22
Mayıs
2024
Çarşamba
SİYASET

Baykal dedik,‘Hep kal’’ demedik

 Muhalifler, başkentte reklam panoları aracılığı ile CHP lideri Deniz Baykal'ı istifaya çağırdı

CHP’liler partilerinin 9 Eylül’de kitlesel olarak Anıtkabir’e gidecek. Sarıgül ise ise aynı gün genel merkez önünde eyleme hazırlanıyor

CHP Genel Sekreteri Önder Sav, yayınladığı genelgeyle CHP’lileri, partinin 84. kuruluş yıldönümünün kutlanacağı 9 Eylül’de Anıtkabir’de buluşmaya çağırdı. Muhalefet ise aynı gün Genel Merkez önünde gövde gösterisi yapmaya hazırlanıyor. Yurt gezilerini sürdüren Mustafa Sarıgül, Baykal’a eleştirilerini yoğunlaştırıyor.

Kitlesel katılım

Önder Sav’ın yayınladığı genelgede, partinin kuruluş yıldönümü olan 9 Eylül’de Genel Başkan Deniz Baykal’ın başkanlığında Anıtkabir’de buluşacaklarını belirten Sav, şunları kaydetti:
“Bu yıl yıldönümümüzü Merkez Yönetim Kurulu, Parti Meclisi ve Yüksek Disiplin Kurulu üyelerimizle CHP’de geçmiş dönemlerde görev üstlenmiş, partimizin başarısına önemli katkıda bulunmuş parlamenterlerimizle, halen milletvekili, il ve ilçe başkanı, yönetim kurulu üyeleri ve belediye başkanı, belediye meclisi ve il genel meclisi üyesi olan arkadaşlarımızla ve tüm partililerimizle birlikte kutlayacağız. Partimizin kuruluşunun 84. yıl dönümünde Genel Başkanımızın başkanlığında 9 Eylül günü saat 10.30’da Anıtkabir’de buluşacağız.”

999 çağrısı

Öte yandan CHP yönetimi Genel Başkan Deniz Baykal başkanlığında 9 Eylül’de Anıtkabir’e gitmeye hazırlanırken, muhalifler de genel merkeze karşı bayrak açmayı sürdürüyor. 9 Eylül’de yandaşlarıyla birlikte CHP Genel Merkezi önüne gelerek, Baykal’a istifa çağrısı yapmaya hazırlanan Mustafa Sarıgül, aynı çağrıyı afişlerle de gerçekleştiriyor.
Baykal muhaliflerinden Mustafa Sarıgül, dün Diyarbakır’daydı. “CHP ve Atatürk adına Güneyodoğu ve Diyarbakır halkından özür dilemeye geldiğini” söyleyen Sarıgül kentte 200 tekerlekli sandalye dağıttı. Sarıgül burada yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Parolamız 999’dur. Hedefimiz iktidardır. Bütün yurttaşlarımızı 999 parolamıza destek vermeye ve 9 Eylül’de CHP önündeki demokratik eylemimize katkı sunmaya çağırıyorum. 9 Eylül’de iki senaryo yaşanacak. Ömür boyu muhalefette kalmak isteyenler, itaatkar ve köleler Baykal’ın peşinden gidecek, sosyal demokratları, özgürlükleri iktidara taşımak isteyenler de CHP Genel Merkezi önünde buluşacak. Biz ’40 yıldır Baykal’ dedik ama ’hep kal’ demedik. Bizim hareketimiz Erdal İnönüleri, Altan Öymenleri, Onur Kumbaracıbaşıcıları bir araya getirme hareketidir.”

‘Siyasi değil, insani çalışma içindeyiz’

Deniz Baykal, milletvekili Ergün Aydoğan’ın oğullarının sünnet töreni için gittiği Balıkesir’de siyasi gelişmelerle ilgili soruları yanıtlamak istemedi. Baykal, “Şimdi siyasi değil insani boyutu ağır basan bir çalışma yapıyoruz. Siyaset değil, muhabbet içindeyiz” dedi.

BLAIR ÖRNEĞİ

CHP 84. kuruluş yıldönümünü kutlamaya hazırlanırken Ankara’daki billboardlara da asılan afişlerde Baykal istifaya çağrılıyor. Dört farklı şekilde hazırlanan afişlerde vatandaşlar, 9 Eylül’de CHP Genel Merkezi önünde toplanmaya çağrılıyor. Bir diğer afişte, İngiltere eski Başbakan’ı Tony Blair ile Almanya eski Başkanı Schröder örnek gösteriliyor ve Baykal’dan istifa etmesi isteniliyor. Afişlerin Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül taraftarlarınca hazırlatıldığı ve astırıldığı belirtildi. Baykal muhalefetinin önde gelen isimlerinden Sarıgül, bir yandan da yurt gezilerini de sürdürüyor.

STAR
Yayın Tarihi : 3 Eylül 2007 Pazartesi 08:23:52
Güncelleme :3 Eylül 2007 Pazartesi 08:23:43


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
İbrahim ÇAKICI IP: 85.108.253.xxx Tarih : 3.09.2007 00:03:24

YİNE ISITILIP ÖNÜMÜZE KONMUŞ BİR SARIGÜL YEMEĞİ! BU KEZ MUTFAKTA STAR VAR. BİZİM BÖYLE YÖNLENDİRME HABERLERE YAPTIĞIMIZ YORUMLAR SONRAKİ GÜNLERDE ARTIK KİMSENİN GERİ DÖNÜP OKUMAYACAĞI ZAMANA ATILSA DA YAZMAYA DEVAM EDECEĞİZ. İŞTE İNTERNETTEN SARIGÜL HAKKINDA YAPTIĞIMIZ ARAŞTIRMALARDAN BİRİNİN GİTTİĞİ YER. Mustafa Sarıgül Cantemir Mustafa Sarıgül, 1956 doğumlu. Erzincan, Ilıç Kuruçay köyü nüfusuna kayıtlı. Ataköy 11. Kısım no: 26 adresinde oturur, evli, 2 çocuklu, okuryazar, halen Şişli belediye başkanı olarak görev yapar, şimdilik sabıkasız. Sarıgül, Şişli Ortaokulu ve Zincirlikuyu Yapı Teknik Lisesi’’ni bitirdikten sonra Marmara Eğitim Fakültesi’’nde okudu. Siyasete, 1974 yılında meslek lisesini bitirir bitirmez Şişli Gençlik Kollarında; iş hayatına ise 7 Şubat 1979’’da Müşteriler Dairesi Tahsilat Müdürlüğü`nde 9494 numaralı üniformayla İETT’’de başladı, daha sonra ticarete atıldı. 1987’’de 18. Dönem İstanbul Milletvekilliği ve TBMM Başkanlık Divanı Üyeliği yaptı. Daha önce bahsettiğimiz Mehmet Ercan Vuralhan'ın Milli Savunma Bakanlığı yaptığı dönemde, ardı ardına yere çakılan, içinde 38 şehitin can verdiği CASA uçakları ihalesindeki şaibeler üzerine dönemin SHP Milletvekili Tevfik Koçak, iddiaları soru önergesiyle Meclis gündemine taşımıştı. Sonra Sarıgül, Koçak’’ı aradı, kendisini CASA'nın Türkiye Temsilcisi Zeynel Abidin Erdem ile tanıştırmak istediğini söyledi. Ertesi sabah bir otelde kahvaltı yaptılar, derken soru önergesi “sahte imza” ile geri çekildi. Meclis'te yaşanan bu skandal uzun süre tartışıldı. Sahte imzayı atanın Sarıgül olduğu iddiaları da, diğerleri gibi öylece kalakaldı. Sarıgül konu hakkında tek kelime etmedi. Aynı dönemde şarkıcı Hülya Süer’’le olan evlilik dışı ilişkisi magazincilerin, mafyayla olan ilişkileri de istihbaratçıların gündemindeydi.. Mustafa Sarıgül, meclis dışı kaldıktan sonra olaylı 1992 Şişli ilçe kongresinde, İbrahim Atmaca adındaki partilinin bir gözünün kör edildiği kongreden sonra ihraç istemiyle disipline verildi. İhraç kararını beklemeden istifa etti. Parti üst yönetimindeki “ağabeyleri” dönüşünü olanaklı kılmak için ihraç kararının çıkmasını önlemek istediler ama başaramadılar. O da Romanya'nın yolunu tuttu ve fırıncılığa başladı. Sarıgül, Romanya’’da 3 ekmek fabrikası kurdu. Sonra fabrikalarını iyi bir fiyata satıp Türkiye'ye döndü. İstanbul'da 5 benzin istasyonu açtı ve bunları işletti. 7 Eylül 1995’’de 335027 sicil numarasıyla Vefa Petrol AŞ, kuruldu. Kasımpaşa ve Fulya’’da Shell benzin istasyonları işleten Mustafa Sarıgül’’ün kurucusu olduğu bu şirketin Yönetim Kurulu üyeleri arasında İslam Yakut ve yeğeni Erhan Yakut’’da vardı. Narkotik Şube polisleri gibi bu sayfanın okuyucuları da Yakut soyismini ve Mustafa Bayram’’la olan ilişkilerini gayet iyi hatırlayacaklarıdır. 1990’’ların son yıllarından sonra ise Mustafa Sarıgül’’ü tanımayan kalmadı. Cuma günü Camilerde, cumartesi günü Sinagoglarda, pazar günü Kiliselerde, boy gösterdi. Cem evlerini de unutmadı. Belediye Başkanlığı yaptığı sırada; çapına bakmadan 19 Mayıs’’ta Samsun’’a giderek, mesaj verme densizliği, kaynakları belirsiz Anadolu gezmeleri, CHP Genel Başkanlığı komedisi, başına kalpak geçirme merasimi, Atatürk’’ü ve dini konuşmalarına alet etme becerisini de yine aynı “gülümüz” gösterdi. Sarıgül bir yandan da kendi reklamını yapmaya çalıştı, prim de yaptı. Böylece reklamcıların "Kötü mal reklamla daha çabuk batar" sözünün de ne derece mesnetsiz olduğunu öğrenmiş olduk! Mustafa Sarıgül’’ün marifetleri, ortaklıkları, bağlantıları ve burnunu soktukları işlere dair iddialar ve yaşananlar saymakla bitecek gibi değil: Mafyayla, aşiretlerle, bankalarla, kulelerle, ihalelerle, Bülent Ersoy’’la, 14 günlük ABD yetiştirme kampıyla, Soros’’la, Alman Sosyal Demokratlarla, Romanya Cumhurbaşkanı’’yla vs. vs. İddiaların hepsi bir yana aslında ben Mustafa Sarıgül’’ü severim. Şaşırmayın hemen, anlatacağım: Her şeyden önce bu adam vefâlı! Kurduğu şirketin adına bakın: Neymiş? Vefa Petrol! Demek ki bu adam yediği ekmeğin hakkını verir, ekmek yediği kaba pislemez! Bu şirketin adı bile sizi iknâ etmediyse, ikinci bir vefâ örneği anlatayım. Bugün uzun zamandır gitmediğim bir parka gittim. Maçka’’da bu park, Şişli Belediyesi sınırlarında. Eskiden adı sadece “Maçka Parkı”ydı. 2003 yılında ise adı "Maçka - Dimitrie Cantemir Parkı" olmuş birde büst kondurulmuş on metre yukarısında Türk Büyükleri’’nin büstlerinin bulunduğu parka. Büstün üzerinde aynen şunlar yazıyor: Dimitrie Cantemir Romen Prensi (1673-1723) 1698 -1710 yılları arasında İstanbul'da yaşadı. Tarih ve Musikî araştırmacısı. "Osmanlı Devleti'nin yükselişi ve gerileyişinin Tarihi" adlı bilimsel eserin yazarı. Bu yere 330. doğum yılı anısına "Maçka - Dimitrie Cantemir Parkı" adı verilmiştir. Şişli Belediye Başkanlığı 2003 Eve gelip internete girdiğimde; büstün törenle açıldığını, törene; Romanya Cumhurbaşkanı İon İliescu, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Beşiktaş'ın Rumen teknik direktörü Mircea Lucescu ve Kürşat Tüzmen’’in de katıldığını öğrendim. Büstün dikildiği tarih 1 Aralık. Yani Romanya'nın Tansilvanya ile birleşmesi nedeniyle her yıl kutlanan Birleşme Günü. Romanya Başkonsolosluğu’’nun her yıl 1 Aralık’’ta verdiği davetlerin vazgeçilmez konuğu ise Mustafa Sarıgül. Türk topraklarında dikilen bu büstte, üstünkörü anlatılan kişi aslında Boğdan Voyvodası Kantemiroğlu’’dur. Osmanlı yöneticilerinin güvenini kazandıktan sonra babasının yerine “prensliğe” geçen Kantemiroğlu’’nun ilk işi, itimat ettiği bir adamını Rus Çarı Deli Petro’’ya göndererek Boğdan’’nın anahtarını Çar’’a teslim etmek olmuştur. İsmail Hakkı Uzunçarşılı “Büyük Osmanlı Tarihi” (cilt 6, sayfa 63) adlı eserinde Kantemiroğlu ile Çar Petro arasında Boğdan’’ın Rusya’’ya teslimi için Temmuz 1711 (1123 Cemaziyelahir) gizli bir anlaşma yapıldığını ve buna müteakip bölgede bir kısım boyarların (Boyar: Nüfus sahibi Rumen ünvanı. Eflak ve Boğdan beyinin meclisinde önemli yere sahipdiler.) isyan ettiğini yazar. Aynı yıl yapılan Prut Savaşı Osmanlının zaferi ile sonuçlanınca Kantemiroğlu Rusya’’ya kaçmak zorunda kaldı. Osmanlı bunun üzerine bir geleneğini değiştirdi ve Voyvodaları bölgeden değil İstanbul’’dan atamaya başladı. O büstte yazılan “bilimsel” denen kitabı ise günümüz İngiliz tarihçileri bile yerden yere vurdu. Kitabı Kantemiroğlu Boğdan’’dan kaçtıktan sonra, Rusya’’da 1714-1716 yılları arasında Latince yazdı. Batı'da Osmanlı Devleti konusunda oluşan önyargıların büyük kısmına da bu kitap vesile oldu. Kantemiroğlu bu “bilimsel” kitapta, Avrupa devletlerine Türkler'i yenilgiye uğratmak için hayati önem taşıyan siyasal ve askeri öğütler de vermekten geri kalmadı. Petro onun yazdığı eserin bir an önce Rusça'ya çevrilmesi için emir verdi. Roma-Germen İmparatoru 6. Charles verdiği hizmetler karşılığında Cantemirlerini Roma-Germen Prensi sıfatıyla onurlandırdı. İngiltere Kraliçesi Caroline ise uzun yıllar bu kitabı başucundan ayırmadı. Başbakanlık sevdalısı, geçmişi baştan ayağa şaibeli, densiz bir belediye başkanı da, üstelik bir Devlet Bakanı’’nın katıldığı törende Şişli’’nin temsili altın anahtarını Romanya Cumhurbaşkanı’’na veriyor aynı 1711 yılında Kantemiroğlu’’nun, Deli Petro’’ya Boğdan’’ın anahtarını verdiği gibi. Devlet güçlüyse bunlar gizli olur, yok değilse işte böyle resmi törenle… Bu kadarını Sarıgül'ün genel kültürsüzlüğü ile açıklamak saflık olur heralde. Şimdi sanırım Sarıgül’’ün vefâsını daha iyi anlatabilmişimdir. Bir adamın gözünü kör ederek gittiği Romanya’’da 3 ekmek fabrikası açtı… Romanya’’dan çok ekmek yedi… Vefâsını Rumen bir hainin büstünü ihanet ettiği topraklara dikip, adını da bir parka vererek ödedi. Ertesi yıl da Romanya Cumhurbaşkanı’’nın elinden Bükreş’’te “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” aldı. Yayımlanan bir iki haber sadece. Gerisi yok... Heykel iki yıldır aynı yerde. Her şey açık! Her şey milletin gözünün önünde oluyor. Sanki göz göre göre bu milletle alay ediyorlar. "İşte bu kadar kültürsüz, köksüz, ruhsuz, vurdumduymaz, kendinizden, tarihinizden bi-habersiniz" der gibi. Artık ne desem az gelecek! Dikkat! Bu anıt hain olabilir Dün Maçka Parkı'na dikilen bir anıt herkesin kafasını karıştırdı. Çünkü anıtı dikilen Dimitrie Cantemir Osmanlı'da yetişmiş bir bilim adamıyken Rus Çarı Deli Petro'nun safına geçmiş ve adı haine çıkmıştı Şişli'ye bir hainin anıtı mı dikildi? Dün Maçka Parkı'nda açılışı yapılan Dimitrie Cantemir anıtı yanında bu soruyu da getirdi. Mustafa Sarıgül ve Romanya Cumhurbaşkanı Ion İliescu, BJK Teknik Direktörü Mircea Lucescu ve Devlet Bakanı Kürşat Tezmen'in de katıldığı bir törenle bu yıl 330'uncu doğum yıldönümü kutlanan ünlü tarihçi, siyaset ve bilim adamı Dimitrie Cantemir'in büstünün açılışını yaptı. Sarıgül'ün '22 yıl İstanbul'da yaşamış ve İstanbul'da eğitim almış tarihçi, siyaset ve bilim adamı Dimitrie Cantemir'in Prof. Dr. Tankut Öktem'in emekleriyle ortaya çıkmış anıtını Maçka Parkı'nda açmaktan onur duyuyoruz' dediği törende Romanya Cumhurbaşkanı Iliescu da 'Dimitrie Cantemir'in anıtının İstanbul'un en güzel noktasında var olması, bizim için çok anlamlı bir jesttir' yorumunda bulundu. Ancak ortada aydınlatılması gereken bir soru vardı: 'İstanbul'un göbeğine anıtı dikilen Dimitrie Cantemir bir hain miydi? Padişah voyvoda yaptı Cantemir, Padişah 3. Ahmed'i terk ederek Osmanlı'nın en büyük rakibi Çar Deli Petro'nun safına geçmişti. Boğdan Prensi olan Dimitrie Cantemir (Kantemiroğlu), çocukluğunda İstanbul'a gönderildi. Enderun'da hem Doğu hem de Rum öğretmenlerinden Batı kültürünü edindi. Türkçe ve Rusça da dahil tam 10 dil biliyordu. 1710'da güvenini kazandığı 3. Ahmed tarafından Boğdan Voyvodalığı'na getirildi. 1711'de Türk-Rus savaşında, bağımsızlık dileğiyle Türkiye'ye karşı Çar Petro (Deli) ile birleşti. Bunun üzerine Babıali, kendisini azletmekle kalmadı, iki Rumen Prensliği'ne (Eflak ve Boğdan) Rumen asıllı voyvodalar atamaktan vazgeçerek İstanbullu Rumlar'dan prens seçmeye başladı. Savaşın Rusya tarafından kaybedilmesinden sonra Cantemir, Rus tabiiyetine girdi. 1714-1716 yılları arasında Latince yazdığı 'Osmanlı İmparatorluğu'nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi' isimli eseri 1835'e kadar bütün Batı'da Osmanlı İmparatorluğu konusunda başlıca bilgi kaynağı oldu. Cantemir büyük Avrupa devletlerine Türkler'i yenilgiye uğratmak için hayati önem taşıyan siyasal ve askeri öğütler verdi. Büyük Petro onun yazdığı eserin bir an önce Rusça'ya çevrilmesi için bizzat emir verdi. Roma-Germen İmparatoru 6. Charles verdiği hizmetler karşılığında Cantemir'i Roma-Germen Prensi sıfatıyla onurlandırdı. İngiltere Kraliçesi Caroline kitabını başucundan ayırmadı. Voltaire: Hainlik etti... Türkler'e karşı Ruslar'la, Almanlar ve Hıristiyan prensler arasında bir anlaşma yapılmasını savunan Cantemir'e en büyük eleştiriler ise kendisi de tarihçi olan Voltaire'den geldi. 1731'de yayınlanan 12.Charles'ın tarihi adlı eserinde Voltaire 'Cantemir hangi aileden gelirse gelsin tüm varlığını Babıali'ye borçludur. Beyliğinin beratını henüz almışken velinimeti olan Türk padişahına, daha çok umut bağladığı Çar'ın yararı için hainlik etti' deyerek eleştiriyordu. Voltaire, Cantemir'in kendi kişisel çıkarı için Rus yakasına itildiğini oysa bunun Eflak ve Boğdan halklarının çıkarlarıyla bağdaşmadığını da savunuyordu. Aynı zamanda Türk musikisinde önemli bir besteci olan Cantemir günümüze 32 eser bıraktı. Türkiye'de olduğu yıllarda Türkler'in eski ebced notasını ıslah etti ve birçok eserini bu notalarla yaptı. Yüzlerce saz eserinin günümüze kadar gelmesi onun sayesinde oldu. 'Osmanlı kültürüne katkısı büyüktür'-Doç. Dr. Selçuk Akşin Somel Sabancı Üniversitesi Tarih Bölümü Cantemir'in Osmanlı Devleti'ne ihanet etmiş olabilir. Savaş sırasında Rusya'nın tarafına geçmiştir. Ancak Osmanlı kültürüne ve musikisine çok büyük katkıları olan bir kişidir. Olaya 'ihanet' açısından bakmamak lazım. Osmanlı İmparatorluğu bir Türk devleti değildi. Kozmopolit bir imparatorluktu. Kandemir'in bir bilim adamı olarak da yazdığı yapıtlar, bugün bile Osmanlı İmparatorluğu konusunda yararlanılan en büyük kaynaklardandır. Ayrıca Rusya'ya ilticasından sonra ülkesine geri dönmek istemiş, ancak Çar, Cantemir'i bir esir gibi zorunlu ikamete tabi tutmuştur. Ve bir esir gibi vatanından uzakta ölmüştür. 'Heykeli Rusya'ya dikilebilirdi'-Prof. Dr: Semih Yalçın Gazi Üniversitesi Tarih Bölüm Başkanı Tarihi kayıtlara göre Dimitrie Cantemir, Osmanlı'ya ihanet edip Rus Çarı'nın hizmetine girmiş bir kişi. Edward Gibbon, Arnold Toynbee gibi İngiliz tarihçileri Cantemir'in tarihçiliğini de çok eleştirir. Musikide belirli bir mesafe kaydettiğini kabul etmekle birlikte büstünün dikilmesini gerektirecek kadar önemli hizmetleri olduğunu düşünmüyorum. Bir kişinin heykelinin dikildiği topraklarda çok önemli hizmetleri olması gerekir: Cantemir'in heykeli Rusya'ya dikilebilirdi. Ayrıca tarihi açıdan bakarsanız, zannedilenin aksine Osmanlı devleti bir Türk devletiydi. Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı devletinin devamıdır. Türk tarihi 2 bin 500 yıl önceye uzanır. Her bir noktasını sahiplenmeli ve bundan dersler çıkarmalıyız. Burak ARTUNER - Feride ÇIKIT Hakkı Devrim Bu aklı Sarıgül'e kim verdi? Fotoğrafta yan yana duran üç kişi: Romanya Cumhurbaşkanı İon İliescu, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ve Beşiktaş'ın Rumen teknik direktörü Mircea Lucescu... Misafirimiz Beşiktaş taraftarıymış. İstanbul'a gelmişken Lucescu'yu da göreyim demiş olabilir. Peki aralarında Sarıgül'ün ne işi var? Bu da sual mi? Şerefe heykel dikme töreni düzenlemiş. İstanbul'u ziyaret eden bir devlet başkanına otuz küsur ilçe belediyesinden birinin kristal anahtarını verecekmiş. Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen de oralardaydı. Ama en ortada, ev sahibi (!) Sarıgül. Devlet protokolü, vilayet protokolü, ilçe belediyesi protokolü bahislerine dalıp da işi uzatmadan asıl konuya girelim. Kim akıl verdiyse, anlaşılan büstü dikilebilecek bir Rumen büyüğü aramışlar ve bulmuşlar: Dimitrie Cantemir. Türkçe'siyle Kantemiroğlu. Boğdan voyvodaları soyundan. Çocukken rehin olarak İstanbul'a gönderildi, Türkçe, Rumca, Rusça, Latince, Arapça, Farsça, Almanca, Fransızca öğrendi. Türk müziği ve tambur dersleri aldı. 1710'da Boğdan Voyvodası. Deli Petro Osmanlılar'a savaş açınca İstanbul'a ihanet ederek Çar'ın emrine girdi. Ümidi Eflak ile Boğdan'ı kendi yönetiminde birleştirmek. Prut hezimetinden sonra Petro'-nun peşine takılıp Rusya'ya kaçtı. Orada prens muamelesi gördü, bir daha İstanbul'a dönemedi. Ama Türkiye'yle ilgili eserler verdi. Üç ciltlik Osmanlı İmparatorluğu'nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi bir batılının kaleminden çıkmış ilk Osmanlı tarihidir. Üçüncü Ahmed'e daha önce sunmuş olduğu Türk müziği konulu eseri de önemli; icat ettiği harf notasıyla Türk müziğini etkilemiş ve çok değerli bilinen besteler yapmıştır. Bütün bunlar doğru, ama Dimitrie Cantemir, Osmanlıların gözünde bir hain olmaktan kurtulamamıştır. Herhangi bir ansiklopedide okuyabileceğiniz bu bilgileri, aynı cumartesi günü hatırlayıp yazmak ferasetini Burak Artuner ve Feride Çıkıt adlı gazeteciler gösterdiler (Akşam, 6 aralık). Düşünüyorum, Sarıgül'ün maksadı neydi acaba diye? Böyle bir jesti gazete sayfalarında, ekranlarda görüntüleri çıksın diye yapmaz herhalde! Peki, Dimitrie Cantemir'in itibarını iade etme, heykelini dikme ve Maçka Parkı'na adını verme kararını alma ve uygulama yetkisi, Şişli ilçesi Belediye Başkanı'nda mıdır? Ben akıl erdiremedim! Hakkı Devrim Mustafa Bayram Mehmet’’ ten olma Emine’’ den doğma Mustafa Bayram, 1938 Başkale, Havzan doğumlu. Lise mezunu, tahmin edileceği gibi ithalat ve ihracat işleriyle uğraşıyor. Adı defalarca uyuşturucu kaçakçılığına karıştı, cinayetle suçlandı, çete kurdu, karakol bastı, polis dövdü. 2 dönem Van milletvekilliği yapmışlığı var.(ANAP ve FP’’ den) Evli, 14’’ ü erkek, 17 çocuğa babalık; Şerefhan aşiretine ağalık yapıyor. Bir oğlu uyuşturucusu bağımlısı, biri Van/Edremit’’ te belediye başkanı, bir diğeri ise 1994’’te Başkale’’de 63 kilo eroinle yakalanan, Levent Bayram. Aile Van’’ ın Edremit ilçesinde, 5 katlı bir apartmanda oturur. Binanın etrafı silahlı korumalar tarafından çevrilmiş haldedir. Bir polis baskının da suikast silahı olarak bilinen kanas bile çıkmıştır evden. Aile kız alıp, kız vermişdir diğer aşiretlerle; mesela Taksim’’ deki Yakut otelinin de sahibi olan Diyarbakır/Liceli Cumhur Yakut, damadıdır Bayramların. Cumhur Yakut’’un adı da “tonluk” uyuşturucu davalarının çoğunda geçer. Aralık 1997’’de meydana gelen ve uyuşturucu tarihine “TEM katliamı” olarak geçen olayda, Edirne’’de Avar Turizm’’e ait otobüste altı kişi, uyuşturucu hesaplaşması yüzünden öldürülmüştü. Narkotik polisine göre ölüm emrini veren kişiler uyuşturucu kaçakçısı Gafur Çalışkan ve Selahattin Büyüköztekin’’di. Tutuklanan Gafur Çalışkan, Mustafa Bayram’’ın damadı Cumhur Yakut’’un ortağıydı. 2001 yılında İstanbul’’da yakalanan 326 kilo eroinin üç sahibi, Cumhur Yakut, Gafur Çalışkan ve Naif Yavuztürk’’tü. Yavuztürk, Hüseyin Baybaşin’’in amcasının oğluydu ve soyadını değiştirmişti. Aynı dönemde “Timsah” adı verilen operasyonla yakalanan 316 kilo eroin olayında yargılanan sanıklar da, malın ticaretini yapan kişi olarak Cumhur Yakut’’un ismini verdiler. Olayda ismi geçenlerden biri de Urfi Çetinkaya’’nın ortağı Hasan Erkuş’’tu. Narkotik polise göre Erkuş, bu grubun 315 kilo eroinini satmıştı. Aile bireylerin suç dosyası da zann dosyası da hayli kabarık. Biz Mustafa Bayram’’a dönüp, sadece medyaya ve mahkeme dosyalarına yansıdığı kadarıyla sabık milletvekilimiz hakkında birkaç postit daha ekleyelim. Mustafa Bayram' ın, 1976 yılında Van'da kaleşnikof marka tüfeğine el koyduğu gerekçesiyle Asayiş Şube Müdürü Serper Baltacıoğlu'nu sokak ortasında tokatladığını, 1979'dan günümüze kadar birçok kez gözaltına alındığı ama son karakol baskını hariç hiç ceza almadığını biliyoruz. Bayram, 1985’’te uyuşturucu kaçakçısı olduğu bilinen Mardinli Cemal Sincar ile bir anlaşmazlığa düşer. Sincar, Bayram’’ın ağabeyi Ömer Bayram’’ ı öldürüyor. Sonra Bayram’’ın adamları Sincar’’ın yakınlarını uzun namlulu silahlarla taramış; 1 kişi ölmüş, 14 kişi yaralanmıştı. Saldırıya Bayram’’ın da katıldığı ortaya çıkmış, ama yine delil yetersizliğinden beraat etmişti. Daha sonra gazeteci Macit Gürbüz; Mustafa Bayram’’ın kendisinden Mardinli Cemal Sincar'ı vurmasını istediğini yazdı. Macit Gürbüz, anılarını yazdığı 'Kaç Pekekeli Ölmüş Abe' adlı kitabında, Bayram'ın bir kardeşini vurduğu öne sürülen Cemal Sincar'ın, Gazete Gazetesi muhabiri Kamil Başaran'ı öldürdüğü için tüm yurtta arandığını yazan Gürbüz, şu iddialarda bulunur: “Mustafa Bayram 2 kişiyle birlikte büroya geldi. Belinden bir 14'lü çıkartan Bayram; Buraya sizinle pazarlık etmeye geldim. Sincar sizin muhabirinizi, benim de kardeşimi öldürdü. Aha sana silah. Buraya gelirse hiç çekinme vur. Cinayeti üstlenecek çok adamım var. Bu işten seni tereyağından kıl çeker gibi kurtarırım, büronuzun etrafında 8-10 adamım var. Buraya gelmeden temizlenecek o it. Ama ben yine de sana bu teklifi yapıyorum. Bu bana uymaz diyorsan, yerini belirlersen polisten önce bana haber ver. O pisliği temizleyeyim. Benden bu iyiliği esirgeme... 1991'de ise Mustafa Bayram’’ ın işlediği öne sürülen cinayetle ilgili dosyası Van Ağır Ceza Mahkemesi'nden el çabukluğuyla çalınacaktı. 1994’’te Başkale’’de yakalanan 63 kilo eroin olayında oğlu Levent Bayram tutuklanırken o yine firar eder. Bu sırada Bayram’’ın imdadına 1995 milletvekili seçimleri yetişiyor. Arandığı için, soyadını “Bayrak” olarak gösterip ANAP’’tan milletvekili adayı oluyor. Adaylıklara itiraz süresi dolduktan sonra, Resmi Gazete’’de bu sefer soyadı doğru olarak yer alıyor. Böylece milletvekili seçilerek “dokunulmazlık” zırhına bürünüyor. Bayram milletvekili iken, 1997’’de Van’’da adamları ile birlikte Bruki aşireti mensupları ile bir silahlı çatışmaya girdi. Adli Tıp’’ın raporuna göre, iki kişinin öldüğü olayda, ölüm mermilerinden biri Bayram’’ın silahından çıkmıştı. Bayram’’ın yeğeni, Bruki aşiretinden eski Van Milletvekili Mirza Kurşunluoğlu’’nun bir oğlunu öldürüp, birini yaralamıştı. Bu yüzden iki aşiret arasında kan davası vardı. Van Ağır Ceza Mahkemesi, Bayram için 30 yıla kadar hapis cezası istedi ve dokunulmazlığının kaldırılması için Meclis’’e başvurdu. Ancak Bayram’’ın dokunulmazlığı, birinci Körfez Savaşı sırasında Kuveyt Kraliyet Sarayı’’ndan çalınarak Türkiye’’ye sokulmuş olan Picasso tabloları olayı sayesinde 27 Mart 2001 günü kaldırılabildi. Tablo olayıda 24 Mart 2001 akşamı İstanbul Üsküdar’’da bir sitedeki apartman dairesinde gerçekleşti. Van Milletvekili Mustafa Bayram, kendisini demir tüccarı olarak tanıtan bir kişiye Pablo Picasso’’nun “Palyaço” ve “Çıplak Kadın” tablolarını 10 milyon dolara satmak üzere İstanbul’’daydı. O akşam buluşmaya Mustafa Bayram, yeğeni İhsan Demir, şoförü ve koruması ile birlikte geldi. Yeğen İhsan Demir ile yapılan pazarlık sonucunda iki tablo için üç milyon dolara el sıkışıldı ve aşağı inildi. “Demir tüccarı” görünümündeki kişiler İstanbul mali polisiydi. Aşağı inilir inilmez polis kimliklerini gösterip, “Eller yukarı” dediklerinde Mustafa Bayram’’da en ufak bir telaş gözlemlenmedi. “Siz polisseniz, ben de devletin milletvekiliyim. Dokunulmazlığım var. Bana hiç bir şey yapamazsınız” dedi. Gerçekten de İstanbul polisi Milletvekili Bayram’’a hiç bir şey yapamadı. Son olarak da yine uyuşturucu bağımlısı oğlu Hamit’’ i, polisin elindeyken eroin krizine girip de konuşmasın diye, karakolu basarak kurtardı. Türkiye bu haberle çalkalandı. Van’’ı kimin yönettiği tartışmaları, Hüseyin Çelik’’ in “geçmiş olsun” telefonu gündeme geldi. Meclis soruşturma komisyonu görevlendirildi. Mustafa Bayram, bu olayda 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve karar Yargıtay'da onaylayıncaya kadar tahliye edildi. Dün ise 300 araçtaki 2 bin yakını tarafından coşkuyla memleketinde karşılandı. Tüm gazete ve televizyonlar haberlerini verdi. Uluslararası uyuşturucu kaçakçılığının geçiş noktası Van’’ da hala iktidar Mustafa Bayram’’ ın elide. Resmi rakamlara göre Van üzerinden yılda 50-70 ton uyuşturucu geçiyor. İhbar ise asla yok. Mikrofon uzatılan halk sadece, “Kardeşim adam oğlunu polisin elinden alıyor üstelik bir de polisi dövüyor. Bu adam beni sokağın ortasında alnımdan vurur. Geçmişte de zaten yaptı. Gidin başımdan” diyebiliyor. Yıllardır aranan ve İran uyuşturucu piyasasını elinde tuttuğu söylenen damat Cumhur Yakut’’un izine ise bir türlü rastlanamıyor. Olayın en önemli yanı, Mustafa Bayram’’ ın tüm suç dosyasına rağmen 2 dönem milletvekilliği yapmış olması. Sadece Mustafa Bayram değil, Doğu ve Güney Doğu Anadolu’’ daki aşiret reislerinin hemen hepsi oy uğruna partiler tarafından seçimlerde ilk sıradan aday olarak gösteriliyor. Suç dosyaları yok sayılıp, ödüllendirilircesine “dokunulmazlık zırhına” bürünüyorlar. Aşiret reislerinin seçim kaybetmek gibi bir derdi de yok. Alacakları kesin olan aşiret oylarının yanı sıra, bölgede ki seçimlerin güvenirliliği de çöpten çıkan oy pusulaları ile sorgulanır hale geliyor. Parti Genel Merkezlerinin tek derdi daha fazla oy. Bunun nasıl sağlanacağının pek önemi yok onlarca. Mustafa Bayram gibi adamların meclis çatısı altında ne aradıklarını kimse niye sormuyor? Çünkü başta ANAP, DYP, CHP, FP, RP, AKP de sadece oy getirdiği için bu adamlara kucak açtı. İşte Doğu da Demokrasi böyle işliyor. Seçim sandığının bile gitmediği köylerde, işler abartılıp seçmen sayısından fazla oy pusulası çıkıyor. Şimdi herkes (bende dahil) Mustafa Bayram’’ ı suçluyor; kimse bu adamları milletvekili seçtiren zihniyetten bahsetmiyor. Artık birileri hem Mustafa Bayram gibilere, hem de bunları siyasete sokanlara dokunabilmeli! Ayrıntılar ve kaynak için; Yeni Şafak’’ taki, Veli Toprak ve Hamdi Ateş’’ in hazırladığı yazı dizisine ve Aksiyon’’ daki Fuat Akyol’’ ın haberine bakabilirsiniz. Mehmet Ercan Vuralhan Bilmem hatırlar mısınız, bu yılın başında, eski Milli Savunma Bakanlarından Mehmet Ercan Vuralhan’’ ı Kartal Cezaevi'ne yolcu etmiştik… Yanlış anlamayın hapis falan değildi bu, 245 gün kadar sürecek kısa bir nadas dönemi diyelim. Vuralhan, çıkacağını günü saydı mı bilmiyorum ama ben saydım; eli kulağındadır, 1 aya kadar çıkar cezaevinden; çıkmadan bakanımızı bir daha hatırlayalım istedim. Mehmet Ercan Vuralhan, 1953 yılında Malatya'da doğdu. Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. 28 Aralık 1965'te Dışişleri Bakanlığı IV. Dairede aday meslek memuru olarak göreve başladı. 23 Haziran 1966'da aynı dairede 3. Katipliğe getirildi. 1 Nisan 1967 ile 31 Mart 1969 arasında askerlik hizmetini yerine getirdi. Askerlik dönüşü Batı Dairesinde 3. Katip olarak göreve başladı. 9 Ocak 1970'te 2. Katip oldu. 29 Haziran 1970'te Sofya Büyükelçiliği 2. Katipliğine görevlendirildi. 12 Kasım 1971'de Başkatip oldu. 31 Temmuz 1972'de Stutgart Başkonsolosluğu 1. Sınıf Konsolosluğuna getirildi. 7 Temmuz 1975'te aynı yerde Maiyette Başkonsolos olarak bulundu. 31 Ekim 1975'te Dışişleri Bakanlığı Araştırma ve Siyaset Planlama Genel Müdürlüğünde Şube Müdürü oldu. 5 Temmuz 1976'da Bütçe ve İdare Dairesi Şube Müdürlüğüne atandı. 29 Eylül 1977'de Lahey Büyükelçiliği Orta Elçilik Müsteşarlığına, 7 Temmuz 1978'de 3.Sınıf Büyükelçilik Müsteşarlığına, 28 Eylül 1979'da 2. Sınıf Büyükelçilik Müsteşarlığına, 14 Eylül 1981'de 1.Sınıf Büyükelçilik Müsteşarlığına terfi etti. 1 Ekim 1981'de aynı bakanlığın İdari İşler Genel Müdürlüğü I. Dairesinde 2. Sınıf Daire Başkanı olarak göreve başladı, 8 Kasım 1983'te Komptrolörlük ( İdari ve Mali İşler ) Daire Başkanlığına getirildi. 16 Mart 1987'de Riyad Büyükelçiliğine görevlendirildi. 17 Eylül 1987'de istifa ederek politikaya atıldı. İşte ne olduysa bu atılganlıktan sonra oldu . 1987 yılına kadar bildiklerimiz sadece bunlardan ibaretti; şimdi bir de “İcraatın içinden” tadında bakanımızı bir daha tanıyalım. Bakalım, kimmiş bu Bakan? Mehmet Ercan Vuralhan, 1987 Genel Seçimlerinde Anavatan Partisi saflarında Ankara’’ dan seçilen vekilimizdir. II. Özal Hükümeti’’ nin Milli Savunma Bakanıdır. (21.12.1987- 9.11.1989 ) Ardı ardına yere çakılan, içinde 38 şehidin can verdiği şaibesi çözülüp de, hala bilinemeyen, CASA uçakları ihalesini açan bakandır. 2000 yılında Balıkesir Manyas'ta “5 bin konut yaptıracağım” vaadiyle Kor İnşaat' a su basmanı ihalesi verip, firmadan teminat olarak aldığı 1.4 trilyonluk çekle kayıplara karışan bakandır. "Dolandırıcılık" ve "Çek Kanunu'na muhalefet etmek" suçlarından aranırken, Florya Atatürk Deniz Köşkü’’ndeki TBMM misafirhanesinde kalan bakandır. Polisin tesadüfen Bakırköy'de gözaltına alıp; üzerindeki TBMM kimliğinde isminin “Ercan Vuralhan” olarak geçmesi, tutukluluk kararının ise “Mehmet Ercan Vuralhan” adına olması nedeniyle, serbest bırakılan bakandır. Nihayet 4 yıl aradan sonra Sürmeli Oteli'nde tekrar yakalanınca suçunu inkar edip, sonra ağız değiştiren bakandır. Nazik ellerine kelepçe takılınca, nedense Derya Sazak’’ın aklına; “siyasetteki etik çöküntüyü” getiren bakandır. Son olarak da benim aklıma: şeref, namus, onur, haysiyet, insanlık, insaf …. kavramlarını getiren bakandır. Emin Çölalşan’’ ın 4 yıl önce arka arkaya yayımladığı rezaletin belgelerine rağmen, Kartal Cezaevinden çıkışta, yine işine devam edecek eski bakandır.