22
Mayıs
2024
Çarşamba
SİYASET

'Babam haklıymış, biz farkedemedik'

Oyların bölünmemesi için İnönü'nün formülü: Seçmene tek adayla gidilmeli ...

Erdal İnönü, ittifak ya da birleşmenin şart olmadığı görüşünde. İnönü'ye göre benzer şeyleri söyleyen iki kişi yerine, tek adayla seçmenin karşısına çıkmak yeterli

KİM: "Aslan sosyal demokratlar"ın doğal lideri Prof. Dr. Erdal İnönü. 

NEDEN: Cumhurbaşkanı ister Erdoğan olsun, isterse başka bir isim... İster 29'undaki miting iptal edilsin, isterse de 29'unda 29 milyon kişi toplansın. Bu tartışma burada bitmez... Kozların asıl paylaşılacağı yer sandık. Asıl mesele sandığa nasıl gidileceği... Erdal İnönü bunu görüyor ve uyarıyor: "Bizim karşımıza tek bir aday çıkarın" diyor. Bu uyarı herkese... 

NE ZAMAN: 20 Nisan, Cuma günü. 

NEREDE: Tuzla'daki Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyoloji Fakültesi'nin 2080 numaralı odası.

Birleşme mi ittifak mı; sizce solun önünü hangisi açacak? 

Biz vaktiyle bir birleşme yapmıştık, ama o başka bir vesileyleydi. 1980 sonrasında yeni parti kurulurken birtakım zorluklar vardı, vetolar vardı. CHP kapatılmıştı. Aynı ismi almak mümkün değildi. O yüzden de Halkçı Parti ve Sosyal Demokrasi Partisi vardı. Bu yapay bir ayrılıktı. Zorluklardan kaynaklanıyordu. Bu bakımdan benim birleşme için uğraşmam sonuca vardı ve bitti. Şimdi ise durumlar farklı. Şimdi sadece seçime girerken başarı sağlamak için bir yol arıyorlar.

O yol ne sizce? 

Modeli kendilerinin bulması gerekiyor. Ama benim bir seçmen olarak isteğim her seçim bölgesinde adaylar tek olsun. Böylece oylarımız dağılmaz ve amacına ulaşır. Benzer şeyleri söyleyen iki kişiyle seçmen karşısına çıkmasınlar, tek adayla çıksınlar.

'Ahlaka aykırı yanı yok' 

CHP lideri Baykal ittifak yapılmasını yasal ve ahlaki bulmuyor? 

Onların hepsini yasalara ve ahlaka bağlı kalarak halletmeleri gerekir. Tek aday çıkarmakta ahlaka aykırı hiçbir şey yok. Benzer adaylar olduklarına göre elbette biri üzerine uzlaşabilirler.

Yani birleşme şart değil? 

Hiç şart değil, yeter ki tek aday çıkarsınlar. Nasıl yaparlarsa yapsınlar, ona karışmam.

Peki bunun açık adı ne; liste usulü mü, paylaşılabilir seçim bölgesi mi, nasıl? 

İşte söylüyorum, benim söylediğimi niye küçük görüyorsunuz... (Gülüyor) Bir yerde beş aday varsa o beş aday üzerine anlaşsınlar ve o partiler de o adayı desteklesinler. Bunu yapmak için birleşmeye gerek yok, herhangi bir ittifak yapmaya gerek yok. Sadece o bölgedeki adayları o partiler desteklesinler. O tek adayın nasıl çıktığı seçmeni ilgilendirmez, seçmen için önemli olan oyunun bölünmemesi.

'Sandıkta fark yaratır' 

Bu modelin sandıkta fark yaratacağına inanıyor musunuz?
 

Biz kime oy vereceğimizi bilirsek elbette yaratır. Seçmen sandığa gittiği zaman orada sosyal demokrat veya ortanın solunu savunduğunu bildiği insanlardan birinin aday olduğunu görürse ona oy verir. Bunun yolu bulunmaz bir şey değil.

Peki sizce bu son şans mı? 

Siyasetçiler için her seçim son şanstır. Çünkü ondan sonra ne olacağını bilemezler. O yüzden ellerindeki şansı iyi kullanmaları gerekir. O şans da tek aday çıkarmaktan geçer. Biz onlardan bunu bekliyoruz.

Kutuplaşma korkutucu

Sizce de "iki Türkiye" mi var? 14 Nisan mitinginden böyle bir sonuç çıkar mı?
 

Bu sonucu miting çıkarmadı, ama tabii böyle bir tehlike görülüyor. Korkulacak bir şey. Türkiye, cumhuriyet dönemi süresince eski Osmanlı'dan gelen ayrılıkları ortadan kaldıran bir politika izlemişti ve bunda da çok başarılı olmuştu. Şimdi ilk defa böyle bir ayrılık eğilimi ortaya çıktı. Niye şimdiye kadar olmuyordu da şimdi oluyor? Uygulanan yanlış politikaların sonucu... Ama bunu durdurmak gerekir. İki Türkiye aynı Anadolu'da yaşayamaz. Din ve devlet ilişkileri meselesinde laik cumhuriyet esaslarına bağlı kalmak zorundayız. Başka türlü ilerleme olmaz. Ama bunu kabul etmeyen bir görüş var. Tıpkı İmparatorluk döneminde olduğu gibi...

Tam tersini düşünenler de var; asıl 14 Nisan mitinginin kutuplaşmayı artırdığı eleştirisi yapılıyor?.. 

Hayır, o miting kutuplaşmayı kendi başına yaratmadı. Olsa olsa mevcut durumu ortaya çıkardı. Kutuplaşmayı yaratan demin dediğim, din ile devlet işlerini bir arada götürme hevesindeki politikalardır. Mitinge gidenlerin istekleri Anayasa'da yazıyor. Bu kutuplaşma yaratmaz.

'Kaygı rejime yönelik'
Ya mitinge gidenler "bindirilmiş kıtalar" ise? 

Bindirilmiş kıtalar sözü her miting için söylenir ve gerçekten de mitinglere bazı insanlar otobüslerle gelir. Ama bu yeni bir şey değil. Mesele, bütün bu bilinen yaklaşımlar içinde bu miting niye bu kadar kalabalıktı? Eski mitinglerinden hepsinden kalabalık bir manzara var, önemli olan o.

Aslında Özal da cumhurbaşkanı adaylığına karşı düzenlenen mitingler için "Şer güçler karşıma çıktı. İşgale hazırlanıyorlar" demişti?
Bence ikisi farklı şeyler. Rahmetli Özal'a karşı çıkmamızın nedeni onun ekonomik ve sosyal politikalarıydı. Yani normal siyaset içinde ortaya çıkan fikir ayrılıklarından kaynaklanıyordu. Ama şimdiki kaygı, rejimin temeline yönelik bir kaygı. Görünürde ikisi de aynıymış gibi, ama farklı.

Erdoğan'ın yerine başka bir AKP'linin cumhurbaşkanı olması bu kaygıları azaltır mı? 

Hayır, partinin ileri gelenlerinin söyledikleri partinin politikası demektir. O partiden herhangi bir insan o politikaya bağlı kalacaktır. Zaten korkunun asıl sebebi bu. Beş yıllık iktidarları dönemlerinde bu korkuyu gideremediler. Sezer'in engellediği ya da geciktirebildiği yasalar, atamalar, Milli Eğitim Bakanlığı'nın uygulamaları, verilen demeçler, bunları hep biliyoruz.

29 Nisan'daki mitinge gitmeyi düşünüyor musunuz? 

Geçirdiğim hastalık nedeniyle doktor çok kalabalık yerlere gitmeme izin vermiyor. Böyle bir sorunum olmasa elbette giderdim.

Tehlikenin varlığını görmedik

Aydınların önemli bir bölümü bu laiklik kaygılarını abartılı buluyor?
 

Bakın, babamla benim siyasete yaklaşımımız arasında hep şu farkı gördüm: Babam sürekli olarak "Türkiye'nin rejimi sağlam olmalı. Önemli olan budur" derdi. Çünkü onlar bir yandan ülkeyi kurtarmaya çalışırken, bir yandan da hilafetle uğraşmışlar. O yüzden de hilafet tehlikesini hiç unutmadılar. Siyasete girdikten sonra, günlük sorunları çözmeye uğraşırken bile akıllarında hep bu tehlike vardı. Ama ben siyasete girdiğim zaman böyle bir tehlike görmüyordum. Bugün solun içinde demokrasiyi öne çıkaran arkadaşlarımız dahil, hiçbirimiz böyle bir tehlikeyi görmedik. Çünkü bize göre onlar yenilmiş ve geride kalmıştı. Ama bizim bunları görmememiz o tehlikelerin ortadan kalktığını kanıtlamıyor. Basın olarak istediğimizi yazarken bu tehlikenin varlığını unutmamak gerekir.

Ama aslında böyle bir tehlike yok; bunu statükocular mı uyduruyor? 

İşte o yanlış, laiklikten ayrılma tehlikesi hâlâ var. Teorik açıdan bu ihtimal ortadan kalkmış değil. Çünkü "İslam dininde laik yönetim daha doğrudur. Bu Kuran'dan da çıkarılabilir" gibi bir tezi geniş biçimde savunan ve bunu kitaplar yazarak herkesi inandıran bir şey hâlâ çıkmadı. Cumhuriyet eylem olarak laik kuruldu, ama teori olarak bu yok.

Bu sözünüze de şöyle bir eleştiri gelebilir: "Tepeden inme laiklik bu kadar olur" 

Zorla değil, o bir gereksinmeden ortaya çıktı. Ama eylem olarak kaldı, teorik esası yok. Sadece "Bu daha doğrudur" demek teori değil. Aksini söyleyenlere en az onlarınki kadar ayrıntılı savunmak gerekir. Meselenin Hz. Muhammed'in İslamiyeti yaymaya çalıştığı bir dönemde bir devlet de kurmak zorunda kalmasından kaynaklandığını anlatmak gerekir. Ama bunu bir fikir adamı yapmalı. Uzun yıllar ve inanarak çalışan bir fikir adamı lazım.

Dindar diye ayrım yapmam

Sizi Kürtler seviyor; Aleviler seviyor; sosyal demokratlar, liberaller seviyor; peki dindar kesimle aranız nasıldır? 

Şimdiye kadar "Seni sevmiyoruz" diyen kimse pek görmedim. Belki bir iki istisna, ama siyasetteyken hep sevgi gösterileriyle karşılaşırdım. Bu yüzden dindar ya da dindar olmayan kesim diye ayırmam.

Niye bu kadar sevildiğinizi düşündünüz mü? 

(Gülerek yanıtlıyor) Ben diyorum ki fazla bir şey yapmadım, fazla bir şey yapmayınca daha çok seviliyorsunuz. Yapınca bu sefer eleştiriler ortaya çıkıyor, sevgi azalıyor. O yüzden de bizi seviyorlar.


Çankaya'ya fazla anlam yükleniyor

Cumhurbaşkanlığının kendi sınırlarından taşan bir anlamı var Türkiye'de?.. 

Tarihimizden gelen bir yaklaşım bu... Atatürk devleti kuran, ülkeyi düşmanlardan kurtaran bir lider. O cumhurbaşkanı oluyor ve olaya artık başka türlü bakılıyor. Çünkü o makama cumhurbaşkanlığı diye değil, Atatürk diye saygı gösteriliyor.

O yüzden de Köşk hâlâ "Atatürk'ün koltuğu"?.. 

Evet, bu anlayış devam ediyor, ama zamanla geçecek. Sonuçta cumhurbaşkanlığı da bir mevki. Yedi yıl kalınca biten bir görev. Bu şekilde değerlendirme noktasına yavaş yavaş geliyoruz. Benim için gelindi mesela. Ben artık cumhurbaşkanlığını çok olağanüstü bir mevki olarak görmüyorum. Böyle görmeyen çok kişi var, ama zamanla bu ortadan kalkacak ve Türkiye'de de cumhurbaşkanlığı normal bir siyasi mevki haline gelecek.

Cinayetler sapık anlayışın eseri

Rahip Santoro, Hrant Dink ve en son Malatya vahşetinin yaşanmasının siyasi sorumlularından biri de "giderek sağa kayan ulusalcılar" olarak gösteriliyor? Sizce de arada bir bağ olabilir mi? 

Türkiye'de gelişen ulusalcılık tamamen AB sürecine bir tepkidir. Bu cinayetlerin ise solla sağla bir ilgisi yok. Bunlar tamamen sapık bir anlayışın eseri. Böyle vahşetler başka bir fanatik yaklaşım ve daha uzun süreli bir telkin sonucu olur. Birden bire bir tepki olarak çıkan bir şey değil. Tabii nereden çıkıyorlarsa onu da bulmak gerekir.
Devrim Sevimay/milliyet
Yayın Tarihi : 24 Nisan 2007 Salı 09:34:55
Güncelleme :24 Nisan 2007 Salı 09:36:22


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
ahmet kurt IP: 193.255.247.xxx Tarih : 24.04.2007 12:09:59
SAYIN ERDAL BEY BU ÜLKEYİ ATATÜRK VE BABANIZ KURDU ONUNLARI KOLTUĞU GERİCİ YOBAZ LAYİKLİYE LAYIK OLMAYANLARA KALDI KİM ÇIKAR NE ÇIKAR KOLTUĞA BELLİ DEĞİL AMA ŞU ANDA REJİM VE CUMHURİYET TEHLİKEDE .... KEŞKE SİZ OLABİLSEYDİNİZ CUMHURBAŞKANI AYRICA SİZEDE GEÇMİŞ OLSUN DİYOR SIHATİNİZE KAVUŞTUĞUNUZ İÇİN MUTLU OLDUĞUMU BİLDİRİRİM.