22
Mayıs
2024
Çarşamba
SPOR

KÖŞELERDE NELER VAR?

Yüksek tempo önde pres / Mehmet Demirkol-Milliyet

Rakip ceza sahasına kalabalık girip orada karamboller yaratmak daha doğru bir yaklaşım. Tabii bu oyunun kralı olan Fatih Tekke'nin olmayışı bir handikap. Ama Gökhan ve Ümit de bu tip oyun için ideal oyuncular

Türk Milli Takım için her korner her yan top bir tehlike ihtimaliydi bugüne kadar. Çok basit ters toplarda özellikle arka direkte birilerini unuttuk ve bu başımız hep iş açtı. Malta, Bosna, Yunanistan maçlarında yediğimiz goller ve kalemizde gördüğümüz pozisyonlar genelde bu şekilde oldu. Terim ve ekibinin bunu çözmesi durumunda Moldova maçında sıkıntı yaşamayız. Bir başka zor durum ise kalabalık çıkıp top kaybedişlerimizde arkadaki ekibin önde pres yapmakta zorlanması. Marco olduğu zaman sorun kısmen çözülüyor. Ona yardımcı olunması halinde Moldova'nın sürpriz akınlarına karşı durabiliriz. Savunmada bir eksiğimiz ise oyuncularımız tek hamle tercihlerinde zaman zaman yanlışlık yapıyor olması. Bu seviyede bunların daha az olması lazım.


Şut atmalıyız
Oyun erken bir golle açılırsa sıkıntı yaşamayacağımıza eminim. Ama golü erken bulamazsak, Hakan Şükür'ün geçmişi yıllardaki hava topu yüzdesine yaklaşması lazım. Aksi taktirde iş zorlaşabilir. Terim'in takımı kapalı rakip savunmaları aşmak için sürekli oyunun yönünü değiştiriyor. İyi bir plan olsa da, bunu o kadar ağır yapıyoruz ki, rakipler tek ayak üzerinde yakalanmıyor. Bu işi daha hızlı yapmayacaksak hiç denememek daha iyi, çünkü bu girişimlerde ağır olunca çok top kaybediyoruz.
Rakip ceza sahasına kalabalık girip orada karamboller yaratmak daha doğru bir yaklaşım. Tabii bu oyunun kralı olan Fatih Tekke'nin olmayışı bir handikap. Ama Gökhan ve Ümit de bu tip oyun için ideal oyuncular. Tabii orta sahanın golcülerinin desteği şart.
Yine uzak şutlara işimiz düşecek, ama asıl önemlisi bunu herkesin denemesi.
Eğer tempomuzu biraz artırıp, laf olsun diye değil gerçekten önde basarsak, Moldova bu işin içinden çıkamaz. 

Feldkamp, Gerets'leşiyor mu? / Ahmet Çakır-Zaman

Yaklaşık 2 yıl önce kendisiyle yapılan bir röportajda Hıncal Uluç ustamız şunu söylüyordu: "Ben bir gazete patronu olsam önce kendimi işe alırdım. Çünkü tek başına bu kadar çok gürültü-patırtı çıkarabilecek başka biri yok basında..."
Ustamızın durumunda o günden bugüne herhangi bir değişiklik yok: Durmadan gürültü-patırtı çıkarıyor. Ancak belli bir noktadan sonra bunun bir etkinliği kalmıyor; sadece sıkıcı oluyor... Ustamız, son Kayserispor maçındaki oyun anlayışı ve oyuncu değişiklikleriyle ilgili olarak Feldkamp'ın Gerets'leşmeye başladığını ileri sürdü. Güya Alman hoca daha önce sürekli hücumu düşünen bir anlayışla oynatıyordu takımını; ama bu maçta birden değişmişti. Uluç'a göre Feldkamp'ın futbol felsefesi "Benim takımım 3 yerse 5 atar" şeklinde sürekli hücuma dayalıydı. Fakat Kayserispor maçında bunun tersini yapmıştı...

Feldkamp'ı sahiden tanıyanlar için bu çok komik bir iddia. Çünkü gerçekte Alman hocanın felsefesi bunun tam tersi. O, "Benim takımım nasıl olsa 1 gol atar, önemli olan gol yememektir." diye anlatılabilecek bir futbol felsefesine sahip olduğunu hem açıklamış hem de göstermiştir. Hıncal Uluç ve onun gibi daha pek çok yorumcu bu konuda hiçbir bilgiye ve fikre sahip değil. Fakat rahatlıkla bunun gibi şeyler söyleyebiliyorlar. Olabilir, burası Türkiye, palavra cenneti... Ancak milyonlarca insan bunları gerçek sanıp tartışmalara girişebiliyor. İşte o çok can sıkıcı oluyor. Aslında Uluç ve onun gibiler bu konularda bilinçli bir yol izliyor. Onlar, bu şekilde hiçbir şey bilmedikleri konularda "en üst düzey bilirkişi" durumuna gelebiliyorlar. Çünkü böyle yapmak para ediyor...

Ayrıca, Hıncal Uluç bugüne kadar Galatasaray'ın bütün teknik direktörlerine saldırdı! Derwall bile bu saldırının dışında kalamadı. Mustafa Denizli, Lucescu, Gerets ve ötekiler bu saldırılara hedef oldu. Hele Fatih Terim'le ilgili olarak tam 3,5 yıl akıl almaz şeyler yazdı ve sonunda onu düpedüz çıldırttı. Terim, "Her firavunun bir Musa'sı vardır." demek zorunda kaldı. Ancak son 6 ayda Terim'in UEFA Kupası'na yürüme sürecinde Uluç birden değişti ve onu övmeye başladı.

Galatasaray teknik direktörlerine saldırmak, Uluç'a büyük bir tiraj ve reyting getirdi. Çünkü onun saldırılarına belli bir yere kadar dayanabilen teknik adamlar sonunda isyan edip karşılık veriyorlar, bu da Uluç'un tuzağına düşmeleri anlamına geliyordu. Aslında oyun çok açık ve basit fakat her zaman sonuç veriyor. Uluç, başlangıçta Feldkamp'ı destekleme aymazlığına düştü. Ancak bunun para etmediğini, yani tiraj ve reyting getirmediğini görünce şimdi dönmeye başladı.

İşin gülünç ve acıklı yanlarından biri de şu: Biz Feldkamp'ı yaklaşık 15 yıldır tanıyoruz. Bu süre içinde onunla çeşitli nedenlerle defalarca konuştuk, neyi nasıl yapmak istediğini öğrenmeye çalıştık. Oysa Uluç, Feldkamp ile gazeteci olarak 15 dakika bile konuşmuş değil. Fakat onunla ilgili her şeyi hem de çok derinden biliyormuş gibi görünmeye çalışıyor. Çünkü bu ülkenin bir palavra cenneti olduğunu çok iyi biliyor.

Olsun, ustamız basının fenafillâhıdır; yani iflah olmaz türden bir gazetecidir. Artık söylediklerinden ve yazdıklarından sorumlu değildir. Onu hoş görmek gerekir. Hele şu mübarek bayram gününde hakkında kötü bir şey yazmak uygun olmaz. Onun da bayramı kutlu olsun...


Milli Takım ve siyah forma

Milli Takım, Moldova maçı öncesinde ne yazık ki siyah forma konusu dışında pek gündeme giremedi. Terim'in tavrı nedeniyle spor basını da soğuk durdu ve tatsız bir durum doğdu... Siyah forma işini biliyorsunuz, Fanatik'teki arkadaşlarımız Milli Takım'ın maça bu şekilde çıkması önerisinde bulundu. Bu öneri, hem şehitlerimize karşı bir vefa hem de teröre karşı tepkimizi gösterip dünyaya derdimizi anlatabilmenin bir aracı olabilir, düşüncesiyle yapıldı. Elbette ki bunun gibi işlerin yapılmasını isteme duygusallığı ile futbolun bazı uluslararası kurallarının getirdiği zorunluluk çelişebiliyor. Nitekim Şenes Erzik bunu dile getirmek zorunda kaldı. Hatta Levent Bıçakcı daha da açık konuşup 'yapılmasa daha iyi olur' demeye getirdi.

Bu gibi konularda bir gazetenin önerisine genellikle başka gazeteler pek sempatik bakmaz ve destek yerine köstek olmaya çalışır. Benim öyle bir derdim yok:

Öneriyi yürekten destekliyorum. Hatta daha fazlası da olabilir; Milli Takım sadece bu maçlara değil terör sorunu çözülene kadar bütün maçlara siyah forma ile çıksın!

O nedenle daha çok uzun yıllar böyle büyük acılar yaşanırken benzer türden öneriler gündeme gelecek ve biz de bunları tartışmak zorunda kalacağız gibi görünüyor.

Moldova maçı mı? Aslında pek konuşmaya da gerek yok: maçı alamazsak zaten milletçe siyaha bürüneceğiz...

Dünya yıldızı mı takımın yıldızı mı? 

Altan Tanrıkulu
/ Hürriyet

BİR futbolcuyla ilgili kötü oynadığı dönemlerde olumsuz, iyi oynadığı dönemlerde de olumlu eleştiri yapmak çok kolaydır.. Yanlış anlaşılmasın, kendimi soyutlamıyorum.. Bu çoğumuzun sıklıkla başvurduğu bir eleştiri yöntemidir.. Ama birinin arkasında kötü olduğu dönemlerde durmak, iyi olduğu zaman eksilerini düşünmek önemlidir..

Sezon başında Fenerbahçe yönetimi yeni bir yabancı alma konusunda girişimler yaptı.. Gönderilecek isim ya Appiah ya da Deivid’di.. Medyaya yansıdığı kadarıyla Zico’nun böyle bir transfere gerek görmediği söylendi..

Başkana oldukça yakın bir takım gazeteciler de bugünlerde bu görüşleri doğruluyor zaten..

Yani Deivid’in kalmasını isteyen Zico’ydu.. Şampiyonlar Ligi’nde oynanan iki maç ve alınan 4 puanda Deivid’in katkısı büyük.. Kezman ise hem ligde, hem Avrupa’da büyük eleştiri alıyor..

Kezman ilk alındığı günden beri büyük forvet olarak arkasında durulan bir isim.. Her kötü oynadığı maç sonrası teknik direktörünü gizli ya da açık eleştirdi.. Deivid ise ismi fazla duyulmamış bir Brezilyalı idi.. Kötü biten her maçın günah keçisi oldu..

Şimdi iki ismi yan yana koyun.. Hangisinin takıma daha çok katkıda bulunduğuna siz karar verin..

Kezman’dan daha fazla verim alınmak isteniyorsa, kötü günlerinde tıpkı Deivid’e yapıldığı gibi yedek oturtulmalıdır.. Yerinin garanti olduğunu düşünen bir oyuncu hatayı sürekli başkasında arar.. Kezman’ın üzerindeki baskı, gol atamama baskısı falan değil.. Öyle olsa Ankaragücü maçında da gol attı, Süper Kupa finalinde de attı, şampiyonluk yolundaki kader maçında Beşiktaş’a da attı, Galatasaray’a da attı..

Kezman’ın üzerindeki baskı, "Ben büyük bir yıldızım. Ben sisteme değil, sistem bana uymalı" düşüncesinden ileri gelen bir baskı..

Zico bu sorunu çözerse sadece Fenerbahçe kazanmaz.. Kezman da kazanır.. O yüzden Zico’yu eleştireceğine ofsayta düşmemeyi, gol vuruşlarında yorgun olmamayı, adalelerini ilk geldiği günlerdeki gibi güçlendirmeyi, rakibe kasıtlı tekmeler atmamayı düşünse daha iyi olur..

Hakan Şükür’ün önemi

FATİH Terim, Moldova ve Yunanistan maçları için hücum alternatifleri düşünüyor.. Ümit Karan’la Gökhan Ünal’ı yan yana oynatmak fikri ağırlık kazanmış durumda.. Ama geçmiş maçlara baktığımızda, Hakan Şükür’ün önemini de vurgulamamız gerek..

Milli takımların yapısı çok çabuk değişmez.. İki yıllık periyotta oyun anlayışlarında çok büyük değişiklikler olmaz..

Yunanistan’la Ersun Yanal döneminde 2 kez karşılaştık.. İki maçta da gol atamadık.. Yenilmedik ama gol de atamadık.. Özellikle İnönü’deki maçta çok sayıda hücum geliştirdiğimiz halde hava toplarında rakibimiz çok üstün olduğu için sonuca gidemedik..

Yararlanmalıyız

Euro 2008’deki eleme maçında ise Atina’da 4-1 kazanırken Hakan sahadaydı.. Rakibi sürekli meşgul etti. Onlar Hakan’la boğuşurken, biz kontrataklarla golleri bulduk..

İlk attığımız golde bile Tuncay’ın savunmanın göbeği delişinde Hakan’ın savunmanın dikkatini dağıtmasının rolü büyüktü.. Yunanistan o maç dışında oynadığı 7 karşılaşmada kalesinde sadece 3 gol gördü..

Hakan’la oynadığımız Moldova maçı da milli futbolcunun 4 gol birden attığı ve rakibinin asıl zaafının hava topları olduğunun bir göstergesiydi..

Hakan Şükür’ü beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz.. Ama yıpratıcı özellikleri ve hava toplarındaki hakimiyetiyle Moldova ve Yunanistan maçlarında Hakan’dan en iyi şekilde yararlanmamız gerek..

Hocam ve ülkem

İSTER sevin, ister nefret edin.. İster futbol dehası deyin, isterse başka bir sıfat takın.. Fatih Terim, bu ülkenin bir parçası.. Milli Takım, bu ülkenin çok çok önemli bir yapı taşı.. Eleştirirken de eleştiriye yanıt verirken de sınırları aşmayalım.. Sahaya çıkalım, hem tribünleri, hem ülkeyi alkışlayalım.. Barışalım.. Dost olalım.. Tek yürek mücadele edelim..

Hocam.. Ülkem.. Bugün bayram.. Bugün maç var.. Çarşamba maç var.. Yunanistan’ı Atina’da, onların bayramında yenen de bu takımdı.. O zaman da bu basın vardı..

Hocam ve ülkem.. Finallere gitmeyi, orada temsil edilmeyi, orada başarılı olmayı çok istiyoruz.. Ama öncelikle bu kadar çok dış düşmanımızın olduğu bir dönemde, kendi kendimizi vurmayalım.. Hesaplaşmaları unutalım, saha içindeki mücadelemize bakalım..

Bay Kolot

GELDİĞİ günden beri konuşan biri Celal Kolot.. Tigana hakkında konuştu, Gökhan Zan’la kavga etti, Ertuğrul Sağlam için konuştu, Gülnaz Arsel’le kavga etti..

İstifasını verdikten sonra da Ertuğrul Sağlam’ın çok ucuz ve kaliteli futbolcuları geri çevirdiğini, çok daha maliyetli ve kalitesiz oyuncuları aldırdığını iddia etti..

Celal Bey, eğer bir zamanlar şiddetle savunduğunuz Beşiktaşlılık duruşunun ne demek olduğunu biliyorsanız bunları yapmamalısınız.. Eğer amacınız başarısızlığa zemin hazırlamaksa, her önemli maç öncesi yakın bulduğunuz gazetecilere takımı ve teknik direktörü kötülemenin anlamını camiaya açıklamalısınız..

......
Yayın Tarihi : 13 Ekim 2007 Cumartesi 14:45:32
Güncelleme :13 Ekim 2007 Cumartesi 09:41:45


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?