Biz cumartesi gününü Akatlar Cola Turka Arena’da geçirdik. Ailecek. Ebru gerçi, “Basketbol çok hızlı, ben takip edemiyorum, daha ben bir baskete sevinemeden, öbürküsü oluyor, otur kalk, otur kalk yoruluyor insan” gibisinden bir şeyler geveledi ama sanırım futbolsuzluk başına vurmuştu, sonunda tıpış tıpış geldi. Bu Aras’ın ilk basket maçıydı, belki de sırf bu ana tanıklık etmek için gelmiştir, bilemiyorum...
Biz salona girdiğimizde desibelin dibini bulmuş Beşiktaş seyircisi, “Sahtekâr Cimbombom” diye bağırıyordu bir ağızdan. Sonra da “Kaldırsın kaldırsın parmak kaldırsın, Cemal Nalga olanlar parmak kaldırsın” diye bağırdılar. Tipik Beşiktaş taraftarı tezahüratıydı doğrusu; gündeme dair ve çok komik... Maç başlayınca Aras’ın teyzesine çektiğini anladık, nereden mi? Her basketten sonra ‘Gol’ diye bağırmasından...
Siz gerçi çoktan öğrenmişsinizdir maçın nasıl olduğunu ama ben tekrar söyleyeyim, çok güzeldi: İlk iki periyot Galatasaray’ın üstünlüğü vardı, üçüncü periyot Beşiktaş yakaladı ve öne geçti. İşte o nokta kulaklarımızın sağır olmaya en yaklaştığı anlardı. Üçüncü periyoda salonun tepesinden bir yerden oksijen maskeleri düşseydi, hiç şaşırmayacaktık. Oksijen seviyesi sıfıra yaklaşırken, salon içi sıcaklık tavan yaptı. 2012 yılında beklenen kıyamet küresel ısınmaysa şayet, biz şerbetlenmiş kadar olduk, siz derdinize yanın. Dördüncü periyoda Galatasaraylıların şutları tekrar girmeye başlayınca, maçı küme düşmeye hiç de niyeti varmış gibi görünmeyen Sarı-Kırmızılılar aldı.
‘Bir efsaneydi’ o günler
Cem Akdağ, Bayan Basketbol Milli Takımı’nın başındayken de aynen böyle tempolu oyun isterdi. Erkek takımının başında da anlayışında bir değişiklik olmamış. Pota altından yavaş yavaş top çıkarmalı bir oyun, eli havada hangi setin oynanacağını göstere göstere gelen bir guard mesela maç boyunca hiç görmedik. Beşiktaş da süratli oyunu seven bir takım zaten, bu sayede çok tempolu, çok skorlu bir maç izledik. Peki mesele ne?
Mesele şu: Hepimizin babasının okul birincisi olması gibi, bir zamanlar hepimizin bütün cumartesilerimizi Spor Sergi Sarayı’nda geçirme yalanı! İnanmıyorsanız, 30’lu yaşlarında olan tanıdıklarınıza sorun, hepsi sabah 10’da güne başladıklarını, sonra akşama kadar peş peşe kaç maç varsa hepsini seyredip çıktıklarını anlatacak Spor Sergi’den. Kimi sol potanın arkasındaki ‘sosyete’ tribününde otururdum diyecek, kimi şeref tribününün tam karşısında, göbekte... Yer olmadığı zaman bir üst kata çıkıp, balkondan da seyredilirdi maç, ama onlar daha ziyade geç gelenlerdi, biz hepimiz Allah için sabahtan oradaydık. Aaah ah, biz basketbolu çok, ne çok severdik. Pisler, kapattılar Spor Sergi’yi, içimizdeki koskoca basketbol sevgisini öldürdüler!?!
Yahu, bu hikâyeyi anlatanların hepsini toplasak, değil o zamanın Spor Sergisi, şimdinin Abdi İpekçi’si bile almaz ama olsun, biz seviyoruz ‘romantik’ hikayemizi. Tamam, Abdi İpekçi çok uzak, ama mesela Akatlar Cola Turka Arena şehrin merkezinde yahu! Hem tam yanında maça kadar zamanınızı gayet güzel geçirmenizi sağlayacak bir alışveriş merkezi de var, en Starbucks’lısından.. Derbi maçları hariç o niye boş? Ayhan Şahenk desen öyle. Ahmet Cömert desen öyle. Sadece civardaki basketbolseverler gelse dolabilecek statlar bunlar.
Ya, üstelik bu sene bir de Dünya Şampiyonası var bu işin. Duyuyorum, ABD Milli Takımı’nın biletleri hızla satılıyormuş, peki diğer maçlar n’olacak? Sadece Türkiye ve ABD arasında bir mini-turnuva olmayacak bu biliyorsunuz, değil mi? Diğer maçlar dolacak mı gerçekten? Yoksa Ülker çalışanlarıyla, Efes’in civar liselerden öğrenci getirme politikasını mı uygulayacağız koskoca Dünya Şampiyonası’nda? Da! Ne diyordum? Ha, biz basketbolu çok severiz canım, hepimiz küçükken Spor Sergi’deydik... Her Cumartesi... Sabahtan akşama... Valla...