22
Mayıs
2024
Çarşamba
SPOR

SİYAH BEYAZ BİR AŞK HİKAYESİ

Beşiktaş'ın her şeye karşı taraftar grubu Çarşı'da yaşanan cinayetlerin arkasında bir rant kavgası mı var, taraftar liderleri gerçekten kulüp yöneticilerinden para alıyor mu, Çarşı'nın olduğu kapalı tribüne girmek tehlikeli mi? Çarşı grubuyla bir maç gününü geçirdik ve tüm bu soruların yanıtını ilk ağızdan aldık..

Onlar Türkiye'de hiç kuşkusuz en çok konuşulan taraftar grubu. 1982 yılında kuruldular ama o günden bu yana sadece tribünleri doldurup takımlarını desteklemekle kalmadılar, sosyal olaylar karşısında sık sık muhalif tavırlarını ortaya koyup, İnönü'nün kapalı tribününden seslerini yükseltmeyi de ihmal etmediler. Greenpeace ile nükleere, Barcelona CF'nin siyahi oyuncusu Eto'ya karşı yapılan ırkçı tezahüratlar karşısında ırkçılığa karşı oldular. Zaten sık sık 'Çarşı her şeye karşı' sloganıyla anıldılar. Kızılay'a topluca kan bağışladılar, kimsesiz çocuklar için oyuncak topladılar. Bir taraftan tüm bu olumlu gelişmeler yaşanırken, tribünlerde çıkan kavgalar ve ard arda yaşanan ölüm olayları medyadaki okların onlara dönmesine neden oldu. Yaşanan ölüm olaylarında gerçekten bir rant kavgası var mıydı, Çarşı grubu yöneticilerden para alıyor muydu ve en önemlisi kapalı tribünde maç izlemek yürek mi istiyordu? Tüm bu soruların cevabını almak için foto-muhabiri arkadaşım Erkan Sevenler ile Beşiktaş-Porto maçı öncesi Çarşı grubuyla buluştuk, Çarşı'nın önde gelenlerinden Cem Yakışkan, Serkan Keserkaya ve amigo Alen Markaryan'la konuştuktan sonra da kapalı tribünde maçı izledik.

- Beşiktaş denilince akıllara ilk olarak Çarşı taraftarı geliyor. Ne gerekiyor Çarşı üyesi olabilmek için?
- Sercan Keserkaya: Gönül bağı gerekiyor.
- Cem Yakışkan: Kalbinde Beşiktaş'ı hisseden, onu kendine yakın gören Çarşı'dır.

- Belli bir raconu yok mu?
- C. Y.: Delikanlı olacaksın. Onun dışında belli bir yaşı, işi yok. 75 yaşındaki de Çarşı'dır, 15 yaşındaki de.
- Alen Markaryan: Tamamen bir hayat tarzı. Her insanın ruhunun yarısını asi bir ruh kaplamıştır. Trafikte o asi ruh canlanır. Bizim de Beşiktaş olarak içimizde bastırarak yaşamaya çalıştığımız bir asi ruh var. Zaten Fenerbahçelileşme ve Galatasaraylılaşmaya set olarak kuruldu Çarşı ve dalga dalga büyüdü.

- Ama hiç kadın yok aranızda. Bir dönem Dişi Kartallar ön plana çıkmıştı ve tribünler renklenmişti. Ama siz onları da sloganlar ata ata uzaklaştırdınız. Kadınların maça gelmesinden rahatsızlık mı duyuyorsunuz?
- C. Y.: Yok böyle bir şey. Zaten aramızda çok kadın taraftar var ama görünmüyorlar. Ön plana çıkartmak istemiyoruz, buna gerek yok. Bahsettiğiniz kadın seyirci topluluğu da Dişi Kartallar değil, Ladies of Beşiktaş. Dişi Kartallar bizim kendi içimizden çıkan arkadaşlardı. Hatta bizim derneğin sekreteri, kurucularından biri. Bizimle kahvehaneye gelemedikleri için kendilerine grup kurdular. Ladies of Beşiktaş'ın ise amacı farklıydı. Onlar direkt tepeden, yöneticilerden bazılarıyla, onla bunla temasa girerek grup oluşturdular.
- S.K.: Numaralı tribüne 50-60 kızın birden girmesi ne demek? Engelli çocukları açık tribüne soktular. Zaten destek göremeyince, reklamları olmayınca, dağıldılar. Amaçları farklıydı onların. 

Çarşı ile bir maç günü... 
"İnönü Stadyumu'nda, kapalı tribünde Çarşı grubuyla birlikte maç izleyeceğim," dediğimde, herkes bana "Aklını mı kaçırdın?" dedi. Kapalıya kadınlar girmezmiş... Son dönemlerde medyada zaten Çarşı'nın adı cinayetlerle gündemdeymiş.... 90 dakika Çarşı taraftarı hiç durmadan küfredermiş... Tüm bunların doğru olup olmadığını bizzat görmek için foto-muhabir arkadaşım Erkan Sevenler ile birlikte bir maç gününü Çarşı taraftarıyla geçirdik.

Maç saati akşam 22.00 olsa da Çarşı grubu Beşiktaş meydandaki çay bahçesinde öğlen 12.00 gibi toplanmaya başlıyor. Kimisi birasını alıp geliyor, kimisi çay içip laflamayı tercih ediyor. Küçük-büyük herkes birbirini tanıyor. Üstelik Çarşı adını semtten alıyor ama Kadıköylü de Çarşı sayılıyor, Yeşilköylü de...

Maç saati yaklaştıkça heyecanları da artıyor. Adeta bir bayram havası yaşanıyor. Kimisi yeni bir marş yazmaya çalışıyor, kimisi pankartı kabul görmediği için bana serzenişte bulunuyor: "Bakın gördünüz mü, çok demokratik bir pankart açacaktım, onay görmedi..."

Akşam olunca karınlar acıkıyor ve hep birlikte balık pazarının yolunu tutuyoruz. Pazar yeri bir panayıra dönüşmüş gibi... Herkes yemek yiyor; yan masalara takılmayı da ihmal etmiyor.

Maça bir saat kala toplu halde İnönü Stadı'na yürüyüş başlıyor. Maçın başlama düdüğünün çalmasına daha çok var. Karşı tribünler nerdeyse bomboş. Ama Çarşı taraftarı yerlerini almış, marşları söylemeye, davulları çalmaya başlıyor. Çarşı'da maç izlemenin yürek istediğini o dakika anlıyorum. 90 dakika ne tezahürat ne de davul hiç susmuyor.

Biz amigo Alen Markaryan'ın tam arkasındaki 'kapalı kutu' dedikleri bölgede duruyoruz. Alen'in de yerini almasıyla 'Alen sahaya, üçlük çektir kartala' sesleri yükseliyor. 'Kadın oraya gider mi hiç!' dedikleri tribünde solumda kendini paralayan genç güzel bir kız, sağımda beyaz saçlı yaşlı bir teyze...

Bir ara davul yüzünden tartışma yaşanıyor. Davullardan biri patlayınca, iki kişi arasında kim çalacak kavgası başlıyor. Ama diğerlerinin araya girmesiyle tartışma kısa sürede sona eriyor.

Sonuç: Moraller bozuk, kimse kimseyle doğru dürüst konuşmuyor. Mutsuz bir şekilde evlerin yolu tutuluyor.

'Çarşı demokratik bir topluluktur'

- Eskiden maçlarda rakip takım taraftarları kavga ederdi, şimdi kendi içinizde kavgalar başladı...
- C.Y.: Bizim aranızda kavga olduğu yalan. Demokrasi var bizim tribünde. Hükümdarlık yok sonuçta, herkes kendi fikrini dile getirebilir. Araya ağabeyler girer ve kısa sürede biter. Rakip takım taraftarlarıyla kavga etme olayı da 95 yılında sona erdi. 93 yılında evlendim ben. Fenerli, Galatasaraylı arkadaşlarla 95 yılında bir araya geldik "Artık hayata atılıyoruz, kavgalara son verelim," dedik. Öyle bıçaklanma olayları falan 95 yılından sonra bitti. Zaten her şey çok değişti. O dönemlerde futbol bu kadar büyük değildi, futbolcular maça belediye otobüsleriyle gelip giderdi.

- İmajınız son dönemde oldukça zedelendi gibi. "Eskiden Çarşı duruşu vardı, şimdi Çarşı vuruşu var," diyorlar...
- A.M.: Bazen televizyonları izleyip, gazeteleri okurken "Acaba ben orada yok muydum?" diyorum. Öyle yalan dolan şeylerle özdeşleştirdiler ki Çarşı'yı inanamıyorum. Ama ne yazık ki bunlar oluyor. Biz kimseye güvenmiyor ve adımlarımızı hep sağlam atıyoruz. Yine de üzeri cilalı bir tahta aslında çürük çıkabiliyor. Basınca da düşmemek kaçınılmaz oluyor.
- S. K.: Bizim de Forza Beşiktaş diye bir dergimiz vardı, kapattılar. 10 dakika matbaaya geç götürdük diye dağıtılmadı, engellerle karşılandık. Beşiktaş Çarşı grubu taraftarının hâlâ bir duruşu var. Galatasaray ve Fenerbahçe bizden sonra geldiler. Galatasaray'ın da Fenerbahçe'nin de amigosu bizden gitmedir. Belki zamanında tartışma oldu ya da küstüler ve başka tribüne gittiler. Sonuçta o ya da bu şekilde Beşiktaş kültürünü alıp oralara gittiler.

- Doğru mu Galatasaray amigosu Sebahattin ile Fenerbahçe amigosu Sefa'nın da Çarşı grubundan ayrıldıkları?
- A.M.: Şimdi bu konuları açmaya gerek yok. "Çarşı grubundan çıkmış arkadaşlar demek," arkadaşlarımızı rencide etmek olur. Çok eskiden bizim aramızda bulunmuş olabilirler belki. Ama dediğim gibi Sefa ile Sebahattin'i bu konun dışında tutalım.

'Para olduğu yalan' 
- Sizin 'hüküm sürdüğünüz' kapalı tribünde bir ölüm olayı yaşandı. Ardından tekrar silahlı bir ölüm olayıyla gündeme geldiniz. Bunlar için neler söyleyeceksiniz. Tüm yaşanların arkasında rant kavgası olduğu söylendi?
- S.K.: Hepsi yalan, yüzde 100 yalan. Yok bilet yüzündenmiş, yok otopark harcıymış, yok Sinan Engin yüzünden olmuş...
- C.Y.: Ben açıklayım size durumu. İlk ölen çocuk Cihat Aktaş bizim kardeşimizdi. Ama olayın Çarşı grubuyla ilgisi yok. Zaten öldüren Galatasaraylı, ölen de Fenerbahçeli. Beşiktaş'ın öyle bir tribün yapısı var ki herkes hasta. Bu ikisi de maç seyretmeye geliyorlar. Çağlayan çocukları ikisi de. Önceden de aralarında bir husumet varmış. Son ölüm olayını da medya Sinan Engin'e karşı açılan pankarta bağladı. O pankartı ben açtım. Birkaç arkadaşımla beraber. Hatta Alen'ler "Açma," dedi. Aramızda bir iletişimsizlik yaşandı. Demokratik olarak 30 saniye düşüncemi dile getirdim. Yani flamayla olayın bir alakası yok. Zaten ölen çocuk, o maçta yoktu. Rant kavgası söylentilerine gelince. Rant nedir, ortada bir para mı var? Ben size ölenin de evini göstereyim öldürdüğü söylenenin de. Fareler içinde oturuyor insanlar.

- O halde Sinan Engin olayında kendi aranızda ikiye ayrıldınız? İsteyenler ve istemeyenler...
- C.Y: Bizde ikiye ayrılma olmaz. Dediğim gibi ben 30 saniye fikrimi söyleme hakkımı kullandım. İletişim kopukluğu oldu o kadar.
- A.M.: Biz Beşiktaş'ın iyiliği için açmama kararı almıştık. Sonuçta başkanın ve yönetim kurulunun aldığı bir karar var ortada. Ama bir kısım hür taraftarlar olarak düşüncelerini dile getirmek

'Bedava bilet yurtiçi deplasmanlarda' 
- Avrupa maçlarına nasıl gidiyorsunuz? Bazı yöneticilerin taraftar liderlerine maaş bağladığı ve bedava bilet verdiği söyleniyor?
- C.Y.: Böyle bir şey yok. Kimsenin buna ihtiyacı da yok. Benim Çarşı'nın içinde dükkânım var, bana yetiyor. Fazla paranın peşinde olan insanlar değiliz. Zengin olmak gibi bir derdimiz yok.
- S.K.: Zaten toplam dört maça gidildi, onda da sadece yedi kişi gitti. Alen'ler amigoluk yapsın diye götürüldü.
- C.Y.: Tur şirketleri 10 kişi gidince bir kişiyi bedava götürüyor. 70 kişi gidince yedi kişiyi bedava götürme hakkı doğdu. Yöneticilerden bilet alındığı doğru ama o da yurtiçindeki deplasman maçları için geçerli. O da nasıl ve ne şartlarda bir gelin de görün. Yönetici de bu kadar yol gelen adama bilet veriyor. Maceristan maçına Çarşı'dan 200 kişi gitse stadın ahengi değişirdi, nitekim bize teklif de ettiler, biz onu bile kabul etmedik. Ama yanlış olmasın, bize sponsorlar bedava biletleri teklif ediyor.

'YILDIRIM KABLO KESTİRDİ'
- Tribünlerdeki küfür olayları için ne diyeceksiniz. "Şarap da içeriz, esrarı da çekeriz" diye bir marşınız var. Bu kötü örnek olmuyor mu?
- C.Y.: Gidin Kadıköy' bakın. Onların tribününde yokmuş. Ne demek yok. Geçen sene kendi başkanları yayıncı kuruluşun kablolarını kestirdi.
- A.M.: Tribün edebiyatı diye bir şey vardır. Biraz mizah koymak lazım işin içine. Ama söz ettiğiniz marş negatif tepkiler aldı diye zaten söylemeyi bıraktık.

- Yönetimi nasıl buluyorsunuz?
- C.Y.: Başarısız. Başkanı beğeniyoruz ama yönetim kurulu çok zayıf. Beşiktaş'ı iyi temsil edemiyorlar. İstifa ediyorlar, basına çok konuşuyorlar, bunlara gerek yok.
- S.K.: Güçsüz bizim yönetim. Bizim tribünde bir çocuk bıçaklandı, beş maç ceza aldık. Geçen yıl Fenerbahçe stadında 52 kişi bıçaklandı, silahla ateş açıldı ve ceza almadılar. Ölüm olayları onlarda yaşansa basına bile yansımazdı, bu adamların inanılmaz bir becerisi var. Ama kimse sevmiyor onları.
- A.M.: Bizim yönetim de çok az kişi iş yapıyor. Genç olmaları ve devlet erbabında söz sahibi olmamaları da en büyük zaafları. Bir Demirören'le olmuyor bu iş.

- Açık açık "Diğer takımların yönetimleri güçlü, söz sahibi, bizimkiler pasif kalıyor," diyorsunuz.
- A.M.: Herkes her şeyi yapabiliyor ama biz hariç diyoruz. Herkes Beşiktaş'a üçüncü takım olarak bakıyor. Medyada köşe başlarını Galatasaraylı ve Fenerbahçeliler tuttuğu, federasyonla ilişkilerimiz kötü olduğu için güçsüz kalıyoruz.

'Demirören net kararlar veremiyor'

Yıldırım Demirören'in eksikleri neler?
- A.M.: Birlik beraberlik sağlayamadı. Üzerinde oturduğu koltuğun sabit ayakları yok, tekerlekli. Devamlı sağa sola kayıyor. Her kafadan bir ses çıkınca, o da net karalar veremiyor.

- Yönetimden istifa beklentiniz var mı?
- C.Y.: Haddimiz değil "İstifa et," demek. Biz kongrede oyumuzu vererek düşüncemizi dile getiririz. Ama kongre amigoluğu da yapmayız.

- Nedir kongre amigoluğu?
- S.K.: Kolundan tutup sandık başına çekerler seni. Yok "600 oyum var," yok "500 oyum var," derler. Biz bugüne kadar kimseye "Şuna oy ver," demedik.

- Sosyal içerikli açtığınız pankartlar da dikkat çekiyor. Sosyal olaylarla çok mu ilgilisiniz, bu pankartları açma fikrini size kim veriyor?
- A.M.: Her gün gazete okuyoruz, ekmeğimizde aşımızdayız. Muhsin Ertuğrul tiyatrosu kapanıyor, içimiz el vermiyor pankart açıyoruz.
- C.Y.: Greenpeace gibi gruplar bile bizimle bağlantıya geçiyor ve onlarla ortak işler yapıyoruz. Sonuçta biz halkız ve bu toplumun bir parçasıyız. Ama basın bunlar arasından en kötü olayları yazıyor. Çocuklar için kan bağışı yaptık ve herkesi kan vermeye çağırdık, bunlardan bahseden

Burcu ALDİNÇ /Sabah
Yayın Tarihi : 21 Ekim 2007 Pazar 11:32:22
Güncelleme :21 Ekim 2007 Pazar 13:27:52


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
neyzen ünal IP: 88.238.134.xxx Tarih : 24.09.2008 14:13:20

bu değerli beşiktaş sevdalılarına bu kadar karalamayı yapan duygu hırsızlığı yapıyor olabilir ancak.bu arkadaşların neler çektiklerini bilen kaç kişi var acaba.sen evini işini bırak sadece bu sevda için onca zorluklara katlan.sonuçta sen kötü ol.biraz vicdan lütfen.içinde olanlar anlayabilir ancak bu kardeşlerimizi.lütfen bu değerleri yıpratmayalım yıpratanlarada izin vermeyelim.uzaktan davulun sesi hoş geliyor birilerine.dile kolay onca yıllarını heba etmiş bu kartal yürekli gençler.ben şahsım adına hep yanlarındayım.


çarşı IP: 88.235.55.xxx Tarih : 6.09.2008 22:39:58

Doğru çarşı olabilmek için hiç bir racon gerekmiyor o içten gelen bi siyah beyaz duygusudur.Ve bu duyguyu içinde hisseden maçlara gidip bunu marşlarda bağırarak belli ediyor.