16
Mayıs
2024
Perşembe
MAGAZİN

Yalaka filan değilim

Geçtiğimiz günlerde bir dergiye türbanla poz veren Sibel Can, eleştirilere yanıt verdi.

Bunu türban tartışmalarının sona ermesi için yaptığını belirten Sibel Can, "Başımı kapatmayı asla düşünmüyorum" dedi. Sulhi Aksüt ise bu konuda "Sibel isterse başını örter, istemezse örtmez. Bu konuda ona asla baskı yapmam" şeklinde konuştu.

- Bir ara Yaşar Nuri Öztürk'le politika gireceğiniz gündeme gelmişti. Siyaset yapmayı düşünüyor musunuz?

Sulhi Aksüt: Asla siyasete girmem. Benim bir aile standardım var. Bugün bir bakan maaşı 6 bin YTL. Çok büyük paran varsa ve standardını koruyabileceksen siyasete girersin, ülkene hizmet edersin. Ama bütün yaşantını bir kenara atarak siyasete girip, ayda 6 bin YTL ile geçinebilecek bir insan değilim. Yapamam böyle bir şey. Dolayısıyla teklifler geldi ama ilgilenmedim. Hele şimdi hiç istemiyorum.

- Neden?

S.A: Çünkü ben Recep Tayyip Erdoğan'ı severim ve onun karşısında duran bir oluşumda da yer almak istemem. Çok doğal bir insan... Doğallığını, samimiyetini beğeniyorum.

- Yani "eyvah, ülke yavaş yavaş elden gidiyor" endişesini yersiz buluyorsunuz?

S.A: Türkiye nasıl elden gidiyor, ben anlamıyorum. Bir kere gerçekten müslümanlığa inanan bir insan böyle bir şey yapmaz. Kuran'da asla ve asla buna izin veren bir ayet yoktur. Dolayısıyla "Ben gerçekten iyi bir müslümanım" diyorsan, senin burayı din devletine çevirmemen, herkese saygılı olman gerekir. O yüzden "Ben müslümanım" diyen bir insanın samimiyetine inanıyorum. Ben bu hükümetin böyle bir şey yapacağını asla tahmin etmiyorum. Dediğim gibi Tayyip Bey, samimi birisi. Şimdi kendisini sıkıştırın, ikinci soruda patlıyor, ağzında ne varsa söylüyor. İnce hesap yapmıyor. Zaten yapan adam da “Al ananı git” demez. Politikacı gibi davranmıyor. Ben böyle bir başbakan istiyorum. Halk da bu yüzden kendisini seviyor. Emine Erdoğan da çok hanımefendi birisi. Emine Hanım benim bildiğim, birçok yardımlar yapıyor. Yaptığı yardımların birini basında gördünüz mü? Yanında asla gazeteci götürmez. İşte bu samimi bir insandır. Seçimden önce Uğur Dündar'ın bir programına katılmıştı. Pazarda yerden atılmış sebzeleri toplayan kadını görünce ağlamaya başlamıştı. O anı hiç unutmam. Başarılılar mı, başarısızlar mı, ülke rejimiyle oynuyorlar mı, oynamıyorlar mı bilmem, ama bu ülkenin hükümet kadar güçlü bin tane savunma mekanizması var. Bu ülkeye sizin zannettiğiniz gibi bir şeyler gelemez.

- Peki... Bir röportajınızda "Sibel'in başını örtmesini isterim" dediniz. Bu çok önemli mi sizin için?

S.A: İsterse örter, istemezse örtmez. Bu konuda asla baskı yapmam. Bir kadının kapalı ya da açık olmasının benim açımdan hiçbir önemi yoktur. Ayrıca bu konuda sürekli kadın üzerinde bir suçlama var. Bunu anlamıyorum.

- Ne gibi bir suçlama var?

S.A: O zaman erkeğin de başı açık bir kadına bakmaması gerek. Sen şimdi evliysen, kadının varsa, başkasına bakmayacaksın. Bu, şu demek oluyor; Allah kadını günahkar olarak yaratmış, bizi de tacizkar... Biz seni taciz edeceğiz ama sen kapanırsan etmeyeceğiz! Böyle bir şey olabilir mi? 10 seneden fazladır Arap ülkeleriyle çalışıyorum. Kapalı bir kadının da ne kadar ahlaksız olabileceğini ister istemez görüyorsunuz. Bu işin asla açık ya da kapalı olmayla alakası yok. Size bir başka örnek vereyim; Sibel'le umreye gittik. Size yemin ediyorum, Sibel benden daha şevkle ibadet etti. Gerçekten ağladı. Çok şaşırdım. Tabii ki hepimiz o ortamdan çok etkilendik ama Sibel'in şevki beni çok etkiledi. O benim gözümde çok temiz ve çok iyi.

- Bunu umrede mi anladınız?

S.A: Ben Sibel’i temizliğinden ve dürüstlüğünden sevdim. Hâlâ da onun için seviyorum. Sibel ne yaparsa yapsın -ki her insan hata yapabilir- ben insanın özüne bakarım. Bir de insan orada yalan söyleyemez. Oraya dünyanın en kötü insanını götürün, suratından kötü olduğu belli olur. Bunu yürekten söylüyorum, Sibel çok temiz ve iyi bir insan.

Başörtülü çekimleri 1.5 ay önce yapmıştım

S.C: Başörtülü çekimler, bir buçuk ay önce yapıldı. Ancak zamansızlıktan röportajı geç verdiğim için çalışma böyle hassas bir döneme denk geldi. Ayrıca o çekimlerde başım açık olarak da bir sürü poz verdim. Kaldı ki ben oynadığım dizilerde, özellikle "Berivan"da hep başımı kapatmıştım. Hiç bu kadar abartılmadı, öne çıkmadı. Bu pozların şimdi konuşulması tabii ki doğal, ama sürekli olarak “Neden yapıldı” denmesi, çok üzerinde durulması yanlış. Bu kadar üzerinde durulmasını istemiyorum. İsteyen başını örter, istemeyen örtmez. Ben sadece bunun altını çizmek istedim, ama olayı bambaşka noktalara getirdiler.

- Geçtiğimiz günlerde türbanla poz verdiniz... Türbanı mı savunuyorsunuz?

Sibel Can: Başımı örttüğüm şey tamamen türban değildi. Bu durum biraz abartıldı. Bir projeydi. Çekimin tamamı böyle yansıtıldı ama değildi. Normal fotoğraflarım da vardı. Tabii doğal olarak başörtülüler ön plana çıktı. Çok kötü bir görüntü değildi, çok da hoşuma gitti. Bu çalışma, türbanı savunduğum şeklinde algılanmasın. Benim tek derdim, bu tür tartışmaların olmaması. Bu projeyle bunun altını çizmek istedim... Ayrıca bunun hükümet yalakalığıyla falan da alakası yok. Birileri böyle yorumlamış. Benim böyle şeylere asla ihtiyacım yok.

S.A: Ben şu an gayrimüslimine de inanmayana da, herkese saygılıyım. Devletin de böyle olması gerektiğine inanıyorum. Yani devletin, bir din devleti olmaması gerek. Türban ise bundan farklı bir şey. Türban Çankaya Köşküne da çıkar, bilmem nereye de çıkar. Bu çok normal... İngiltere’ye gittiğinizde başında sarığı olan bir tane Hintli ya da başörtülü bir Müslüman kadın sizi karşılıyor. Aynı şeyin burada da olmasının bizim için ne mahsuru var? Takmak isteyen başörtüsünü taksın. Başörtülü ama yedi lisan konuşan, çok çağdaş insanlar var. Yani siz kapalı insanları, bilgisiz, Atatürk ve laiklik düşmanı mı zannediyorsunuz? Asla değil! Tabii ki aralarında kötü olanlar vardır. Herkesi denedik... Bunların hepsi laikti, çağdaştı, demokrattı... Her şeyi söylediler ama bu ülke bir türlü düzelemedi. Bırakın da başka söylemler çıksın. Belki bir şey olur, ülke düzelir. Artık halk başka bir şey istiyor. AKP şimdi başarısız olsun, eminim ki diğer seçimlerde onlar da aşağıya iner. Başörtüsü olayına girersek, ben Sibel’in böyle mesajlar vermesini olumlu görüyorum açıkçası.

- Olumlu görüyorsunuz...

S.A: Sakın yanlış anlaşılmasın.... Herkes türbana girsin anlamında söylemiyorum bunu... Bu kavga son bulsun diye söylüyorum. İsteyen takar, istemeyen takmaz anlamında söylüyorum...
S.C: Benim kız kardeşim de 7 yıldır türbanlı. Kapanmaya kendi karar verdi. Saygı duyarım. Onu nasıl dışlayabilirim ki?

- Peki siz kapanmayı düşünüyor musunuz?

S.C: Hiçbir zaman kapanmayı düşünmüyorum. Allah ile kul arasına kimse giremez. Benim ne kadar inançlı olduğumu Allah bilir, yakın çevrem bilir. Onun dışında kimse bilmez, bilmesine de gerek yok. Ama umre ziyaretlerine benim ve eşimin işleri müsait olduğunca gitmek istiyorum. Çünkü orada çok mutlu oldum. Bambaşka bir dünya. Bir önemli nokta daha, oraya gidince kapanmanız gerekmiyor. İşte bunu insanlara aktarmak gerek. Sadece Hac çok büyük sorumluluk. Ben henüz Hac’a gitmeyi düşünmüyorum.

S.A: İşin özü Allah’a inanmak ve iyi insan olmaktır. Bütün din kitaplarında bu yazar.

S.C: Sulhi'nin dedikleri çok doğru. Çok doğru analizleri var, çok doğru şeyler konuşuyor. Kendisiyle bu tür sohbetler yapmaktan, fikir alışverişinde bulunmaktan her zaman keyif almışımdır.

İLETİŞİM KOPMASIN DİYE TELEVİZYONU KAPIYORUZ

- Ramazan nasıl geçiyor?

S.A: Eski Ramazanlar yok tabii ki. Türk halkı olarak aile içinde konuşmayı unuttuk. Çocuklar soru sorsun, bizler cevap verelim... Eskiden böyleydi... Artık bu kültürü kaybettik. Eskiden bir tek ramazanda bunlar olurdu, o da bitti. Ama biz elimden geldiğince bu kültürü çocuklarımıza aktarmaya çalışıyoruz. Mutlaka aynı masada yemek yemeye özen gösteririz. Olması gereken de budur. Ama televizyon hayatımızı o kadar etkiliyor ki... Bazen elektrik kesilse de evde otursak, hep beraber sohbet etsek diyorum. Bazen de televizyonu kapattırıp, herkesi bir araya toplamaya çalışıyoruz. İletişimi koparmamak adına...

Sema DENKER /kelebek
Yayın Tarihi : 22 Eylül 2007 Cumartesi 12:28:04


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?