28
Mayıs
2024
Salı
SAĞLIK

Teşhis: Kanser... Peki şimdi ne olacak?

Kanser olduğunu öğrenen kişilerin psikolojik desteğe ihtiyaçları olduğunu ifade eden Psikoterapist Mine Turgay, “Hasta ve aileleri; hastalığa, belirsizliğe, tıbbi bakım ve tedaviye, bedensel fonksiyonlardaki değişikliğe, bağımlılığa ve hastalığı sebebiyle hayatlarına katılan pek çok şeye uyum sağlamaya çalışır” dedi. Mine Turgay, şu bilgileri verdi: 

*Hastanın yaşı, cinsiyeti, eğitimi, kişilik özellikleri, kanserin yeri, kanserin nüks oluşturup oluşturmadığı, ağrının olup olmadığı, kişinin hayatını, aile, iş ilişikilerini olumsuz etkileyip etkilemediği, aile, arkadaş desteğinin olup olmadığı, maddi imkanlarının yeterliliği gibi etmenler, kişinin hastalıkla baş edebilmesini, uyumu belirler.

Hastayı destekleyin
*Uyumu kolaylaştırmak için; hastanın günlük hayatını sürdürebilmesini desteklemek, sosyal işlevselliğinin (iş, öğrenim vb) hastalık sebebiyle aksamasını önlemek, hastalığa karşı gelişen doğal duygusal tepkilerin ifade edilip, anlaşılmasına çalışmak; umutsuzluk, değersizlik, suçluluk düşüncelerini denetlemek faydalı olmaktadır.
¥Kanserde bir yandan geleceğe ilişkin belirsizlik yaşanırken öte yandan, hastalığın ölümü yakınlaştırdığı ve belirginleştirdiği düşüncesi oluşur. Her iki durum da hastanın duygulanımını olumsuz etkiler, endişe ve korku düzeyini artırır.

Depresyona girebilir
*Kanserli hastalarda en sık görülen ruhsal bozukluk depresyondur; sıklığı ise yüzde 4.5 ile yüzde 58 gibi çok geniş bir aralık içinde değişir. Endişe bozuklukları, hastalığa eşlik eden uyum bozuklukları da depresyondan sonra en sık tespit edilen ruhsal bozukluklardandır.
*Hastalığın ağır seyretmesi, hastanın günlük aktivitelerinin kısıtlanması, ağrının olması depresyon gelişimini hızlandırır. Kadınlarda, daha önce depresyon geçirenlerde, kanser tedavisinde kullanılan bazı ilaçların da katkısıyla depresyon daha sık görülür.

Ya yardım istemezse...
*Gerek hasta gerek aile gerekse tıbbi ekip çoğu defa depresyon belirtilerini “normal”, duruma uygun bulur ve bu sebeple yardım istemez. Yine depresyon belirtilerinin hastalık veya ilaçların yan etkileriyle ilgili olup olmadığı hasta ve ailelerce ayırt edilemeyebilir.
*Uykusuzluk, iştahsızlık, halsizlik gibi bedensel belirtiler hastalığın, tedavinin yan etkileri ile karıştırılabilir. Ancak burada en temel belirti, ilgi, istek kaybı ve depresif duygu durumdur.
*Depresyonun mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Psikiyatrik ilaç tedavisi (anti depresanlar, anksiyolitikler) ve psikoterapi birlikte, eş zamanlı olarak uygulanmalıdır.

Yeni hayata uyum sağlamak
¥Gerek bireysel gerekse grup psikoterapilerinde, yeni hayata uyum yapılmasını sağlamak, tedavi süreci ve hastalığa bağlı olarak, hayatın çeşitli alanlarında ortaya çıkacak değişikliklerle başa çıkabilmelerine yardımcı olmak hedeflenir.
*Görüşmelerde, hastalara açık uçlu sorular sorularak, hayatın manası ve benzer konularda neler düşündükleri, dünyaya bakış açılarını oluşturan temel varsayımlar anlaşılmaya çalışılır.
*Bu görüşmeler sırasında, olumsuz duyguların ifadesine yer verilmekle birlikte, asıl üzerinde durulan konu, hastalıkla ilişkili olarak hayatlarında ortaya çıkan yeni ve zorlayıcı olayları çözmelerine yardımcı olacak problem çözme becerilerinin öğretilmesi hedeflenmektedir.
¥Hayatın olumlu yanlarını görebilmek, manalı bir hayat sürdürmenin şartıdır.

> Endişeli bekleyiş
* Kanserde ortaya çıkan önemli bir ruhsal rahatsızlık da endişe bozukluklarıdır. Hayatı üzerindeki kontrolü kaybedeceğine, sevdiklerinden ayrılacağına, ağrı, acı çekerek öleceğine, geleceğine yönelik korkular yoğunluktadır.
* Endişenin en yoğun olduğu teşhisin öğrenildiği dönemde, bu acı veren, katlanılması güç gerçeği inkar, en tipik reaksiyondur.
* Pek çok kişi, teşhisi bildiği halde açıkça “kanser” kelimesini kullanamaz, kaçınır. “Kanser” kelimesi yerine daha kolay sözcükler kullanır. Hastalık, o, durum, tümör, ur gibi... Kanser kelimesinden kaçınma, başına gelenlere inanamama inkar tepkisine tipik bir örnektir.

> Yeni bakış açısıyla hayatınızı geliştirin
*Kanser teşhisi hayattaki yeni bir gerçek, ancak ölüm cezası değil.
*Çaresizlik duygusunun yerine mücadeleci olmayı denemek.
*Hayat biçiminin değiştiğini kabul etmek.
*Kendi fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarına karşı ilgili olmak.
*Hastalığıyla ilgili konularda açık yüreklilikle konuşabilmek
*Sağlıklarıyla ilgili sorumluluklar üstlenmek.
*Kanseri olan diğer hastalarla iletişimi kesmeme, benzer hastalığı olanlarla bir araya gelip problemlerini paylaşmak (ve onlarınkini de dinlemek)
*Yaşanılan olumsuz deneyimler kişiyi sadece olumsuz olarak etkilemez, bu deneyimlerden olumlu çıkarımlar da kazanılabilir.
*Kişi güçlüklerle mücadele ederken daha güçlü olmayı öğrenebilir ve daha zengin deneyimler kazanabilir.

> Psikolojik yaklaşım hastayı rahatlatıyor
*Psikoterapinin, kanserli hastanın endişesini azalttığı, hayat kalitesini yükselttiği, kendini iyi hissetme halini artırdığı bilinmektedir.
*Psikolojik müdahalelerin gayesi, hastaların hayatlarının çeşitli alanlarında ortaya çıkacak değişikliklerle başa çıkabilmelerinde yardımcı olmaktır.
*Kişiye kanser tedavisiyle ilişkili fiziksel, duygusal ve hayat tarzı değişimleriyle nasıl başa çıkabileceği konusunda danışmanlık da yapılmaktadır.
*Bu tür bir psikolojik tedaviden faydalanacak olanlar sadece hastalar değil aynı zamanda onların eşleri, çocukları, aile üyeleridir.
*Bazı hasta ve aileleri, doğru hastane ve tıbbi tedaviyi nasıl seçeceklerini belirlemek için daha fazla çaba harcarken, bazıları da, hastalığın, tedavilerin oluşturduğu stres, endişe ve depresyonlarını azaltmak için çaba harcar.
*Danışman, güvenli bir ortamda, problem çözme tekniklerini öğreterek, yas, korku ve benzer duygusal tepkileri üzerinde çalışmalarına yardımcı olabilir.
Türkiye Gazetesi
Yayın Tarihi : 2 Temmuz 2006 Pazar 07:23:34


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
ibrahim hakkari IP: 81.213.239.xxx Tarih : 3.07.2006 04:12:11
KANSERİN İLACI PAZARLARDA DEGİL, ARŞİVLERİMİZDE ARANMALI... ATO ve Tıp Kurumu'nun ilaç raporunda, Türkiye'nin ilaç pazarında en hızlı büyüyen ikinci ülke olması, ilaç tekellerinin yönünü Türkiye'ye çevirmesine neden olmuştur. Dünya genelinde pazarın yüzde 33'ünü elinde tutan 10 büyük ilaç firmasının Türkiye'deki pazar payı yüzde 55'e yükseldi. Bu yanıyla Türkiye, sömürgeci tekeller için vazgeçilmez bir ülkedir. 1992'de ithal ilaç oranı yüzde 2'yi aşmazken, imzalanan patent anlaşması ile ithal ilaç pazarı yüzde 45'e çıktı. Türkiye’nin 2005 yılı ilaç ithalatı 3 milyar doları bulmuştur. Türkiye'nin ilaç ithalatı petrol ithalatının yarısına ulaştı. Pazarın yüzde 60'ına yabancı ilaç şirketleri sahip bulunuyor. “Sağlık Olsun”… Türkiye her alanda olduğu gibi ilaç konusunda da gün geçtikçe daha fazla dışa bağımlı bir hale gelmektedir.Dışarıdan alınan her şeyin iyi ve kaliteli olacağı yönündeki yanlış saplantılar bu durumu daha da pekiştirmektedir. Oysa yüzlerce yıl önce İbn-i Sina’nın röntgen, ultrason gibi cihazların olmadığı, laboratuar tetkiklerinin yapılamadığı bir dönemde nasıl olup da hastalıklara doğru teşhis konulup neye göre tedavi yollarının izlendiği ve hastalıklarla mücadelede her bir organın yapısına göre Soğuk veya Sıcak tabiatlı ilaçlarların da olduğu derinlemesine araştırılsa, hem bu dışa bağımlılık azalacak hem de insanımızın sağlık sorunlarına daha kolay çözümler bulunacaktır. İbn-i Sina’nın adını sadece hastanelere ve özel tıp merkezlerine vermekle onu anlamamız mümkün değildir İbn-i Sina’nın insan organlarını ‘sıcak tabiatlı’ ve ‘soğuk tabiatlı’ olarak ikiye ayırdığını ve hastalıkların tedavisinde sıcak tabiatlı organlara soğuk tabiatlı ilaçlar ; soğuk tabiatlı organlara da sıcak tabiatlı ilaçlar verilmesi şeklinde bir yöntem uygulandığını tespit ettim. Fakat ilgilenen yok, “Sağlık Olsun”… Bu inceleme ışığından yola çıkarak, Akcigerin Soğuk bir organ olduğu ve tedavisinde kullanılacak ilaçların da sıcak tabiatlı olması gerektigini ifade eden İbn-i Sina ve bu konuya destek veren Hipokrat’ında bu tedavi yöntemi, günümüzün modern Tıbbında ele alınarak her hangi bir araştırma yapılamamıştır. Tarihimiz sadece 3 kıtada yapılmış savaşlardan ve kazanılan zaferlerden ibaret degildir.Tıp alanında da birçok araştırmalar yapılmış ve önemli insanlar yetişmiştir.Ancak bu değerlerimiz yeterince araştırılmamakta ve eserleri incelenmemektedir. ve bu insanların ölmesiyle, bulmuş oldukları yöntemler ve tarihimizle ilgili yazmış oldukları eserlerin de rafa kaldırılması "teşhis var tedavisi yok" durumuyla karşı karşıya kaldığımızdan dolayı'da hep diyoruz ki; “Sağlık Olsun”…Sağlık Olsun”… İbrahim Hakkari Olay Gazetesi Gn.Md. www.sanliurfaolay.com