24
Mayıs
2024
Cuma
SİYASET

İLETİŞİMİN DİNLENMESİ, MÜFETTİŞ SORUŞTURMALARI VE PARTİ KAPATMA

Müfettişlerin hâkim ve savcılarla ilgili bir suç soruşturması kapsamında iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasını istemelerinde yasaya ve hukuka aykırılık yoktur. Koruma tedbiri olan aramaya, savunma almaya yetkili C.Savcısının, iletişimle ilgili yetkisinin olmadığını öne sürerek karşı çıkmak yasa ve hukuku göz ardı etmek demektir...

I- Demokrasimizin standartlarını yükseltmek yöneticilerin yanında toplumun da genel kabulüne bağlıdır. Avrupa Birliği Müktesebatı çerçevesinde gerek bu iktidar, gerekse bundan önceki koalisyon iktidarı döneminde demokratik standartlar konusunda birtakım aşamaların kaydedildiği bilinmektedir. Bu süreç halen devam etmektedir.

Öte yandan sıkça gündeme gelen iletişimin dinlenmesi tartışmaları yanında, son günlerde müfettişlerin bu yöndeki talepleri de gündeme gelmiş, hatta basından öğrendiklerimize göre bir partinin kapatılması için delil toplandığı ve dava açılacağı iddialı bir şekilde dillendirilmektedir.
Biz siyasi tartışmalara girmeden konunun hukuki analizini yapmaya çalışacağız.

II- Yürürlükteki yasalar
Anayasamıza göre (md. 22) herkes haberleşme hürriyetine sahiptir ve haberleşmenin gizliliği esastır. Bu hakkın sınırlanma sebepleri de yine aynı maddede tek tek sayılmıştır.

Bunlar; milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birden fazlasıdır.

Usulüne uygun hâkim kararı verilmedikçe, yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda kanunla yetkili kılınan merciin yazılı emri bulunmadıkça haberleşme hürriyetine ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içerisinde hâkim onayına sunulur. Hâkim kararı kırk sekiz saat içinde açıklar, aksi takdirde karar kendiliğinden kalkar.
İletişimin dinlenmesi “önleme dinlenmesi” ile suç sonrasında “adli amaçlı dinleme” olarak ayrıma tabi tutulmuştur.

Yeni Ceza Muhakemesi Hukuku’nun (CMK) yürürlüğünden önceki dönemde iletişimin dinlenmesi, yürürlükten kaldırılan 4422 sayılı ‘Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu’nda öngörülen suçları işleyen şüphelilerle ilgiliydi. Bu kanun yürürlüğe girene kadar ise iletişimin dinlenmesi eski usul kanunundaki “arama ve el koyma” ile ilgili hükümlerin kıyas yoluyla uygulanması ile sağlanıyordu. (1)

Yeni usul kanununda bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmalarda, CMK 135. maddeye göre “suç işlendiğine ilişkin kuvvetli sebeplerin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkanının bulunmaması durumunda” hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde C. Savcısının kararıyla şüpheli ya da sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi dinlenebilir ve kayda alınabilir.

Buna kavuşturma yani dava açılması durumunda da başvurulabilir.
Doktrinde de benimsendiği üzere, kuvvetli suç şüphesi için ‘çok basit suç şüphesi’ varlığının yeterli olması, tutuklama için ise kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgu yeterli görülmektedir. Amaç keyfiliği önlemek, somut olgulara dayanan kuvvetli belirtilerin varlığını öngörmek bununla birlikte kişi hakkındaki şüphenin henüz yoğunlaşmadığı hallerde de iletişimin denetlenmesi kararının verilmesini sağlamaktır (2). Demek ki,başka surette delil elde edilemiyorsa, dinleme için “basit suç şüphesi” yeterli olmaktadır.

2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda, Adalet Müfettişlerine de bu özel kanun çerçevesinde soruşturma yetki ve görevi verilmiştir (Md. 101). Yine bu kanuna göre hâkim ve savcılar hakkında kovuşturma açılması talep edilebilir. İlgili C. Başsavcısının talebi ile Ağır Ceza Mahkemesi, müfettişin soruşturma evrakına ve delillere göre dava açılmasına (son soruşturmanın açılması kararı) verebilir. Müfettiş her türlü delili toplayabilir, ifade alabilir, tanık dinleyebilir ve arama yapabilir. Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Tüzüğü’nün 6. maddesinde müfettişlerin, hâkim ve savcıların görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemedikleri ile ilgili araştırma inceleme ve soruşturma yapabilecekleri belirtilmiştir. (3) Yönetmeliğin 97. ve 98. maddesinin I-ç bendinde ise “istinabe tanık dinlemesi, arama, el koyma, keşif, haberleşmenin tespiti ve dinlenmesi gibi işlemlerin Ceza Muhakemesi hükümleri ile birlikte 2802 sayılı Kanun’un 101. maddesinde ki yetkileri kullanılır...”hükmü bulunmaktadır. (4)

Şimdi müfettişlerin iletişimi denetleme yetkisinin olup olmadığını yasalar ve uygulamalar çerçevesinden değerlendirmeye çalışalım.

III- Olay ve değerlendirilmesi:
Adalet Bakanlığı Müfettişlerinin olağan veya olağanüstü teftişlerde re’sen veya alınan ihbarlarla ilgili hâkim ve C. Savcılarını hakkında, görevden doğan veya görevi sırasında işledikleri suçlar ile disiplin yönünden soruşturma, inceleme ve araştırma yapabilmeleri bakan iznine bağlıdır.

Ancak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde izin gerekmez, başkanlığa bilgi verilmesi yeterlidir. Nitekim basında çok tartışıldığı üzere bir kısım hakim ve savcılarla ilgili olarak iletişimin denetlenmesi kararı yetkili ve görevli müfettişler tarafından mahkemelerden alınmıştır. Tartışma, müfettişlerin bu konuda yetkili olup olmadığıyla ilgilidir.

Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) kıyas,kıyasa yol açacak şekilde yorum yapılamaz (Md. 2/3); ancak Ceza Muhakemesi Kanunu’nda kıyas ve yorum yapılamaz diye bir hüküm yoktur. Kıyas ve yorum korunan hukuki yarara göre her zaman mümkündür (Bkz. Dip not:1). 2802 sayılı Kanunun 101’inci, yönetmeliğin 98/1-4 bendine göre koruma tedbirlerinden olan arama kararı için kıyas ve yorumla ile iletişimin denetlenmesi mümkündür. 2802 sayılı Kanun CMK’ya göre özel kanundur.

üfettişlere de CMK 2/4’de ifadesini bulan soruşturma yetkisi vermiştir. Bir nevi C. Savcısının görevlerini içeren bu yetki, CMK çerçevesinde, soruşturma sırasında her türlü delili araştırma, iletişimin denetlenmesini istemeye imkan verir. 2802 sayılı kanuna göre arama ve her türlü delili toplama görev ve yetkisi olan müfettişin, yetkili ve görevli hâkimden iletişimin denetlenmesini isteyemeyeceği söylenemez. Kamu düzeni ve toplumsal barış ve öncelikle bireyin temel hak ve özgürlükleri açısından bu görevin kullanılması zorunludur ve yasaya aykırılık söz konusu değildir. Bunun aksine görüşler varsa da bunları dar yorumlar olarak değerlendirmek gerekir. Zira bu görüşler genellikle lâfzî yorumu benimseyenler tarafından öne sürülmektedir.

Diğer taraftan Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliği’nin 97. ve 98. maddeleri iptali için Danıştay’da dava açılıp, iptal edilmedikçe yürürlüktedir. İptal edilene kadar yapılan işlemler geçerlidir. Zira CMK’ya göre istenen bu kararlar yetkili ve görevli hakimler tarafından verilmişse geçersiz ve kanuna aykırı delil toplama olarak değerlendirilemez. İstisnalar olmakla beraber genelde müfettişler bu talebi C. Başsavcılarını aracı kılarak istemektedirler. C. Başsavcıları da bunu uygun gördüklerinde ilgili hâkimden talepte bulunmaktadırlar. CMK’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un (5320 S:K)

2, 3, 4/2.ye göre: CMK’nın yürürlüğe girmesinden önce soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yapılmış işlem ve kararlar dahi hukuki geçerliliklerini sürdürürler. Ceza Genel Kurulu Kararı da adalet müfettişlerinin idari ve adli görevleri olduğuna karar vermiştir. (5)

Sonuç olarak müfettişlerin hakim ve savcılarla ilgili bir suç soruşturması kapsamında iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasını istemelerinde yasaya ve hukuka aykırılık yoktur. Koruma tedbiri olan aramaya, savunma almaya yetkili C.Savcısının, iletişimle ilgili yetkisinin olmadığını öne sürerek karşı çıkmak yasa ve hukuku göz ardı etmek demektir. Bu bağlamda Yargıtay C. Başsavcısının bir partinin kapatılması hakkında inceleme başlatması mevzuat karşısında ciddi tartışmalara neden olur ve olmaktadır. Müfettişlerin sadece idari görevlerinin olduğu, Adalet Bakanı’na bağlı olmaları gerekçesiyle bundan siyasi sonuçlar çıkarmak ülke yararına değildir. (6)

(1) Prof. Dr. N. Kunter. Prof. Dr. F Yenisay, Doç Dr. A. Nuhoğlu, Muhakeme Hukuk Dalında Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta 14. Dos. Sh.719
(2) Kunter, Yenisey, Nunoğlu adı geçen eser (age sh. 724)
(3) Resmi Gazete 10.03.1988 tarih ve 19750 sayı
(4) Resmi Gazete 24.01.2007 tarih ve 26413 sayı
(5) Yargıtay CGK. 27.03.1978 tarih 17/103 K. sayılı ilamı Ayrıca Yargıtay 5 C.D. halen Genel Kurulda olan 05.06.2009 tarih, 2009/1 MD Esas, 2009/5 MD Kararı da bu doğrultudadır. Aynı şekilde Danıştay 12 D. T. 27.01.2007, E. 2007/3065, K. 2007/5534 kararında deliller yasal olmadığı halde buna dayanarak memurun meslekten çıkartılması gerektiğine hükmetmiştir. (bkz. Kenan Koçer, Ceza Hukuk Dergisi sy. 10 Ağustos 2009 sh. 23-24)

(6) Bu konuda tartışmalara son vermek için 2802 sayılı kanunun 101.maddesinin degiştirilerek CMK.135,139.140 maddelerine uyumlu hale getirilmesinde fayda vardır.Çünku temel hak ve özgürlükler konusunda hukuk boşluk kaldırmaz.

M. Nihat Ömeroğlu: Yargıtay 5. Ceza Dairesi üyesi

Radikal
Yayın Tarihi : 6 Ocak 2010 Çarşamba 23:29:57


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?