27
Mayıs
2024
Pazertesi
SİYASET

Doğrularıyla, yanlışlarıyla Ecevit

Kenthaber yazarı Erdem Yücel "Doğruları ve Yanlışları ile Ecevit’i Yitirdik" başlıklı yazısında Ecevit ile ilgili bilinen, az bilen veya unutulanları kaleme aldı... İlgi ile okuyucağınızı umarız.. 

Yakın tarihimizin büyük bir çınarı devrildi; Ecevit artık aramızda değil..

5 Kasım gecesi televizyonlar önce altı yazı, sonra da haber olarak Bülent Ecevit’in saat 22.40’da yaşamını yitirdiğini bildiriyordu. Bu ölüm toplumun birçok kesiminde şok etkisi yarattı. Oysa Ecevit 5,5 ay önce, beyin ameliyatı sonrası yoğun bakım ünitesinde yaşam destek bakım cihazına bağlandığında yaşamını yitirmişti. Yaşaması mucizelere bağlı idi. Bu süre içerisinde yalnızca 172 gün tıbbın son imkânlarıyla biraz daha yaşatılmaya çalışıldı. Sonunda solunum ve dolaşım yetmezliğinden ötürü seksen bir yaşında beklenen gerçekleşti.

Bülent Ecevit’in toplumda, siyasetimizde seveni de sevmeyeni de vardı. Onun ardından söylemediklerini bırakmayanların, kurduğu hükümetleri devirmek için ellerinden geleni ardına koymayanların ölümünden sonra yüzlerine üzüntülü bir ifadeler vererek demeçler vermelerini gerçekten çok yadırgadım. Sevilmeyen bir kişinin cenaze namazında imamın “Merhumu nasıl bilirsiniz “ sözüne istemeye istemeye “İyi bilirdik” yanıtını verenlere benzettim onları...

Bülent Ecevit, Büyük Atatürk ve İsmet İnönü’den sonra Türk siyasetine girmiş en dürüst ve kültürlü siyasetçilerden birisi idi. Elli iki yıllık siyasi yaşamında altı kez hükümet kurmuş, demokrasiye inanmış, bu düşüncesinden hiçbir zaman taviz vermemişti. Nitekim beyin kanaması geçirmesi de demokrasiden yana olduğunu gösterme çabasından kaynaklanmıştı. Danıştay’a yönelik gerici bir akımın saldırışında yaşamını yitiren 2.Daire Başkanı Mustafa Yücel Özbilgin’in 17 Mayıs’taki cenaze törenine katılmış ve aşırı yorgunluktan, o gece beyin kanaması geçirerek hastaneye kaldırılmıştır.

Türk siyasetine Karaoğlan olarak damgasını vurmuş, mavi gömleği, başındaki kasketi ile solun simgesi olmuştu. Tüm çabalarına rağmen Türk siyasetinin kısır çekişmeler içerisinde, milliyetçi düşünceye sahip olmasına karşılık, Türk solunu gerçekleştirememişti. Siyasi arena da seveni kadar sevmeyeni olduğunu da söylemiştim. Hükümet ettiği yıllarda doğru verdiği kararları olduğu yanlışları da vardı. Kuşkusuz, önümüzdeki günlerde ve yıllarda onunla ilgili belgeseller yeniden yapılacak, araştırmacılar konu üzerine eğileceklerdir. Doğrusu ile yanlışı ile bir yığın söz söylenecek ve yazılacaktır.

Batılı bir gazetenin yazdığı gibi Türk siyaseti içersinde örnek alınacak, ibret gösterilecek bir
siyasi devdi. Nitekim dünyanın önde gelen gazetelerinden Financial Times “Yirminci yüzyılın sonlarındaki Türk siyasetinde pigmelerin arasındaki az sayıda devden biri” demekten kaçınmamıştı.

Bülent Ecevit’in biyografisi günlerdir yazılı ve görsel basında yer alıyor. Bununla beraber yine de birkaç satırla de olsa aynı konuya biraz değinmek isterim Bülent Ecevit, Prof. Dr. Dr. Fahri Ecevit ile Ressam Nazlı Ecevit’in oğludur. Robert Koleji’ni bitirmiş, Hint felsefesi ile ilgilenmiş, şiirler yazmış entelektüel bir kişi idi. Ankara Hukuk Fakültesine 3 ay devam ettikten sonra Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi İngiliz Filolojisine kaydolmuştur. Bu arada Basın Yayın Genel Müdürlüğünde tercümen olarak çalışmış ve sonra İngiltere Büyükelçiliği Basın Ataşeliği kâtibi olmuştur. Ailesinin isteği ile 1950’de Türkiye’ye dönmüş CHP yayın organı Ulus ta çalışmaya başlamış, ardından CHP Çankaya Ocağına 1954’de kaydını yaptırarak fiilen siyasi yaşamına başlamıştır. Kusursuz yabancı dili vardı. Erken yaşta basına girmesinden ötürü üniversite diplomasını alamamıştı. Nitekim bazıları Onun ilk başbakanlığı döneminde “Lise mezunu Başbakanımız” gibi kendilerince alaycı ifadeler kullanmışlardı. Acaba bugün elinde helvacı kâğıdı olup da ortaya çıkanlarla Ecevit’in engin kültürü, karşılaştırılabilir mi? Bunu söyleyenler sonraki siyasetçiler gördüklerinde acaba o sözleri söyledikleri için hiç mi utanmadılar?

Ecevit siyasete erken mi girdi diye düşünenler olabilir? Tartışılır...

Bülent Ecevit, 1953 yılında CHP Gençlik Kolları Başkanı DR. Suphi Baykam’ın seçimi ve 1957 de Kasım Gülek’in ısrarı ile CHP milletvekili listesine alınmış ve milletvekili olmuştur. Oysa o günleri yakından bilenler gazetecilikten siyasete girmesi için zor ikna edildiğini söylüyorlar. Ardından 1960 ihtilalinden sonra 1961’de İsmet İnönü Hükümetinde Çalışma Bakanı olarak hükümetin en genç bakanıydı. Toplu sözleşme, Grev ve Lokavt Kanununun çıkmasında sarf ettiği emeğinden ötürü işçi dostu olarak tanınmıştır. 1965’den sonra CHP kurultayında genel sekreterliğe seçilmiş ve partide yeni bir kimlik arayışı içerisinde İsmet İnönü’nün 1965’den sonra ortaya attığı ortanın solu sloganını benimsemişti. Nedense bu söz sonradan Ecevit’e mal edilmiştir. CHP’nin Nihat Erim hükümetini desteklemesi üzerine genel sekreterlikten ayrılmış ve İsmet İnönü ile yol ayrımına gelmiştir. CHP 1972 kurultayında İsmet İnönü’nün “Ya ben ya Bülent” demesiyle fikir ayrılığının ne boyutlara geldiği anlaşılmaktadır. Kurultayda İnönü seçimi yitirmiş ve siyasetten çekilmiştir. Bence Bülent Ecevit’in siyasetteki ilk yanlışı da belki de çevresinin etkisiyle yaptığı bu erken çıkışıdır.

İlk kez 1974’te Başbakan olan Bülent Ecevit’i siyası yaşamında doğruları ve yanlışları vardır. İsmet İnönü gibi Cumhuriyet tarihimizin Atatürk’ten sonra ikinci büyük devini siyasetten saf dışı bırakması en büyük yanlışıdır. Demokrasi uğruna veya Milliyetçi Cephe Hükümetini devirmek için siyasi tarihe” Güneş Motel olayı” olarak geçen Adalet Partisinden ayrılan on bir milletvekili ile hükümet kurması ve bunlardan onuna bakanlık vermesi büyük bir yanlıştı. Necmettin Erbakan’ın başında bulunduğu Milli Selamet Partisi ile koalisyon kurması da bir başka yanlışıdır. Necmeddin Erbakan’ın koalisyon günlerinde “Kadayıfın altı kızardı, üstüne bakacağız” gibi siyasete yakışmayan sözlerini sineye çekmemeliydi.

Bülent Ecevit 1980 darbesi ile diğer liderlerle beraber Hamzaköy’e götürüldü. Siyasi partilerin kapatılmasıyla birlikte 30 Ekim 1980 de CHP başkanlığından istifa etti.1983’de “CHP misyonunun tamamladı, ben artık yokum” diyerek yıllarını verdiğini partisinden ayrıldı. Siyası yasaklar 1987’de kalkınca da DSP Genel Başkanı oldu. DSP, 18 Nisan 1999 seçimlerinde birinci parti olarak çıkınca da DSP-MHP-ANAP hükümetinin başbakanı oldu. Yıllar sonra Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş’i ekonominin başına getirilmesinde etkisiz kalması bir diğer yanlışı idi. Erken seçime gidişi ile AKP’nin yönetime gelmesine bilmeden, belki de yanlış yönlendirilme ile neden oldu. Bu arada yanlışlar birbirini izledi, Fethullah Gülen ile yakınlaşan tutumu, Müttefik güçlere zül derecesinde boyun eğen son padişah Vahdettin’e sahip çıkmaya çalışması ise hayretle karşılanmıştır.

Bülent Ecevit’in sağlığının bozulduğu son günlerde Başbakanlıktan ayrılması vereceği en doğru karar olacaktı ama bunu belki de eşinin ve yakın kurmaylarını etkisiyle yapamadı. Yapamayınca da yanlışlar peş peşe birbirini doğurdu...

Bülent Ecevit’ Türk siyasi tarihinde büyük yeri olan olumlu davranışları vardır. Bunların başında tutarlı bir devlet politikası gütmüş, batıya taviz vermemiştir. ABD başta olmak üzere bütün batıyı karşısına alan, 20 Temmuz 1974’de Kıbrıs harekâtını büyük azim ile başlatmıştır. ABD’nin haşhaş ekim yasağına karşı çıkış siyasetindeki başlı başına bir olaydır. Atatürk devrimlerine son derece bağlı olduğunu Fazilet Partisi’nin türbanlı milletvekili Merve Kavakçı’nın yemin töreninde bir kez daha göstermiştir. Kavakçı’nın Nazlı Ilıcak’ın eşliğinde türbanıyla oturum salonuna gelmesi üzerine ayağa kalkarak tepki göstermesi belki de yaptığı en doğru hareketlerinin başında gelmiştir. O gün ayağa kalkarak:

“Türkiye’de hanımların giyim kuşamına, başörtüsüne, özel yaşamlarına da hiç kimse karışmıyor. Ancak burası, hiç kimsenin özel yaşam mekânı değildir. Devletin en yüce kurumudur. Burada görev yapanlar, devletin kurallarına, geleneklerine uymak zorundadır. Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz” demiştir.

Bülent Ecevit’i haddi olan da olmayan da eleştirebilir. Ancak doğruluğuna, dürüstlüğüne hiç kimsenin bir tek söz söylemeye haddi yoktur. Politikamızda ismi şaibeye, yolsuzluğa karışmamış bir kişidir. Bir tek haram lokma ne kendisinin ne de ailesinin boğazından geçmiştir. Pek az kişinin bildiği bir olayı sırası gelmişken söylemek isterim; Başbakanlığı döneminde annesi Nazlı Ecevit Moda’da iki küçük oda ve bir salonlu dairesinde yaşamını sürdürmüş, bir trafik kazasında yaşamın yitiren teyzesi öğretmen maaşı ile geçinmiştir. Sıkıntılı günlerinde Nazlı Ecevit, Çelik Gülersoy’un düzenlediği köşklerine antika topladığı günlerde aileden kalan feracesini yanılmıyorsam elli liraya satmak zorunda kalmıştır.

Ecevit, duygusaldı, dürüsttü, avantadan, hortumdan uzaktı; bence ne üçüncü adam olarak tanımlanmalı ne de haksız olarak yerilmelidir...

Ecevit’e tanrıdan rahmet, eşine ve sevenlerine başsağlığı dilerim.
Erdem Yücel/Kenthaber
Yayın Tarihi : 11 Kasım 2006 Cumartesi 09:11:19
Güncelleme :11 Kasım 2006 Cumartesi 13:22:38


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?