25
Mayıs
2024
Cumartesi
SİYASET

SİYASİ DENGESİZLİK VE SOL

Türkiye’de 1990’ların ortalarından beri giderek derinleşen bir “merkez” sorunu yaşıyoruz. Sorun merkezin sağının, son dönemlerde, AKP ile doldurulmasına karşın, merkezin solunun giderek boşaltılması sonucunda ortaya çıkan “siyasi dengesizlik”ten kaynaklanıyor.

1990’larda parçalanmış merkez sağ, 2000’li yıllarda güçlü bir biçimde dolduruluyor. AKP 2002, 2004, 2007 ve 2009 seçimlerini açık ara farkla kazanıyor, kendisini “muhafazakâr demokrat” kimliğiyle “merkez sağ parti” olarak sunuyor ve hem iç politikada hem de dış politikada aktif bir siyaset tarzı izliyor. Bu siyaset anlayışı ile AKP’nin 2011 genel seçimleri için en güçlü aday olduğunu söyleyebiliriz. Fakat diğer taraftan, AKP iktidarı dönemi, Türkiye’de siyasal ve ideolojik kutuplaşmaların, kurumsal çatışmaların, uzlaşma eksikliğinin ve birlikte yaşama normlarının zayıflamasının en fazla olduğu bir dönem. Laiklik ve Kürt sorunu eksenindeki toplumsal kutuplaşmalar ve kurumsal çatışmalar, bugünkü siyasal istikrarsızlığın, toplumsal yaşamdaki kaygıların ve güvensizliklerin yaygınlaşmasına ve derinleşmesine neden oluyor. Güçlü hükümetle yönetilen, AB ile tam üyelik müzakere süreci götüren, küreselleşen dünya siyasetinin kilit ülkelerinden ve bölgesel güçlerinden biri olarak dünya ölçeğinde ilgi gören Türkiye, kendi içinde toplumsal kutuplaşma, kurumsal çatışma ve demokrasi eksiği sorunlarını yaşıyor.

Merkez sorunu
Bu ikilemi niye yaşıyoruz? Niye Türkiye son yıllarda dış politika alanında küresel ilgi odağı olurken, iç siyasetinde ve toplumsal yaşamında ciddi istikrarsızlıklar ve ayrışma riski yaşıyor? Bu soruya yanıtın ve aynı zamanda da yaşadığımız siyasal ve toplumsal kimlikler arasındaki kutuplaşma ve ayrışma sorununun temel kaynağının, “merkez” kavramı/olgusunda aranması gerektiğini düşünüyorum.
Her toplumun bir merkezi var ve bu merkez durağan değil, aksine tarihsel ve toplumsal koşullara göre değişen dinamik bir olgu. 1923’te merkez modern ulus-devlet yaratmak yoluyla modern ulus inşası iken, 1950’lerde yaşanan değişim, merkezi, çok partili parlamenter demokrasi yoluyla topluma doğru kaydırıyor ve merkez sağ-merkez sol ayrımını yaratıyordu. 1980’lerden sonra merkezin küreselleşme süreçleri ve serbest pazar değerleri yoluyla topluma kayma sürecinin hızlandığını ve aynı zamanda merkezin kimlik siyasetlerinin etkileri altında kaldığını görüyoruz. 2000’li yıllarda ise küreselleşme ve AB’yle bütünleşme süreçleriyle merkezin topluma kaymasının iyice hızlandığını görüyoruz. Serbest pazar değerleri ile sosyal muhafazakârlığın evliliği, yeni orta sınıfların ortaya çıkışı ve güçlenmesi, Anadolu kentlerinin yaşadığı ekonomik dinamizm ve kentsel dönüşüm ve Türkiye’nin küresel dünyada giderek artan önemi gibi tüm bu süreçler, merkezin değişimini derinleştiriyor.

Bugün modernleşme, demokratikleşme, küreselleşme ve AB’yle bütünleşme süreçlerini eşzamanlı yaşayan karmaşık ve dinamik bir Türkiye var. Bu Türkiye’nin merkezi artık eski merkez değil, değişiyor ve yeni ve bugünün doğasına uygun bir siyaset anlayışını gerekli kılıyor. Bu siyaset anlayışı, ideolojik değil esnek, öğrenme ve değişme kapasitesi olan, farklı kesimlere aynı anda hitap edebilen merkez partilerini gerekli kılıyor. AKP’nin 2002’den bugüne seçim kazanmasının ve kurduğu seçim kazanma hegemonyasının altında, söylem, eylem ve strateji olarak değişen merkeze, merkez sağ partisi olma iddiasıyla yanıt vermesi yatıyor. DYP, ANAP ve diğer merkez sağ partiler küçülüyor, hatta yok oluyor. AKP merkez sağı, tek ve güçlü merkez partisi olarak dolduruyor; bu alanda rakipsiz.
Buna karşın, AKP’nin karşısında güçlü bir alternatif olacak, bunu yaparken de kendisini merkez solda konumlayan ve merkez solu doldurma kapasitesi olan bir partinin bulunmadığını görüyoruz. Merkez solda olduğunu söyleyebileceğimiz partiler, ne AKP’yi seçimlerde tek başına yenme iddiası taşıyor ne de “merkez soldan bir partinin seçimle güçlü çoğunluk hükümeti kurma olanağı var” duygusunu inandırıcı bir biçimde toplum içinde seslendirebiliyor. Aksine, bu alanın en güçlü partisi CHP, giderek merkez sol, hatta merkez partisi olma niteliğinden uzaklaşıyor, esneklik ve değişim kapasitesi taşımıyor ve seçim kazanma iddiası yok. CHP, AKP’ye rakip olamıyor, ben tek başıma seçim kazanabilirim diyemiyor, kendi seçmeninde bile böyle bir umut yok. DSP yok olma sürecinde. Yeni parti girişimlerinin de kısa dönemde başarıya ulaşması, güçlenmesi ve merkez parti niteliği kazanması çok zor.

Siyasi dengesizlik
Modernleşen, demokratikleşen, küreselleşen ve AB’yle bütünleşme süreçlerini eşzamanlı yaşayan, böylece de çok önemli bir dönüşüm süreci yaşayan Türkiye’de, seçim kazanma hegemonyası olan ve merkez sağı tek ve güçlü parti olarak dolduran AKP’ye karşı, giderek boşalan bir merkez sol alan var. AKP’ye karşı güçlü alternatif yaratacak, seçim kazanma iddiasına sahip olacak, bu iddianın toplum tarafından algılanmasını sağlayacak ve bu yolla da ben Türkiye’yi AKP’den daha iyi yönetebilirim diyecek bir merkez sol parti yok.

İşte tam bu noktada, “siyasi dengesizlik” diye adlandırabileceğimiz çok ciddi bir durum ortaya çıkıyor ve genel düzeyde “merkez sorunu”nu yaratıyor. Güçlü ve seçim kazanma başarısı çok yüksek, dolayısıyla seçimsel hegemonyası olan merkez sağı, AKP’yi siyasi anlamda “dengeleyecek” ve seçmenine seçim kazanma ve Türkiye’yi yönetme umudunu verecek bir merkez sol parti Türkiye’de yok. 1990’lardan bugüne merkezin sosyolojik ve sınıfsal olarak kayma sürecinin derinleşmesine paralel olarak, yaşamaya başladığımız merkez solun parçalanma ve boşalma süreci, bugün tamamlanmış gibi. Merkez sol, hem adalet, eşitlik, özgürlük, akıl, demokrasi gibi değerlerin seslendirilmesi hem de seçim kazanabilecek güçlü siyasi aktöre sahip olma temelinde boşalmış durumda.

AKP’nin temsil ettiği ve taşıdığı güçlü merkez sağa karşı boşaltılmış, zayıf bir merkez sol var. CHP, AKP’ye siyasi rakip olamıyor, hatta böyle bir çaba içinde bile değil. CHP tepkici milliyetçi bir söylemle ve rejim koruyucusu olma iddiasıyla muhalefet partisi olma konumunda sabitlenmiş görünüyor. Merkez solu, CHP’nin dışında dolduracak yeni bir siyasi oluşumun başarılı olması da çok zor.
Böyle bir siyasi dengesizlik, merkez sol seçmeninin, en geniş anlamıyla laik orta sınıflarların korkulara, endişelere, gelecekleri için güvensizliğe kapılmalarına neden oluyor. Partilerinin (temel olarak CHP’nin) seçim kazanma ve Türkiye’yi yönetme olasılığının bulunmaması bu sınıfın büyük ölçüde parlamenter demokrasiden uzaklaşmasına, güvenlerini askeri ve yargısal devlet kurumlarında aramasına da neden oluyor. Türkiye’nin modernleşmesinin ve demokratikleşmesinin uzun yıllar motor gücü ve taşıyıcısı olmuş bu sınıflar, giderek tepkici, endişeli ve güvensiz konumları ve duyguları içinde, demokrasiden kopuyorlar. Farklı olana karşı kendilerini kapatıyorlar, milliyetçi ve içine kapanık bir söylem ve ideolojiyi seslendiriyorlar.

Merkez sol değerler yerine tepkici milliyetçilik, bu sınıfların içinde güçleniyor. AKP’ye siyasal rakip olamayan CHP, muhalefet partisi konumunu korumak için, bu durumu derinleştirecek bir tarzda, tepkici milliyetçiliği körüklüyor, bu sınıfların korkularını gidermek yerine, korku ve güvensizliğin derinleşmesine neden olan bir söylem ve siyaset izliyor. AKP’nin demokrasiyi araçsallaştıran, sadece belli kimliklere ve sınıflara dönük gören ve sayısal parlamenter çoğunluğa indirgeyen demokrasi anlayışını da hesaba kattığımız zaman, siyasi dengesizliğin laik orta sınıflar ve seçmen temelindeki olumsuz etkileri daha da artıyor.

Siyasi dengesizlik ve merkez solun değer ve aktör temelinde boşalma düzeyinde zayıflaması ve böylece oluşan merkez sorunu, bugün ve yarın, Türkiye’nin temel sorunlarının başında geliyor. Bu sorun çözülmedikçe, ne demokratik açılımın, ne yeni anayasanın, ne sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın ne de yoksulluğa, işsizliğe ve dışlanmaya karşı sosyal adaletin başarılması mümkün. Merkez sol boş kaldığı sürece bu sorun da devam edecek gibi. Gelecek haftaki merkez sorunu üzerine üçüncü ve son yazımda, merkez solun dolması ve siyasi dengenin oluşması için ne yapılabilir sorusuna yanıt arayacağım.

E. FUAT KEYMAN: Koç Üni.

 

Radikal
Yayın Tarihi : 13 Ekim 2009 Salı 21:40:57


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?