15
Mayıs
2024
Çarşamba
SİYASET

Özal: Meclis'e 30-40 Kürt vekil girer

Nuray Başaran'ın röportajı

Türkiye geçmişinde dört tane güçlü lider vardır. Biri Adnan Menderes, diğeri Süleyman Demirel, üçüncüsü Turgut Özal’dır. Son olarak da Recep Tayyip Erdoğan geldi.

Korkut Özal siyasetin duayenlerinden. Kabul etmese de "AK Parti'nin akıl hocası" olarak tanımlanıyor. Özal, cumhurbaşkanına çok fazla yetki tanıyan 1980 Anayasası'nın değiştirilmesini isterken partilerin seçim birliklerini samimi bulmuyor. 22 Temmuz'un ardından AK Parti'nin tek başına iktidar olacağını ancak Meclis'te 30-40 Kürt kökenli milletvekili olacağını öngören Özal, son süreçte yaşananları ve seçimleri değerlendirdi.

AK Parti’nin akıl hocası olarak biliniyorsunuz. Hatta kurucu babası diyenler bile var. AK Parti’nin 6 yıllık serüvenini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu ifadeyi maksadını aşan bir husus olarak görüyorum. Benim hiçbir yerin veya kişinin akıl hocalığı yapmam diye bir durumum yok. Kurucu baba da değilim. Ne var ki Türkiye politikasını 46’dan beri devamlı izleyen ve içinde bulunan biri olarak hep şunu istedim: Türkiye’ye tek parti iktidarı gelsin. Programı ile Türkiye’nin anayasal ve yasal yapısını modern bir demokrasiye dönüştürsün. AK Parti de 2001’de kuruldu, 2002'de tek başına iktidar oldu. 6 senelik serüveni değerlendirirsem genellikle başarılı olduğu şeklinde cevap vereceğim. Dört tane böyle güçlü gelen vardır geçmişte. Biri Menderes, diğeri Demirel, üçüncüsü Özal’dır. Dördüncüsü de Erdoğan. Özal çok iyi ve samimi bir niyetle Türkiye’yi değiştirmek için geldi, neyi nasıl yapacağını da biliyordu. Erdoğan'ın istediği Özal’ın bahsettiği ama ömrü yetmeyen değişim de anayasal yapının, seçim kanunlarının, parti kanunlarının hepsinin değişmesiydi. Ne var ki hükümet kurulup göreve başladıktan sonra en büyük problem cumhurbaşkanlığı makamı ile hükümet arasında kaynaklanan sorunlar oldu. Sezer’in davranışları genellikle Cumhuriyet Halk Partisi'nin siyaset yapı ve değerlerine paralel bir davranış. AK Parti'nin yapı ve davranışı da Menderes'in Demokrat Partisi'nin davranışına paralel. AK Parti'nin her şeyi doğru ve isabetli yaptığını söylemiyorum. AK Parti bir dizi hatalar yaptı, yapması gereken pek çok şeyi de yapamadı. Buna mukabil yapılmaması gereken şeylerin bazılarını da imaj bozucu unsurlar olarak gündeme getirdi.

Çatışma bundan mı kaynaklanıyor?

Bu olunca çatışma demeyelim fakat o kadar engellemeler oldu ki. Çünkü cumhurbaşkanının yetkileri, dünyanın hiçbir anayasasında olmadığı kadar güçlü bir ihtilal anayasası. Ve bu ihtilalin lideri Kenan Evren Paşa’nın yetkileri bunlar. Hâlâ da bu yetkilerle cumhurbaşkanlığı yapılıyor Türkiye’de. Bu yetkiler durdurucu. Yanlış yapılmasın, yanlışa gitmesin diye Türkiye’yi yönetilemez bir kalıbın içine sokmuş durumdayız. AK Parti’nin en önemli sorumluluğu kendisine rey verenlerin ondan bekledikleri değişimi getirmekti. Maalesef bu değişimi, yapısal değişimi getiremedi. Mesela bugün yapılmaya çalışılan değişimlerin çoğu üç sene evvel getirilebilirdi.

Niye getiremediler?

Hazır değildiler. Şimdi hazır olduklarını söyleyenler, "Nasıl olsa bu cumhurbaşkanlığını sonunda biz alacağız. Bunları ondan sonra yapalım" diye bir hayale kapıldılar. Ama hiçbir zaman akıllarından geçer miydi ki Anayasa Mahkemesi onların ekseriyetinin hiç kıymeti olmayan bir kararı verecek.

Anayasa Mahkemesi kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bana göre yalnız cumhurbaşkanı seçimini değil, Türkiye’nin zaten çalışmayan demokrasisini iyice tıkayacak bir karardır. Meclis çalışamaz duruma geldi bu kararla. Çünkü küçük bir azınlığın büyük bir çoğunluğa hükmetmesinin yolu açılmıştır. Azınlıkların yönettiği bir demokrasi elde edildi. AK Parti de değişimi, zamanını kaçırarak kaybetti. Şu anda değişim yapılamaz. Ve bu fırsatın kaçırılmasında muhalefet çok daha büyük hatalar yaptı. Muhalefet Türkiye’nin iyiye gitmesinden ziyade kendi tabanının gelişmesini esas aldı. Bu gidişat Türkiye’yi tekrar bir bölünme, birbirinin karşısında iki çatışan grup haline döktü. Bundan Türkiye de kaybeder, taraflar da kaybeder. Menderes’le İnönü çatıştı, Türkiye bir ihtilale gitti. Demirel'le Ecevit çatıştı; Türkiye, başka bir ihtilale gitti. Liderler çatışmaya gitti mi Türkiye kaçınılmaz bir darbenin içine giriyor. Ben bugün darbeyi görmüyorum ama.

Türkiye laikler ve anti-laikler olarak bölündü, askerden gelen e-bildiri var bu çatışmaların sonunda.

Bu muhtıra yanlış zamanda ve yanlış yapıda. Bunu oraya koyanların amacının ne olduğunu da bilemiyorum. Diyor ki, "Ne mutlu Türküm diyemeyen bizim düşmanımızdır" diyor. Yani böyle bir şeyi nasıl söylersiniz siz? Yani "Ne mutlu Türküm diyene"yi söyleyen Atatürk bu maksatla söylememiştir. Orada Türküm kelimesi ırk olarak söylenmemiştir. Atatürk yaptığı anayasada Türklüğü bir ırk olarak benimsememiştir. Yani bu devletin bütün tebaaları Türk olsun, Kürt olsun, Arap olsun, Çerkez olsun hepsi Türk tebaasıdır. Anayasal kimlik vardır. Anayasal kimlikte Türküm diyen yani ben bu ülkenin bir vatandaşıyım, o manada söylenmiştir. Fakat etnik kimlik çıkarılmıştır.
Turgut Özal başkanlık sistemini çok söylemişti. Demirel cumhurbaşkanı olduğunda yarı başkanlık gündeme geldi. Şimdi bu değişimin zamanı mı?

Şu anda belediyelerde uygulamaları başkanlık sistemi ile yapıyoruz. Erdoğan'ı başkanlığa İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı getirdi. Demek ki orada başarılı olunca Türkiye’nin başbakanı da yaptılar Erdoğan’ı. Kimse onun yerinin kavgasını yapmıyor. Fakat bugün bizim parlamentoda şu başbakanın nasıl ayağını kaydırırız da biz geliriz diye devamlı bir mücadele var. O zaman bu mücadele Türkiye’nin her meselesini berbat ediyor. Şu son zamanlara kadar üç tanesi resmen, bir tanesi post-modern iki-üç tanesi de aba altından darbe olmuş.

Bugün yaşadıklarımız ne?

Bu da bir nevi darbe. Darbenin olması için birisinin çıkıp "Ben el koydum" demesi gerekmiyor. Eğer bu ülkenin insanları demokratik sisteminin bir yerde yürümediğini ve buna müdahaleler olduğunu konuşuyor ve söylüyorlarsa bu darbe ortamıdır. Demokrasi öyle bir şeydir ki ya vardır ya yoktur. Yarım demokrasi, yarım otoriter sistem olmaz. 50 sene içinde üç tane tam, bir tane post-modern, iki tane darbe yiyen başka ülke yoktur. Biz yine sağlammışız ki bu kadar darbe yememize rağmen hâlâ ayaktayız. O da arada gelen iyi yöneticilerin; Menderes’in, kısmen Demirel’in, Özal’ın, bir yerde de Erdoğan'ın götürme çabalarıdır. Fakat onların da götürmelerinde yapısal güvence olmadığı için sonunun ne olacağını millet bilmiyor.

Yapısal güvenceden kastınız ne?

Başkanlık sistemi yapısal bir güvencedir. Başkanlık sisteminde ülke koalisyonlara mahkûm edilmiyor, parlamento üstün güçtür. Bütün meseleler parlamentonun içinde çözülür ve denetleme vardır. Bugünkü sistemde hükümeti denetlemek mümkün değil. Hükümet aynı zamanda parlamentoya da hükmediyor. Başkanlık sisteminde parlamento hükümetin, başkanın üstündedir. Ve parlamento isterse belli bir oyla başkanın görevine son verir. Asker de her seferinde müdahale etmiş, düzelteceğine bana göre düzeltmeden öyle tedbirler koymuş ki sistem çalışmaz hale gelmiş. Eğer bu biraz daha ciddiye alınsa yabancılar gelip Türkiye’ye yatırım yapmazlar. Çekerler. 

Böyle bir darbe beklentiniz var mı?

Bunu yapmak için deli değil, zır deli olmak lazım. Türkiye’nin gittiği hiçbir tehlike yok, en büyük tehlike müdahale. Bugün Türkiye için dışarıdakilerin söylediği, yok laiklik zedeleniyormuş; üç tane küçük çocuk ilahi okurlarsa Türkiye batar mı?

AK Parti gerçekten rejimi değiştirme, laikliği ortadan kaldırma inancında mı?

Yanlış olan şu: Öyle bir cumhurbaşkanlığı makamı hiçbir demokraside yok. Yani bir nevi darbe yapmayan askerler öyle bir makamı ihdas etmişler ki artık darbe yapmaya lüzum kalmadan Türkiye’nin her şeyiyle oynuyorlar. 1500 kişinin göreve gelmesine mani olmuşsunuz. İkincisi çıkardığınız bütün kanunlar oradan geçiyor, geçmezse geri geliyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin veto rekoru Sezer’in elindedir.

22 Temmuz’daki beklentiniz nedir? AK Parti’yi nerede görüyorsunuz? Parlamentoyu nasıl bekliyorsunuz?

Siyasette bazen 24 saat değiştirir her şeyi. Eğer bugünkü gibi durum devam ederse kanaatimce AK Parti tek başına tekrar iktidar olur. Güneydoğu'daki illerde hatta İstanbul’da da Mersin’de de Antalya’da da bağımsız adaylar çıkacaktır. Ve benim tahminim 30-40’tan aşağı olmamak üzere bir bağımsız adaylar Türkiye’de bu daha çok Kürtçe konuşan bizim yurttaşlarımızın tercihleri olacaktır. Dolayısıyla parlamentonun yapısında artık anayasayı tek başına değiştirecek bir parti gelmesi imkânı görünmüyor bana. Ama AK Parti’nin yine iktidar olacağını düşünüyorum şu gidişatta.

Birleşmelere ne diyorsunuz? Bunlar bir heyecan yaratır mı seçmene ya da yeni parlamentoya kaç parti girebilir?

Bunun bir örneği Türkiye’de yok. Bugüne kadar birleşip de netice almış geçmişte uygulama yok. Hep birleşmeye kalkmışlardır, beraberce seçime girememişlerdir. Şimdi girecekler gibi görünüyor. İkincisi de bu partiler aslında aynı tarafta görünüyorlar ama birbirlerinin en büyük düşmanı olan da onlardır. Bu birleşme bir panik halinde yapılıyor. Eğer siz hakikaten iyi niyetlerle birleşecekdiyseniz, geçen dört sene içinde neden bu teşebbüsü yapmadınız diye sormak lazım onlara.

Yine bugün seçime giderken bugün itibariyle AK Parti alternatifsiz mi size göre?

Kesin olarak alternatif yok. Çünkü geçmişinde hep problem olmuş bir sürü parti var. Bakın bugün muhalefet olan veya seçime girecek olan partilerin çoğu ya hiç iktidar olmamışlardır isim partileridir veya iktidarlarında Türkiye’nin batağa düştüğü dönemde yapmışlardır. Ayrıca meydana toplanıp laiklik meselesini devamlı kaşırsanız buradan bir yere gitmeniz mümkün değil. O sadece demin de anlattığım gibi milleti bölmeye yarar.

AK Parti merkeze açılamadı diye eleştiri var. Bu seçimlerde AK Parti merkeze açılım yapabilecek mi, daha liberalleşebilecek mi?

AK Parti bu seçime hazırlıklı geliyor. AK Parti bir senedir hazırlanıyordu. En hazır parti şu anda. Şimdi tabii bu son gelişmelerden sonra AK Parti’nin bazı şeyleri yeterli derecede görmediği çıktı meydana. Mesela Anayasa Mahkemesi’nin gelip bu 367 kararını vereceğine son ana kadar inanmıyorlardı. Halbuki ben iki aydır ikaz ediyorum. Şimdi bir karar daha alabilir Anayasa Mahkemesi. Ve bunları görerek AK Parti’nin bundan sonraki Türkiye’yi yönetmesinde tedbirlerini alması lazım. AK Partililer o zaman Türkiye’nin önünü açacak büyük değişimleri de sağlıklı yapabilecek bir hale gelirler. 2009'da da başkan seçecek duruma gelirler. 2009'da yerel seçim ve genel yerel seçim vardır. O seçimde Türkiye başkanını kendisi seçebilir.

TURGUT BEY DE DEMİREL VE SEZER DE BAŞARISIZ CUMHURBAŞKANLARI

Neden Tayyip Erdoğan’a cumhurbaşkanı olma dediniz?

Ben cumhurbaşkanı olma dediğim zaman aynen şunu söyledim: “Yanlış olan senin cumhurbaşkanı olman değil, yanlış olan böyle bir cumhurbaşkanlığı yetkisini senin eline geçirmendir.”

İyi kullanamayacağından mı korktunuz?

Turgut Bey de kullanamadı, Demirel de kullanamadı, Sezer de kullanamadı. Bana göre bunların üçü de başarısız cumhurbaşkanlarıdır. Yani bu cumhurbaşkanlığı yapısının devamı Türkiye’ye hayırlı değil. Bunu kesin söylüyorum. Ve ben şundan endişe ettim: Bu yetkileri en az birkaç sene kullanmayı düşündü Tayyip Bey. Ona karşı çıktık. Bu yetkileri sizin bir an evvel normalize etmeniz lazım. Ve hatta geldiğiniz gün aday olduğunuz gün bunu bildirmeniz lazım. Belki bunu yapsaydı o zaman bu tepkilerin çoğu kalkardı ortadan. O zaman kimse de Tayyip Bey’in hanımının başı örtülü diye hırıltı gürültü yapmazdı. Bütün sıkıntı bu yetkilerdir çünkü bakın ne diyor Genelkurmay Başkanı, başkumandandır diyor. Bütün tayinler oradan geçiyor. Cumhurbaşkanının çok yetkisi var ki, bu daha evvel yoktu sonradan çıktı.

KORKUT ÖZAL KİMDİR?

1929'da Malatya’da doğdu. Birçok kamu kurumunda yöneticilik yaptı. 1973'te Milli Selamet Partisi ile politikaya atıldı. 1973 ve 1977 ve 1995'te milletvekili oldu. İslam Kalkınma Bankası'nda direktörlük yaptı. Turgut Özal'ın vefatından sonra politikaya geri döndü. 1997'de ANAP'tan istifa etti.


Referans
Yayın Tarihi : 11 Mayıs 2007 Cuma 14:04:20
Güncelleme :11 Mayıs 2007 Cuma 14:04:50


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?