16
Mayıs
2024
Perşembe
SİYASET

Nasıl bir Irak; Irak’ta kimlerle?

Referans gazetesi yazarı  Cengiz Çandar,Güneydoğu sınırımızın hemen yanıbaşında bulunan Kuzey Irak veya Irak "Kürdistan"ı diye bilinen bölge hakkında bilgi içeren yazı yazdı... Çandar'ın bilgi dağarcığımıza katkıda bulunan "Nasıl bir Irak; Irak’ta kimlerle?" başlıklı yazısını aynen alıntılıyoruz...
 
Türkiye’deki en yaygın hastalıkların başında gelen “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak” hastalığının kendisini en çok dışarı vurduğu konuların başında Irak geliyor.


Özellikle, bizde Kuzey Irak diye adlandırılan ve Irak Kürdistanı’nın kastedildiği bölge; sınırımızın dibinde, Türkiye’nin Irak ile doğrudan temas noktası olmasına ve bölgedeki ekonomik faaliyetin belkemiğini Türk iş adamlarının değeri milyarlarca dolara varan sözleşmelerinin oluşturmasına rağmen, Türk kamuoyu ve siyasi elitin, bu bölgeye de ilişkin bilgisi çok zayıf.

Kuzey Irak ve Irak Kürdistanı adlarını bilerek farklı kullanıyorum. Kuzey Irak, başkent Bağdat’ın bir 100 kilometre kadar kuzeyinden başlayarak, Hamrin dağ sırasının üzerinde kalan ve Türkiye sınırına kadar uzayan bölge için kullanılan “coğrafi” bir tanım. Irak Kürdistanı ise bu bölge içinde yer alan ama bölgenin tümünü kapsamayan Dohuk, Erbil ve Süleymaniye vilayetlerinden oluşan “idari-hukuki” bir isim. Örneğin, Kerkük, Kuzey Irak’ta ama Irak Kürdistanı’nda değil.

Sorunun temelini, Türkiye’nin 2003’le birlikte Irak’ta gerçekleşen “paradigma değişikliği”ni görse bile kabullenememesi ve buna uygun yeni siyaset kalıpları geliştirememesi oluşturuyor. Ankara, Kuzey Irak’ın bir bölümünde “federal Irak” çerçevesinde bir “Kürt yönetimi”nin oluştuğunu ve kurumsallaşmakta olduğunu kabullenebilse ve buna uygun davranabilse, Türkiye ile Irak Kürtlerinin ilişkilerinde de, genel olarak Türk-Irak ve Türk-Amerikan ilişkilerinde de bugün geldiğimiz noktada olmazdık.

*** *** ***

Türkiye gibi yüzyıllara dayalı kuvvetli bir “merkeziyetçi devlet” geleneğinden gelen ve toplumunun “siyasi kültürü”de buna göre biçimlenmiş olan bir ülkede, yanı başında bir “federalizm” deneyimine tanık olduğunda, bunu sindirebilmek haliyle kolay olmuyor. “Federalizm”, Türkiye’de, neredeyse, “bölücülük” ve “parçalanma” ile eş anlamlı algılanıyor. Aslında, Irak Anayasası’na geçmiş olmasına, Irak’ın bir “federal devlet” haline gelmesine ve Irak federalizmi, “Kürdistan Bölge Yönetimi” ile uygulamaya geçmiş bulunmasına rağmen, Iraklıların da, bunu tam olarak sindiremediği görülüyor. Türkiye’nin bu konudaki “tutukluğu” bir nebze anlaşılabiliyor.

2007 başında, yani birkaç ay önce BBC, ABC News ve diğer belli başlı uluslar arası medya kuruluşları tarafından Irak’ta gerçekleştirilen bir kamuoyu yoklaması, bu konuda ilginç bulgular ortaya koyuyor. Üç seçenekli soru sorulmuş:

Bağdat’ta merkezi hükümet ile birleşik bir Irak (üniter devlet);
Bağdat’ta federal hükümet ile kendi hükümetleri olan bölgesel devletler (Irak Anayasası’nın öngördüğü şu andaki hukuki durum);
Ayrı bağımsız devletlere bölünecek bir ülke (taksim).
Bu üç seçenekli soruya Iraklıların verdiği yanıtlar hayli dikkat çekici. Nüfusun yaklaşık yüzde 60’ını oluşturan Şiilerin yüzde 41’i “üniter devlet”ten, yüzde 40’ı “federasyon”dan ve yüzde 19’u ise “taksim”den yana. Kürtlerin yüzde 49’u “federasyon” derken yüzde 30’u, üçüncü seçeneği yani “bağımsızlığı” benimsemiş. Nüfusun yüzde 17-20’si civarındaki Sünni Arapların yüzde 97’sinin tercihi, “üniter devlet”.

“Federasyon” yanlısı Şiiler de grup grup. Her biri, “federasyon”dan değişik anlamlar üretiyor ve bekliyor. Bu arada, çarpıcı rakam, Irak petrol zenginliğinin dörtte üçüne hükmeden güneydeki, büyük çoğunlukla Basra bölgesindeki Şiilere ait. Basra vilayetinin yüzde 46’sı “federalizm” yanlısı, yüzde 23’ü ise “bağımsızlık” yani “bağımsız Şii devleti”nden yana. Basra şehrindeki “federalizm yanlısı” oran, yüzde 54.

Irak Şiilerinin kayda değer bir bölümünün, “Irak milliyetçiliği”, bir başka bölümünün ise “Arap milliyetçiliği”ne tabi olduğu gözlemleniyor.

Böyle bir Irak fotoğrafı, Irak’ta işleri toparlamanın son derece güç olduğuna ve Irak’ın geleceğine uzun bir süre daha “belirsizlik” ve “istikrarsızlık”ın hükmedeceğine işaret ediyor.

*** *** ***

Kürtler açısından bakıldığında, “federasyon”, onları Irak devlet çatısı altında tutabilecek “asgari ortak payda.” Yukarıda sözünü ettiğimiz kamuoyu araştırmasının, ilk seçeneği, Kürtler için hiç geçerli değil. O nedenle, Irak’ta uygulanması artık imkansız bir seçenek. 2003’teki savaş öncesindeki “idari yapı”ya dönüş ile ilgili her çaba, son dört yıldır askeri çatışma ve şiddet eylemlerine taraf olmayan Kürtlerin, zaten “pamuk ipliği”yle bağlı oldukları Irak’ı terk etme sürecine sokacak.

Bu bakımdan, şayet Ankara, Irak’ın parçalanmasından endişe duyuyor ve bunun “Kürt bağımsızlığı”ndan kaynaklanacağını düşünüyorsa –ki, söylem ve davranışlar öyle gösteriyor- Bağdat’ta bir “Kürt Cumhurbaşkanı”nın bulunmasını, Irak’ı dış dünyada temsil eden makamda bir Kürt’ün oturmasını, yani Kürtlerin, Bağdat’taki iktidar paylaşımında iyi bir “hisse” edinmelerini ve kuzeyde “özerk yönetim”e sahip olmalarından yarar ummalı ve bunu desteklemelidir. Kürtlerin, bir “federal Irak”a “entegre” olmaları, Türkiye için en akla uygun ve kendi çıkarlarına hizmet edecek en doğru sonuçtur.

Irak’ta, arka planda da olsa, “oyuncu” olmadan, hiçbir ülke, Ortadoğu’da “nüfuz sahibi” olamaz. Türkiye’yi Irak üzerinden Ortadoğu’da “nüfuz sahibi” bir ülke olmaya, Sünni Araplar taşıyamaz. Çünkü, “Irak denklemi”nin aritmetik olarak güçsüz, “terör ve şiddet eylemcileri” olarak güçlü tarafı onlar. Üstelik, köktendinci partiler ve “Arap milliyetçiliği”nin denetimi altındalar. Şii Arapların ise, önemli bir bölümü “İran nüfuzu”na açık, Türkiye’nin “siyasi kültürü”nden çok uzaklardalar.

Türkiye’nin, Irak’ta ne yapması ve ne yapmaması gerektiği açık. Gözlerden milin, zihinlerde on yıllardır biriken, kendi vatandaşlarına da güvensiz tortuların kaldırılması halinde...





Cengiz Çandar/referans
Yayın Tarihi : 12 Nisan 2007 Perşembe 11:16:23


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?