Türkiye'de yapılacak genel seçimin sonucu büyük bir olasılıkla, belli oy kaybetmesine rağmen AKP'nin başarısı olacak. Diğer partilerin aldıkları oyda nicel bir artış olsa bile, iktidar olamayacakları için nitel anlamda seçimi kaybedecekler
Britanya'da yapılan seçim, İşçi Partisi lideri Tony Blair'in üçüncü kez seçim başarısıyla sonuçlandı. 1997'de kazanılan seçimden bu yana İşçi Partisi, Blair başkanlığında, 'Üçüncü Yol' ya da "yeni sol" adı verilen ideoloji temelinde yeniden yapılanan sosyal demokrasi anlayışı ile üçüncü kez seçim kazanmış oldu. 11 Eylül sonrası dönemde, özellikle, çok ciddi meşruiyet ve ahlâki sorunları içerse de, Irak savaşı için ABD yeni muhafazakâr yönetimine verdiği ciddi siyasi ve aktif destek temelinde ciddi sorunlar yaşayan Blair ve İşçi Partisi, oylarında yüzde 4'lük ve Avam Kamarası'ndaki 54 sandalye kaybına rağmen, üçüncü kez seçim kazandı, başbakan konumunu sürdürdü. Muhafazakârlar ve Liberal Demokratlar, her ne kadar oy oranlarında ve sandalye sayılarında yükselme olsa da, seçimi kaybettiler.
Alternatifsiz
Seçim sonuçları 'Üçüncü Yol'un başarısı ve üç kez arka arkaya seçim kazanma zaferi olarak değerlendirilmekle birlikte, yazılı ve görsel medyada yapılan tartışmalarda vurgulandığı gibi, seçim sonucu hem partiler hem de liderler düzeyinde önemli bir başarısızlığı da ortaya çıkardı. Partiler düzeyinde, İşçi Partisi, Irak Savaşı temelinde oluşan güven sorunu nedeniyle oy kaybına uğrarken, diğer partiler, bu güven sorunundan yararlanacak ve kendilerini iktidara taşıyacak etkin muhalefet ve alternatif toplum yönetim vizyonları üretemediler. Her ne kadar, Muhafazakârlar ve Liberal Demokratlar oy ve sandalye sayılarını nicel temelde artırdıysa da, bu artış iktidar olmaya yeterli olmadı. Bu bağlamda her iki parti de, aldıkları seçim sonuçlarının nitel yapısı içinde başarısız oldular, çünkü son dönem de ciddi bir güven, inandırıcılık ve meşruiyet sorunu yaşayan Blair hükümetine etkin muhalefet, ama aşağıda vurgulayacağım gibi, daha da önemlisi 'Üçüncü Yol' ideolojisine karşı güçlü bir alternatif toplum vizyonu geliştiremediler. Liderler düzeyinde ise, seçim sonuçları üzerine yapılan yorumlarda oluşan ortak fikir, hem Blair'in hem de ana muhalefet partisi olan Muhafazakâr Parti'nin lideri Michael Howard'ın seçimi başarısızlıkla tamamlaması üzerine gelişti. Üçüncü kez kazanmasına rağmen, bu başarının esas mimarı olarak gösterilen Maliye Bakanı Gordon Brown'un İşçi Partisi'nin başına geçmesi gerektiği ve toplum içinde güven ve inandırıcılık sorunu yaşayan Blair'ın parti başkanlığını, dolayısıyla da başbakanlığı bırakması düşüncesi, bize seçim sonucunda İşçi Partisi'nin kazandığı ama Blair'in başarısız olduğunu gösteriyor. Bu anlamda, oy ve sandalye sayısındaki kayıp, partiye değil Blair'e yüklenmiş oldu. Muhafazakârların lideri Howard ise, ilkeli bir siyasetçi örneği göstererek, seçim sonucunda elde edilen nicel oy ve sandalye sayısı artışının başarı kabul edilemeyeceğini ve bir sonraki seçim için de yaşının sorun olduğunu söyleyerek, parti başkanlığından istifa edeceğini söyledi.
Sonuçta, Britanya'da yapılan seçim, hem partiler hem de liderler düzeyinde başarı ile başarısızlığın eşzamanlı ortaya çıktığı bir seçim oldu. Seçimin bu niteliğine anlam veren üç önemli nedenin olduğunu düşünüyorum. Birincisi, yapılan seçim siyasi partiler için "vizyon/ideoloji ile pratik arasındaki tutarlılığın" ne kadar önemli olduğunu ortaya çıkardı. Blair'in Bush yönetimi ve yeni muhafazakâr ideolojinin terörizme karşı mücadeleyi savaşa indirgeyen tek taraflı hareket tarzına verdiği aktif siyasi ve askeri destek, İşçi Partisi'nin sosyal demokrasiyi yeniden yapılanmasına anlam veren 'Üçüncü Yol' ideolojisine uluslararası sistemde demokratik normlara uymayan ve savaş yoluyla rejim değişikliğini destekleyen işgalci bir nitelik kazandırdı. Demokratik vizyon/ideoloji ile işgalci pratik arasındaki tutarsızlık, hem İşçi Partisi'ne oy kaybettirdi hem de daha da önemlisi, Blair'in lider koltuğunda ciddi bir hasara yol açtı. İşçi Partisi'nin üçüncü dönemi, parti içi mücadelelere ve başarılı ekonomi yönetimiyle seçim başarısında ön plana çıkan Gordon Brown'ın liderliği için Blair'e yapılacak baskılara sahne olacak. İkincisi, 'Üçüncü Yol' ideolojisinin ve Blair'in toplum yönetimi vizyonunun bu kadar sarsıldığı ve güven krizi yaşadığı bir dönemde, yapılan seçimde Muhafazakâr Parti'nin ve Liberal Demokratların nicel oy artışına rağmen nitel başarısızlıkları, siyasi partiler, ama özellikle muhalefet partisi konumunda olan partiler için, "alternatif toplum vizyonu temelinde etkin muhalefet yapmanın" seçim başarısının ön koşulu olduğunu bize gösterdi. Her iki parti de, İşçi Parti'sine karşı, ne toplumla organik bağlarını güçlendirecek alternatif toplum yönetimi vizyonu geliştirmede ne de etkin muhalefet yapmada başarılı oldular. Sonuçla, İşçi Partisi, özellikle ekonomi yönetiminde ve sosyal adalet sorunlarını çözecek etkin kamu yönetiminde başarısıyla, Irak Savaşı içinde yaşadığı sorunlara rağmen, üçüncü kez seçim kazandı, vizyon ve etkin muhalefet yaşayan partiler, kendileri için uygun bir dönemde yapılan seçimde nitel anlamda başarısız oldular.
Türkiye'de sosyal demokrasi ve sol
Britanya'daki seçim sonuçlarını Türkiye'de özellikle CHP ve sosyal demokrat ve sol siyasi parti ve oluşumların çok iyi değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Yukarıda yaptığım ve seçim sonrası izlediğim ve okuduğum seçim değerlenirmelerine dayanan çözümleme, Türkiye bağlamında iki noktayı ortaya çıkartıyor: Birincisi, seçim sonuçlarının partilerin yaşadıkları eşzamanlı başarı ve başarısızlığı içermesini, Türkiye'de 2006 sonu ya da 2007'de yapılacak genel seçimde yaşayabiliriz. AKP hükümetinin Türkiye'nin AB ile tam üyelik müzakerelerine başlama kararını çıkarttığı 17 Aralık sonrası dönemde gösterdiği, hem iç politikada hem de dış politikada (ki bu süreçler artık tamamıyla birbirleriyle bağlantılı hareket ediyorlar) performans düşüklüğünün devam edeceğini varsaysak bile, başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere, diğer siyasi partiler etkin muhalefet yapmadıkları ve bu muhalefeti alternatif toplum yönetim vizyonlarına eklemlemedikleri sürece, Türkiye'de yapılacak genel seçimin sonucu büyük bir olasılıkla, belli oy kaybetmesine rağmen AKP'nin başarısı olacak. Diğer partilerin aldıkları oyda nicel bir artış olsa bile, iktidar olamayacakları için nitel anlamda seçimi kaybedecekler. Irak'a savaş kararı, savaş ve sonrası işgal sürecinde İşçi Partisi ve Blair'in yüzyüze kaldığı güven ve inandırıcılık krizi, nasıl hem 'Üçüncü Yol'un başarılı ekonomi siyaseti ve kamu yönetimi temelinde hem de diğer partilerin etkin muhalefet yapma ve alternatif toplum yönetim vizyonu üretmedeki başarısızlıkları sonucunda, partinin üçüncü seçim başarısını yakalamasına engel olmadıysa, AKP hükümetinin de, iyi toplum yönetimindeki performans düşüklüğüne rağmen, güçlü, etkin ve alternatif vizyon temelli sosyal demokratik ve sol bir muhalefetle karşılaşmadığı sürece, gelecek genel seçimden birinci parti çıkma olasılığı çok yüksek.
Bu anlamda da, Türkiye'de sosyal demokrasi ve solun Britanya seçiminden alacağı ilk ders, sadece AKP'yi özellikle ekonomi ve dış politika temelinde eleştiren, fakat topluma alternatif sürdürülebilir ekonomik kalkınma vizyonu, alternatif dış politika vizyonu ve en genelde alternatif ve güçlü demokratik toplum yönetimi vizyonu sunmayan muhalefet anlayışının başarılı olma şansının çok düşük olduğudur.
Türkiye'de sosyal demokrasi ve solun Britanya seçiminden alacağı ikinci ders, yaşadığı bu kadar soruna rağmen nasıl 'Üçüncü Yol' üçüncü seçim başarısını kazandı sorusuna verilen yanıtta yatıyor. Bu yanıtın en önemli ayağı, 'Üçüncü Yol'un özellikle "sürdürülebilir ekonomik büyüme" alanında ve bu büyümenin istihdam ve sosyal adalet alanlarına olumlu yansımasını sağlayan "etkili kamu yönetimi"nde gösterdiği başarıdır. Özellikle Avrupa'da, hem akademik hem de kamusal söylem içinde, "düzenlenmiş serbest pazar ve etkin devlete bağlantısına" dayalı 'Üçüncü Yol' ideolojisinin nereye kadar sağ ve liberal, nereye kadar sol ya da sosyal demokratik olduğu tartışma konusudur ve bu bağlamda ciddi ve haklı 'Üçüncü Yol' eleştirileri vardır. Ama sosyal demokratik bir partiye seçim başarısı getiren ve bu başarıyı sürekli kılan bir parti ideolojisi olarak 'Üçüncü Yol', özellikle Britanya'da, sürdürülebilir ekonomik büyüme ve etkili kamu yönetimi temelinde toplumsal refah sağlamada ciddi bir başarı gösterdi ve bu başarıyı üç kez seçim başarısına dönüştürdü.
Bu nedenle, Türkiye'ye 'Üçüncü Yol'u ithal edemeyiz, bu hatalı olur, Türkiye'de sosyal demokrasi ve solun 'Üçüncü Yol'u taklit etmesini isteyemeyiz, bu da hatalı olur, ama sosyal demokrasi ve solun bir parti ideolojisi olarak 'Üçüncü Yol' deneyimini, bu deneyimin nasıl başarılı olduğunu iyi okumasını ve çözümlemesini onlardan bekleyebiliriz. Bu da, bence, bir gerekliliktir ve doğru olur. Bu okumanın da anahtarı; AKP hükümetine karşı toplumsal refahı ve toplumsal adaleti çok boyutlu yapısı içinde gerçekleştirecek sürdürülebilir ekonomik kalkınma ve etkili kamu yönetimi reformlarını amaçlayan alternatif demokratik toplum yönetim vizyonunu geliştirmek ve bu vizyon temelinde etkin muhalefet yapmak ve toplumla organik bağları derinleştirmek ve yaygınlaştırmaktır.