25
Mayıs
2024
Cumartesi
SAĞLIK

İNSANLIK TARİHİNİN EN KONTROLSÜZ DENEYİ

GDO’lar, şimdilik sadece mısırda ve soyada kullanılıyor. Rahatlayabilirsiniz! Tabii bu iki besinle üretilen mısır yağı, kola, gazoz, çikolata, sucuk, sosis, salam, hazır çorba ve bebek mamalarını tüketmiyorsanız!

Genetik değişikliğe uğratılmış gıdalara (GDO) ilişkin tartışmalar sürüyor. Danıştay’ın, GDO’lu tarım ürünlerinin üretimini ve ticaretini düzenleyen yönetmeliği iptal etmesiyle, Türkiye için denetimsiz bir süreç başladı. Basın yayın organları yoluyla kamuoyuna ulaşan bilgiler, tüketicinin kafası daha çok karıştırıyor. İnsanoğlu, doğruyu öğrenebilmek için bilim dünyasının gözünün içine bakıyor. Fakat onlar da aydınlatıcı olmaktan uzak bir tutum sergiliyor.

GDO’lu ürünlerin ne olduğu hâlâ tam olarak bilinmiyor. Bu nedenle bilim adamları ‘kesinleşmiş tehlikelere’ dikkat çekmekte yetersiz kalıyor. Yapabildikleri sadece ‘muhtemel tehlikeler’den söz etmek. Uzmanlar, bu karmaşık üretimin, 21′inci yüzyılın en büyük sorunu, hatta ‘çok bilinmeyenli denklemi’ olduğunu düşünüyor.
Herkes sofrasına koyduğu domatesten, patlıcandan bile kuşku eder halde. Oysa bilim adamları, GDO’lu üretimin sınırları içinde sebzelerin bulunmadığını söylüyor. Sorularımızla birlikte, Londra’da faaliyet gösteren Doğal Sağlık İttifakı (Alliance for Natural Health) Başkanı, ünlü bilim adamı Dr. Robert Verkerk’in kapısını çaldık.
Saatlerce süren sohbetimiz, GDO’lu ürünlere ilişkin korkularımızı artırdı. Çünkü Verkerk, GDO’lu tarım ürünleri konusundaki çalışmaların, insanoğlunun tarih boyunca gerçekleştirdiği ‘en kontrolsüz deneyler’ olarak kabul edilmesi gerektiğini söylüyor.

HANGİ ÜRÜNLERDE GDO VAR ?
GDO’lu soya, sucuk, salam, sosis gibi kırmızı etin kullanıldığı besinlerde, et suyu tabletlerde, fındık-fıstık ezmesi, çikolatalı ürünler, unlu mamüller, süt tozu, hazır çorbalar ve hayvan yemlerinde kullanılıyor. GDO’lu mısır, nişasta bazlı tatlandırıcılar yoluyla gazoz, kola ve meyve suları, mısır yağı, bebek mamaları, hazır çorbalar ve hayvan yemlerinde karşımıza çıkıyor.


“SIRA HAYVANLARA GELDi”
GDO çalışmaları nasıl ve ne zaman başladı? Kim hayata geçirdi?
Bilimsel araştırmaların büyük bölümü, 1980′lerde başlatıldı. İlk tarımsal alan deneyi, 1990′da benim de bilim adamı olarak çalıştığım İngiltere’deki Imperial College’da gerçekleştirildi. Ticari üretime yönelik girişim, 1996′da Amerika’da yapıldı. GDO’lu tohumların, üstün özellikleri olduğu, tarım ilaçlarının kullanımını azaltacağı, tarım ilacına direnç kazandıracağı ve dünyadaki açlığa çare olacağı savunuluyordu. Ben ve meslektaşlarım, daha o aşamada büyük endişeler taşıyorduk. Bu işi ilk önce ABD kökenli Monsanto firması başlattı. Alman şirketi Bayer, tarımsal kimyasallar ve biyoteknoloji alanında faaliyet gösteren bir firma olarak bu işe soyundu. Zaman içinde ilaç firmaları, biyoteknoloji alanında faaliyet gösteren firmalar, tarımsal kimyasallar ve özellikle tarımsal ilaçlar üreten firmalar konuyla ilgili hale geldi. Bu ilgi her geçen gün arttı ve neredeyse tekel oluşturdular. Şu anda 10 büyük firma teknolojiyi kontrol altında tutuyor. Sadece gıda üretimini değil, sağlık sistemini etkiliyorlar.

Hangi besinler GDO’lu?
En önemlileri soya fasulyesi, mısır, kanola ve pamuk. Bunun dışında patates, domates, papaya, alfa alfa ve yonca gibi bitkilerde küçük çapta denemeler sürüyor.

GDO’lu ürünlerin dünyadaki açlık sorununu çözeceği söyleniyor, doğru mu bu?
Bu iddianın doğru olduğuna dair elimizde delil yok. Birleşmiş Milletler (BM) ve Kalkınma İçin Tarımsal Bilim ve Teknoloji Uluslararası Değerlendirmesi (IAASTD) adlı kuruluş tarafından üç yıl süren, yüzlerce bilim adamının katıldığı bir araştırma gerçekleştirildi. Küresel ısınma ve dünyadaki açlık konularına eğilen proje sonunda hazırlanan rapor, açlığın giderilmediği ortaya koydu. GDO’lu gıdaların etkilerini de araştıran bu çalışmaya, biyoteknoloji firmaları önce destek verdiler. Sonuç istedikleri gibi çıkmayınca, kızıp projenin karşısına geçtiler.

GDO’lu ürünlerin coğrafi dağılımı nasıl?
Dünyada 110 milyon hektarlık alanda GDO’lu ürün yetişiyor. Yüzde 99′u Amerika, Arjantin, Kanada ve Çin’de üretiliyor. Bunun yarısı da, dünyanın en büyük GDO üreticisi olan Amerika’da. Son beş yılda GDO’lu ürünlerin ekildiği alanları iki katına çıkartan Amerika, GDO’lu büyüme hormonlarının (rbGH) büyük baş hayvanlarda kullanılmasına da izin verdi. Oysa Avrupa Birliği (AB) bu tür hormonları alan ineklerin sütünden üretilmiş mamulleri bile zararlı gördüğü için sınırlarına sokmuyor. Avrupalı tüketici, GDO’lu mahsullere itirazı ediyor. Buna rağmen bu gıdaların ve bu tür ürünler içeren hayvan yemlerinin Avrupa’daki satışı artıyor. Avrupa ile diğer ülkeler arasındaki en belirgin fark, Avrupa’da GDO ihtiva eden mamullerin paketlerinin üzerinde bunun belirtilmesi zorunludur.

GDO işlemi tohuma ne kazandırır?
Genellikle tohuma, böceklerin ve virüslerin sebep olduğu hastalıklara ve yabani ot öldürücülerine karşı direnç sağlayacak özelliklerin kazandırılması ön planda oluyor. Bu yüzden bence GDO’lu ürünlerin direkt olarak etkili oldukları iki alan daha var. Değiştirilmiş genler çevreye karışıyor, böcekleri ve bitkileri etkiliyor. Örneğin arılara ve kelebeklere baktığınızda, kelebeklerin daha kısa zamanda öldüğünü görüyoruz. GDO’lar, belki zararlı hayvanları yok ediyor ama faydalılara da zarar veriyor. Bütün dünyada arıların nüfusu azalıyor. Bu konuda farklı teoriler var tabii. Yapılarının virüslere açık hale gelmesi, giderek artan kimyasallar, GDO’lu ürünler, cep telefonları ve kablosuz internet bağlantılarının yarattığı ortam gibi. Burada asıl sorun, bu yan etkileri ortadan kaldırabilecek gerçek bir sistemin bulunmamasıdır. Gıdalarımızdaki kimyasallar ve çevremizdeki radyasyon, enzimlerin ve proteinlerin değişmesine yol açıyor. Bu da vitamin eksikliğine neden oluyor.

“AMERİKALILAR UYUYOR”
Bir sivil toplum örgütü olan Doğal Sağlık İttifakı, 2002′de Dr. Robert Verkerk tarafından kuruldu. Örgüt, İngiltere merkezli ve ancak dünya çapında araştırmalar yürütüyor. Londra’daki dünyaca ünlü Imperial College’da 10 yıl çalışan Dr. Verkerk, “İnsan sağlığı konusunda, başta tıp doktorları olmak üzere, her alanda faaliyet gösteren bilim adamlarıyla çalışıyoruz. Hukukçular, tüketiciler ve ilkelerimize inanan bireylerle birlikte hareket ediyoruz. En önemli amacımız, güvenli olmayan gıda üretim teknolojileriyle mücedele etmek. İnsanları bilinçlendirerek, bu tür besinlerin zararlarına sınır çekmeye çalışıyoruz” diyor.

GDO’lu ürünleri yemediğini, evine sokmadığını belirten Dr. Verkerk, 50 yaşında olmasına rağmen ‘yarı yaşında göstermesini’ bu titizliğine bağlıyor. Amerika’da marketlerde satılan işlenmiş gıda ürünlerinin yüzde 70′inin GDO’lu tohumlardan üretildiğini belirten Dr. Verkerk, Amerikan halkının bu konuda ‘uyuduğu’ görüşünde.

TÜRKİYE’NİN GDO ÇELİŞKİSİ
Birçok konuda olduğu gibi, GDO tartışmalarını da uluslararası kaynaklardan izlemek zorundayız. Türkiye, GDO’larla ilgili kanun düzenlemesi şöyle dursun, bir denetim mekanizmasına veya yönetmeliğe bile sahip değil. Danıştay’ın iptalinden sonra yeni düzenleme yapılana kadar tehlikeli bir dönem yaşayacağız.

Türkiye’de ne kadar alanda GDO’lu ürün yetiştirildiği bilinmiyor. Fakat, kontrolsüz biçimde Türkiye’ye giren GDO’lu tohumlar, gıda sanayiinde yıllardır kullanılıyor.
Yapılan bir çalışmaya göre, Türkiye’de satılan 900′e yakın gıda maddesi GDO içeriyor. Ülkemize 2003′te Amerika ve Arjantin’den toplam 1 milyon 818 ton mısır, 814 bin ton soya ithal edildi. Arjantin ve Amerika’da yetiştirilen mısır ve soyanın yüzde 70′den fazlasının transgenik olduğu bir gerçek.

İlginçtir, Türkiye’ye transgenik ürünlerin ve tohumlarının girmesi yasak.

Nevsal Elevli - Milliyet - Cadde
Yayın Tarihi : 8 Aralık 2009 Salı 22:15:41


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?