Adı Sonja Moussa. Sinemanın efsanevi güzellerinden Nastassia Kinski’nin kızı. Güzellikte annesini aratmıyor.
TEMPO dergisi bu haftaki sayısında Sonja Moussa'yı sayfalarına taşıdı. Sonja, şöhret basamaklarını tırmanmaya , moda dünyasından başlıyor. Hedefi, tıpkı dedesi Klaus Kinski ve annesi Nastassia gibi beyazperdede star olmak Ailesinde ünlü olmayan neredeyse kimse yok. Dedesi, Hollywood’da bir dönem oyunculuğu kadar eşlerine uyguladığı şiddetle de konuşulan Klaus Kinski.
Annesi, setlere ilk adımını 13 yaşında atan, Roman Polanski’nin ‘Lolita sevgilisi’ olarak adını duyuran ve çocuksu seksapeliyle milyonlarca erkeğin düşlerine giren Nastassia Kinski.
Babası, Mısırlı film yapımcısı İbrahim Moussa. Annesinin ikinci eşi müzik dünyasının devlerinden Quincy Jones.
Böyle bir ailede büyüyüp de sahne ışıklarından uzak kalmak herhalde olmazdı. Melez güzeli Sonja da kalamadı. Ve işe moda dünyasından başlayarak, şöhrete doğru ilk adımını attı.
2 Mart 1986 Cenevre doğumlu Sonja basamakları yavaş yavaş tırmanmakta kararlı. Şimdilik fotomodellik ve mankenlikle yetiniyor (Tommy Hilfiger’in gözdesi olduğunu belirtelim). Sonraki hedefi sinema. Ama eğitimini aldıktan sonra. “İçgüdü yeterli değil. En azından ben öyle düşünüyorum'' diyor.
Scorsese ile film çekmeyi çok istiyor. Ama en büyük düşü annesi gibi olmak. ‘Panterin Öpücüğü’, ya da ‘Paris’, ‘Texas’ filmlerini hatırlıyor musunuz? Annem olağanüstüydü.'' “Olağanüstü annesi'' Sonja’nın menajeri. Kızına gelen iş tekliflerini o değerlendiriyor. Bu olur, bu olmaz... Gençliğinde yaptığı hataları kızının da düşmemesi için özel yaşamında katı bir disiplin uyguluyor. Kızına koyduğu yasaklardan biri de dedesi Klaus Kinski’nin filmleri. Sonja, bu konuda annesinin sözünden bir kez çıkmış. En yakın arkadaşı Sean Lennon’la (John Lennon’un oğlu) bir kaçamak yapıp dedesinin rol aldığı ‘Nosferatu’yu izlemiş. Dedesinin oyunculuğu ile ilgili yorumu, “Bu kadar kahredici yoğunlukta bir adam olabilir mi?'' oluyor.
Akşamları çoğunlukla evde, üvey babası, annesi ve kardeşleriyle birlikte geçiren Sonja, boş vakitlerini resim yaparak değerlendiriyor. Los Angeles’ta bir sergi açmış. Sergi konusunda Quincy Jones ve dostlarının yardımı olmuş tabii ama, resim yeteneğini de es geçmemek lazım. Kendince en güzel tablosu da, annesini, tıpkı “Bir Gün Süren Düş'' filmindeki gibi martini bardağında resmettiği tablo.