22
Mayıs
2024
Çarşamba
SİYASET

Seçmen depresyonda, istikrar istiyor

Seçim hareketlerini inceleyen Psikolog Namık Acar’a göre vatandaşlar oy kullanırken şu altı faktörü dikkate alıyor: Moral örtüşme, lider, kadro, siyasal söylem, ideolojik görüş ve ulusal-uluslararası konjonktür.

Cumhuriyet’in ilânından bu yana en önemli seçime doğru gidiyor Türkiye. Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararına kadar her şey çok net ve basit görünürken, şimdi alabildiğine belirsizlik var ufukta. Bazı olağanüstü gelişmelerin gölgesiyle, seçimlerin 22 Temmuz’da yapılabileceğinden bile yüzde yüz emin değiliz. Tıpkı cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki gibi…

Siyaset ve seçmen psikolojisi, Türkiye’de çok yeni bir alan. Başta toplum mühendisleri bu alanın şifrelerini çözmekle meşgul şu sıralar. Çünkü Türk seçmeni artık eskisine oranla daha bilinçli. Büyük bir beceri ve başarı sergilenen cumhuriyet mitinglerinin amacını sezdiği muhakkak. ‘Ne darbe, ne şeriat’ sloganının biraz havada kaldığının da farkında. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Deniz Baykal’a “Seçim de çözüm değil” dedirten gerginliğin arka planında yatan (halkı henüz iş bilmez kabul eden) jakoben anlayışı da iyi okuyor eskisine nazaran. Post modern ya da klasik, ‘Türkiye yeni bir darbe girişimiyle karşı karşıya kalır mı?’ sorusuna, gönül rahatlığıyla ‘hayır’ cevabı vermek zor. Hatta bırakın ‘hayır’ı, Hasan Cemal gibi kimi gazeteci-yazarlar, açıktan ‘evet’ diye cevaplıyorlar bu soruyu. Geçmişte darbe senaryolarında vazifeli Cemal’in çekinceleri yabana atılamayacak cinsten.

Bu kez sosyal psikolojisi ve kitle psikolojinin parametreleri rol oynuyor hesaplarda. Ancak Türk toplumu üzerinde mühendislik faaliyetinde bulunurken, statik ve dinamik hesap hatalarının birilerine pahalıya patlaması da ihtimal dâhilinde. Yıllardır birleşemeyen sağ ve soldaki bütünleşme hamleleri ve parti vitrinlerine yelpazeyi genişleten adayların konulma çabaları ne derece samimi; buna halk karar verecek. Bu seçimde yüzde 10 barajının yanı sıra, sosyal fay hatlarından sızan psikolojik setleri aşmak da gerekecek. Seçmen hareketlerini etkileyen bu psikolojik setleri, bu alanda araştırma yapan sayılı sosyal bilimcilerden psikolog Namık Acar ile konuştuk. Geçtiğimiz yaz belirledikleri 7 bölgedeki 7 pilot ilde yaptıkları araştırmada ilginç sonuçlara ulaşmış Acar ve ekibi. Bu araştırma ‘şu an seçim olsa’ anketlerinden bir hayli farklı. Pilot illerde toplum katmanlarının her birini temsil eden kişilerle sohbet havasında görüşülmüş.

Araştırmaya göre seçmen hangi partiye oy atacağını kararlaştırırken 6 unsur etkili oluyor: Moral örtüşme, lider, kadro, siyasal söylem, ideolojik görüş ve ulusal-uluslararası konjonktür. Seçmen moral değerleriyle parti arasında bütünleşme arıyor. Özellikle lideri kendi kimliğiyle bütünleştirmek istiyor. Duygusal fenomenleri uyuşmayan partiyi tercih etmiyor. “Halk moral değerlerine daha saygılı, hatta o değerleri sadece savunan ve inanan değil, aynı zamanda yaşayan liderlere daha fazla teveccüh gösteriyor.” diyor Namık Acar. Seçmenin en az yüzde 70’inin moral değerlere önem verdiğini vurguluyor.

LİDER PARTİNİN LOKOMOTİFİ

Moral değerlerin peşi sıra gelen ‘lider profili’ de partilerin sandık performansını direkt etkiliyor. Türkiye’de lider, adeta partisinin lokomotifi konumunda. Almanya ve ABD’deki seçimlerin karakteristik özekliklerini de inceleyen Acar, düşünce sistematiği, yaşam standardı, eğitim düzeyi, dünyaya açılma ve benzeri konulardaki farklılıklar yüzünden liderin, bu ülkeler ile Türkiye’de aynı noktada konumlandırılmadığını söylüyor: “Türk toplumunun eğitim düzeyi kişi başına 3,9 yıl. Türkiye’de ortalama seçmen profili henüz ilkokulu bitirmemiş. Bu eğitim seviyesinde olanlar tabii ki duygusal ve moral örtüşme arıyor. Kendi meselelerini çözmeye kendilerini muktedir görmedikleri için kurtarıcı kahraman arıyor. Kurtarıcı kahraman arama içgüdüsü lideri, Türk siyasetinde gelişmiş Batı demokrasilerine göre çok daha önemli kılıyor.”

MORAL DEĞERLER İKİYE BÖLÜNDÜ

Türk siyasetinde lider bir hayli önemli ama lider bulmak da o oranda güç. Sol ve sağın birleşememe sebeplerinden biri de ‘toparlayıcı ve sürükleyici’ bir liderin ortaya çıkamayışı. Deniz Baykal’ın en fazla tartışılan yönü de liderlik zaafları. Solun şu anda, Baykal’ı aşan bir lideri yok. “Baykal lider değildir, genel başkandır.” diyen Acar, gerekçelerini şöyle sıralıyor: “Lider toplumu kucaklayabilmeli. Baykal’ın siyaset tarzı Türkiye’de hiç prim yapmadı. Hizipçi, agresif, kriz üreten bilindi; çözüm üreten bilinmedi. Var olduğu müddetçe de solun geniş kitlelere ulaşması son derece zor. Bu siyasi yapı halkla moral iletişimini bir türlü kuramadı.”

Türk seçmenin birinci önem sırasına yerleştirdiği moral değerlerde son yıllarda yol ayrımları oluşmaya başladı. Önceleri vatan, millet, bayrak, ezan, inanç hepsi bir çırpıda sıralanıverirdi. Laiklik tartışmalarının da etkisiyle ‘inanç ve vicdan özgürlüğü’ ile ‘vatan ve bayrak düşkünlüğü’ sanki ayrı kulvarlara savruldu. Milliyetçilik kavramı genetik deformasyona uğradı. Millilik ve ulusalcılık kavramları birbirine karıştı. Peki bu kavram kargaşası 22 Temmuz seçimlerine nasıl yansıyacak? 1999 seçimlerinde DSP ve MHP’ye tavan yaptıran moral değerler şimdi hangi partileri alıp götürecek? Acar’a göre, 1999’daki seçim başarısında, Ecevit’in ‘inançlara saygılı laiklik’ anlayışını seslendirmesinden ve MHP’nin her şehit cenazesine katılıp ailelerle empati kurmasından daha ziyade, terörist başı Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi etkiliydi. Şimdi moral değerlerin ikiye bölündüğü gerçeğiyle karşı karşıyayız. Acar, “Kaotik sürecin temelinde toplum katmanları arasındaki merkeze sahip olma rekabeti görünüyor.” diye konuşuyor. Aslında kargaşa sadece millilik ve inanç bazında yaşanmıyor. Normalde sosyal demokrat partilere yönelmesi gereken (Gaziosmanpaşa, Ümraniye, Zeytinburnu ve Alibeyköy varoşlarındaki) toplum kesiminin AK Parti’ye oy vermesi de ilginç. Bunun sebebi sol partilerin bu kesimle sağlıklı iletişim kuramaması. Önceki iletişim bağlarını kaybetmeleri.

MÜREFFEH KESİM NİÇİN CHP DİYOR?

Varoşlarda durum böyleyken, İstanbul’un gözde ilçeleri Bakırköy, Kadıköy, Beşiktaş ve Şişli’de CHP’nin yerel seçimlerden galibiyetle ayrılmasının hikmeti ne ola ki? Metropolün, belki de Türkiye’nin en müreffeh ve nitelikli yaşayan kesimleri bu ilçelerde oturuyor. Acar, bu durumu şöyle yorumluyor: “İnsanlar kendi yaşama biçiminin elinde kalması gibi bir yarışı veriyorlar. Bu ilçelerde yaşayanların psikolojisinde şunu görüyorum: Bizim yaşama biçimimizi devamlı kılacak en güvenli parti CHP’dir.” ‘4,5 yıllık AK Parti iktidarında, bu kesimin endişelerini haklı çıkaracak hiçbir gelişme meydana gelmemesine rağmen bu endişe niye?’ diye sorduğumuzda, Acar, “Ortada bir samimiyetsizlik de var.” diyor.

Olayı salt yaşam biçimini kaybetme korkusuyla açıklamak imkânsız. Gazeteci Emre Aköz’ün çok iyi tespit ettiği gibi; söz konusu müreffeh kesim, kendilerinden başka gördükleri kesimlerin Etiler türü mekanlara gelmesinden, kendileri gibi ayrıcalıklı ulaşım aracı uçaklara binmesinden rahatsız. AK Parti kimsenin elinden seçeneğini almadı. Seçeneği olmayanlara seçenek fırsatı sundu. Varoşlarla sosyolojik örtüşme sağladı. Soldaki zemin çökmesinin bir sebebi de bu zaten. Kitleleri seçeneksizliğe itmesi.

MİTİNGLER GENELİ YANSITMIYOR

Acaba meşhur cumhuriyet mitingleri sandık için ölçü mü? Çağlayan’daki mitingi bizzat yerinde gözlemleyen Psikolog Acar, “Bu mitinglerin özellikle bir kere kurulan ulusal bir cephe ve o doğrultuda düşünen sivil toplum örgütlerinin bir organizasyonu olduğunu, açıktan olmasa da belli partilerin desteklediğini görmek lazım.” diyor. Toplumun genelini ve hissiyatını yansıtmadığını; en fazla yüzde 60’ının CHP’ye oy vereceğini ifade ediyor. Acar, mitinglerin, etki-tepki prensibi gereği, organizatörlerin aleyhine geri tepeceğini de kaydediyor: “Cumhuriyetimize sahip çıkmaya geldik, sahip çıkıyoruz denildi. Buna karşılık, ‘Cumhuriyet sahipsiz miydi?’, ‘Şimdiye kadar nerede kaldınız?’, ‘Bu cumhuriyetin tek sahibi siz misiniz?’ ve ‘Bu cumhuriyet ya da ülke hangi tehdide uğradı da, siz sahip çıkma ihtiyacını hissettiniz?’ denilecektir. Geniş halk kitlelerinde mitinglere sempatiden çok antipati duyulduğunu görüyorum. Biz de bu toplumda yaşıyoruz. Sosyal psikolojiyi, kitle psikolojisini bilen insanlar olarak yaşıyoruz. Birileri cumhuriyete sahip çıkıyorum derken, ötekileri de ‘Bu cumhuriyet sahipsiz miydi? diye sorar.” Acar, hatta mitinglerin aleyhine düzenlendiği iktidarın işine yarayacağını dile getirmekten kaçınmıyor.

VİTRİN, SEÇMENİ PEK ETKİLEMİYOR

Her seçim gibi bu seçimde de partiler vitrin düzme telaşında. 2002 seçimlerinde CHP vitrininde Kemal Derviş, Yaşar Nuri Öztürk, İnal Batu ve Bayram Meral vardı. AK Parti ise Millî Görüş çizgisinden muhafazakar demokrat kimliğe büründüğünü anlatmak istedi aday listeleriyle. Şimdi de merkez parti kimliğini perçinlemek istiyor vitrine çıkardığı Reha Çamuroğlu, Ertuğrul Günay, Haluk Özdalga ve Erdal Kalkan gibi adaylarla. Giderek sağa kaymakla eleştirilen CHP, İlhan Kesici’yi kadrolarına dahil etti bu defa. Acaba vitrin seçmenin umurunda mı? Acar bu soruyu şöyle cevaplıyor: “Bu konuda araştırmamız var. Sağ seçmen sol seçmene oranla ideolojik köklerine daha bağlı davranır. Parti değiştirse bile siyasal anlamda kulvar değiştirmiyor. Bir sağ partiye oy vermeyecekse bir başka sağ partiyi tercih ediyor. Solda durum böyle değil. Her seçimde sağa doğru kayan bir blok var. Yüzde 1, 2 ya da 3. Seçimin karakterine göre sol seçmen, sürekli eriyor esasında. Sol siyasi söylemin ekip kadro ne olursa olsun, halka doğru irtibat kurmayla ilgili sorunu var. Büyük ölçüde bunun temelinde moral örtüşme yerine moral zıtlaşmayı kullanmaları rol oynuyor. Sizin değerleriniz bizim inandığımız değerler için tehdittir gibi bir anlayışla halka yaklaşırsanız, sizin aklınız bir şeye ermez, hatta oyunuz bile pek o kadar önemli değil, siz ancak yönetilirsiniz, başka bir şeye yaramazsınız anlayışının sonucu bu.”

KRİZLER SEÇMENİ BIKTIRDI

Seçimde iktidar partisinin beklentileri hangi oranda karşıladığı da belirleyici. 2001 ekonomik krizinin etkileri 2002 seçimlerinde görüldü. Yüzde 20’lerdeki DSP yüzde 1’lere düştü. Keza MHP, yüzde 8,35’te kaldı. Böylesine oy sapması dünyada bile çok az. Bu düşüşlerde krize bağlı kapkaç terörü de etkili oldu. 22 Temmuz seçiminde ayrıca koalisyon hükümetleri ve tek parti iktidarı arasındaki farkı halkın nasıl değerlendireceği de test edilecek. Türkiye 1991-2002 arası hep koalisyonla yönetildi. Döviz ve borsa değerleri günlük hayatın vazgeçilmez bilgileriydi. 4,5 yıldır da tek parti iktidarda. Döviz inip çıkmıyor. Enflasyon yüzde 10 civarında seyrediyor. Yabancı sermaye doğrudan yatırıma hız verdi. İhracat rekorları kırılıyor. Acar, istikrar konusunun bu seçime damgasını vuracağını söylüyor: “İki üç yılı geçmeyen hükümet krizleri ve ekonomik krizlerin bileşkesinden bir toplumsal depresyon oluşmuş. Bunun etkisiyle vatandaş diyor ki, istikrar olsun benim ülkemde. Şu anda sade vatandaşın en önemli beklentisi bu. İlginçtir, iş dünyası gibi önemli kesimlerin beklentisi de bu yönde.”

Acar, Türk seçmeninin artık takım tutar gibi parti tutmadığını da belirtiyor. Seçimden seçime oy kaymaları dikkate alınırsa, eski seçmen profili yok. Çünkü kadınlar siyasete daha fazla ilgili. Seçmenin yarıdan biraz fazlası kadın. Seçmen yaşı 18. Toplumun yüzde 60’tan fazlası 30 yaş altı. “Türkiye’de kadın ve genç oyları çok fazla belirleyici olacak. Genç ve kadınların tepki oyu vermeye müsait oldukları, sosyolojik veya sosyopsikolojik bir gerçek.” Dolayısıyla önceki oylara bakarak sağ ve soldaki birleşmeler üzerine matematik hesap yapmak çok yanıltıcı. Seçmenin aynı partiye oy vereceği garanti varsayılamaz. Acar’ın şu cümlesine de dikkat edilmeli: “Seçmen kararlıysa zaten kararlı, kararsızsa kararını son haftaya bırakıyor.”

Acar, kitle iletişim araçlarının önemine işaret ediyor. Ama bunların nasıl kullanıldığı son derece önemli. Televizyon tartışmalarından kaçmayan, bizzat tartışmaya davet eden liderler ona göre kârlı çıkacak. Yine Acar’a göre, Anayasa Mahkemesi kararıyla mazlum pozisyonuna düşen AK Parti, seçimde bundan nasiplenecek: “Türk toplumunda şuuraltı araştırmalarımız var. 4 temel unsur belirlemişiz. Birinci unsur bastırılmış cinsellik. İkincisi, büyük oynama ruhu. Üçüncüsü mazlumdan yana olmak. Dördüncü ise mertlik ya da babacanlık.” Mazlumdan yana olma duygusu, AK Parti’ye yüzde 3, ya da 5 puan olarak yansıyabilir.

GENÇ PARTİ’NİNKİ PROPAGANDA BAŞARISIYDI

2002 seçimlerinde yüzde 7,25 oranında oy alan Genç Parti’nin, bu seçimde ne yapacağı da merak konusu. Acar, partinin geçen seçimdeki oya nasıl ulaştığının iyi okunması gerektiğini ifade ediyor. Bir defa mükemmel bir seçim propagandası gerçeği var. Diğer liderlere ulaşılmazken, Cem Uzan herkesle tek tek tokalaştı. Hatta resim çektirdi. Liderle aynı kareye girmek sıradan insan için büyük onur. Uzan, kurtarıcı lider tipi çizdi. Kravat takmayarak samimi poz verdi. Öte yandan çok anlaşılır ve açık mesajlar verdi. Halkın algılama eşiğine inmeyi başardı. Mesela ‘Emekliye 14 maaş’, ‘ Ders kitapları bedava’ gibi… Ancak köprünün altından çok sular aktı. Durum şimdi biraz farklı. Liderin özgeçmişine bakılacak. Parti son bir yılda yeniden ses verdi. 3,5 yıl yoktu. Uzan’ın elinde o zaman medya imparatorluğu ve holdingler bulunduğunu unutmamak da gerekiyor.

Acar, partilere bu seçimde de kır-kent ayrımını gözden kaçırmamayı tavsiye ediyor. Hitaplarda halkın düzeyine inebilmek şart. Acar’a son haftaların en popüler siyasi sorusunu da yöneltiyoruz: “Seçmen acaba ‘Ben istikrar diyorum ama darbe olmamasını istikrara tercih ederim’, der mi?” “Korku senaryoları devreye sokulursa istikrarı bir kenara bırakır mı?”

“Millî karakter ile ilgili bir tarafı var bunun.” diye söze başlayan Acar, “Türk insanına güce boyun eğmesi doğrultusunda bir baskı yapmaya kalkarsanız ters mi teper yoksa boyun mu eğer? Bu sualin cevabı Türk milletinin genel bu yöndeki karakterinde yatıyor. Bu millet Çanakkale’de boyun eğmedi. Hatta bu millet bazı bölgelerini ordusuz kurtardı. Maraş dururken kahraman, Antep gazi, Urfa da şanlı olmadı. 60 ihtilali oldu. DP’nin devamıyım diyen AP 65’te tek başına gelmedi mi? 71’de muhtıra geldi de ne oldu? Koalisyon başı olsa da 80’e kadar ülkeyi aynı yapı yönetmedi mi? 80 ihtilalinde zamanın devlet başkanı bir siyasi partiyi işaret etse de halk dinledi mi? Veya 28 Şubat seçimleri sonrasında Millî Görüş denilen kesim Türkiye’de tasfiye edilebildi mi? Demokrasinin bu tür doğal akışına yönelik müdahaleler, zayıflatmıyor, tam aksine güçlendiriyor. İnsanlar dayanışmalarını, mutabakatlarını daha da artırıyor.” diye konuşuyor.

Acar ve ekibinin araştırmasına göre, Türk seçmeni siyasetçilerden ekonomik refah; dürüst ve adil yönetim; onurlu dış politika ve daha çok demokrasi (bireysel hak ve özgürlük) bekliyor.

DUYGUSAL TOPLUMUZ

-Türk ve Batılı seçmen kıyaslandığında karşımıza çıkan çok önemli fark ve benzerlikler var mı?

İnsanlar yönelimlerini belirlerken şöyle bir süreç işler. Aldığı uyaran karşısında hafızasında o uyarıya cevap üretmeye yarayacak bir bilgi kayıtlı değilse, doğal olarak bu boşluğu duygular, gelenekler ve alışkanlıklar doldurur. Kayıtlı ise bunlara müracaat etmeyecek ve geri bildirim dağarcıkta kayıtlı olan bilgiden verilecektir. Batı insanının en büyük farkı budur. Bilginin sahibidir. Eğitim sorununu çözmüştür. Bilgilerini ve ideolojik köklerini daha kuvvetli kullanırlar. Siyasi yapılarında da, kurumsallaşmışlık söz konusu. Bizde duygular daha ön planda. 3,9 eğitim yılı ortalamasından bahsettim. Eğitim olmayınca bilgi de eksik. Kararlarında bilgiden değil de duygudan beslenen bir Türk halkı profili var. Buna bir de tarihsel inanç, vicdan, adalet, mazlumdan yanalık, koruyuculuk, hamilik gibi vasıflarımızı ekleyecek olursak… Bizim ve Batı’nın bilgili insanı arasında duygusal yoğunluk karşılaştırması yapacak olursak; biz duygusalız. Duygularımız bal gibi de etkin.
aksiyon
Yayın Tarihi : 11 Haziran 2007 Pazartesi 00:30:13
Güncelleme :11 Haziran 2007 Pazartesi 00:30:31


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yahya KOÇ IP: 85.98.181.xxx Tarih : 10.06.2007 23:04:11
Seçmen eskisi gibi değil artık.Duygusalız tamam ama atlattığımız sıkıntılı günleri tekrar görmek istemiyoruz.Seçmenin hemen hemen %70-75 i bilinçli.Konuştuğumçevrede en azından böyle.Geri kalanıda saplantılı yani,partilerin fanatikleri.Bunlarda genelleme yapınca CHP veMHP.de ortaya çıkıyor.AKP nin böyle bir pozisyonu çok zayıf.Yenilikçiler ve gelenekçiler var.R.T.Erdoğan ve Erbakancılar olarak.Başta Abdullatif Şener olmak üzere aday olmamakta direnen eski partililerin etkisi olacak.Genç parti hortum parası ile bir önceki seçimde iş yaptı.Yolsuzluk iddiaları çok zayıflattı.Anap-Dyp birleşmesi hüsran oldu.Birileri bir oyun çevirdi 2007 seçimleri için.Bu tabiki dış faktörlerden kaynaklanan bir olay.Bakın MHP de siyasi hayata başlayan,ANAP ile devam edip MHP ye geri dönen yılların siyasetçisi Yaşar Okuyan bile CHP ye ilhak etti.Zor ama çok kolay bir seçim olacak.Neden kolay;bol miktarda bağımsız var.Halk ismen seçecek.Tanıdığı kişinin şahsına oy verecek.İbrahim Tatlı bile %100 kazanacağı Urfa bağımsız adaylığından vaz geçip,Genç partiden İstanbul adayı oldu.İstanbul adaylarından o kadar çok vitrin mankeni var ki.İbo sıfırda kalır.Ama meclisin işi zor bu dönem.PKK yandaşları grup kurabilirler.Geçen seçim seçim yasaları gereği,barajı aşamayan parti oyları,aşana veriliyor.Yine aynı.Güneydoğuda DTP bağımsız adaylarla giriyor.Büyük bir ihtimalle grup kuracak kadar olurlar.Vay halimize.Traji-komik olanı da,meclis ziyaretçilerinde olacak.Dağdaki PKK lı düzgün bir kıyafetle onları ziyarete gelecek.Fotoğraf çektirecek sonrada basın yolu ile T.C.ile dalga geçecek.Hayırlı olur inşallah diyelim.