında hep kendi dışında tutmaya çalışır, 'Bizimle alakası yok,' durumuna girerler. Ya sen magazin müdürüsün, bir sürü ekmek yiyen elemanın var ama bulunduğun ilçenin müftüsü gibi davranıyorsun. Olmaz. Siz müftü değil magazin müdürüsünüz. Ben magazinciyim ve yaptığım mesleği savunma gereği duymuyorum.

- Hiç mi tahrik eden yok, bu kadar mı sütten çıkmış ak kaşık magazinciler?
- Hakikaten yok. Ben bunu birebir yaşıyorum, tüm kayıtları izliyorum montajsız halde. Bir örnek vereceğim, Uğur Yücel'i metrelerce takip etti bir kameraman, sonra adam yerlere düştü, biz koskoca Uğur Yücel'i yerlerde yuvarlanırken görmek zorunda mıyız, bu yayınlanmak zorunda mı? İnsanlar özel hayatlarını kendileri koruyacaklar. Eğer bilinen yerlere gidip çekiliyorsan, göze alacaksın. Bakın orada Uğur Yücel yere düşüyor, biri çekiyor, sonra çocuk diyor ki 'Bir şeyiniz var mı?' Olay bu. Yolda yürürken adam düşmüş kamera da bunu çekmiş bunun neresi suç?

- Ama Yücel kameralar onu takip ettiği için düşüyor.
- Kaçmak istemiyor, önüne bakmıyor, bakmayınca da düşüyor. 'Işıklardan göremiyor deniyor,' bizim ışıklar ampul gibi, ışıkları gözüne vuruyormuş, görmüyormuş. Bu spot ışığı değil ki? Sokakta ışık kurmuyoruz herhalde. Kendi dikkatsizliği ve yaşadığı talihsiz bir anı magazinciye mal etmeye çalışıyor.

- Yani ünlüysen, 'Evinde iç kardeşim,' mi diyelim?
- Biz kimsenin sınırlarını belirleyecek değiliz, bir reçete yapıp yapmayacaklarını söyleyecek değiliz. Biz sadece gördüğümüzü çekiyoruz. İstemeyen biri olursa da hakikaten çekmeyiz. Bana buraya her gün yüz tane mail geliyor. Film galası, açılış, davet, bunu atan kim, sanatçı. Sonra niye bu noktaya geliyoruz? Tek suçlu biz miyiz?

- Hiç hatamız yok diyorsunuz anladığım kadarıyla...
- Biz bir hata yaptık, Timuçin Esen'i bu kadar popüler yapmakla hata yaptık. Timuçin Esen dört senedir, hiçbir şey yapmayan bir arkadaşımız. İnşallah iyi şeyler yapar, biz de bunu görürüz. Biz kimseyi zorla çekmiyoruz. Sokakta görüyoruz çekiyoruz. Dünyada da böyle bu durum. Yerde sürünen, içen, dağıtan, insanların fotoğrafları medyada yer alır. Film galan olunca, röportaj yapmak istediğinde sorun yok, şimdi mi sorun var? Magazini madem sevmiyorsunuz, bizi kullanmayın, tüm malzemeden faydalanıyorsun, sonra tekmeyi basıyorsun, gönderiyorsun. Beyazıt Öztürk herkes gibi çıkıp, eğlenen biri. Dışarıda onu bekleyen kameralar olduğunu bilerek eğleniyor. Mahsun Kırmızıgül, Özcan Deniz'le ilgili bir şey duydunuz mu? Bunlar üretim yapan insanlar. Rahatsız oldukları şey çekildiğinde yaygara kopuyor ama dizi setine gidildiğinde böyle yaygara yok. Böyle görünmek hoşlarına gitmiyor. Biz de herkesin isteğine göre yayıncılık yapacak değiliz. O zaman tüm magazin servislerini kapatsınlar, Türkiye'de magazin yapılmasın. Biz haftada 30 saat çekim yapıyoruz, yıla vurunca bir tane böyle olay oluyor. Zannediyorlar ki sokakta bulduğumuza kamera veriyoruz. Sırf bu haberler yüzünden magazin servislerinde çalışacak adam bulamıyoruz. Haber merkezinde bu olmuyor ama. Paparazzi diye bir kavram Türkiye'de yok, biz magazinciyiz.
 

ÖMÜR VAROL FOX TV

BU İŞİ PARA İÇİN YAPANLAR VAR

Olayı kendi bakış açınızdan anlatır mısınız?
- Bizim ekibimiz Timuçin Esen'in gözaltına alınması sırasında olay yerinde, öncesinde yok. Bizim arkadaşlar sonradan aranmış diğer arkadaşlar tarafından. Timuçin Esen, polise direniyor, olaylar orada karışıyor. Oradaki magazin ekipleri normal mi davranıyor? Hayır. Çünkü habercinin görevi olanı biteni dışardan gözlemlemek ve kaydetmek. Sen orada taraf olursan, karşındaki adama, 'sen de adam mı oldun Timuçin, bizim sayemizde şöhret oldun,' dersen olmaz. Bunlar kimse tarafından onaylanmaz ben de onaylamıyorum ki, görüntülerin ham halini izledikten sonra ekibimdeki ilgili muhabir ve kameramanı kenara çektim, 'Siz kendinizi savcı mı, polis mi zannediyorsunuz, siz habercisiniz,' diye uyardım. Burada hareketleri yanlış. Ama hata bir kişide değil, polis de, Timuçin Esen de, magazin ekipleri de hatalı. Ama olay Star Haber'de bile bu işin duayeni Uğur Dündar tarafından bile 'magazin terörü' diye lanse edildi. Çok sert ve tek taraflı.

- Uğur Yücel'i düşerken görüntüleyen sizin ekibiniz, o kameraman ve muhabir Uğur Yücel'i kaç metre boyunca takip etti?
- 20 yaşında bir muhabir o arkadaş, Recep Aslan. Recep ve kameraman arkadaşımız Umut bar çıkışı Fatih Akın ile, Uğur Yücel'i yanlarındaki kadın arkadaşlarıyla görüntülüyorlar. Uğur Yücel bir kadınla sarılmış halde gidiyor ama çekildiklerini fark etmiyorlar o sırada. Bu bir magazin haberi. Uğur Yücel'e kamerayı gösterdikleri anda, Yücel'in yanındaki kadın kaçıyor. Gayet sakin, taciz etmeden muhabir soru sorma hakkını kullanıyor, 'Hanımefendi kim?' diye soruyor. Yaklaşık 200 metre soru-cevap gidiyor...

- Sadece soru olarak gidiyor, cevap vermiyor Uğur Yücel...
- Evet cevap yok, susma hakkını da cevap olarak kabul edersek böyle gidiyor. Bir yerde Uğur Yücel duruyor ve gökyüzüne doğru, binalara doğru üç saniye bakıyor. Sonra bir adım atıyor ve rögar kapağına ayağı takılıp düşüyor. 'Sizin ışığınız gözünü aldı,' düştü diyorlar. Ya bugüne kadar yüzlerce insan çekmişiz, kimsenin gözünü ışık almadı da Uğur Yücel'in mi aldı? Benim muhabirim ya da kameramanım çelme mi taktı, itti mi Uğur Yücel'i? Asıl gündeme getirilmesi gereken o kırık rögar kapağıdır, belediyeye sorun, niye kırık diye?

- Kimse severek ve takdir ederek izlediği birini o durumda görmek istemez, konuşmak istemeyen bir adamı 200 metre izlemek, bu sonuca zemin hazırlamaz mı?
- Ben psikopat bir adam değilim, bana kelle getirin diyen biri değilim. Ben haber uğruna insanlıktan çıkmış bir adam değilim, android değilim. Bizim muhabirin bir tacizi yok, bizim adımıza bir falso yok. O görüntüleri hazırlarken, akşam bize seyircilerden telefon gelecek ve küfür edecekler diye düşündüm.

- Aldınız mı küfür telefonları?
- Almadık. Rögar kapağı için aradı insanlar, Beyoğlu Belediyesi'ni şikâyet etmek için.

- Paparazzi ve magazin muhabirleri ayrılsın deniyor.
- Paparazzi yurtdışında bir iş patlatır ve dünyaya satar ve bir yıl yatar. Bizde paparazzi diye bir sistem yok, olamaz da. Gece muhabirlerinin ve kameramanların konuşlandığı birkaç yer vardır İstanbul'da: Beyoğlu, Cihangir, Kuruçeşme hattı. Bunlar belli yerlerdir, görülmek isteyen ünlüler de oralara giderler. Bu bile bile lades. Eleştirenler bu yerlere çok sık gidenler.

- Bazı köşe yazarları ciddi eleştirilerde bulundu.. Hatta programınızın kaldırılmasını bile isteyen oldu...
- Cengiz Semercioğlu'nun eleştirisi oldu, iki programın yayından kaldırılmasını istedi, bizim programlarımızı yönetime şikâyet etti. Ama neden? Çünkü Semercioğlu'nun önce kendi kapısının önünü temizlemesi gerekiyor. Soruyorum ona: 'Neden Mega Magazin'e saldırıyorsun, Orada Neler Oluyor isimli programın Star TV'den kaldırıldığı için mi?' Melis Civelek Star TV'nin başına geçtiğinde Semercioğlu'nun yapımcısı olduğu Orada Neler Oluyor programını yayından kaldırmış. Semercioğlu, bu olayın ardından günlerce 'Melis Civelek istifa etti, kovuldu' şeklinde haberler yaptı internet sitesinden. Melis Civelek, Semercioğlu'nun kaldırılsın dediği programı yayına soktu. Belli ki bir kin güdüyor.

- Niye kin gütsün?
- Bizden Kaçmaz da, Mega Magazin programı da Altın Kelebek ödülü aldı. Kendi yönettiği ek bize Altın Kelebek verdi, şimdi bizim kaldırılmamızı istiyor. Demek ki başka hesaplar var. Bizim haberlerimizi her hafta alıp gazete sayfalarına ve kendi magazin programına taşıyorsun, sonra bu programlar kaldırılsın diyorsun.

- Ama Timuçin Esen'in sizin söylediğiniz gibi bir gücü yok ki.
- Yok, zaten o kullanılıyor şu anda. İnsanlar bize Timuçin Esen'i kullanarak başka hesaplar için vuruyor. Bu işin perde arkası başka.

- Yani reyting uğruna kantarın topuzu kaçmıyor mu hiç, yani çok mu pir-ü paksınız?
- Kimse değil tabii ki. Ben kameramanımın veya muhabirimin yanlış davranışlarını eleştiriyorum, uyarıyorum onları. Şöhretin bir bedeli vardır, şöhretin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyorsan bunun bedelini ödemek ve ona göre yaşamak zorundasın.

- Nedir bu bedel, Beyoğlu'na çıkmasınlar, içki içmesinler mi?
- Hayır canım, çıksın alkolünü de alsın. Ama kameraların olduğu yere gidiyorsan adam da seni çeker. Sen öyle bir şöhretin varsa, bu da bunun ufak bir bedeli, bunu da büyütmeyeceksin. Hangi durumun haber olduğunu artık sanatçılar da biliyor.

- Öyle iddialar var ki, malzeme çıksın diye tinercilere para verip ünlülerin üzerine saldırtıldığı bile söyleniyor.
- Yok nerde tinerci var, iki yıldır ortada tinerci falan yok. Bir kere benim ekibimde böyle bir şey yok. Son iki yılın arşivini dökebilirim. Tinerciye kim para verecek ya, bizim çocuklar çok az paraya çalışıyor. Ben magazine haber boyutu kazandırdığımıza inanıyorum. Benim hiçbir sanatçıyla dostluk ya da başka ilişkilerim yoktur.

- Magazinciler çok mu temiz yani?
- Olur mu, günlerdir canlı yayınlara katılan tipler var, yıllardır magazin gazeteciliğini ne hale getirdiklerini gördük, bugün magazin gazetecisi dediğin indiragandi. Para indiren adam olarak algılanıyor.

- Neden böyle peki?
- Bir jenerasyon var, o jenerasyonun hepsi bu haltı yemiş. Bunlar çıkıp ahkâm kesiyor canlı yayınlarda. İş adamlarına kadın pazarlamaktan... İsim vermeyeceğim ama ünlü bir sanatçıyı çok zengin sevgilisiyle fotoğraflayan bir gazete muhabiri, 15 bin Euro'ya makinesiyle birlikte satıyor o çok zengin adama fotoğrafları. Hâlâ var böyle insanlar.

- Magazin basınında iş şirazesinden çıkmış vaziyette, bu söylediklerinize göre...
- Habercilik yapalım, etik çerçeveler içinde. Haber değeri olan şeyleri de görmezden gelmeyin lütfen. Ben magazinin kaybolan prestijini yeniden kazandırmak istiyorum. Çıkar karşılığı iş yapanları silmek istiyorum. Sen beni görme ben seni göreyim ilişkisi var yıllardır.
 

ŞENGÜL BALIKSIRTI - SABAH

TACİZ EDEREK GAZETECİLİK OLMAZ

- Görüntüleri izlediğinizde neler düşündünüz?
- Eyvah dedim... Mesleğimiz adına da eyvah, karşı taraf adına da eyvah. Esen'in polise karşı gelmesi, o karşı geldiği için de polis tarafından zorla götürülmesi hiç de hoş değildi. Bakın bir eğlence gecesi bile ne hâle dönüşebiliyor.

- Reyting getiren bu tip kavgalar mıdır hep? Ya da programcılar 'Reyting uğruna her yol mübahtır,' mı diyor?
- Evet, maalesef reyting yapıyor bu görüntüler. Televizyonda da her şey reyting üzerine kurulu olduğuna göre, program yapan arkadaşların da bu endişeleri taşımaları doğal. Ama niçin sadece magazincilerden görüş alıyorsunuz? TV'lerin genel müdürlerine de sormak gerek, "Siz bunları onaylıyor musunuz ve bu görüntüler reyting yaptığı için 'Şahane bir iş bu,' diyor musunuz," diye...

- Biz Uğur Yücel'i üç sokak boyunca takip edildikten sonra yerlerde yuvarlanırken görmek zorunda mıyız?
- Ben şahsen görmek istemem. Bu noktada 'Önce insan mıyız, yoksa önce gazeteci miyiz?' sorusu ortaya çıkıyor. Sorunun yanıtı herkese göre değişebilir. Siz bu tarz görüntüleri görmekten rahatsızlık duyduğunuzu söylüyorsunuz. Ama birileri de bunu keyifle izliyor.

- Bu tip bir olay yaşanınca tüm magazin basınının yargılanması ne derece doğru?
- Maalesef ne zaman bir olay olsa magazin basını toptan ateşe tutuluyor. Herkes meslek etiğini, mesleki sınırları sorgulamaya başlıyor. Ama her olayı da tüm camiaya mal etmek haksızlık. Tuhaf bir biçimde toptan bir ateş başlamış durumunda. Herkese karşı. İyi de bu işi iyi yapan -onlara göre- hiç mi kimse yok?

- Bir taraf seçmek zorunda mıyız bu konuda?
- Taraf olamayız. Ben de taraf değilim. 'Magazinciler haklıdır,' demiyorum. Ama bu savaş gibi oldu. Bir yanda 'Biz gazeteciyiz, biz doğruyuz, her şeyin iyisini biz yaparız, hiçbir suçumuz yok'çular oluştu. Diğer tarafta ise 'Vurun magazincilere, öldürün yaşatmayın,' grubu...

- Sanatçıların açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Oktay Kaynarca 'Bize bir faydası yok, çekmesinler, bizim magazinle işimiz yok,' diyor. Nasıl yok ya? Bu kadar keskin olmasın Oktay. Niçin o röportajları yapıyoruz peki? Kenan Doğulu albümü çıktığında aynı gün niçin beş ayrı gazeteye röportaj veriyor? Sibel Can, kimse kendini zorlamadığı halde niçin medyanın karşısında 'Miami dönüşü eve geldiğimde beni şok eden bir görüntüyle karşılaştım,' diyor. Tamam biz olmayalım. Peki bu işi yaparken hangi medyayla olacaklar? Ekonomicilerle mi? Ortada şöyle bir gerçek var: Evet, aynı hayatların insanları değiliz. Ama suyun iki yakasında, sürekli birbirimize bakıyoruz. Ve hepimiz aynı suya giriyoruz.

- Ünlünün fotoğraflanması ve görüntülenmesindeki sınır nedir?
- Sınırlar elbette var. İstinye Park ve Bebek Parkı diye iki önemli adres oluştu. İnsanlar buralara sırf görünmek için gidiyor. Anadolu yakasında oturan bir kadın çocuğunu oynatmak için deniz yolunu geçip Bebek Parkı'na geliyor. Ve dakikalarca poz veriyor. Kulüplerden çıkarken, gecenin o saatinde muhabirin sorduğu her soruya yanıt veren, ayaküstü röportaj yapan insanlar var. Öte yandan kameraları hiç istemeyenler de... Ve magazinciler bu iki farklı kitleyle yüz yüze. Belki muhabir arkadaşlarımız bu nedenle ayarı tutturamıyor olabilirler

. - İki tarafın birbirini anlaması çok mu zor?
- Eğer, gece hayatında karşılaşıyorlarsa tabii ki çok zor. Birbirini hiç tanımayan, empati kuramayan iki grup birdenbire karşı karşıya geliyor. Eskiden gazeteci ve ünlünün birbirini tanıyacak alanları ve zamanı vardı. Şimdi hayat o kadar hızlı ve yoğun ki, ilişki kurmaya zaman yok. Her şey ayaküstü, kulüp kapılarında ve sokaklarda yaşanıyor. Oranın da kendine özgü bir dili ve tarzı oluştu diye düşünüyorum; sokağın dili bu. İnsanları taciz ederek, durumdan haber yaratmaya çalışarak yapılan gazetecilik kabul edilebilir bir şey değil. Meğer herkes bugünü bekliyormuş. Şimdi protesto edenler var bu durumu. Neyi protesto ediyorlar? Beni de mi? Hepimizi mi? Niye? Bir oyuncu bir muhabirle itişip kakıştı diye şimdi magazinciler de tüm oyuncuları mı protesto etsin?

- Magazin dünyasında her şey niye bu kadar yıpranmaya başladı? Olaylar niçin bu noktaya geliyor?
- Yıprandığını sanmıyorum. Bir kameraya röportaj vereni ya da bir dakikalık bir görüntüyü televizyonlarda 20-30 kez izliyoruz. Sonra internete yansıyor. Sadece magazinciler değil herkes bu konuda görüş bildiriyor; yazıyor, çiziyor, konuşuyor. Magazinin bu kadar sevilmediği bir ülkede magazinin bu kadar konuşuluyor ve izleniyor olması, en büyük köşe yazarlarının bu konuda kalem oynatması sizce de ilginç değil mi? Yıpranıyorsa bu 'kalabalıklıktan' yıpranıyordur...
 

FİKRET İLKİZ- Avukat

MAHREMİYET HAKKI İHLAL EDİLDİ

Temel kural: Herkesin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Özel hayatın gizliliği ve korunması temel insan hakkıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesinde garanti altına alınan 'mahremiyet hakkı' insanları sadece kamu otoritelerinin müdahalelerine karşı değil, fakat aynı zamanda kişilerin müdahalelerine ve kitle iletişim kuruluşlarının da müdahalelerine karşı da korumayı zorunlu kılar. Ulusal yasalar bu korumayı garanti edecek hükümler içermelidir. Konuyla ilgili en önemli kararlardan birisi Prenses Caroline'nin yayınlanmış fotoğrafları hakkındadır. Caroline 1990 yılından itibaren birçok Avrupa ülkesindeki bulvar gazetelerinde kendisine ve aile yaşamına ilişkin resimlerin yayınlanmasını önlemeye çalışmış ve bunun için birçok dava açmıştır. AİHM bu vakada, özel yaşam alanının neye göre belirleneceği hususunda birbiriyle bağlantılı iki ölçüt getirmiştir. Birinci ölçüt, ilgili kişinin toplumdaki "görevi/işlevi"dir. İkinci ölçüt, birinci ölçüte uyan kişi hakkında yapılan haberin toplumdaki bir tartışmaya katkı sağlamasıdır. Buna göre, birinci ölçüt 'kişinin niteliğini', ikinci ölçüt ise 'yayımlanan haberin niteliğini' dikkate almaktadır. Bu iki ölçüte uymayan bir yayın, özel yaşam hakkına aykırı olacaktır. Son yaşanan olaylarda gözlenen duruma göre magazin basını; kişilerin mahremiyet haklarını basın yayın yoluyla ihlalde 'başarılı', basın özgürlüğü sınavında ise başarısızdır.
 

Sonat Bahar - Sabah
Yayın Tarihi : 18 Ekim 2009 Pazar 21:51:47
Güncelleme :18 Ekim 2009 Pazar 22:10:36


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?