22
Mayıs
2024
Çarşamba
SİYASET

DTP Kürtleri temsil edemez

Kürt meselesinin çözümü için devletin bu zamana kadar yaptıkları ve yapmadıkları tartışma konusudur hep. “Vaka nasıl oldu da bu hale geldi, kalıcı çözüm için nasıl adımlar atılmalı?” gibi birçok soruyla birlikte Kürt vatandaşlarımızın içinde bulunduğu durum da tartışılıyor. Kürt vatandaşlarımızın geneli için problem teşkil etmeyen sözde milliyetçilik ve ayrımcılık, bir fraksiyon tarafından ajitasyon malzemesi yapılarak ayrılık tohumları ekilmeye çalışılıyor. Peki, PKK çizgisine uzak, politik kirliliğe bulaşmamış Kürt vatandaşlarımız ne düşünüyor? Bu sorunun cevabını merak eden Dicle Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mazhar Bağlı birkaç arkadaşıyla birlikte yeni bir proje başlatmış durumda. “Kürt meselesinde yeni aktörler” konulu çalışma; bölgedeki ağalar, şeyhler, sivil toplum kuruluşları ve cemaatlerin önde gelenlerinin düşüncelerini kapsıyor. Doç. Dr. Bağlı’ya projeyi ve bölge insanının durumunu sorduk.

 

 

 



-Yaptığınız çalışmanın mahiyeti nedir?

Bu konuda sosyoloji bölümünden ve diğer bölümlerden iki üç akademisyen arkadaşla, bölgede kimi isimleri dinlemek ve bu konuşmalardan analizler yapmak maksadıyla yola çıktık. Çalışma devam ediyor. Bu konuda hem DTP hem de DTP’yi muhatap almak istemeyenler meseleyi tam olarak bilmiyor, halkı tanımıyor. Biz geride kalan; ancak meselenin içinde olan, onu yaşayan insanları konuşturmak istiyoruz. Kürt meselesinin çözülmesi için ezberler bozulmalı, yeni bir şeyler yapılmalı.

DTP, BÖLGE İNSANI ADINA KONUŞAMAZ; YENİ AKTÖRLERE İHTİYAÇ VAR

-Yeni aktörler içinde kimler olmalı?


Kürt meselesinin çözülmesinde yeni aktörlere ihtiyaç vardır. Eskileri artık bir kenara bırakmak lazım. Mesele çok karıştırılmış durumda. Yeni sözlere, yeni fikirlere ihtiyaç var. Meseleyi yaşayanlar ne düşünüyor aslında önemli olan bu. Politik kaygıları olmayan dinî cemaatler, sivil toplum kuruluşları, halk nezdinde itibarı olan ağalar, din adamları, şeyhler, âlimler neler söyleyecek bilmiyoruz. Bu çok önemli bir adım olacaktır. Bunlar bir an önce devreye sokulmalı, görüşleri alınmalı.

-Kürt meselesinin bu hale gelmesinde bu konuya öncülük edenlerin katı sol tutumları ve toplumdan uzak olmaları etkili olmuş mudur?

En büyük problem budur. DTP’nin oy kaybının iki sebebi, halkın muhafazakâr deerlerine, kültürel değerlerine uzak, hatta karşı oluşudur. Bu iki konuyu da temsil eden temellerden birisi din diğeri ise beğenmezseniz de ağalıktır. DTP ikisine de karşıdır. Ama halkın özgün yapısı budur. Bunu değiştiremezsin. Bu yüzden DTP bölge insanı adına bir şeyler söyleme hakkına sahip değildir. Sadece aldığı oy kadar konuşabilirler. Bunlar meseleye kimsenin müdahalesini istemezler. Oysa mesele artık farklı bir boyuta taşınmıştır.

HÜKÜMET İYİ DİPLOMASİ YÜRÜTÜYOR, AMA…

-ABD Büyükelçisi Ross Wilson’un bazı Kürt şahsiyetlerle görüşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?


Kürt meselesinin uluslararası hâle gelmesi daha önce başlayan bir süreçti. Kuzey Irak, İran, Suriye, AB, ABD’yi ilgilendiren bir sorun artık. Türkiye, AB çerçevesinde aldığı kararlarla burayı hesap etmek zorundadır; Amerika ile birlikte hareket etmek zorundadır. Adımlar özellikle diplomasi yoluyla atılmalı. Hükümetin bu alanda iyi bir diplomasi yürüttüğünü düşünüyorum açıkçası. Türkiye uluslararası kamuoyunun bilinen aktörleri olan güçleri dışlarsa kaybeder. Amerika Büyükelçisinin yemek vermesini içişlerimize karışmak türünden görmek yanlış olur.

- Seçimler öncesi ve sonrasında yakalanan yumuşak hava, yerini sert çıkışlara bıraktı. Bu değişim nasıl oldu?

Başbakan’ın bazı söylemleri, DTP’nin durumu germesi ve olayları kendi çıkarı için kullanması var. Ama son dönemlerdeki gerginliğin asıl nedeni hükümetin sadece ekonomi üzerinden bir politika ile konuya yaklaştığı imasında bulunmasıdır. Gerçi demokrasiden taviz verilmeyeceği de söyleniyor; ama Güneydoğu’yla ilgili pakette ekonomiden başka ne var? Hiçbir şey. Ben bu konuda Başbakan’ın doğru enforme edildiğini düşünmüyorum. Üstelik bu dezenformasyonun da AKP çevrelerince yapıldığını düşünüyorum.

-Ahmet Türk, “Etnik milliyetçilik çok tahribat oluşturdu” diyor. Bu çıkışı nasıl anlamak gerekiyor?

Bu sözü Ahmet Türk’ün söylemesi çok önemli değildir aslında. Ahmet Türk klasik DTP’li değildir. O bir ağadır. Toplumdaki birtakım travmalar ve ajitasyonlar üzerinden ve etnik göndermeler üzerinden çalışmalar olabilir. Kürtler bu konuda hep kullanıldı. Oysa genel anlamda Kürtlerin kimlikleri çok nettir. Ben Urfalıyım, sosyoloji okudum, gezmeyi seviyorum, çiğ köfteyi seviyorum işte bir de Kürt’üm.

-Çiğ köfteyi sevmek kadar etnik olmak Kürtlerin geneli için geçerli mi?

Herkes için böyle değildir; ancak etnikliğin belirleyiciliği bu kadardır işte. Hayatın bütününe, merkeze etniği koyduğunuz zaman herkesi mahkûm etmiş olursunuz. DTP açısından etnik kimlik bir ajitasyon konusu olabilir. Ama normal Kürt’ün gündelik hayatında sorun değildir. Kürdün etnikliği çiğ köfteyi sevmek kadardır. Bu etnik okumalar, kimlerle evleneceğimizi, hangi gazeteyi okuyacağımızı, hangi kahvede oturacağımızı belirleyen bir etnik proje haline getirilmek isteniyor. Dayatılmak istenilen budur. Etnisiteye sarılma bundan kaynaklanıyor. Kürt halkı için kimlik edinme patrikleridir bunlar. Kürtlerdeki etnik durum Batı’daki klasik etnik tanımı ile örtüşmüyor.

-DTP son dönemlerde laikliği de kullanıyor. Bu bir değişim mi, yoksa bilinçli bir hareket mi?

Bunu konjonktüre yarama adına yaptıklarını düşünmüyorum. Zaten mantıkları budur. Ortodoks Marksizm’e dayalı bir ideolojiyi benimsiyorlar. Ama yeryüzünde bunlar gibi Marksizm’i düşünen de kalmadı. DTP zaten dinle, toplumsal değerlerle arasında bir mesafe koyuyor.

-İddia edildiği gibi Güneydoğu’da bir radikal İslami yapılanma var mı?

Böyle bir yapı yok. İnsanlar siyasal İslamcılıktan yeterince ürkmüşlerdir. Güneydoğu’da ancak bu argüman birtakım güçler tarafından kullanılırsa tehlikeli olur. Ama buradaki tepki ve ön plana çıkarma çabaları, birilerinin önünü kesme amaçlı diye düşünmek lazım. Geçmişten izler taşıyor bu politika.

TEK PARTİ DÖNEMİYLE GELEN KIRILMA

-Nasıl bir bağ var bu konuda?

Bu konuda Osmanlı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin refleksleri farklı olmuştur. Cumhuriyet ideolojisi toplumla arasında ortak bir payda kurma, bir ideoloji oluşturma anlamında sorunlar yaşamıştır. Bu sorunların en görünür biçimde yansıdığı alanlar ise etniklik ve dindir. Kolektif bilinci sağlayan; ortak tarih, değerler, dil ve kültürdür. Ortak kültür kavramı içerisindeki sınırları daraltıp mikro bir alana hapsettik. Osmanlı’da bu anlamda herkesi içine alan kolektif bilinç vardı ve bu farklılıkları sorun olarak görmüyordu. Bu dönemde sembolik olarak hilafetin varlığı da çok önemli. Hatta Kazım Karabekir hilafetin kaldırılmasından sonra özellikle Kürtler yönünden bir sorunun başladığını söylüyor.

Meselenin kırılma dönemi ise tek parti dönemidir. Tek partinin kültürel politikalarıdır. Tek partinin genel anlamda toplumla arasında kurduğu ilişkiden kaynaklanan ciddi sorunlar var. İsmet İnönü, bir seferinde Suriye, İran, Yunanistan, Irak düşmanımızdır deyip ardından askerlere yaklaşın size bir sır vereyim diyor; “Halk da düşmanımızdır.” Bu bir anlayıştır. Halkı bu konsept ile ele alıyor.

-Kürt etnik hareketlenmesi veya etnik yanının belirgin bir soruna dönüşmesi bu dönemde mi başlıyor?

Tabii etnik hareketlenmenin asıl başlangıç noktası İnönü dönemidir. Tekçi bir yaklaşım, tek millet, tek ulus, tek dil zorunlu bir politika haline geliyor. Tek bayrağın içine çok şeyi koyabilirsiniz, tek milletin içine de koyabilirsiniz. Söz gelimi biz Arnavutlarla kendimizi tek millet olarak görebiliriz eğer milleti etnik referansla tanımlamasanız. Ama etnik olarak bu tekliği tanımlarsanız sorun oluşturur.

BÖLÜCÜ DEĞİL, BİRLEŞTİRİCİ FAKTÖRLERE ODAKLANMALI

-Konuyu bir sorun olarak tanımlamak sosyolojik açıdan doğru mu?

Etnik bir yapıyı sorun görmek çözüm kapılarını kapatıyor. Ayrıca bu tanım şık değil; meseleyi daraltıyor. Bir toplumu sorun olarak görmek doğru değildir. Sorun iki nedendendir bana göre; birisi devletin sorun olarak görmesi, ikincisi de Kürtler adına politika yapanların da Kürtleri sorun olarak görmesi. Kürtlerin kendilerini temsil sorunları da var. Kürtler adına siyaset yapanların söyleminin ana merkezinde Kürtlerin cahilliği ve ihaneti retoriği vardır. Bu da kendi kendinizi sorun haline getiriyorsunuz demek. Temsil edenlerin Kürtlerden uzaklaşmasıyla doğan sorunlar da var. Devletin tek parti yaklaşımı ile sürdürdüğü politikalarda sorun var. Kürt sorunu dedikleri, bir “sorun” değil, “vakıa”dır. Çarpıtılan, kendi alanı dışında farklı alanlara taşınmak suretiyle oluşturulmak istenilen bir mesele.

Haşim Söylemez-Aksiyon
Yayın Tarihi : 12 Aralık 2007 Çarşamba 19:26:08


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?