22
Mayıs
2024
Çarşamba
SİYASET

Zaten sağ ve sol yoktu ki

Sağ ve sol kanadın ünlü isimlerinin siyasi kimliklerine zıt partilere geçişleri ile ilgili tartışmalar devam ederken, AK Parti 9 yeni ismi saflarına kattı. Akademisyenler, AK Parti’nin aday kadrosunu ve siyaset sahnesindeki keskin geçişleri yorumladı

iyasette saflar karıştı ve ideolojiler bitti tartışmaları sürüyor. Eski CHP’li Ertuğrul Günay ve Haluk Özdalga AK Parti’ye, DYP’li İlhan Kesici ise CHP’ye geçti ve adaylıklarını açıkladı. Siyasetin ağır toplarının sağdan sola, soldan sağa geçişlerini değerlendiren akademisyenler, keskin sağ ve sol gibi ideolojik formasyonları bulunmayan Türkiye’de partilerarası geçişlerin olağan karşılanması gerektiğini söylüyor.


Prof. Dr. Doğu Ergil
AK PARTİ KENDİSİ GİBİ DÜŞÜNMEYENLERİ BÜNYESİNE KATTI

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Ergil, farklı kesimlerden isimlerin AK Parti’ye katılmasını olumlu nitelendirdiğini söyledi. Prof. Ergil, “Çünkü AK Parti’nin en büyük handikaplarından biri sadece kendisi gibi düşünenleri bünyesinde toplaması idi, dünyayı sadece kendi değerleri ve alışkanlıkları açısından değerlendiriyordu, ancak şimdi bu açıyı biraz genişletmiş oluyor. Yani AK Parti’nin kadrosuna farklı kesimlerden insanları katmasını faydalı görüyorum ama yeterli görmüyorum” dedi.

TÜRKİYE’DE ZATEN SAĞ SOL İDEOLOJİ YOK
Prof. Ergil, sağ ve solun ünlü isimlerinin yıllarca bilinen siyasi kimliklerinin zıttı partilerden aday olmalarını ise normal karşıladığını söyledi. “Bunu keskin bir geçiş olarak görmüyorum çünkü Türkiye’de keskin sağ ve sol gibi ideolojik formasyonlar zaten yok. Türkiye’de solu bürokrasi, orta sınıf ve aydın kesim teşkil ediyor. Buradan sol çıkmaz, buradan olsa olsa sosyal demokratik bir eğilim çıkar. Türkiye’de siyaset, günlük ihtiyaçlardan ve pragmatik arayışlardan kaynaklanan bir yönelişe girmiştir. Bunu sağlıksız görmüyorum, keşke günün gerçek ve ihtiyaçlarına uyan uzun vadeli bir siyaset yapılabilse.”

Prof. Dr. İlter Turan
DİNİ PARTİ OLMADIĞI İDDİASINI KUVVETLENDİRİYOR

İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Prof. Turan ise AK Parti’ye geçişleri ve parti vitrinindeki değişikliği, “İktidar partisi daha geniş bir seçmen kesimine hitap etmek için daha önceki seçmen kitlesinden gelmeyen adayları da listesine kattı. Bunun etkisini şimdiden kestirmek güç, çünkü bu adayları bütüne katarak AK Parti, muhtemelen dini parti olmadığı iddiasını kuvvetlendirmeyi ve daha önce oy almadığı kesimden oy almayı amaçlıyor. Ama bu kadro yeterince güvenilir bulunacak mı o belli değil. Yalnız AK Parti’nin geleneksel seçmeni arasında bu vitrini rahatsız edici bulan da çıkacaktır” diye yorumladı.

SİYASETTE SAFLAR YENİDEN BELİRLENİYOR
Bu seçimlerde Türk siyasi hayatında yeni saflaşmaların olduğunu belirten Prof. Turan, “İki partinin savunduğu politikalara bakarsak CHP’den MHP’ye geçişin keskin olmadığını görürüz” dedi. Prof. Turan şöyle devam etti: “Mesleğini siyaset olarak belirlemiş olan insanlar, bir seçim öncesinde o anda mensup oldukları partiden yeniden seçilme şansı görmedikleri zaman partiler arası bir hareketlilik sergileyebiliyorlar. Bu genel olarak her seçimden önce görülebilen bir olaydır. Zaten bildiğimiz sağ ve sol kalıplarına uyan davranışlar değil. Bu yeniden saflaşma süreci içerisinde önce yadırgatıcı görünen parti değiştirmeler, aslında bir süre sonra safların tabi olarak yerini alması olarak nitelendirilecektir” dedi.

Prof. Dr. Artun Ünsal
VİTRİN DEĞİŞTİRME İSİMLE DEĞİL, VİZYONLA OLUR

Galatasaray Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Ünsal, ‘Biz herkese açığız’ mesajı ile Mevlana havası yaratıldığını söyledi. “AK Parti Ertuğrul Günay’ı aday gösterir, bu olağan bir şeydir. Ancak vitrin değiştirme sadece farklı kesimden isimleri partide toplamakla olmaz, vitrin değiştirme vizyonla olur. ‘Ben Türkiye için bunları yapacağım, programım budur’ demekle olur yoksa yüzleri değiştirmekle olmaz. Çünkü büyük partilere dağılmış isimlerin onaylama mekanizmasının bir parçası olduğunu daha önce çok gördük.”

KUŞA BAK DERKEN HALI ALTIMIZDAN ÇEKİLİYOR
“Esas vitrinde olması gerekenler ise Türkiye’nin temelinde yatan eşitsizlik, adaletsizlik, devletin yeterince güçlü olamamasıdır” diyen Prof. Ünsal, Türkiye’de bir şiddet, güvenlik, bölüşüm, işsizlik, milli gelirin paylaşımı ve sınıflar sorunu var. Neticede herkes ortada buluşuyor ama Türkiye’deki ekonomik, kültürel ve siyasal sömürü bir türlü ortadan kalkmıyor. Eğer önemli olan vitrinse bütün partiler vizyon ve program geliştirsinler yoksa isimlerin ve yüzlerin değişmesi hiç önemli değil. Çünkü Türkiye’nin esas sorunu, ‘kuşa bak derken halının altımızdan çekilmesidir.’ Sağdan sola, soldan sağa geçişleri de keskin olarak nitelendirmiyorum, bunlar sadece Türkiye’de değil, dünyada oluyor. Maksat ortak kolektif bir bakış açısı geliştirmek, yoksa sistemin içinde öğütülüp gidersiniz” diye konuştu.

Prof. Dr. Ahmet Yücekök
YENİ KADRONUN BAŞARISI LİSTELERE BAĞLI
Yeditepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Yücekök, AK Parti’nin aday kadrosunu, “Bu kadronun başarısı, isimlerin listelerde nereye konacağına bağlı olarak değişir. Ancak bunları sadece bir vitrin düzenlemesi gibi gösterip ondan sonra listelerde seçilebilecek yerleri temin etmezlerse, başarı kazanılacağını sanmıyorum” sözleriyle değerlendirdi.

DEMİREL’İN CHP’Yİ İŞARET ETMESİ ŞAŞIRTMASIN
Tartışma yaratan partiler arasındaki geçişlerin sadece bu seçime özgü olduğunu ifade eden Prof. Yücekök, “Sağcılık ve solculuk anlayışı, temel ilkeleri tehdit altına girdiği vakit, Cumhuriyet savunuculuğunda çok rahatlıkla birleşebilir. Onun için İlhan Kesici’nin CHP’ye geçmesi hatta belki de ileri bir tarihte üstü kapalı bir biçimde Süleyman Demirel’in CHP’yi işaret etmesi yadırgatıcı olmayacaktır. Çünkü önceleri aramızdaki farklar çok temel farklar değildi ama şimdi karşılaştığımız farklar çok temel farklardır” diyerek CHP’nin sağdan ciddi destek bulmasını yadırgamadığını söyledi.

SAĞDAN SOLA GEÇİŞLER DAHA ANLAMLI
Prof. Yücekök, sağdan sola geçişleri, soldan sağa geçişlerden daha anlamlı bulduğunun altını çizdi: ” Soldan AK Parti saflarına geçen siyasetçiler, artık kazanabilecek bir sol partide seçim yapma şansını kaybetmiş olan siyasetçilerdir. Bu durum örneğin İlhan Kesici’nin CHP’ye geçmesinden farklı bir şeydir, çünkü Kesici herhangi bir partide de başarılı olabilir ama AK Parti’ye geçen solcuların herhangi bir sol partide bir siyasi amaca ulaşması çok mümkün görünmüyor. Yani bu şahıslar CHP’de kendilerine uygun bir ortam bulabilselerdi, geçmeyeceklerdi.”

ntv
Yayın Tarihi : 30 Mayıs 2007 Çarşamba 19:46:33


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
sehap akın IP: 88.241.247.xxx Tarih : 31.05.2007 13:15:52
Türkiye'nin içinde bulunduğu ve de kısa vadede önünde çok ciddi sorunlar vardır.Bunları hepimiz biliyoruz.Siyasi partilerin vizyonları,felsefeleri,hatta bazı siyasi partilerin demokratik olanakları kullanarak antidemokratik hedeflerinin Türkiye'ye kabul ettirmek gibi gizli niyetleri de vardır.Ancak tüm bunlardan önce Türkiye'de iktidar olabilme sorunu vardır.Bu ifade ile seçim kazanıp hükümet kurmaktan söz etmiyorum. Türkiye sahipsiz,denetimsiz ve kurumları sadece kağıt üzerinde yürümekte olan bir ülkedir.Eski ve tıkanmış bürokrasinin küflü ağlarının sarmalında boğulmuştur. Kurumların çoğu reel anlamda aktif değildir.Yasalar ve de yönetmelikler çelişkiler yumağı haline gelmiştir.Denetimsizlik ve belirsizlik içinde sorunları sadece kağıt üzerinde imzadan imzaya havale ederek çözdüklerini sanan,daha doğrusu sorumlulukları birbirlerine paslayan sorumsuz bürokratların elinde kilitlenmiştir. Bürokratlar siyasi kaygılar,sivrilme korkusu,gözden düşme,görevden alınma,tepki ya da eleştiri korkusu ile üretemeyen,insiyatif kullanamayan bir acz içinde Osmanlı'dan beri devam eden statükocu yapıyı devam ettirmektedirler. Siyasiler,genelde kurumların karmaşık ve içinden çıkılmaz uygulamaları içinde zaman zaman aciz kalmakta ve gerçekleştirmek istedikleri bazı hizmetler "mevzuat" yetersizliğine ya da "mevzuata" aykırı uygulamalar sorunlarına çarpmaktadırlar. Kurum yöneticileri her uygulamaya farklı yorumlar getirmekte herşey dar kalıpların içinde sıkışıp kalmaktadır.Doğrular ve yanlışların iyice birbirine geçtiği içinden çıkılmaz bir bürokrasi kirliliği artık Türkiye'nin en büyük düşmanı olmuştur. Denetimsizlik,işini iyi bilmeyenlerin yöneticiliği,"aman dokunma bir daha toparlayamayız" korkusu ,ülkeyi hergeçen gün batağın dibine çekmektedir.Bu bir tespittir. Çözüm ise,öncelikle kim iktidar olacak kavgası yerine,medya,akademik çevreler,konu uzmanları ve meclisin hertürlü siyasi çekişmeyi bir yana bırakıp uzun soluklu kurumsal bir yapı değişiklini gerçekleştirmeleri önceliğinde yatmaktadır. Teknolijinin bilinçli bir şekilde maksimum düzeyde kullanılacağı ve AB yasaları da göz önünde bulundurularak ama yine de Türkiye'nin gerçekleri ve de yapısına uygun köklü bir reform gerekmektedir.Hem de hiç vakit kaybetmeden.Tüm kurumlarda ve devletin işleyiş mekanizmasını dinamik ve etkin bir hale getirecek.Bunun için gerekli uzman kadrolar ve de yüksek bütçe,eğer gerekiyorsa,gırtlağa kadar girdğimiz şu dış borç sarmalına biraz daha ilave yapılarak elde edilebilir. Ama ülkenin geleceği buna bağlıdır.Yoksa,hangi siyasi parti iktidar olursa olsun tükenmiş,kurumları iflas etmiş bir ülkenin zavallı iktidarı olur.Ve eğer Türkiye Cumhuriyeti yok olursa en büyük etken kimsenin yeterince üzerinde durmadığı ya da en azından öncelikli görmediği bu etken olacaktır.