25
Mayıs
2024
Cumartesi
SİYASET

SOL NEREDE ÖLDÜ?

Sol, CHP içinde, CHP'nin izlediği ilkesiz, her dönem değişen, vitrine dönük ve tepkici milliyetçi siyasetler sonucunda yok edildi...

Ünlü iktisatçı Keynes, bugün de paradigma niteliğinde geçerliliğini koruyan çalışmalarında, sürekli olarak “belirsizlik” kavramının altını çizer. Belirsizlik insan ilişkilerine ve toplumsal yaşama içseldir ve belirsizliğe karşı güven inşa etmek istikrarın önkoşuludur. Keynes’e göre, 1929’daki Büyük Buhran ve 1939-1945 arası yaşanan faşizm ve II. Dünya Savaşı deneyimleri, toplumsal yaşamda belirsizliğin arttığı ve derinleştiği ortamların ne tür insan acılarına ve trajik sonuçlara yol açabileceğini örnekliyor.

Toplumsal yaşamda “belirsizlik” geleceğe karşı “güvensizliğe”, güvensizlik de “korku”ya yol açar. Korkunun güçlenmesi beraberinde “kızgınlık ve öfke”yi getirir. Korku ve öfke, belirsizlik ve güvensizlikle iç içe yapısı içinde, insanların tepkici milliyetçilik, cemaatçilik gibi insanlara kendilerine benzeyenleri bulabilecekleri “güvenlik sığınakları”nı sunar. Toplumsal yaşamı içine kapatan, özgürlüğe ve demokrasiye karşı ideolojilere yönelmelerine yol açar. Bu tür ideolojilerin yol açtığı faşizm ve savaş gibi otoriter ve yok edici rejimler de, belirisizlik ve güvensizlik duygularının güçlendiği ortamlarda ortaya çıkarlar.

Bu nedenle de Keynes, belirsizliğe karşı insan ilişkilerinde ve toplumsal yaşamda güveni güçlendirecek politikaların üretilmesinin, iktisadın ve esasında siyasetin temel işlevi olması gerektiğini vurgular. Ekonomi, siyaset, kültür, dış politika ve günlük yaşam alanlarında uygulamaya geçirilecek ve toplumsal yaşamda güveni inşa etmeyi amaçlayan politikalar, özellikle de büyük krizlerin ya da dönüşümlerin yaşandığı dönemlerde, acı ve trajedilerin yaşanmamasının reçetesidir. Keynes, refah devleti ve sosyal güvenlik politikalarının, belirsizliğe karşı güven oluşturmadaki öneminin altını çizer.

Belirsizlik kıskacında Türkiye
Türkiye’de de, bugün, yaşadığımız dönüşüm süreci içinde, toplumsal yaşamda belirsizliğin, geleceğe karşı güvensizliğin, korkunun ve öfkenin hüküm sürdüğü bir dönem yaşıyoruz. Belirsizlik ve güvensizlik, korku ve öfkeyi körükleyerek, toplumsal kimlikler arasında içe kapanmaya ve güvenli sığınaklara kaçmaya yol açıyor. Böylece de, tepkici milliyetçilik ile dini, laik ve etnik cemaatçiliği güçlendiriyor. Tepkici milliyetçilik ve cemaatçilik, farklı kimlikler arası ilişkilerde güven erozyonu yaratıyor, kimse kendinden farklı olana güvenmiyor ve toplumsal kutuplaşma ve ayrışma dediğimiz sorun ortaya çıkıyor. Diğer taraftan belirsizlik ve güvensizlik, kurumlar içi, kurumlar arası, kurumlar-hükümet, hükümet-muhalefet ve siyaset-toplum ilişkilerinde de yaşanıyor ve toplum yönetiminde otoriter arayışları, kavgaları, çatışmaları yaratıyor. Ergenekon soruşturması, darbe girişimi iddiaları, muhafazakarlaşma korkuları, Kürt sorunu, işsizlik, yoksulluk, dışlanma vb. sorunlara çözüm bulunamıyor ve toplumsal yaşamda belirsizlik güçleniyor.

Belirsizlik, hem Türkiye’nin hem de her bireyin geleceğe bakışında güvensizlik duygusunu güçlendiriyor. Güvensizlik korkuları, korkular kızgınlığı, kızgınlık içe kapanmayı, içe kapanma toplumsal kutuplaşmayı/ayrışmayı getiriyor. Toplumsal kutuplaşma üzerinden ya da onla bağlantılı olarak, asker-sivil, yargı-hükümet, hükümet-muhalefet ilişkilerinde ve en genelde, devlet-toplum/birey ilişkilerinde çatışma riski artıyor. Türkiye’de, kurumsal kavga ile toplumsal kutuplaşma/ayrışma birbirleriyle bağlantılı sorunlar olarak yaşanıyor ve giderek derinleşiyor. Ve bu ikili sorun siyasetten ekonomiye, kültürden günlük yaşama, her alanda Türkiye’de bugünün doğasını tanımlıyor.

Kılıçdaroğlu’na yanıt
Türkiye’de bugün, belirsizliğe karşı toplumsal güven inşa edecek, sosyal güvenlik, “refah bölüşümü adaleti”, “kimlik tanınma adaleti” ve siyasete ve çalışma hayatına “katılım adaleti” sağlayacak politikalara büyük ihtiyaç var. Toplumsal yaşamda belirisizliğe karşı güven duygusunun güçlendirilmesi ve topluma geleceğe güvenle bakabilme olanağının verilmesi gerekiyor. Güven inşası için iktidar partisi kadar, muhalefet partilerine de çok iş düşüyor. Özellikle de, muhalafet partisi olarak CHP’ye ve en genelde de demokrat sol ve sosyal demokrat aktörlere. Çünkü, bugünün küreselleşen dünyasında topluma güven verecek, toplumsal yaşamda hissedilen belirsizliği engelleyecek değerler, demokrat sol ve sosyal demokrat değerler: Eşitlik, özgürlük, adalet, sosyal güvenlik, refah, vb. Bu değerlerin güçlü demokarsi yoluyla kurumlara ve topluma yerleşmesi de gerek.

Demokrat sol ve sosyal demokrat değerlerle toplumsal güvenin sağlanması ve Türkiye’nin iyi ve adaletli yönetilmesi gerekliliği, genel olarak sol alan içinde son yıllarda sürekli yinelendi. CHP’ye sürekli dönüşün, sosyal demokrat değerleri ve siyaset anlayışını benimseyin, merkez solu en geniş biçimde yeniden canlandırın, sol aktörlerle ittifaklar kurun ve toplumun farklı kesimleriyle bağlarınızı güçlendirin çağrısı yapıldı. Türkiye’yi AKP hükümetinden daha iyi yönetecek siyasetin, sadece anti-AKP muhalafetle gerçekleşmeyeceği aksine toplumu farklılıkları içinde kucaklayan, dünyayı iyi okuyan, topluma güven veren aktif, çalışkan, güvenilir ve Türkiye’yi yönetme iddiasında olması gerektiği, demokrat sol ve sosyal demokrat aktörler ve söylemler tarafından güçlü olarak seslendirildi. Son on yılın CHP’si bu sesleri hiç duymadı, rejimi koruma adına kendisini muhalefete hapsetti, toplumu kucaklamak yerine, sadece belli bir kimliğin partisi olma yolunda siyaset yaptı.

İktidar gibi, toplumsal kutuplaşmaya neden oldu, tepkici milliyetçi siyasetiyle farklı toplumsal kimlikleri kendine küstürdü ve en önemlisi sosyal demokrat ve sol değerleri kendi içinde öldürdü. Ne kendisi dönüştü ne de kendi dışında yer alan demokart sol aktörlerin ve değerlerin güçlenmesine izin verdi. Son yıllarda bu zincir, bir kere Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin tarafından İstanbul’da 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde kırıldı. Sonuç, İstanbul’un güvenini kazanmış, farklı kimliğe sahip insanlarla bağ kurmuş ve oylarını yüzde 8 artırmış bir CHP oldu. Ama seçimden hemen sonra, CHP’nin kendisi bu başarıyı bir tarafa bıraktı ve son yıllarda izlediği toplumsal güvensizlik ve kutuplaşmaya neden olan olumsuz siyasetini izlemeye geri döndü.

Bu nedenle de, ODTÜ Mezunlar Derneği’nin düzenlediği “Muhalefet Ne Kadar Etkin?” panelinde Kılıçdaroğlu’nun, toplumla bağ kurmak önemlidir önerisi doğru ama CHP dışı sol öldü önerisi gerçek dışı. Öldürülen ya da yok edilen sol, ilk önce ve esas olarak CHP içindeydi. Sol değerler, CHP içinde, CHP’nin son on yılda izlediği ilkesiz, her dönem değişen, vitrine dönük ve tepkici milliyetçi siyasetler sonucunda yok edildi. Hem de toplumun güven için demokrat sol ve sosyal demokrat değerlere en fazla gereksinim duyduğu bir dönemde. CHP’nin Kılıçdaroğlu’nun istediği dönüşümü yakalayabilmesi ne kadar mümkündür?

Bunu uzun zamandır bir gereklilik olarak seslendiren ve yazan birisi olarak ben, bugün geldiğim noktada bilmiyorum ve çok da olası görmüyorum. Ama, Keynes’in önerisini duymaya ve belirsizliğe karşı güveni inşa edecek politikalara Türkiye’nin bugün çok ihtiyacı var, bunu biliyorum. Bu belki de, CHP’yle değil, CHP dışı bir sol aktörle oluşacak. Ve bu aktörün yaratılması ve güçlenmesi, belki de, CHP’de dönüşme zorunluluğunu yaratacak.

E. Fuat Keyman - Radikal
Yayın Tarihi : 14 Şubat 2010 Pazar 22:10:33


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?