Amerika'da yaşayan Türk yönetmen Saran Barnun (Kolankaya), ailesine ait Hilton Oteli'nin partisine katılmak için bile 500 bin dolar istediği iddia edilen Paris Hilton'u 60 bin dolar bütçeli "The Hillz" filminde nasıl oynattığını Kelebek'e anlattı:
"Bu filmi çekmek tam yedi yılımı aldı. Hollywood'da sabırlı olmalısınız" diyen Barnun, Paris Hilton'u filmde oynamaya nasıl ikna ettiğini de şu sözlerle anlatıyor: "Galiba 2000 yılının kasım ayıydı. Paris'le bir partide tanıştım. Kendimi ona tanıttım ve o da bana karşı çok sevecen yaklaştı. Daha sonraki bir buçuk yıl içerisinde de Paris'le birçok kez partilerde karşılaştım. Bu partilerden birinde onu filmimde oynatmak aklıma geldi. Paris filmle ilgilenince, ona senaryoyu yolladım ve o da "The Hillz"de oynamayı kabul etti."
- "Paris'i filminde oynatan Türk yönetmen" olarak lanse edildiniz. Paris Hilton'u 60 bin dolarlık filmde oynatmayı başaran Saran Barnun'un özgeçmişini öğrenebilir miyiz?
Ailem 1967 yılında Amerika'ya yerleşti. Denver'da doğdum. Babam inşaat mühendisi, annem ise ressam. Annem ayrıca seramik sanatıyla da uğraşıyor. Türkiye'nin tarihi ve doğal güzelliklerini işlediği seramik eserler dünyanın birçok yerinde alıcı buluyor. Ben dokuz yaşındayken babamın işleri nedeniyle San Francisco'ya taşınmak zorunda kaldık. Çocukluğumdan itibaren ailem sayesinde hep sanatın içinde oldum. Müzik, sinema ve resim benim vazgeçilmezlerimdi. 18 yaşında modelliğe ve reklam filmlerinde oyunculuğa başladım. UCSD'den mezun olur olmaz Los Angeles'a gittim.
- Hollywood maceranız nasıl başladı?

"The Hillz" filminin senaryosunu bitirdiğimde 23 yaşındaydım. Aynı zamanda ajansa bağlı olarak modellik de yapıyordum. Bu dönemde 20th Century Fox and Miramax Films şirketlerinde iki yıl stajyer olarak çalıştım. Daha sonra Japonya'da modelliğe başladım. Amacım burada para kazanıp hiç kimsenin yardımı olmadan tek başıma "The Hillz" filmini çekmekti. Ancak Los Angeles'ta iki yıllık stajyerlik deneyimi yeterli değildi. Bu yüzden mümkün olduğu kadar daha çok firmada çalışmaya başladım. Klip ve reklam çekimlerinde, sinema filmleri ve televizyon şovlarında görev aldım. Benden ne istenirse onu yapıyordum. Silver Street Pictures'a girdim, burada senaryo okuyup rapor tutuyordum. Ardından B Sınıfı filmler yapan Full Moon Pictures'a yapım koordinatörü olarak girdim ve burada bir buçuk yıl çalıştım. Ayda dört film çeken Full Moon, benim küçük bütçeyle bir filmin nasıl çekileceğini öğrendiğim yer oldu. Full Moon'dan sonra Miracle Entertainment'a geçtim ve burada 3 milyon dolar bütçeli filmlerde çalışıp kendi şirketim olan Halfway House Entertainment'ın temellerini attım. 
- "The Craft" ve "The Cable Guy" filmlerinde hangi görevi üstlendiniz?
Bu iki filmde de yapım asistanı olarak çalıştım. Yönetmeni evinden alıp sete götürüyordum, setin düzenini sağlıyordum. Amacım sinema endüstrisinin her kademesinde deneyim sahibi olmaktı. Çok gençtim; hem çok eğlendim hem de çok şey öğrendim.
Erotik filmlerde oynadım
- Kısacası çekirdekten Hollywoodlısınız. Hatta "Mistress Club", "Diary of Lust", "The Pleasure Planet", "LIP Service", "Passions Obsession" gibi erotik filmlerde bile çalıştınız.
Tüm bu filmler küçük bütçeli ama kârı fazla 'softcore' (erotik) Full Moon filmleriydi. Şirkete bağlı çalıştığım için seçme şansım yoktu. Çünkü yapım koordinatörüydüm. Bu filmler çok kısa sürede çekilir. Bazen aktörler gelmez, onların yerine ben oynardım. "LIP Service"de bir polisi oynadım, "Mistress Club"da bir garsonu. Bu filmler için hiç tasalanmıyorum, çünkü hepsi benim için birer deneyimdi. Önemli olan sizin kim olduğunuz. Hollywood'da torpiliniz yoksa işe en alt kademeden başlarsınız.
- Sektörün bu kadar içinde olan birisi Hollywood'a dair sağlam gözlemler aktarabilir...
Hollywood, sadece güçlülerin ayakta kalabildiği çılgın bir yer. Eğer ailenizden ünlü birileri yoksa başarılı olmak gerçekten zor. Hollywood'a büyük hayallerle gelip birkaç yıl sonra umudunu yitirip ülkesine geri dönen çok insan gördüm. Buraya oyuncu olma hayaliyle gelip fahişe olanları da, işini kaybedip uyuşturucu bağımlısı olanları da gördüm. Los Angeles için 'Melekler Şehri' deniyor. Gerçekten öyle mi? Burada kimse kimseye çıkarı olmadığı sürece yardım etmez. Eğer Hollywood'da gerçekleştirmek istediğiniz bir planınız varsa yönetmenlerin, menajerlerin ya da yapımcıların yatak odasına uğramak zorundasınız. Uğramazsanız da projenizi gerçekleştirmek için en azından 5-10 yılınızı harcamak zorundasınız. Yatak odası muhabbeti kulağa klişe gibi gelebilir, ancak burada işler böyle yürüyor. Birçok insan bu şekilde ünlü oldu.

Bu filmi çekmek yedi yılımı aldı
- "The Hillz"i çekme maceranız nasıl başladı?
"The Hillz"in senaryosunu beş yıl önce yazmıştım. Senaryoyu Hollywood'daki herkese yolladım. Aradan birkaç ay geçtikten sonra Miramax, New Line ve Disney'den yapımcılarla buluştum. Proje üzerinde iki yıl uğraştıktan sonra "The Hillz"i kendi başıma çekebileceğimi gördüm. Filmin kadrosuyla uğraşmaya başladım, bu arada bir aktörle tanıştım ve o da beni başka bir yapımcıyla tanıştırdı. Onlar da filmi üç yıl sonra çekebileceklerini söylediler, ben de film stüdyolarındaki işime geri döndüm. 2000 yılında senaryomu almak istediler, ancak para tatmin edici değildi ve üstelik filmi başka birisi yönetecekti. Ben de teklifi geri çevirdim. Miracle Entertainment'dan ayrıldıktan sonra 2002 yılında kendi yapım şirketimi kurdum. Geri kalanı ise bildiğiniz gibi... "The Hillz"i çekmek tam yedi yılımı aldı. Başta da belirttiğim gibi Hollywood'da sabırlı olmalısınız.
- 60 bin dolar bütçeli bir filmde Paris Hilton'u oynatmanız için ya çok iyi arkadaş olmanız gerekiyor, ya da o gün Hilton içkiyi fazla kaçırmıştı...
Galiba 2000 yılının kasım ayıydı. Paris'le bir partide tanıştım. Kendimi ona tanıttım ve o da bana karşı çok sevecen yaklaştı. Daha sonraki bir buçuk yıl içerisinde de Paris'le birçok kez partilerde karşılaştım. Paris'in yer aldığı bir Fashion Show sonrasında verilen partide birden onu filmimde oynatmak aklıma geldi. Paris filmle ilgilenince, ona senaryoyu yolladım ve o da "The Hillz"de oynamayı kabul etti. Hatta filmde oynamaları için sete arkadaşlarını da getirdi.
- Paris gibi uçuk bir şahsiyetle çalışmak zor olmalı... 
Doğrusunu söylemek gerekirse Paris'i ilk gördüğümde ondan çok etkilenmiştim, fakat benim derdim onu filmimde oynatmaktı ve olaya profesyonelce yaklaştım. Daha sonra birlikte çalışmaya başlayınca her şey iş üzerine kuruldu. Bu işi mümkün olduğu kadar profesyonelce götürmeye çalıştım. Filmi çektiğimiz sıralarda Paris'in Jason Shaw adında bir erkek arkadaşı vardı. Jason benim de arkadaşımdı. Kısacası aramızda işin dışında hiçbir şey olmadı.
- "The Hillz"in çekimlerinde yaşadığınız ilginç bir olay anlatır mısınız?
Film çekimleri 14 gün gibi çok kısa bir sürede bitti. Bu dönemde çok iyi arkadaşlıklar kurdum. Bu setten kurduğum dostluklarım devam ediyor. Ufak çaplı kazalar yaşandı, ağlayanlar oldu, setten kaybolan kızlar oldu. Fakat en sonunda filmi bitirip satmayı başardık ve bütün dünya filmi izleme fırsatını buldu. Başarılı olduk. 60 bin dolar bütçeli bir film için fena sayılmaz değil mi?
Mustafa Sandal benim sayemde Paris'le fotoğraf çektirdi
- Kaprisleriyle ünlü Paris Hilton'un set maceraları nasıldı?
Paris, benim gerçekten çok iyi bir dostum. Çok rahat bir insan ve o kadar şöhrete rağmen ayakları yerde. Örneğin bizim film çekilirken ona dışarıdan özel yemek getirtebileceğimizi söylemiştik, ancak o set işçileriyle birlikte Subway'den getirtilen sandviçleri yedi. Geleceği düşünmeden günü yaşıyor. Fakat ikimiz de çok yoğun olduğumuz için son dönemde çok fazla görüşme fırsatı bulamadık. Paris'i en son iki hafta önce Fred Segal'da gördüm. Geçen yaz "Wetten Dass?" (Bahse Var mısın?) programının çekimleri için Paris Antalya'ya geldiğinde, bodyguardları onun yanına kimseyi yaklaştırmadı. Benim yardımımla bir gazeteci içeri girebildi. Adımı verip Paris'in fotoğrafını çekebilmiş. Galiba Mustafa Sandal da bu sayede Paris ile fotoğraf çektirebilmiş.

- Siz Paris'i nasıl tanımlıyorsunuz? Uçuk ve fazla rahat bir insan mı?
Paris'i sevmediğini söyleyip, onu dışarıda gördüklerinde peşinden koşan çok insan gördüm. Paris çok iyi bir insan. Bazen sınırı aşabiliyor, ama bana karşı hiçbir kötülüğünü görmedim. Birçok insan onu sevmiyor olabilir, ancak bu durum yüzünden onu daha çok seviyorum. Çünkü ben her zaman sıradışı insanları severim. Kızların onu kıskanmasına da bayılıyorum.
Yeni filmim için 13 şarkı yazdım
- Yeni projeleriniz hakkında bilgi verir misiniz?Hemen çekmek gereken iki film var. Bunlardan ilki bir rock yıldızının yükselişi ve düşüşünü anlatan "Rocker". Film için 13 şarkı yazdım. Belki Sezen Aksu'nun oğlu Mithat Can şarkılarda bana yardımcı olabilir. İkinci çalışmam "College Wars" ise "The Hillz"in devam filmi olacak. İki de TV şovu hazırlıyorum. Ayrıca çok önemli bir rolü kapmak için birbirlerini öldürmeyi bile göze alan Hollywood yıldızlarının maceralarını konu alan "The Battle of Los Angeles" adlı bir korku filmi üzerinde çalışıyorum. Bu filmlerin çoğu gençlere yönelik çalışmalar. Çok çalışıyorum, ama hâlâ Oscar'ı kazanamadım! Şaka bir yana aslında bu kadar çok projeyle uğraşmak zorunda değilim, ama sinemayı çok seviyorum ve film çekmek benim için zor bir uğraş değil. Ne de olsa ucuza film nasıl çekileceğini anlatan bir kitap yazdım. Türkiye'de de çalışmak istiyorum. Duman grubuyla bir klip çalışmamız olabilir.
- Son olarak Türk sineması hakkında da görüşleriniz...
Amerika'da doğup büyüdüğüm için Türk sinemasını fazla takip etme şansım olmadı. Annem, Ömer Vargı'yla çok iyi arkadaş. Şener Şen ile tanışma fırsatım oldu. Gerçekten büyük bir oyuncu. "Gönül Yarası"nda rol alan Meltem Cumbul ve Timuçin Esen'le de tanıştım. "G.O.R.A"yı izleme fırsatım oldu, ancak Amerika'da yetiştiğim için filmdeki esprileri anlamak zor oldu.
Hürriyet
Yayın Tarihi :
1 Mart 2006 Çarşamba 03:11:34