31
Mayıs
2024
Cuma
SİYASET

TOPLUM OY VEREN MÜŞTERİ Mİ?

Popülizm ile sosyal demokrasi arasına sıkışmış Cumhuriyet Halk Partisi’nin önünde, iyi İstanbul İl Örgütü örneği var

Türkiye’nin siyasi tarihi üzerine yapılan çalışmalar içinde en öğretici bulduklarım arasında sevgili Prof. Dr. İlkay Sunar’ın Türkiye’de Devlet, Toplum ve Demokrasi kitabı da yer alır (State, Society and Democracy in Turkey, Bahçeşehir University Publications, İstanbul, 2006). Sunar’ın, bizleri aydınlattığı önemli saptamalarından birisi de şu oldu: Özellikle II. Dünya Savaşı sonrası çokpartili parlamenter demokrasiye geçişten bu yana Türkiye’de siyasi alanın yaşadığı “demokrasi ve iyi toplum yönetimi eksiği” sorunlarının ana kaynaklarının başında “popülizm” diye adlandırabileceğimiz bir sorun geliyor. Popülizm, siyasi partilerin gerek hareket tarzlarında, gerekse de birbirleriyle rekabet ilişkilerinde, toplumsal sorunlara çözüm olabilecek politikalar üretmek, vizyon temelli demokratik ilke ve normları yaşama geçirmek gibi bir yolu tercih etmek yerine, halkı kandıracak, göz boyayacak ama kaynağı ve gerçekleşme şansı belli olmayan vaatlerde ve eylemlerde bulunmaları sonucunda ortaya çıkan bir sorundur. Türkiye’de yaşadığımız hem demokrasi eksiği, hem siyasal ve ekonomik istikrarsızlık hem de birlikte yaşama olanağının zayıflaması sorunları içinde, şüphesiz ki, siyasal alan üzerine askeri ve yargı bürokrasisinin etkileri ve müdahaleleri önemli bir kaynaktır. Bununla birlikte, siyasi partilerin demokrasiyi araçsallaştırmaları ve işlevsizleştirmeleri, diğer bir deyişle siyaseti kendi çıkarları için amaç olarak kullanmaları, topluma oy veren müşteriler olarak bakmaları, yönetimlerini sürekli kılmak için kadrolaşmaya gitmeleri, bilgi ve vizyon temelli bir hareket tarzı yerine kaynağı belli olmayan vaatlere yönelmeleri de Türkiye’de siyasi alanı istikrarsızlık ve kriz sarmalına sokuyor.

Türkiye’de demokrasi de, böylece, siyasal alanı daraltan bürokratik müdahalelerle siyaseti işlevsizleştiren popülist siyasi partiler arasında sıkışıyor, sürekli bir istikrarsızlık ve kriz sorunu yaşıyor. Bu bağlamda da, Türkiye’nin kronik olarak yaşadığı ekonomik krizlere, siyasal istikrarsızlıklara ve toplumsal çatışmalara, şiddete çözüm de, demokrasinin gerek devlet-toplum ilişkilerinin düzenlenmesinde, gerek siyasi partiler arası rekabette, gerekse de devlet bürokrasisiyle siyasi partiler arasındaki ilişkilerde yerleşikleşmesi ve derinleşmesidir. Demokrasinin yerleşikleşmesi ve derinleşmesi olasılığının önkoşullarından biri de, siyasi partilerin popülizme yönelmek, topluma oy veren müşteri temelinde bakmak ve kadrolaşmak yerine politika, ilke, vizyon temelli bir siyaset yapma anlayışını ve zihniyetini tercih etmeleridir. Diğer önkoşul da, sivil toplumun, ekonomik aktörlerin ve toplumun, siyasi partilerden bu yönde tercih yapmalarını talep etmeleri ve bu taleplerinin gerçekleşmesi için de siyasi partiler üzerinde baskı yaratacak girişimlerde bulunmalarıdır.

CHP ve sosyal demokrasi


İlkay Sunar’ın, benim de sonuna kadar katıldığım ve yukarıdaki kısa özetten çok daha kapsamlı Türkiye siyasi tarihi çözümlemeleri ışığında CHP’nin, daha doğrusu CHP lideri Deniz Baykal’ın son günlerde yaptığı ve tüm Türkiye’yi şaşkınlığa götüren açılımlara yaklaştığımız zaman, ilk tepkimiz de maalesef “yine mi popülizm” oluyor. Deniz Baykal “sosyal demokratız, insancılız, insan odaklıyız” diyor; 1930’lar tek parti dönemini içerdiği demokrasi eksiği ve farklı olanı dışlama sorunları temelinde eleştiriyor, CHP’nin bir sosyal demokrat parti olarak yüzünün topluma dönük olması ve tüm toplumsal grupları içerdikleri farklı kimliklere bakmaksızın kucaklaması gerektiğini söylüyor ve bu söylemi çarşaflı-başörtülü kadınlara rozet takarak bir eyleme de dönüştürüyor.
Tüm bu söylenenler ve yapılanlar ikili bir yoruma yol açıyor. Bir tarafta, acaba CHP yüzünü topluma mı dönüyor umudu var. Dolayısıyla CHP’nin tepkici milliyetçi ve rejim koruyucu hareket tarzından çıkıp, topluma yüzü dönük, kucaklayıcı ve toplumsal desteğini artırıcı, yani seçim kazanma iddiasında olmaya doğru bir siyasi hamle yaptığı düşüncesi dile getiriliyor. Diğer bir deyişle, “acaba CHP sosyal demokrat ve insan odaklı bir siyaset anlayışıyla AKP’yi zorlayacak, hatta seçim kazanacak ve bu temelde de Türkiye’yi yönetmek iddiasında olacak bir partiye mi dönüşüyor?” sorusu ortaya atılıyor. Diğer taraftansa, haklı olarak popülizm kuşkusunun seslendirilmesi var. Dolayısıyla, yerel yönetim seçimleri öncesinde AKP’nin giderek milliyetçileşmesine CHP’nin sosyal demokratlaşmayla ve insan odaklı olma söylemiyle yanıt verdiği dile getiriliyor. Bu stratejik yanıt içinde CHP muhafazakâr kesimlere göz kırpıyor, ilkeli siyaset yapmak yerine seçim sonrası unutulacak vaatleri ortaya koyuyor ve çarşaflı kadınları bile oy veren müşteriler olarak gören bir popülizmi yaşama geçiriyor. Deniz Baykal’ın geçmiş seçimler öncesi manevra sicili de, popülizm kuşkularını doğruluyor. Seçim öncesi ortaya atılan ama sonra unutulan “yeni sol” ya da “Anadolu solu” açılımlarına “çarşaf açılımı”yla bir yenisi ekleniyor.

Cumhuriyet Halk Evleri


Hangisi doğru? CHP’nin olması gereken kimliğine, dolayısıyla sosyal demokrat ve insan odaklı olmaya doğru bir hamle yaptığı mı, yoksa çarşaf açılımıyla popülizmin üst sınırını zorladığı mı? CHP’nin son yıllardaki siyasi karnesi ve Türkiye siyasi tarihi çözümlemesi bizi doğru yanıt için popülizme doğru yöneltiyor. Bu doğru. Ama CHP’nin olması gerekene, dolayısıyla sosyal demokrat, insan odaklı ve toplumu farklılıkları içinde kucaklayıcı olmaya doğru bir hamleyi yaptığını da, bir olasılık olarak önümüze koyan gelişmeler var. Bu bağlamda, önemli gördüğüm bir gelişme, Gürsel Tekin başkanlığında son dönemde CHP İstanbul İl Örgütü’nün gösterdiği aktif, yapıcı, kucaklayıcı ve sorun çözmeye dönük siyaset. Bu siyasetin somut bir alanı, halkla kucaklaşmayı ve halkın sorunlarını çözmeye yönelik kurulan ve faaliyet gösteren Cumhuriyet Halk Evleri. Bu evlerde, toplumun farklı sorunlarının ne kadar içiçe ve bağlantılı olduğu gerçeği de somut olarak ortaya çıkıyor. Yoksulluktan işsizliğe, dışlanmadan özgürlüklere kadar uzanan bir alanda yaşanan sorunların bu evlere katılan bir insanımız eşzamanlı olarak yaşıyor. Bu anlamda da ortaya çıkan gerçek şu; toplumu kucaklamak iddiası ancak toplumun sorunlarını çözmek noktasında gerçekçilik kazanıyor ve inandırıcı oluyor. Cumhuriyet Halk Evleri gibi, CHP İstanbul İl Örgütü’nün aynı zaman dilimi için örgütlediği konferanslar ve çok faydalı bulduğum İstanbul’un su sorunu, ulaşım sorunu ve deprem sorunu üzerine hazırladığı raporlar da, insan odaklı ve vizyon temelli siyaset anlayışının ürünleri. Gürsel Tekin başkanlığında yapılan bu faaliyetler, CHP içinde popülist olmayan, aksine sosyal demokrat, insan odaklı ve vizyoner siyasetin olanaklı olduğunu bize gösteriyor.
İkinci gelişme ise, 2002-2007 arası dönemde hem küreselleşen dünyada hem de Türkiye’de yaşanan ekonomik büyüme döneminden sonra, bugün her iki düzeyde de çok ciddi bir ekonomik krizin yaşanıyor olması. Hem küresel ölçekte, hem Türkiye’de, mali kriz, ekonomik durgunluk ve işsizlik krizi olarak üç krizi eşzamanlı içeren bu ekonomik kriz, bir taraftan siyasi partileri, özellikle sosyal demokrat olduğunu söyleyen bir partiyi, “değerler siyasetinden gerçek sorunları çözme siyasetine doğru iterken”, diğer taraftan da popülizmin siyasi ve ekonomik maliyetini siyasi partiler için çok yüksek yapıyor. Bu maliyetin ne kadar yüksek olabileceğini, 2001 ekonomik krizinden sonra 3 Kasım 2002 genel seçimlerinin sonucunda, hem koalisyon hem de muhalefet partilerinin hepsinin parlamento dışında kalmasıyla gördük. Bu bağlamda da, bugün karşı karşıya olduğumuz ekonomik kriz ortamında, CHP gerçekten sosyal demokrat ve insan odaklı olmalı, siyasi enerjisini de, ekonomik krize çözüm olacak politikalar üretme üzerine odaklamalıdır. Diğer bir deyişle, eğer yapılan son açılımlar popülizm değilse, CHP’nin odak noktası, ekonomik krize çözüm ve birlikte yaşam olasılığını güçlendirme üzerine politikalar üretme olmalıdır. Bugün Türkiye’nin böyle bir sosyal demokrasiye gereksinimi vardır. CHP’nin popülizm ile ilke arasında yapacağı tercihse, bu gereksinimin gerçekleşme olasılığını belirleyecektir.

E. FUAT KEYMAN: Koç Üniversitesi

Radikal
Yayın Tarihi : 22 Aralık 2008 Pazartesi 10:31:57


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
vvvvv IP: 85.110.89.xxx Tarih : 25.12.2008 11:51:33

bencede toplumu oy veren müşteri olarak gören bu zihniyet kahrolsun ama bu millet koyun gibi oldukça hkediyo oy zamanıbi torba kömüre oy veren bu millet herşeyi hakediyo artık bilinçlenmenin zamanı geldide geçmiyomu bence bilinçli bir oy verici olmakta çok geç kaldık televizyonda hala bile bana kim yardım veriyosa oyum onun diyenler var ama yardım dagıtanların sayesinde yardıma muhtaç hale geldiklerinin farkında deiller