23
Mayıs
2024
Perşembe
SİYASET

Baykal: 'Türkiye masadan kalkmalıydı'

Anamuhalefet Cumhuriyet Halk Partisi'nin lideri Deniz Baykal, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki son gerilimi değerlendirirken 'Ankara'nın masadan kalkmakta geç kaldığını' söyledi.

İşçi Partisi'nin yıllık olağan kongresi için İngiltere'de bulunan Deniz Baykal, kongrede "AB, Türkiye'ye neden hayır diyemez" başlıklı seminere katıldı.

Londra'da BBC Dünya Servisi'ni de ziyaret eden Baykal'la, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde gelinen noktayı tartıştık.

BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Baykal, Kıbrıs konusunun Türkiye-AB ilişkilerinde ortaya çıkmakta olan sorunun bir parçası olduğunu belirtti ve hem Türk hükümetini hem de AB'yi eleştirdi:

--------------------------------------------------------------------------------

BBC Türkçe: Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerde şu anki durumu nasıl görüyorsunuz?

Baykal: Avrupa bize hiçbir ülkeye uygulanmayan bir önşartı koşmaya başladı. Kıbrıs, Kopenhag kriterlerinden birisi değil. Bize Kıbrıs'ı 14 Aralık'ta ön şart olarak koştular.

BBC Türkçe: Ama Kıbrıs üye. Türkiye'nin girmek istediği kulübün üyesi. Asla tanımayacak mısınız?

Baykal: Şimdi bakın, buradaki mesele tanıyacağımız nedir ve ne zaman tanıyacağız? İki tane soru var. Eğer istenen Kıbrıs'ı adanın bütününün (Kuzey Kıbrıs dahil olmak üzere) tek meşru hukuki temsilcisi, egemen ülkesi olarak tanımaksa, bu mümkün değil. Eğer Güney Kıbrıs Rum yönetimini, bir saygın hukuki kimlik olarak tanımaksa, bu belli şartlara bağlı olarak olabilir.

Ne zaman olabilir? Kuzey Kıbrıs'ın tanınması halinde olabilir. Bir çözümün ortaya çıkması halinde olabilir. Bunun Türkiye ile AB arasındaki ilişkilere paralel hale getirilmesi engellenerek olabilir. Yani "Türkiye AB'ye girecekse girer, o iş ayrıdır, bu iş ayrıdır" denilebilir.

BM bizden Kıbrıs sorununun çözümüne katkı yapmamızı istiyor. AB bizden Güney Kıbrıs Rum yönetimini tanımamızı istiyor. Şimdi bu, çelişki.

Bu çelişkinin altında, Güney Kıbrıs Rum yönetiminin sanki Kıbrıs'ın bütününün temsilcisiymiş gibi kabul edilip AB'ye tam üye yapılmış olması yanlışı yatıyor. Bu yanlış yapıldığı zaman biz dile getirdik. Şimdi bu hatayı düzeltmeye çalışıyoruz.

Türkiye AB'ye girdiği anda bilin ki, Kıbrıs sorunu sorun olmaktan çıkar. Şimdi tam tersi yapılıyor.

BBC Türkçe: Ama Türkiye'nin üyeliği konusunda 10-15 yıllık bir süreçten söz ediliyor.

Baykal: Ama 40 yıllık bir geçmişi olan bir sorunu konuşuyoruz. Önümüzdeki dönem için de kimsenin garantisi yok. Türkiye'nin AB'ye girmesi halinde Kıbrıs sorunu diye bir sorun kalmaz. Bunu sağlamak lazım. Eğer bu yapılabilirse, ben inanıyorum ki, AB'ye Türkiye üye, Yunanistan üye, Güney Kıbrıs Rum yönetimi üye, Kuzey Kıbrıs da kendi kimliğini orada sürdürüyor. Avrupa Birliği müktesebatının, ilkelerinin, kurallarının geçerli olduğu bir coğrafyada bir problem olur mu artık, Türkiye ve Yunanistan üye olduktan sonra?

Bu kadar sade bu iş, ama bu yapılamıyor. Herkes farklı anlayış içinde olayı karmaşıklaştırmaya gayret ediyor.

BBC Türkçe: Daha yakın vadede Türkiye'nin karşısına çıkacak olan bir sorun da limanlar konusu. AB'nin karşı deklarasyonunda, gümrük birliği anlaşmasına ilişkin ek protokolü Türkiye'nin bütün AB üyelerine tam ve ayrım yapmaksızın uygulaması isteniyor. Varsayalım ki, Rum kesimi ve Malta'dan iki gemi yola çıktı, İzmir limanına geliyor. Türkiye ne yapacak?

Baykal: Bu işte az önce söylediğim gelişmenin bir parçası. Ben size olayı tersinden söyleyeyim: Türkiye o gemileri kabul ettiği zaman, hatta daha ilerisini söyleyeyim Güney Kıbrıs Rum yönetimini tanıdığı zaman, yani Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne Ankara'da büyükelçilik açtırdığı, bayrağını da çektirdiği zaman, siz Türkiye'nin AB'ye tam üye olacağının garantisini verebiliyor musunuz?

Siz bunun Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yaşayan insanların haklarını, özgürlüklerini, kazanımlarını güvence altına alacakları bir Kıbrıs çözümüne katkısı olabileceğini düşünüyor musunuz?

Bunlar olmayacaksa Türkiye ne hakla bu istikameti açabilir? Sanki bunlar olacakmış gibi. Biz bununla neyi sağlamak istiyoruz, Türkiye'nin AB'ye üyeliğini sağlamak istiyoruz; ona yardımcı olmaz. Kuzey'de bir denge, barış, huzur, uyum sağlansın, buna yardımcı olur mu? Olmaz, tam tersine Rum direncini, uzlaşmaya sırtını dönen anlayışını ödüllendirmek olur.

Yani olayı baştan düşünmek lazımdı. Sürüklenerek olmaz. Türkiye'nin yaptığı hata, 17 Aralık'ta ve daha önce 5 Ekim'de yapılan açıklamalar karşısında gerekli tavrı takınmamasıdır.

Maalesef başbakan, 5 Ekim'deki rapor karşısında, 'uyumlu ve dengeli rapor' dedi. Orada iş bitti. Sen kavramamışsın meseleyi, bak buralara geldi. 17 Aralık'ta imza atmaya kalktığı zaman ben "Atma imza" dedim. Belki o sırada imza atılmamış olsa kısa bir kriz çıkabilirdi ama Avrupa şunu görmek durumundaydı: Türkiye'yle iş yapacaksan ciddi yapacaksın.

'Müzakereler kesilir'

BBC Türkçe: 3 Ekim'de müzakerelerin başlaması öngörülüyor. Bu koşullarda nasıl ilerleme sağlanacak?

Baykal: Müzakere bir noktada kesilir. Ben teşhisimi söyleyeyim size. Bu 3 Ekim'de başlar ya da başlamaz, bunu bilemiyorum. Hükümetin orada direnme iradesi, kararlılığı ortaya çıkar mı onu bilemiyorum. Ama sıkışmaya başladığı açıktır hükümetin Türkiye'de. Haklı olarak sıkışıyor.

Bir ölçüde kendi yaptığı yanlışlıklardan dolayı, bir ölçüde Avrupa'nın yaptığı yanlışlıklar karşısında susmuş, sessiz kalmış, hatta onları teşvik etmiş olmasından dolayı bir açmazın içinde hükümet. Bunu görüyorum.

Ve Türkiye-AB ilişkilerinde bu tavır yardımcı olmuyor. Bu bizi tam saygın bir üyeliğe doğru götürmüyor. Bunu görüyorum. Bunun muhasebesini yapmamız lazım.

Yani bir yerde AB Türkiye'yi tam üye olarak kabul etmeye hazır değilse, zorla üye olacak halimiz yok. ''Siz bilirsiniz, kusura bakmayın'' deriz ve oturulur Avrupa belki yeniden değerlendirme yapma gereğini anlar, Türkiye'nin değerini önemini yeniden bir gözden geçirir. Öyle bir anlayışa gelirse yeniden başlanabilir.

BBC Türkçe: Peki ilişkiler nasıl bir statüde olacak? Eğer üyelik olmuyorsa, iki ortak gibi olabilir mi?

Baykal: O zaman müzakere olmayacak, herkes kendi yoluna gidecek.

O zaman böyle bir angajman içine girmenin bir anlamı yok. Türkiye eli mahkum sayılırsa, sürekli böyle kabul edilemez tekliflerin baskısı altına alınır.

'Çoktan masadan kalkmış olurdum'

BBC Türkçe: Siz varsayalım ki başbakansınız, önünüze ne gelirse sizin için masadan kalkma nedeni olur, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak. 3 Ekim'den sonra.

Baykal: Çoktan masadan kalkma nedeni bana söylenmişti. Masadan kalkmış olmamız, bizim AB karşısında olumsuz bir tavır takınmamız nedeniyle değil.

Tam tersine AB'yle ilişkilerimizi olumlu bir zemine sokmak için biz zamanında masadan kalkmak gerektiğine inanıyoruz. Geç kalınmıştır.

Yani 5 Ekim'de hazırlanan rapora "Bu uygun değil" demek lazımdı. 17 Aralık'ta o imzayı atmamak lazımdı. 17 Aralık'ta tam üyelik dışında bir ilişki biçimini öngören modeli sanki biz de kabul edecekmişiz gibi bir umudu, bir izlenimi vermemek lazımdı.

Şimdi bunları verdiniz, bu sonuçlar doğdu. Bunlarla gidilir mi? Gidilmez. Hükümet de bir süre sonra görecektir bunu. Şimdi gidebilir. Bir süre daha gidebilir. Ama buradan çıkış yok.
BBC Türkçe
Yayın Tarihi : 30 Eylül 2005 Cuma 00:57:46
Güncelleme :30 Eylül 2005 Cuma 01:31:58


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?