26
Mayıs
2024
Pazar
SİYASET

Ordu çekildi sıra hükümette!

"Ordu sınırlarına çekildi şimdi sıra hükümeti kendi sınırlarına çekmekte!" DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk Vatan gazetesinden Mine Şenocaklı'nın sorularını yanıtladı...


Devletin hiç törpülenecek tarafları yok mu sizce?

Var. Devletin bugün elindeki en büyük güç nedir? Türk Silahlı Kuvvetlerimizin gücüdür. Ama son zamanlarda Türk Silahlı Kuvvetleri çok dikkatli davranıyor ve bugüne kadar geçen süreye bakılırsa hiç bu kadar dikkatli olmamıştı. Genelkurmay Başkanları hep demokrasiye bağlı kaldılar. Çok ağır koşullarla karşılaştılar. Onların kabul etmeyeceği bir hükümet tarzına bile müsamaha gösterdiler. Bu Türkiye’nin en büyük kazancıdır. Tabii bunu bir törpülenme diye kabul etmiyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sınırlarına çekildiğini düşünüyorum. Çok da doğru yaptılar. Şimdi sırada bu hükümeti, iktidarı sınırları içine çekmek var.

Asker sınırlarına kendi isteğiyle mi çekildi sizce? Yoksa hükümet baskısı ya da AB’ye uyum yasaları gerektirdiği için mi böyle oldu?

Kendi isteğiyle... Tabii güncel şartlar olabilir. Ama hiçbir silahlı kuvvet güncel şartları her zaman dikkate almaz, aşar onları. Şimdi kendi isteğiyle, kendi alanına çekilmiştir. Hükümetin de, yargının da kendi alanına çekilmesi için ciddi bir sağduyu anayasasına ihtiyaç var şimdi. İşte görüyorsunuz her konuda anayasa boşluğu, hukuksuzluk çıkıyor ortaya. Ceza usulünden ceza hukukuna, Siyasi Partiler Yasası’ndan Seçim Yasası’na her alanda abartılmış bir yasal düzenleme var. Bunları düzeltmeye muvaffak olursak Türkiye demokratik düzenini oturtur, o zaman da devlet iyi idare edilir... Bir de siyasette nezaket vardır, insanlık vardır. Türkan Saylan’a yapılan muameleyi ne hukukla anlatabilirsiniz, ne siyasetle. Orada da kusurlarımız var. Hayatının son döneminde bir büyük bilim kadınının sağlığına müdahale eden bir yargı olamaz. Yargı aynı zamanda istihbarat da alacaktır, bilgi de alacaktır, zaruretleri aşmayacaktır. Zaruretleri aşarak o değerli bilim kadınının evinde arama yapıldığı günkü manzarayı ben zihnimden çıkaramıyorum.

Peki cenazedeki manzara ahalinin bölündüğünü anlatıyor mu?

Bir bölümüyle anlatıyor. Çünkü hükümetin dahi cenazeye katılmaması bu bölünmenin sürdüğünü gösteriyor. Yani orada hükümet, tahmin ediyorum Saylan’ın cüzamla mücadelesine karşı olduğu için katılmamazlık etmedi. Ama onun kardelenlerine, onun kurduğu vakfa, onun Atatürkçü düşünceyi yaymak için ortaya koyduğu eğitim sistemine, çabalarına karşı ya katılmaya çekindi ya katılmak istemedi.

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, ’Orada hükümetten birini görmek istemezlerdi’ diyor...

Bu peşin bir hüküm. Belki de aksine sevinirlerdi. Ayrıca Nimet Çubukçu medeni biri. Tavrıyla, giyimiyle, kuşamıyla, eğitimiyle... Ona karşı bir hareket olacağını sanmıyorum.

Türkan Saylan’ın ’Bu ülkede asıl olan biziz’ diye bir açıklaması olmuştu. Bu sözlerin de eleştirilecek bir tarafı yok muydu sizce?

Ben Türkan Saylan’ın fikirlerine tamamen katılıyorum demiyorum. Ama Saylan mücadele kadını. Benim gençliğimde cüzzam ölümcül hastalıktı. Onunla mücadelesi hepimizin önünde yürüdü. Çok da zordu, riskli bir işti ama başardı. Bu çok büyük bir harekettir. Söylediklerine bakmayın. Hepimiz yanlış şeyler söyledik. Bir cümlede, bir virgülün yanlış yere konması bile manayı değiştirir. Hayatına bütün olarak baktığınız zaman iki büyük hadiseye hayatını koymuştur. Biri cüzzamla, diğeri de cahillikle mücadele... Türkan Saylan’ın bu iki eylemi bütün söylemlerini örter. Ama hükümetin en azından bu konuda, eğer cenazeye gitmeye çekindilerse, başka şekilde katılmalarını beklerdim. Daha ciddi olarak Türkan Saylan’ı radyolarda, televizyonlarda, basın yoluyla uğurlayabilirlerdi. Hatta evine gidebilirlerdi. İnanıyorum ki Nimet Çubukçu hanımefendi, o derneğe gitse sevgiyle karşılanacaktır. Hatta iki kardelen çiçeğiyle gitse, ayrışmayı önleyici bir adım atmış olacaktır.

Aydın Menderes kardeşimizdir... O istediğini söyler biz söyleyemeyiz

Aydın Menderes sizi ağır sözlerle eleştirip Demokrat Parti’den istifa etti... Ne hissettiniz?

Çok ağır şeyler söyledi ama o bizim kardeşimizdir. Ona söz söylemeyiz. Ama dikkat ederseniz partinin delegesi bilinçli, gerçeği görüyor. Sizin, benim hissettiklerimi onlar da hissediyor. Ben kendisini hep sevgiyle, şefkatle anmışımdır. Onu tanıdığımda 14 yaşındaydı. Yassıada’da, sadık bir yakını olarak annesine yardımcı oluyordu. Çok büyük felaketler geçirdiler aile olarak... O nedenle ona saygımızda, sevgimizde bir eksilme olmaz. O istediğini söyler, biz istediğimizi söyleyemeyiz. Onu kıramam.

DP, Aydın Menderes’i de kucaklayabilecek mi peki?

Gün gelir o da olur. Ben, Yassıada’da 14 ay boyunca onun ailesinin yaşadığı felaketi, babasına yapılan haksızlığı çok yakından takip ettim. Ona karşı zaaflarım var. Devlet, Menderes ve arkadaşlarını gerçekten öldürmüştür. Ama biz bu olayı unuttuk. Osmanlı bile son dönemlerinde bir başbakan asmamıştır. En son, Osmanlı Sadrazamı Benderli Ali Paşa 1821’de asılmıştır. 20. asırda başbakan asan iki devlet var; Pakistan ve Türkiye. Bu bizim ayıbımızdır. Ama kin ve intikam duygularımızı biz hiçbir zaman ortaya çıkarmadık. Devletimizin bir zaafı olarak telakki ettik bunu. Hâlâ Menderes’in etrafında bir sevgi halesi var. Çünkü haksız yere, suçsuz yere, demokrasi karşıtı bir yöntemle idam edilmiştir. Bunu da içimize gömdük.

Cumhurbaşkanı vatana ihanet suçu dışında yargılanamaz

Cumhurbaşkanı yargılanabilir mi?

Cumhurbaşkanı vatana ihanet dışında hiçbir suçtan yargılanamaz. Bu sadece yeni Anayasa’da değil, 1961 Anayasası’nda da var, 1924 Anayasası’nda da... 1924 Anayasası’nın 41. Maddesi’nde diyor ki, ’Cumhurbaşkanı vatan hainliği halinde Büyük Millet Meclisi’ne karşı sorumludur. Onun dışında hiçbir sorumluluğu yoktur.’ Bizdeki sıkıntı, bu kadar kesin bir hüküm konmaması. Ama uygulamayı mümkün kılan cebri bir madde de olmadığı için cumhurbaşkanının yargılanması mümkün değil. Bir örnek vereyim; 1960’da kurulan Yüksek Adalet Divanı, Celal Bayar’ın ‘Köpek Davası’nda yargılanamayacağına karar verdi. ’Sadece vatan hainliğinden yargılanabilir cumhurbaşkanı’ dedi. Ve öyle yargıladı. Köpek Davası Bayar’ı küçük düşürmek için düşünülmüş, çok basit bir dava aslında... Bayar, çok dürüst bir devlet adamıydı. Afgan Kralı bir tazı hediye ediyor. Bayar, tazıyı alıyor, Ankara Orman Çiftliği’ne diyor ki, ’Bu tazıyı alın, bedeli neyse, beni Kurtuluş Savaşı’nda saklayan bir köy var, o köye su götürün.’ 20 bin lira para takdir ediyorlar, ki o dönem için az bir para... O parayla Bayındırlık Bakanlığı köye su götürüyor. Bunu zimmet olarak kabul etti savcılık ve dava açtı Bayar hakkında. Ama Yüksek Adalet Divanı, ’Hayır’ dedi. O şartlar altında bile sadece vatan hainliğini suçlama saydı ve Bayar’ı Anayasa’yı ihlal davasından idama mahkum etti. Demek istediğim şu; o peşin hükümlü mahkeme bile vatan hainliği dışında cumhurbaşkanının yargılanamayacağına karar vermiş. Bu Anayasa daha açık şekilde meseleyi ortaya koymuş. Milletvekilliğine dokunulmazlık tanıyan bir Anayasa, cumhurbaşkanına tanımaz mı? Daha alt olana dokunulmazlık sağlıyorsunuz, cumhurbaşkanına sağlamıyorsunuz. Olmaz böyle bir şey... Ama ben işin başlangıcında yani adaylıkları aşamasında hem Sayın Erdoğan’ın hem de Sayın Gül’ün adaylığına karşı çıktım. ’Haklarında takibat var. Birinin sabıka kaydı var, diğerinin iki davadan hakkında iddia... Bunlar yarın gündeme gelir, geldiği zaman, Anayasa’da boşluk var, sıkıntı olur, cumhurbaşkanlığı kurumu yıpranır’ dedim. Bunu söylediğim zaman onlara yakın basından bana cevaplar verdiler. Hatta biri, ’Şapkasından tavşan çıkarıyor’ dedi. Ama demek ki ben şapkamdan tavşan çıkarmamışım, şimdi anlaşılıyor ki bir ihtilafın çıkabileceğini göstermişim. Ben tarafsız bakıyorum hadiseye, benim bu zatlarla bir ihtilafım yok, fikirleriyle ihtilafım var. O başka, ama bir Cumhurbaşkanı’nın Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı tarafından yargılanmaya hedef gösterilmesi mümkün değil. Yani hukukta da bir hiyerarşi var. Zannediyorum, bu düzelir. Düzelir ama hadisenin başlangıcında gerekli duyarlılık gösterilmediği için, hem cumhurbaşkanlığı makamı hem de Cumhurbaşkanı yara aldı.
 

Mine Şenocaklı/Vatan
Yayın Tarihi : 26 Mayıs 2009 Salı 17:03:34


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?