31
Mayıs
2024
Cuma
SİYASET

Başbakan haddini aşsa da...

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, CHP'li bazı milletvekilleri tarafından yapılan direniş çağrısına tepki göstererek, "Başbakan Erdoğan ne kadar haddini aşsa da, kadroları ne kadar yolsuzluğa ve hıyanete bulaşmış olsa da tek çıkar yol sandıktır ve bunun dışında milletimizi baskıya karşı direnmeye çağırmanın kabul edilemez olduğu aşikardır" dedi.

MHP'nin olağan TBMM Grup Toplantısı bugün gerçekleştirildi. MHP Grup toplantısına, geçtiğimiz Cuma günü yapılan törenle MHP'ye katılan Kastamonu Bağımsız Milletvekili Murat Başesgioğlu ve Antalya Bağımsız Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç de katıldı. MHP milletvekilleri, daha önce AK Parti'den ayrılan iki milletvekiline büyük ilgi gösterdi ve yeni MHP milletvekillerini kutladı.

MHP Genel Başkanı Bahçeli, partisinin Meclis Grup Toplantısında yaptığı konuşmada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 'iki partili sistem' ve 'Başkanlık sistemi' ile ilgili yaklaşımlarına ilişkin tepkilerini dile getirdi. Başbakan Erdoğan'ın mihmandarlığında yürütülen yeni bir sistem inşa çabalarının kökeninde ve gerisinde çok tehlikeli bir niyet olduğunu savunan Bahçeli, "Durduk yere iki partili bir siyasal yapının özlemini açığa vurmak, en başta demokrasiye ve çok sesliliğe duyulan tahammülsüzlüğün ve üzeri küllenmiş bir öfkenin eseri olsa gerekir" şeklinde konuştu. Bundan sonra bu fitne ağızdan federalizmi tavsiye edici düşüncelerin yayılmasının şaşırtıcı görülmemesi gerektiğini kaydeden Bahçeli, Başkanlık sisteminin tartışılmasını isteyerek de Cumhuriyet'in infaz hükmünü hazırlayan ve buna milleti ortak etmeye çalışan Başbakan Erdoğan'ın, kirli emellerini bir bir ortaya dökmeye devam ettiğini söyledi. Bahçeli, "Anlaşıldığı kadarıyla Recep Tayyip Erdoğan, sürekli büyüttüğü nefretiyle, yıllardır hesaplaşmak için fırsat kolladığı Cumhuriyet'i darağacına çıkarabilmek amacıyla önümüzdeki seçimi bir dönüm noktası olarak tayin etmiştir" dedi.

Bu saygısız, had bilmez ve iptidai zihniyetin hedefinde öncelikle MHP'nin bulunduğunu öne süren Bahçeli, "AK Parti ile CHP arasındaki mutabakatın netleştiği ve birlikte koalisyon şartlarının olgunlaşmaya başladığı bir ortamda partimizin bunlar karşısında yegane milli güç olduğu tartışmasızdır" diye konuştu. Başbakan Erdoğan'ın iki partili sistem arayışını dile getirerek bu ülkede kurulan tüm partilere oy ve gönül vermiş vatandaşlara hakaret ettiğini dile getiren Bahçeli, "Başbakan Erdoğan bilmelidir ki şayet geçmişte iki partisi sistem varolmuş olsaydı bugün AK Parti diye bir parti olmazdı" dedi. Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın iki partili sistem düşüncesini bir bakıma yıkım projesinin unsurlarından biri olarak görmek ve bunun Türkiye'nin temellerini yok edecek bir nitelik taşıdığını anlamak gerektiğini söyledi.

Bahçeli, Tunus'ta başlayarak bölgedeki diğer ülkelere sıçrayan ayaklanmalarla ilgili değerlendirmelerde de bulundu. Ortadoğu'yu etki altına alan kaosun Türkiye'ye sirayet etmesi riski üzerine iyi düşünmek gerektiğini kaydeden Bahçeli, bölücü odakların ayaklanma provaları yaptığı bir süreçte yakın coğrafyalardaki kargaşanın Türkiye'de karşılık bulmaması için herkesin sorumlu davranması, sözlerinin nereye varacağını iyi hesap etmesi ve tahriklere karşı dikkatli olması gerektiğini bildirdi. Bugün komşu ülkelerde sokaklara taşmış olan kalabalıklara kulak verilmesini temenni eden iktidar zihniyetinin, yarın Türkiye'de bir kalkışma için fırsat kollayanların eline malzeme vermekten kaçınması gerektiğini söyleyen Bahçeli, ayrıca Başbakan Erdoğan ve AK Parti'nin çıkarması gereken dersler arasında ise baskı, zulüm ve iktidar gücünü kötüye kullanmanın nelere yol açabileceği konularının yer aldığını belirtti.

Bahçeli, CHP'li bazı milletvekillerinin yaptığı direniş çağrısıyla ilgili eleştirilerini de dile getirdi. Her şeye rağmen bunalmış, yoksullaşmış, geri bıraktırılmış, gözü boyanmak istenen öfkeli kitlelerin nasıl fırtınalar estirebileceğini göstermesi bakımından son gelişmelerin önemli olduğuna işaret eden Bahçeli şöyle konuştu: "Dileğim seçimin siyasi partilerin, sandığın, millet iradesinin ne olduğunu hala anlayamamış görünen otokrat dürtüleri uyanmış Başbakan Erdoğan'ın bu son hadiselerden sonuç çıkarmasıdır. Ayrıca Türkiye'de işleyen demokratik bir sistem vardır ve siyasetteki değişimin adresi ve yeri sandıktan başkası değildir. AK Parti iktidarının gitmesinin tek yolu, demokratik yollardan geçmektedir ve bu, milletimizin tercihiyle hayata geçecektir. Başbakan Erdoğan ne kadar haddini aşsa da, kadroları ne kadar yolsuzluğa ve hıyanete bulaşmış olsa da tek çıkar yol sandıktır ve bunun dışında milletimizi baskıya karşı direnmeye çağırmanın kabul edilemez olduğu aşikardır. Başbakan Erodoğan'a da artan huzursuzlukları ve yayılan şikayetleri hafife almamasını tavsiye ediyor, hoşgörülü bir tutum takınmaya davet ediyorum".

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, demokrasinin yalnızca siyasi bir tercih ve tekamül değil aynı zamanda toplamsal bir gelişmenin doğal sonucu ve sosyolojik taleplerin ileri bir evresi olduğunu belirterek, "Bu yüzden de toplumun demokratik bir iklimi arzulamadığı, demokrasinin bütün kurum ve kurallarının iç toplumsal dinamiklerden yükselmediği ülkelerdeki demokrasi denemeleri hem sancılı hem de başarısız olmuştur" dedi.

MHP Genel Başkanı Bahçeli, partisinin Meclis Grup Toplantısında yaptığı konuşmada AK Parti'yi geldiği gibi göndermek için Milliyetçi Hareket'in iktidar olmaya talip ve büyük bir istekle bu hedefin peşinde olduğunu söyledi. Seçim Beyannamelerini açıkladıkları gün kendi alanlarında başarılı çalışmaları olan ve devlet ve millet hayatında üzerlerine düşen sorumlulukları iftihar edilecek bir şekilde yerine getiren değerli şahsiyetlerin MHP'ye katıldıklarını ve MHP ile güç birliği yaptıklarını söyledi. Türk milletinin refaha ve feraha çok ihtiyacı olduğuna ve başta ekonomik olarak ayağa kalkmasının bir mecburiyet haline geldiğine inandıklarını belirten Bahçeli, "Geçmişin şahitliğiyle diyebiliriz ki yaklaşık iki yüzyıldır süren modernleşme ve kalkınma maceramız maalesef istediğimiz bir sonuca kavuşamamıştır. Artık bu fasit daireyi kırmanın, parçalamanın ve bir kenara atmanın vakti gelmiştir" diye konuştu.

AK Parti'yle birlikte soysuzlaşma, yozlaşma ve değer aşınmasının hat safhaya ulaştığını belirten Bahçeli, AK Parti döneminde kaynakla üretim arasındaki sosyal organizasyonun bozulduğunu, gemisini kurtaranların kaptan, gemiciği olanların armatör olduğu bir devrin herkesin gözü önünde vasat bulduğunu kaydeden Bahçeli, "Milletimizin asıl sorunlarını konuşmak ve çözmek yerine, AK Parti tarafından sanal gerginlik alanları oluşturulmuş ve toplum ayrışmanın mevzilerine sevk edilerek kendi derdinden uzaklaştırılmıştır. Sofrasında ekmeği olmayan insanımız AK Parti hükümetinin değerler üzerinden yaptığı ahlaksızca siyasetin seline kapılmış ve adeta kendini unutmuştur. Takdir edersiniz ki bu devran artık son bulmalı ve Recep Tayyip Erdoğan partisiyle birlikte demokratik yollardan ülke gündeminden mutlaka gitmelidir. Yeni şeylere ihtiyacımız var derken, öncelikle yapmamız gereken budur" şeklinde konuştu.

Türkiye'nin son günlerde merkezinde AK Parti hükümetinin bulunduğu son derece manidar ve tehlikeli tartışmaların içine çekilmek istendiğini belirten Bahçeli, bunlardan birincisinin, Başbakan Erdoğan'ın sözcülüğünü yaptığı iki partili sistem arayışı ve dilekleri olduğunu belirtti. İkinci olarak da, Başkanlık Sistemi ile ilgili ileri sürülen görüşler ve yaklaşımların olduğunu söyleyen Bahçeli şunları söyledi: "Başbakan Erdoğan'ın mihmandarlığında yürütülen yeni bir sistem inşa çabalarının kökeninde ve gerisinde çok tehlikeli bir niyet olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Durduk yere iki partili bir siyasal yapının özlemini açığa vurmak, en başta demokrasiye ve çok sesliliğe duyulan tahammülsüzlüğün ve üzeri küllenmiş bir öfkenin eseri olsa gerektir. Bu kapsamdaki parlamentoların daha etkin işlediğini ve yönetimde de istikrar sağlandığını iddia eden Başbakan'ın, örnek olarak ABD pratiğini ve deneyimini göstermesi kendisi açısından talihsizliktir, ancak arkasındaki suflörün kimliğini ikrar etmesi bakımından da anlamlı olmuştur. Aklı ve gönlü yabancı memleketlerin yönetiminde olan bu teslimiyetçi anlayışın, ABD'yi örnek göstererek sistem ithal etmeye çalışması gerçek yüzünü bir kez daha deşifre etmiştir. Madem iş buraya kadar gelmiştir, bundan sonra da bu fitne ağızdan federalizmi tavsiye edici düşüncelerin yayılması şaşırtıcı görülmemelidir. Arkasından, eyalet yönetimlerinin övüldüğü ve üniter yapının sorunları arttırdığı hezeyanlarını bu kafa yapısından işitmek mümkün olacaktır. Başkanlık sisteminin tartışılmasını isteyerek de, Cumhuriyet'in infaz hükmünü hazırlayan ve buna da aziz milletimizi ortak etmeye çalışan Başbakan Erdoğan, kirli emellerini bir bir ortaya dökmeye devam etmektedir. Anlaşıldığı kadarıyla, Recep Tayyip Erdoğan, sürekli büyüttüğü nefretiyle, yıllardır hesaplaşmak için fırsat kolladığı Cumhuriyet'i darağacına çıkarabilmek amacıyla önümüzdeki seçimi bir dönüm noktası olarak tayin etmiştir. Başbakan için demokrasinin kural ve içeriği önemli değildir. Kendisi için demokrasi vasıtadadır ve Türkiye'nin yıkılması ve Türk milletinin etnik kıvılcımla yanması için ara istasyondur. Buradan, cevabını merakla beklediğimiz sorularımız şunlar olacaktır? Başbakan Erdoğan'ın iki partili düzen önerisinin ardından sırayı ne alacaktır? Bundan sonra milletimizin hangi değerleri mütecaviz girişimlere maruz kalacaktır? Bu zihniyet bundan sonra her şeyi ikilemeyi mi amaçlamaktadır? İki partili yapının yerleşmesi için, iki dilli, iki devletli, iki milletli, iki bayraklı bir karanlığa girilmesi mi istenmektedir? En başta, iki partili sistemi övmek ve sorunların bu yapı içinde çözüldüğünü söylemek için akıllarda bu partilerin isminin de belirlenmiş olması lazımdır. Başbakan Erdoğan bir tarafta milletimizi 36'ya bölüp küçültürken, öbür tarafta siyasi terziliğe soyunmuş ve bu defa da partileri kesip biçmek için küresel işbirlikçilerinden aldığı kör makasla harekete geçmiştir. 12 Eylül rejiminin iki partili siyasi sistem oluşturma girişiminin aynısına bugün Başbakan Erdoğan'da niyetlenmiş ve ihtilal zihniyetiyle aynı karede buluşmuştur. 12 Eylül'den sözde hesap sormaya çalışırken, perde arkasında e nuştu.

Türkiye'nin son günlerde merkezinde AKlele tutuşmasının çirkin vesikası böylelikle ortaya çıkmış ve kendisi suçüstü yakalanmıştır. Ancak 12 Eylül siyaset mühendisliğinin milletimiz tarafından işlemez hale getirildiğini ve aynısının inşallah bir defa daha gerçekleşip Milliyetçi Hareket'in iktidar olacağını kararlılıkla vurgulamak isterim".

 

"CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN GÖRÜNTÜDE TERS DÜŞÜYOR"

Başkanlık sistemiyle ilgili yaklaşımların, iki partili sistem taleplerinden ayrı olmadığını ifade eden Bahçeli, bu kapsamda dikkati çeken ilginç gelişmelerden birinin de Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan'ın Başkanlık konusunda görüntüde ters düşmeleri olduğunu söyledi. Zahiriyi kurtarmaya dönük olan bu rol paylaşımının arkasında ve özünde aynı bakış açısının olduğuna dönük kuşkularının bulunduğunu diye getiren Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın Amerika'yı örnek alarak iki partili sistemin sorun çözücü olduğunu dile getirmesi ve zımnen de bu ülkenin başkanlık sistemini kendisine rehber olarak belirlemesinin, okyanus ötesinden yönlendirilen bir kişi için son derece doğal olduğunu belirtti.

Bununla birlikte Başbakan Erdoğan'ın sorunsuz dediği bu sistemin birçok mahsurları bulunduğunu ve gerçek dışı bilgilendirmeyle Türk milletinin kafasının bulandırılmasına kimsenin hakkı olmadığını kaydeden Bahçeli, kendi içinde başka birçok çelişkiyi taşıyan bu sistemin ABD'ye uygun olabileceğini ya da bu sistemin işleyişinden kaynaklanan yüklerini ABD toplumunun kaldırabileceğini ancak ABD için iyi olanın Türkiye için de iyi olduğunu düşünmenin ve böyle düşünce izharında bulunmanın, yeni tür bir mandacı ve himayeci zihniyeti göstermesi bakımından ibretlik bir örnek teşkil ettiğini söyledi.

 

"DEMOKRASİ YALNIZCA SİYASİ BİR TERCİH DEĞİLDİR"

Tunus'ta başlayan, ardından Mısır'a sıçrayan ve Kuzey Afrika ve Ortadoğu'daki diğer Müslüman ülkelere yayılma istidadı gösteren olaylara ilişkin değerlendirmelerini de paylaşmak istediğini kaydeden Bahçeli, Afrika kıtasının Atlas Okyanusunda kıyısı bulunan ülkelerden başlayıp bütün Kuzey Afrika'yı, Ortadoğu'yu kapsayarak Avrasya dahil Çin sınırına kadar ulaşan muazzam coğrafyalarda çok sayıda devlet yer aldığını belirtti. Bu devletlerin birçoğunun ortak karakteristiği ve özelliğinin, toplumlarının Müslüman olmaları olduğunu kaydeden Bahçeli, İslamiyet'in doğuş, yayılış ve yerleşme havzası olan bu topraklar üzerinde yaşayan ana milletlerin Araplar, Türkler, Farslar ile değişik kimlikler altında vücut bulmuş Hint Müslümanları olduğuna işaret etti. Tarih boyunca bu topraklar bir yandan medeniyetin doğduğu geliştiği yerler olmuşken diğer taraftan kavganın, gerilimin, savaşların da yaşandığı stratejik coğrafyalar haline geldiğini anlatan Bahçeli, bu ülkelerde nispi bir kalıcı huzurun, hakkaniyetin sağlanabildiği tek dönemlerin de Türk hakimiyetinin olduğu devirler olduğunu söyledi. Büyük bir buhran hali yaşamakta olan Müslüman toplulukların, despot yönetimleri devirerek zenginliğe, adalete ve demokrasiye kavuşacaklarını zannediyor olmalarının, kendileri için en hazin şey olduğunu belirten Bahçeli şu değerlendirmelerde bulundu: "Elbette dileğimiz demokrasi ve hak taleplerinin karşılık bulmasıdı nuştu.

Türkiye'nin son günlerde merkezinde AKr ve zulmün, eziyetlerin bitmesidir. Ancak unutmamak gerekir ki demokrasi yalnızca siyasi bir tercih ve tekamül değil aynı zamanda toplamsal bir gelişmenin doğal sonucu ve sosyolojik taleplerin ileri bir evresidir. Demokrasi asıl gücünü ve sürdürülebilirliğini insanların sorumlu ve duyarlı yaklaşımlarından almaktadır. Bu yüzden de toplumun demokratik bir iklimi arzulamadığı, demokrasinin bütün kurum ve kurallarının iç toplumsal dinamiklerden yükselmediği ülkelerdeki demokrasi denemeleri hem sancılı hem de başarısız olmuştur. Zira gerçek demokrasiyi doğuracak zemin, sokak hareketleri, şiddet ve öç alma duyguları veya yoksulluk öfkesinin dışa vurumu değil, gerçek anlamıyla cemiyet içinde yoğrulmuş, kendi tabii dengeleri ile bir ihtiyaç haline gelmiş sosyolojik iklimi olan insani gelişmelerdir. Elbette ki Fas'tan başlayıp Orta Asya'ya kadar uzanan topraklardaki ülkelerin mükemmel yönetildiklerini, demokratik olduklarını, hakkaniyet içinde bulunduklarını söyleyemeyiz.

Önümüzde, bir diktatörden kurtulmak isterken tam bir kargaşa ve belirsizliğe sürüklenen ve milyonlarca insanın mağdur olduğu ve katledildiği Irak örneği durmaktadır. Demokrasi ararken devletlerini, insanlarını kaybedenlerin, ülkelerini tam bir küresel kanlı projelerin merkezi yapanların, kısaca, gökte yıldız ararken önündeki kör kuyuya düşenlerin ibret verici hallerini hatırlamakta bu açıdan yarar vardır. Bahsettiğimiz topraklar üzerindeki Müslümanlar büyük acılar çekmektedirler. Yoksulluk ve geri kalmışlığın pençesinde kıvranmaktadırlar. Baskıcı yönetimler altında inim inim inlemektedirler. Elbette ki demokrasi Müslümanların da hakkıdır. Dileğimiz demokratik ve şeffaf yönetime bir an önce kavuşmaları, hak ve özgürlük taleplerinin sonuç vermesi ve bunları sonuna kadar kullanmaları ve onurlu bir hayat sürdürmeleridir. Ancak görünen odur ki sokaklardan başlattıkları tepkilerle yönetimlerin değişmesi onları arzu ettiklerine kavuşturmakta yeterli olmayacaktır. Zira bu taleplerin dinamiklerini etkileyen içsel olduğu kadar dışsal unsur da olduğu anlaşılmaktadır. Zorlama ve müdahaleci kuvvetlerin dışarıdan dayattığı değişimlerin sonuç vermesi tartışmalıdır. Temenni ederiz ki hak, adalet, eşitlik, istikrar, insanca yaşama, özgürlük gibi değerler kendi toplumsal zeminlerinden ivme kazansın ve değişimin dinamikleri sosyolojik karşılık bulabilsin."

Tunus'la başlayıp diğer ülkelere sıçrama eğilimi gösteren gelişmeler ile birlikte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın eşbaşkanlığını yaptığı Washington mahreçli "Büyük Ortadoğu Projesinin" yeni ve ileri bir aşamasına geçilmeye başlandığının anlaşıldığını dile getiren Bahçeli, geçmişte diktatörlükleri kendi elleriyle kurgulayan, krallıkları, emirlikleri, şeyhlikleri, sultanlıkları kutsayan ve sömürü çarkını bunlar üzerinden sürdürenlerin şimdi neden aynı ülkelerde demokrasiyi ister ve tavsiye eder hale geldiklerini sordu. Küresel güçlerin böyle bir dilekleri olduğuna inanmanın mümkün olmadığını belirten Bahçeli, toplumsal zemini henüz oturmamış sancılı demokratik rejimlerin, onları maniple edebilecek, beğenmediğini indirip, beğendiğini getirecek küresel organların ve küresel müdahale güçlerinin günümüzdeki etkinlik ve hareket alanı olduğunu söyledi. Bahçeli, "Adına turuncu devrim deni nuştu.

Türkiye'nin son günlerde merkezinde AKlen dışarıdan güdümlü iç tepkiler bunun bir örneğidir. Bugünkü kargaşa ve kaosun genel gidişatı ister istemez bize BOP'un varlığını hatırlatmıştır ve gelişmeleri bir de bu pencereden değerlendirmek faydalı olacaktır. Bundan sonra, Mısır'a sirayet ederek bölgeye yayılan olayların daha başka gelişmelere kapı aralaması ve değişik ülkelere sıçraması şaşırtıcı olmayacaktır. Partimiz gelişmeleri yakından takip etmekte ve okumaktadır. Yaşanan bu hadiselerle birlikte elbette ki muhataplarınca ders alınması gereken hususlar da olacaktır.

Öncelikle, Ortadoğu'yu etki ve tesir altına alan kaosun, ülkemize sirayet etmesi riski üzerine iyi düşünmek gerekmektedir. Bölücü odakların ayaklanma provaları yaptığı bir süreçte, yakın coğrafyalardaki kargaşanın kendi vatanımızda karşılık bulmaması için herkes sorumlu davranmalı, sözlerinin nereye varacağını iyi hesap etmeli ve tahriklere karşı çok dikkatli olmalıdır" diye konuştu.

İHA
Yayın Tarihi : 1 Şubat 2011 Salı 12:40:05
Güncelleme :1 Şubat 2011 Salı 14:32:41


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
KEMAL ÖZKAN IP: 85.105.182.xxx Tarih : 2.02.2011 14:56:51

sayın BAHÇELİ 2002 de ecevitle hükümet de iken bir akşamda ne olduysa oldu  koalisyonu bozup seçim isdedin ve AKP ikdidara geldi halada devam ediyor belki kazanamaz yada koalisyon olur korkun varsa  sen partinle birlikde AKP ye katılma kararı al belki işini sağlama alırsın yoksa bu kafayla kesin safdışı kalırsın bildiğim kadarıyla seni hiçbir ülkücü desdeklemez adam sana tokat atıyor sen karşılığı bırak öteki tarafı dönüyorsun vurduğun yerde gül biter misali birde  başbakanın hatasını yüzüne vuranı yermeğe başladın  kimse halkı isyana davet etmiyor  demokratil hakkınızı kullanın diyor sen hangi ülkede ıslık çalarak yapılan protostanın   hapsi gerekdirdiğini duydun varsa söyle bizde bilelim