26
Mayıs
2024
Pazar
SİYASET

DEMOKRASİNİN '14 MAYIS' DÖNEMECİ...

CHP, 'Türkiye Cumhuriyeti bir parti devletidir', diyerek çıkmıştı yola ve çark yıllarca tek parti idaresinin en uygun model olduğu iddiasıyla dönmüştü. Ama 2. Dünya Savaşı bütün hesapları altüst etti. İnsanlar öylesine yılmıştı ki idareden, muhalif parti kurulmasına izin verilip istediğinizi seçin denildiğinde halk, 'kuranlar kim, ne söylüyorlar' diye bakmadı..

Perşembenin geleceği çarşambadan bellidir denir... 2. Dünya savaşı bitip Türkiye ensesinde hissettiği Sovyet baskısının etkisiyle Batı dünyasında saf tutma telaşına düşünce ‘demokrasi yapalım’ denildi.. Milli Şef’in talebiydi bu. Bizim sistemimiz de sizden farklı değil demek istiyordu İsmet İnönü.
Yıllarca Demokrat Parti’nin şike olup olmadığı tartışıldı... Başlangıçta öyleydi belki. Ama sonra sular tersine aktı...

İsmet Paşa CHP bünyesindeki homurdanmalara bakıp hükümet icraatından memnuniyetsizliğin devlet partisi dışında bir çatı altında örgütlenmesini teşvik ettiği takdirde vitrinin zenginleşmesini sağlayacağını düşünmüştü bu yolu açarken.

Nitekim öyle de yaptı... Fakat yol ilerlerken güzergâh değişti...

Öte yandan Celal Bayar ve ‘Dörtlü Takrir’ diye bilinen ünlü bildiriyi imzalayanlar demokrasi talebini dillendirirlerken bunun Batı’dan gelen baskı ve talebe uygun düştüğünün farkındaydılar farkında olmasına ama yola çıkarken akıllarında CHP’den istifa edip ayrı bir parti kurma fikri var mıydı derseniz o konuda kesin bir şey söylemek zor.

Bilinen, İsmet Paşa’nın kurguladığı oyunun gerektirdiği ne varsa hepsini yaptığı. O kadar ki, Bayar ve arkadaşları başlangıçta onun ne dediğini anlamamazlıktan gelince açıkça ‘İstifa edip ayrı bir parti kurun’ demeye kadar götürdü işi Paşa. Daha ötesi takrircileri CHP’den ihraç ettirmek için düğmeye bastı. Dolayısıyla kâh kendisine kâh İsmet Paşa’ya güvensizliğinden tereddüt geçiren Bayar sonunda ‘Madem öyle, parti kurarız ’ demek zorunda kaldı. Ve 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’nin kuruluş dilekçesi Dahiliye Nezareti’ne verildi.

Bu süreçte Celal Bayar’ı Çankaya’da kabul eden İnönü’nün kendisinden rejimin temel prensiplerine sadakat sözü aldığını, daha doğrusu sorduğu sorulara aldığı cevapları rejim açısından teminat olarak değerlendirdiğini biliyoruz. Yayımlanmış hatıralarda sohbetin bu bölümüne ilişkin ayrıntılı bilgi var zaten. Yeri gelmişken söyleyeyim, Bayar 27 Mayıs 1960 darbesiyle iktidardan uzaklaştırılana kadar verdiği söze aykırı bir tavır ve söylem içinde olmadı.

Baskın seçim

Demokrat Parti kuruldu kurulmasına fakat herkesin üzerine yapışmış olan korku bir çırpıda silinmedi... Taraftarı çoktu partinin ancak teşkilatlanmada ciddi zorluklar yaşıyordu. Dönemin koşullarında birinin adı-sanıyla ortaya çıkıp muhalif harekete katıldığını söylemesi, il ve ilçe teşkilatında görev alması basbayağı cesaret istiyordu.

İnönü için şaşırtıcı değildi bu durum kuşkusuz. Valilerin CHP il başkanı görevi üstlendiği sistemde DP’nin fazla şansının olacağını düşünmek mümkün görünmüyordu... Paşa bir adım daha attı ve 1946 Temmuz’unda yani DP’nin kuruluşundan yedi ay sonra seçime gitme kararı aldı... Bayar’ın ‘Olmaz, bu haksızlık..’ diye isyan etmesine kulak asmadı. Hatta ‘Hani halk bizden yana diyordunuz, şimdi seçim dediğimde kaçacak mısınız’ demeye getiren demeçler verdi. Dolayısıyla Celal Bayar istemeye istemeye bir kere daha ‘Varız’ demek zorunda kaldı.

CHP’ye oy vermemenin bir bakıma hainlik sayıldığı ortamda yapıldı 21 Temmuz 1946 seçimleri..

‘Hainlik’ deyişim laf olsun diye değil... DP’ye oy vermek isteyenlere devlet çarkı seçimde bu muameleyi yaptı zaten.. Sandıklar kayboldu, DP’ye oy vereceği düşünülen kişiler yakalanıp dövüldü, oy pusulaları yandı v.s...
Ama bütün bunlara rağmen Demokrat Parti aldığı yüzde 13 oranındaki oyla 61 milletvekili çıkarmayı başardı. CHP’nin 397 sandalye kazanmasıyla Milli Şef’in hayalini kurduğu ideal vitrin oluşturulmuş oldu.

Ve 1950 Mayıs’ı

İnönü’nün dört sene sonra Demokrat Parti’nin sandıkta CHP’yi silip süpüreceğini aklından geçirdiği herhalde söylenemez. Muhtemelen Paşa dengenin muhalefet partisi lehine kısmen biraz daha değişebileceğini ama CHP iktidarının devam edeceğini sanıyordu. Nitekim seçime bu güvenle gitti.. Vatandaşa maceraya fırsat vermemesi, oyunu ülkeyi işgalden kurtarmış Atatürk ve İnönü’nün partisine atması gerektiği söyleniyordu ve insanların bu söze itibar edeceği düşünülüyordu... Ama sonuç beklendiği gibi olmadı bu kez. ‘Yeter Söz Milletin’ sloganıyla halkın karşısına çıkan Demokrat Parti il-ilçe teşkilatı olan olmayan her yerde oy patlaması yaptı. Yüzde 53 oranında aldığı oyla 487 sandalyeli Meclis’e 408 milletvekiliyle gelmeyi başardı. CHP yüzde 39 oranında oy almış ve bununla ancak 69 milletvekili çıkarabilmişti..

CHP’de o seçim gecesi neler yaşandığını partinin resmi yayın organı Ulus’un yazı işleri sorumlularından rahmetli Nihat Subaşı’dan dinledim..

“Sonuçlar az-çok belli olmuştu.. Ama hem devlet katında bir tereddüt vardı hem de partide. Yüksek Seçim Kurulu Ankara’ya ulaşan sonuçları açıklayamıyordu... Yağmur sebebiyle telgraf ve telefon hatları arızalanan yerlerden sonuç alınamaması sebebiyle açıklamanın yapılamadığı söyleniyordu ama gerçek sebep İsmet Paşa’nın duruma ne tepki vereceği öğrenilmeden kimsenin adım atmak istememesiydi... Biz de ertesi gün için basılacak gazeteye nasıl bir başlık atacağımızın kararsızlığını yaşıyorduk... Sonuçta bunu Çankaya’ya sormaktan başka çare olmadığına karar verdik..

En doğrusu bu olacaktı. Başlık oradan geldi: CHP iktidarı devrediyor... O gece parti bir anda boşaldı... Sonuçların şok etkisi yapmasında şaşılacak bir şey yoktu; zira 330 cıvarında milletvekili bir anda bu sıfatını kaybetmişti...”

O gece bazı rütbeli subayların Çankaya’ya çıkıp İnönü’ye ‘ Ermedin idareye el koyalım, Demokrat Parti idarecilerini toplayı içeri tıkalım’ dediği söylenir... Böyle bir girişimin olup olmadığı konusu meşkuk. Bu iddiayı yıllar sonra Paşa’nın damadı rahmetli Metin Toker’e sorduğumda ‘Asılsız’ dedi.. Kayınpederine bunu sorup da mı söyledi, yoksa kendi yorumu olarak mı bilemem. Ama şurası bellidir: İnönü
şayet sonuçları itibar meselesi olarak görse ve inat etse ya da dış dünyadan gelecek tepkileri göğüsleyebileceğini hissetse iktidarı devretmeyebilirdi..
Böyle açıldı demokrasi yolu... Nerede sonlandığı ise hepimizin malumu:
27 Mayıs darbesi..

Avni Özgürel - Radikal
Yayın Tarihi : 18 Mayıs 2009 Pazartesi 22:21:32


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?