26
Mayıs
2024
Pazar
SAĞLIK

BEBEK ÖLÜM HIZI BİNDE 20'NİN ALTINA DÜŞERKEN

Türkiye bebek ölüm hızını binde 17'ye, beş yaş altı çocuk ölüm hızını da binde 24'e düşürdü. Hiç kuşku yok ki binde 5 civarındaki gelişmiş ülkelerin bebek ölüm hızı rakamına ulaşmak için uzun bir yolumuz var, ama binde 20'nin altına inmek bu hedefe ulaşmak bakımından hepimize iyimserlik veriyor...

Bundan 26 yıl önce Hacettepe Tıp Fakültesi’ni bitirip Adıyaman’a zorunlu hizmete gittiğimde Adıyaman, Sırrı Süreyya Önder’in ‘Beynelmilel’ filminde anlattığı, sıkıyönetim komutanı Necabettin Ergenekon sonrası dönemi yaşıyordu. Çalıştığım sağlık ocağı şehrin en yoksul mahallerine yakındı ve bir süre sonra oraların sıradan gerçeği olan ishal ve zatürree sorunu ile uğraşır bulmuştum kendimi. O heyecanla başlattığımız ishal tedavisi kampanyası sırasında çocuklarda ishal tedavisini anlatan afişleri şehrin duvarlarına astığımız için sıkıyönetim komutanlığına çağrılmıştım ve o filmde anlatılanlar düzeyinde olmasa da
trajikomik anlar yaşamıştım.
O dönemde beni en çok etkileyen ise bazı mahallelerde binde 200’ler civarında olan bebek ölüm hızıydı ve bu ölümlerin en az yarısı ishal ve kızamık gibi önlenebilir hastalıklara bağlıydı. Bu yüzden sağlık ocağının duvarlarına Dr. Çağatay Güler’in “Bir çocuk ölünce boğmacadan ya da kızamıktan/ Sorar vurur da camlara/ Gerekeni yaptınız mı/ Yaptınız mı gerekeni?” dizelerini asıp , 1985 aşı kampanyası ile bir atılım yaparak kendimizi bölgedeki be bek ölüm hızını düşürmeye adamıştık.

Son araştırma
O yıllardan beri her beş yılda bir Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’nün koordinatörlüğünde yapılan ve birçok konu yanında ülkemizdeki bebek ölüm hızının seriyle ilgili bilgi veren Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması sonuçlarını merakla beklerim. Bu araştırmaların sonuncusu 2008 yılında bitirildi ve geçen haftalarda ülkemizde bebek ölüm hızının binde 17’ye, beş yaş altı çocuk ölüm hızı da binde 24’e düştüğü açıklandı.

Bilindiği gibi bebek ölüm hızı insani gelişme indekslerinin en önemli bileşenlerinden birisi ve anne sağlığı, bebek beslenmesi, ailelerin yerleşim yeri ve gelir düzeyi, anne ve babaların eğitimi, sağlık hizmetlerine ulaşma, evdeki çocuk sayısı gibi bir çok sosyo-ekonomik göstergeyi yansıtıyor. Bebek ölüm hızının 1988’de binde 80, 1993’de binde 53 olduğu düşünülürse, 20 yıldaki 63 puanlık bu düşüşün çok önemli olduğu ve bunun o yıllara göre yılda en az 80 bin bebeğin artık ölmeyeceği anlamına geldiğini ve bundan ülke olarak kıvanç duymamız gerektiğini söylemeliyiz. Bu sonucun alınmasında Sağlık Bakanlığı’nın çocuk sağlığına ayırdığı kaynakların, en uç yerlerde özveri ile çalışan sağlık personelinin ve ülkenin genel sosyo ekonomik gelişmelerinin payı var. Hiç kuşku yok ki binde 5 civarındaki gelişmiş ülkelerin bebek ölüm hızı rakamına ulaşmak için uzun bir yolumuz var ama binde 20’nin altına inmek bu hedefe ulaşmak bakımından hepimize iyimserlik veriyor.

Bu araştırma bebek ölüm hızının bölgelere ve gelir gruplarıyla ilişkisi bakımından da önemli verileri sağlıyor ve bu verilere yakından bakınca bir kez daha ‘gri’ alana girdiğimizi ve ülkemizin ‘sosyolojik’ gerçekleri ile yüz yüze geldiğimizi anlıyoruz. Ülke genelinde sırasıyla 1993, 1998, 2003 ve 2008 dönemlerinde bebek ölüm hızı binde 53, 43, 29 ve 17 gibi düşüş trendi izlerken aynı dönemde Doğu bölgesinde binde 60, 62, 41 ve 25 rakamlarını görüyoruz. Bir başka deyişle ülke doğu ile ülke geneli arasındaki farkın binde 7 ‘den binde 19 ve 12’ye çıktığını, son olarak ise yeniden binde 8 düzeyine gerilediğini görüyoruz. Doğu bölgesinde bebek ölüm hızında 2 puanlık artışın o bölgedeki çatışmaların en yoğun olduğu döneme rast geldiğini biliyoruz. Bebek ölüm hızına Doğu-Batı açısından baktığımıza ise 1993’e göre farkın korunduğunu (Doğu-Batı farkı 1993’de binde 17, 2008’de binde 16) görüyoruz. Son araştırmada bebek ölüm hızları ile gelir düzeyi arasındaki ilişki de incelenmiş ve bu verilerden doğu bölgesindeki bebek ölüm hızının en düşük gelir düzeyindeki kesimlerle neredeyse aynı olduğunu görüyoruz.

Yetersiz beslenme
Birçok araştırma çocuk ölümlerinin en az yüzde 50’sinin yetersiz beslenme ilişkili olduğunu, örneğin yeterli beslenenlere göre orta derecede beslenme yetersizliği olan çocukların 4.6 kat daha çok ölme riski taşıdığını gösteriyor. Son araştırma uzun dönemli beslenme yetersizliğini gösteren ‘bodurluk’ sıklığını ülke düzeyinde yüzde 10.3, batıda yüzde 7.6 olmasına karşın doğu bölgesinde yüzde 21, en düşük gelirlikesimlerde yüzde 22, kırlarda yüzde 17.4 olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla ülkemizdeki yoksulluğun ve toplumsal eşitsizliklerin doğrudan çocukların bedenlerine yansıdığını ve bunun da bebek ve çocuk ölümlerini etkilediğini görüyoruz.

Bazı verilerini sunduğumuz Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması, çocukların ellerinde taşlar ve cezaevleri ile birlikte anıldığı şu puslu günlerde başta çocuklar olmak üzere hepimizi sevindirecek birçok veri (Tam aşılı çocuk oranının yüzde 80.5; doğumların sağlık kuruluşlarında yapılma oranı yüzde 89.7; iyotlu tuz kullanımı yüzde 85.3) içeriyor. Bu rapora yansıyanları 2009’un iyi haberleri olarak paylaşmak ve başta en uç yerleşim yerlerinde çalışan ebeler olmak üzere emeği geçen herkesi kutlamak istiyorum.

Prof. Dr. Şükrü Hatun: Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi

Radikal
Yayın Tarihi : 24 Aralık 2009 Perşembe 21:19:31


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?