26
Mayıs
2024
Pazar
MAGAZİN

MELİHA'YI ÖZLEYECEĞİM

Sevdiği adamı 20 yıl bekleyecek kadar saf ve âşık bir kadındı o. Mahallenin biricik, tatlı mı tatlı Meliha Abla'sıydı. İki sezon boyunca, her salı akşamı insanlar onu izlemek için beyazcama yapıştı; saçlarını savuruşunu, 'Samim seni öldürürüm' deyişini izledi. Ve o tek bir diziyle fenomen oldu. Ben onun gerçek halini çok merak ediyordum; işte gerçek fikrim: Şebnem Bozoklu da tıpkı Meliha gibi sıcak, komik ve lokum gibi bir kadın!

- Gerçek sesinizin, konuşmanızın Meliha gibi olduğunu düşünmeye başlamıştım artık. Çünkü Meliha çok gerçekti! Nasıl olabiliyor bu?
- Aa ne güzel! Bunu duymak ne hoş...

- Evet, Meliha 'canlandırılan, oynanan' biri değildi bana göre. Her şeyi bu kadar gerçek kılmak nasıl mümkün oldu?
- Ben bunun her koşulda, zaten böyle olması gerektiğini düşünüyorum. Oyunculuğun bu olduğunu düşünüyorum. Tiyatroda, sinemada, televizyonda, nerede oynuyorsan oyna; seni izleyen insanın, izlediği şeye inanması lazım. O yüzden çok olağanüstü ve çok ilginç bir şey yaptığımı düşünmüyorum; işimi yapıyorum sadece.

- Peki M.Ö. ve M.S. diye hayat değişti mi?
- Tiyatro yaptığınız zaman sizi İstanbul'daki 3 bin-5 bin kadar tiyatro seyircisi tanırken, TV'de iş yaptığınızda milyonlar tanıyor; tek farkı bu!

- Bir diziyle şöhret hatta fenomen oluyorsunuz. Hiç mi değişmiyor hayat yani?
- Değişebilirdi ama bu, kişiyle ilgili bir şey. Hayat herkes için farklı dönebilir ve ben hayatımı hiç büyütmedim. M.Ö. ya da M.S. diye bir değişiklik de çok hissetmiyorum ama dediğim gibi; televizyonun acayip bir alet olmasından kaynaklanan bir durum var; herkesin sizden haberi var! Böyle bir şey yoktu önceden...

- Peki bu paranoyak bir durum yaratmıyor mu?
- Sıkılmıyorum bundan. Ya da senin söylediğin gibi paranoyaklaştıracak ve yoracak boyutuyla daha karşılaşmadım belki de... Şimdilik her şey yolunda görünüyor, beğeniler çok hoşuma gidiyor.

- Meliha'dan size kalan bir şeyler oldu mu? Sonuçta o kadını senarist kadar siz de yarattınız. Hemen üzerinizden atabiliyor musunuz her şeyi?
- Benden Meliha'ya çok şey geçti, öncelikle onu söyleyeyim. Dedim ya, ben öyle bir kadınla hiç tanışmamıştım ama ben kendi içimde o alaturka seksapelden, o mercimek köftesini dolaptan çıkarıp masaya koymanın haklı gururundan hoşlanan bir kadın buldum. (kahkahalar atıyor) O kürklü topuklu terliklerin tıkırtısından hoşlanmak, bunu Samim'e duyurmaya çalışmak mesela... Oynarken, şaşırdığım çok şey oldu aslında...

- 'İçimde neler varmış' diye mi?
- Varmış evet! Ya da öğrendim, çok emin değilim. Meliha'dan bana kalan tek bir şey var, o da gerçeklik hissi. Ben hayatta hep gerçek bir tip olmaya çalışıyorum. O kadın çok gerçekti, aklından geçen her şeyi söyleyebilecek güçte bir kadındı, ki şu yüzyılda büyük bir güç bu. Bundan çok korkuyoruz ya, hep maskelerin, bir şeylerin arkasına saklanıyoruz, duygusal bir zırh giyiniyoruz... Onda yoktu böyle şeyler. O kadın, çok hissettiği gibi yaşayan bir kadındı.

- Keşke onun gibi olsak mı diyorsunuz?
- Ah keşke! Bir kere Meliha'yı unutmayacağım ben. Benim için gerçekten önemli bir karakterdir. Çünkü benim için bir fırsattı. Senaryo ilk önüme geldiği andan itibaren zor bir roldü çünkü hiç benzemediğim bir kadındı. Aslında daha dürüst olayım; etrafımda çok yoktu Meliha'ya benzer kadınlar... Bir zirve tırmanışı gibiydi; ben o kadını öğrendim ve çok sevdim. Bazen bir film izlersin, küçücük bir rolü çok seversin, 'Keşke arkadaşım olsa, onunla çaya, kahveye gitsem,' dersin... Ben karakterimi öyle gördüm ve öyle sevdim işte.

- O kadar sevdiniz ki bütünleştiniz resmen!
- Bir gün bir alışveriş merkezinde, kasada bir kadın kızdı bana ya, jean ve spor ayakkabı giydiğim için! 'Giyer miydin sen böyle şeyler' dedi. 'Ben böyle şeyler giyiyorum zaten' dedim. 'Haaa, her şey yalan yani?' dedi bana. Bunu seviyorum; insanlar kendim olduğumda bana kızdıklarında, inandırıcı bir şey oynadığımı hissediyorum.

- Bu rol daha ete kemiğe bürünmeden önce, yani en başta; bu kadar fenomen olabileceği aklınızın ucundan geçmiş miydi?
- Bu kadının iyi oynandığı takdirde dikkat çekeceğini tahmin etmiştim, 'Bu çok iyi yazılmış bir kadın' demiştim. Çünkü senaristimizin yazdığı karakter dökümü dört dörtlüktü; bu kadının dinlediği şarkılardan sevdiği renklere kadar her şey belliydi. İyi işleyebilirsem, gerçek kılabilirsem fark edileceğini biliyordum da, bu kadarını öngörmedim. Gerçekten benim elimden akıp gitti her şey...

 

BİZİM EV KOMEDİ FİLMLERİ FESTİVALİ GİBİ

-Tek çocuk olmak arıza falan yaratmıyor mu?
- Hayır, aksine çok mutluyum. Kardeşim olsaydı, yüzde 50 ilgi gösterebileceklerdi bana! Oysa hep beni sevdiler, hep benle ilgilendiler. Hiçbir sakıncası yok yani. (gülüyor) Ama tabii olsaydı çok güzel olurdu; başka bir eğlence potansiyeli daha olurdu evde!

-Tesadüf mü genetik mi bilmiyorum ama komik insanların ailelerinde de müthiş bir 'komik' oluyor muhakkak. Ata Demirer, Cem Yılmaz hep anlatır ya ailedeki komikleri...

Sizde de var mı böyle birileri?
- Çok! Bizim evimiz her gece bir komedi filmleri festivali, bir karnavaldır. Annem de, babam da çok komiktir. Çok zekice espri yaparlar, sinirimi çok bozarlar. Yalnız şöyle bir ilginçlik var; deplasmana çıkmamaları lazım. (kahkahalar)

- Ne demek o?
- Yani bizimkilerin tadını çıkarmak istiyorsanız bizim eve gelmeniz gerek. Kendi mekânlarının dışında performansları düşebilir. (yine kahkahalar)

- Haliyle, arkadaşça bir ilişkiniz var onlarla?
- Annemle babamı annemle babam oldukları için sevmiyorum, o iki insanı çok seviyorum. Eve arkadaşlarımın yanına gidiyorum diye gittim hep.

BEN HİÇ BU KADAR AŞIK OLMAMIŞTIM

- Dizi finali gerçek hayatta da devam edecek mi; vuslata erecek misiniz yani?
- Çok mutluyum Emre'yle, evlenmeyi de düşünüyoruz, hatta belki eylülde!

- Nasıl bir ilişki sizinki, Emre Bey ne ifade ediyor sizin için?
- Çok gerçek bir ilişki. Çok âşığız birbirimize. Emre'yle olmak, Emre'yle zaman geçirmek, Emre'nin benim sevgilim olması halinden çok mutluyum. Emre de aynı şeyleri düşünüyor, eminim.

- Hangi tarafları iyi geliyor size?
- Ben erkek olarak dünyaya gelseydim Emre olurmuşum, onu kesin biliyorum. Biz çok birbirimiz gibiyiz, çok benzeriz.

- Zıt kutuplar birbirini çeker durumu yok yani sizde?
- Hiç inanmam öyle şeylere. Bir şey söyleyeceksin, o nefret edecek, sen bayılacaksın, tartış dur, olur mu öyle şey?

- Peki hayatınızın aşkı mı bu?
- Evet, Emre benim hayatımın aşkı.

- Siz de Meliha gibi bekler miydiniz gerekseydi?
- Bunu çok sordular ama bilmiyorum; enteresan bir şey bu. Aşkın yoğunluğuyla çok ilgili, adamın nereye gittiğiyle çok ilgili, benim onu beklerken burada ne yaptığımla çok ilgili. Ay bilmiyorum! Ama bak şu var; Meliha olsaydım beklerdim. O kadın bekler, ona inanıyorum.

- Her ilişkinin, aşkın süresi olduğuna inananlardan mısınız?
- Bunu yaşayıp göreceğim çünkü ben hiç bu kadar âşık olmamıştım! Önceden bunu çok bildiğimi zannediyordum ama bu kadar çok yoğun bir şey hissedince kafamda aşkla ilgili oluşan her şey yıkıldı. Bunu göreceğiz, umarım sürer. Mucizelere inanıyorum. (gülüyor)

- Çocuk istiyor musunuz?
- İstiyorum ama iki-üç sene sonra.

ÇOCUKKEN ANNEMİN DOLABI BENİM CENNETİMDİ

- Oyunculuk en büyük tutkunuz muydu yoksa tesadüfen kendinizi bu işi yaparken mi buldunuz?
- Ben dört-beş yaşlarıma kadar itfaiyeci olmak istedim. Kırmızı giyiyorlar ve suyla oynuyorlar çünkü, en sevdiğim iki şey. Ama sonra oyun seyretmeye başlayınca işler değişti. Annem çok götürürdü beni tiyatroya, ilkokul birden itibaren 'Ben oyuncu olacağım' demeye başladım. Oyuncu olacağımı hep biliyordum!

- Ne cezbetti sizi tiyatroda, ne izlediniz de tutturdunuz?
- Bunun izlediğim şeyle ilgisi yoktu; başka biri olmak istememle ilgisi vardı...

- Nasıl bir çocuk aklıydı o?
- Hiçbir fikrim yok ama şurası net; annemin dolabı benim cennetimdi çocukken... En büyük zevkim annemin ceketini giyip öğretmen olmak, babamın pantolonunu giyip doktor olmaktı.

- Tek çocuk muydunuz?
- Evet. Ve çok sosyal, çok fazla arkadaşı olan bir çocuk da değildim. Apartman çocuğuydum; 'vişne ağacına tırmandım dizim yırtıldı' hadisesini çok yaşayamadım yani. Servise binip anaokuluna gidiyor, servisle dönüyordum. Tek çocuksan akıllı olmak zorundasın...

- Akıllı olmak derken?
- Yapayalnızsın, annen baban çalışıyor, dolayısıyla kendine oyalanacak şeyler bulmak zorundasın. Buldum da zaten; beni dört duvar, kapalı bir yerde 10 gün yalnız bırak, canım hiç sıkılmaz! Mutlaka kendimi oyalayacak bir şey bulurum.

- Ne yapıyordu anne baba?
- İkisi de öğretmendi, emekli oldular. Annem de babam da çalıştığı için, ben 1.5-2 yaşında yuvaya başladım ve hayatım anaokullarında geçti, neredeyse beş sene anaokuluna gittim! 3.5-4 yaşında okumayı öğrendim. Çünkü annem ilkokul 1'i okutuyordu, 'Ali top at' tipi fişler de evde duruyordu. Onları okuya okuya kendi başıma okumayı öğrendim. Okumayla aram hep iyi oldu.

- Dolayısıyla başarılı bir okul ve öğrencilik hayatı mı geçirdiniz?
- Hayır, ben okulu hiçbir zaman ciddiye alan biri olmadım. Ben okula hep şöyle baktım; bir gün bunlar bitecek ve ben oyuncu olacağım.

- Anne baba ne diyordu bu duruma? 'Çocuğum doktor ol, mimar ol,' falan?
- Hayır, 'Ben oyuncu olacağım,' dedim; babam 'Ne güzel, Allah kolaylık versin' dedi. Onlar da bu işi çok seviyorlar.

 

PAPARAZZİLERİ GÖRÜNCE ŞOK OLDUM

- Bir dönem paparazziler peşinize düştüğünde çok tepki gösteriyordunuz. Alıştınız mı?
- Çok kızıyordum evet ama anlatayım: O benim paparazziyle hayatımda ilk karşılaşmamdı! Asmalımescit'te oturuyordum o zaman; evime girerken, 'Şebnem Hanım?' dedi biri; arkamı döndüm ve çof çof çof flaşlar patladı. Şok geçirdim. Çünkü evime giriyorum, hiçbir şey yok, yanımda kimse yok! Bilmiyordum ki böyle bir şeyi! Hiç kimse 'Şebnem Hanım' deyip fotoğrafımı çekmemişti o güne kadar. Öğrenmek zorunda kaldım.

- Şimdi?
- Hiçbir zaman, 'Ne yapalım canım, bu işin kuralı da bu' gibi hissedemiyor insan elbette. Ben hâlâ inanamıyorum, her seferinde şok geçiriyorum. Mesela bikiniyle denize girdim geçen sene, fotoğraflarımı görünce yine şoke oldum. Çünkü güneşleniyorum, kitap okuyorum, hiçbir şey yok. Kazakla girsem denize, tamam 'Vaay manyak Şebnem' diye çek ama oradaki herkes gibiyim. Enteresan geliyor. Alışamadım anlayacağın!

- Dolayısıyla yaz telaşı sardı mı şimdiden, bikinili yakalanırsam diye?
- Yaz yeni başlıyor, bunu düşünmek istemiyorum yaaa. (gülüyor)
 

Şirin Sever - Sabah
Yayın Tarihi : 26 Haziran 2010 Cumartesi 21:44:43


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?