16
Haziran
2025
Pazertesi
SPOR

KÖŞELERDE NELER VAR?

 

Karan'a verilen penaltı yanlış/Metin Tokat/Milliyet 

DENİZLİSPOR - GALATASARAY (Bünyamin GEZER)
Müsabaka genelinde otoritesini oynayanlara ve seyredenlere hissettirdi. Oyuncular arasındaki tartışmalara müsaade etmedi. Maçın kontrolünü ele alınca rahatladı ve işte o anda hatalar yapmaya başladı. Bouzid'in ceza alanı içinde Serhat'ın üstüne sıçramasına verdiği penaltı kararı doğruydu. Denizlispor ceza alanında Çağlar - Hakan Balta mücadelesinde kornere çıkan topa verdiği endirekt serbest vuruş yanlıştı. İlk penaltı kararını doğru vermesine rağmen.
Etkisinden kurtulamadı. Hiç inandırıcılığı olmayan bir karar verdi. Santos ile Ü.Karan, ceza alanında havaya yükselen topa bakıyorlar. O arada Ümit rakip ile top arasına vücudunu sokarak Santos'un temasını hissettiği anda kendini yere bıraktı. İyi yönettiği maçı tartışmalı kararı ile bitirdi.
Rüştü'ye af var, Yattara'ya yok mu?
PFDK; Trabzonspor-Beşiktaş maçında Bülent Yıldırım tarafından yanlış bir kararla oyundan ihraç edilen Rüştü'nün alması gereken cezayı kaldırdı. Gerekçe olarak ta, MHK'dan alınan yazıda; oyuncunun haksız yere oyundan çıkarılma olduğu vicdani kanaati ile hakemin ciddi ve aşikâr yanlış kararı gerekçesiyle, ilk resmi müsabakaya katılmama cezasının uygulanmasına yer olmadığını karar verdi. Bunu görüntülere dayanarak verdi. Bundan sonra bu tür tartışmalarla çok karşılaşırız. O zaman bu hafta sonu oynanan V.Manisaspor-Trabzonspor müsabakasında Yunus Yıldırım tarafından arka arkaya aldığı 2 hatalı sarı kartla oyundan ihraç edilen Yattara'nın da cezası kaldırılmalıdır. Görüntülere baksınlar, vicdanlarını dinlesinler ve kararlarını versinler. Takımların isminin veya yöneticilerinin federasyona yakınlığına göre değil her kesime karşı aynı uzaklıkta olduklarını ispat etsinler. Öyle bir kapı açıldı ki! Hiçbir şekilde kapatamazlar. Mahalle baskısı Futbolumuza da girdi.

ÖMER ÜRÜNDÜL/Sabah
Ertuğrul Sağlam, kafasında ideal bir iskelet oluşturdu. Geride İbrahim Üzülmez, Gökhan Zan, İbrahim Toraman, orta sahada Cisse, Tello, Serdar Özkan, ileride de Bobo... 10 numara için Delgado veya Ricardinho. İkinci santrfor için Nobre veya Burak, sağ bekte Serdar Kurtuluş veya Ali Tandoğan.
Beşiktaş'ın en büyük gücü, mücadele ve tempo... Bir de bireysel özellikleri olan futbolcular.
Saha içi organizasyonlarında sıkıntılar var. Bunların devamı da bu kadro yapısıyla kaçınılmaz.
Defansın ortasından olumlu top çıkmıyor. Eldeki forvetlerin özellikleri; takım oyununu şekillendirmeye, topa fazla sahip olmaya ve değişik varyasyonlu hücum girişimleri yapılmasına uygun değil. Yeni oynamaya başlayan Burak'ın daha çok eksikleri var. Ama hırslı ve kendini kanıtlama çabası içinde. Nobre adam eksiltemiyor, sprinter değil. Ayrıca F.Bahçe'deki fizik gücünden de uzak. Bobo kurnaz bir golcü. Ama oyunun büyük bölümünde sahada görülmüyor. Günümüz futbolunda bir santrforun sadece pozisyon bulursa gol atması yeterli değil. Adam eksiltecek, akıllı verkaçlar yapacak, sırtı kaleye dönük top tutup asistler yapacak.

Hasan Ali Atasoy/Fanatik

Fenerbahçe cephesi hiçbir zaman Avrupa maçları konusunda ucuz hamasetler yapmadı, ligin dengesini bozacak girişimlerde bulunmadı. Kendisine yakışan ve olması gereken bir tavır sergiledi.
Zaten bu, futbol dilinde ve ahlakında hiçbir karşılığı bulunmayan saçma sapan bir yaklaşım. Sinan Engin’in ortaya attığı erteleme önerisine medyanın da mal bulmuş mağribi gibi atlayıp, zorlama anketlerle ortalığı bulandırması ayrı bir tuhaflık.
Bu ligi kendi başınıza oynamıyorsunuz. Sizinle aynı ya da farklı hedefleri kovalayan takımlar yok mu? Onları nasıl yok sayarsınız?
Futbol dervişi Zico’nun bununla ilgili soruya verdiği cevaba bir bakalım: ”Eğer öteki takımlar da kabul ederse ve uygun görülürse, benim için hiçbir sıkıntı yaratmaz. Böyle bir maçın ertelenmesi şu anda ligdeki programı nasıl etkiler, maç tarihi bulunabilir mi? Milli takım da maç oynayacak. Eğer bu açılardan da sıkıntı olmazsa, bizim açımızdan bir sıkıntı olmaz.” Ne kadar saygılı ve saygın bir yaklaşım değil mi? Önce rakiplerini düşünüyor.
Erteleme saçmalıkları, Ulusoy’un keyfiyet eksenli düzeninde Türkiye’nin alıştırıldığı bir deformasyondur. Milliyetçilik ve vatanseverlikle sosuyla maskelenip, dayatılarak hem de. Haluk Bey’in, sempatizanı olduğu kulubün başvurusunu bile beklemeden telefonla maçını ertelettiği de kayıtlardadır.

Gökmen Özdanak/Fanatik

Futbol oynamasını bilmiyoruz... Bu kaçınılmaz bir gerçek. Gücümüzü koruduğumuz kadar varolmaya çalışıyoruz. Bireysel olarak topa hükmetmek yetmiyor. Bireysel teknikler kollektif takım bütününde uygulanmalı. Basit ve hareketli olunmak zorunda.
Neden yavaş kalıyoruz?
Bizim ülkemizde topu her ayağına alan oyuncu, birkaç estetik hareket yapmazsa sanki klasları ve onurları kırılacak. Bu nedenle yavaş kalıyoruz ve hızlanamıyoruz... Hızlanamamazının asıl nedeni bu.
Hele Avrupa’da bu sezon nispeten iyi dereceler alınsa dahi, genele bakıldığı zaman yavaş olduğumuz için çabuk avlanıyoruz. Oyuncularımız 90 dakika enerjilerini neden koruyamıyorlar? Çünkü o kadar basit hatalar yapıyorlar ki, hataların sayısı çoğaldığı zaman dikkatle izleyiniz, bütün enerjimizi tekrar topu kazanmak için harcıyoruz. Yani boşa koşmak neden?
Bu böyle gitmez ..

Hıncal Uluç/Fotomaç
Feldkamp diyor ki "Futbolcular niye yere yatıyor?" Küçük takımın oyuncuları yere yatar! Lige fırtına gibi giren Galatasaray'ı sen bırakmadın ki! Futbolcular Ahmet Akcan için 'Kalli'yi yönlendiriyor' diyorlar. Bu yüzden araları bozuk. Ahmet Akcan, Florya'da çıban başı! G.Saray gibi bir takıma 5-10 saniye kazanmak için vakit çalmak yakışır mı? Bu moda Mondragon ile başladı, Orkun ile devam ediyor 

Fenerbahçe ve Beşiktaş Galatasaray ile Avrupa'da yer değiştirmiş görünüyor. Elde ettiği başarılarla 'Avrupa Fatihi' unvanını alan Galatasaray'ın son yıllardaki başarısızlığının nedenini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kayseri maçından beri Galatasaray futbol oynamıyor. Kayseri'de beraberliğe razı olduğunu gösterdi Kalli. Takımına dedi ki: "Benim için Kayseri deplasmanından beraberlikle dönmek başarıdır." Bu Galatasaray'ın küçük takımlaşmaya başladığının, teknik direktör tarafından kabullenmesiydi. Vaziyet 1-1'ken savunma oyuncuları oyuna giriyor, vaziyet 1-1'ken Galatasaray kalecisinin vakit geçirmek için taça atılan toplar, bilmem yere yatanlar, şunlar, bunlar.

Carlos bana bile Fener formasI aldIrtacak /Kanat Atkaya/Milliyet

HER iyi Galatasaraylı gibi Fenerbahçe’yle aramda nefret/sevgi ilişkisi vardır. Fenerbahçe başarılı olduğunda mutlu olduğum söylenemez fakat buna karşılık Fenerli arkadaşlarımı çok severim.

Bugüne kadar sadece bir kez Fenerium’a girdim ve yurtdışında yaşayan bir arkadaşımın oğluna hediye olarak Roberto Carlos forması aldım. Ödeme işini de, "kayıtlara geçmesin" diyerek nakit parayla yaptım, banka kartımı özellikle kullanmadım. Roberto Carlos, zaten çok sevdiğim ve seyrederken hayranlık duyduğum bir futbolcuydu.

Fenerbahçe’ye transferi gerçekleştiğinde hem Türkiye’de oynayacağı için sevindim hem de bu transferi Galatasaray gerçekleştiremediği için hayıflandım. Geldiği günden beri gösterilen aşırı sevgiye gülümseyerek, tevazuyla karşılık vermesi, milletçe yaşadığımız acıyı ciddi bir ifadeyle değerlendirmesi ve içten şekilde üzüntülerini bildirmesi ve tabii o reklamdaki hali!

Futbolundan bahsetmedim bile. Fenerbahçeli. futbolcuların her şeyi bir kenara bırakıp "Abi... Carlos’a ayıp oluyor, koşalım bari!" diye oynamaları gerekiyor bence...

Yorumcu musunuz, teknik direktör mü? /Mehmet Demirkol/Milliyet

Şunu soralım en başta: aynı davanın bir celsesinde savcı ya da hakim, diğerinde avukat olunur mu?
Ya bir hafta bir takımı dolayısıyla hocasını eleştirip ertesi hafta o takımın başına geçilir mi?
Derinine girmeden söyleyeyim, bu ne Lig TV'ye ne de başka bir basın yayın kuruluşuna yapılmış bir eleştiridir. Bu tamamen sistemdeki yanlışlığının altını çizmeyi amaçlayan bir yazı. Yoksa benim gazetemde de çok değerli iki teknik adam yazılar yazıyor. En iyilerini yazıyorlar çoğu zaman. Ve evet yarın bir takımla anlaşabilirler.
Bu tüm antrenör ve basın dünyasının sorunu.
Ne olursa olsun bu sistemde bir yanlışlık var. Son olarak Hikmet Karaman ve ardından Ersun Yanal'ın önemli 2 takımımızın başına geçmesiyle bu yanlışlık tüm çıplaklığıyla bir kez daha ortaya döküldü.
1- Ulusal televizyonlarda, özellikle de maç yayınlarında sürekli görev alan teknik adamların bu işi ne kadar süreyle yapacaklarını daha doğrusu ne kadar süreyle takım çalıştırmayacaklarını baştan deklare etmeleri gerekli.
2- Bu süre 2 yıldan az olmamalı. Hatta yorumculuk görevi bittikten sonra bir yıl takım çalıştıramamalılar. Aksi halde haksız rekabet ortaya çıkıyor.
3- Sürekli göz önünde oluyorlar ve yaptıkları maç yorumundan çok, ister istemez kendi reklamları oluyor.
4- Diğer teknik adamların asla ulaşamayacakları bilgi kaynakları tüm imkanlarla ellerinin altında oluyor. Bugün Ersun Yanal'ın lig takımları hakkında sahip olduğu bilgi bankası kimsede yok. Bu eşitlikçi bir yaklaşım mı?
5- Maçlara seyahat ederken kendi ceplerinden değil bağlı oldukları medya kuruluşunun kasasından seyahat ediyorlar. Ya durumu iyi olmayan teknik adamlar ne olacak?
6- Maç yorumlarında mecburen politik davranmak zorunda kalıyorlar. 10 hafta geçti daha bir tek maç yorumcusundan, "Hoca büyük hata yapıyor" lafını duymadım. "O çok iyi hoca bilir. Bu nefis oyuncu. Bravo. Ama olmuyor işte ne yapacaksın" E! tamam bunlar bu kadar iyiyse, sen niye gidiyorsun o zaman o takımın başına?
7- Ya da bir federasyon ya da yönetim eleştirisi yok. Neden çünkü yarın onlardan iş bekleniyor.
8- Milli Takım sapır sapır dökülüyor. Bir tek teknik direktör/yorumcudan eleştiri yok, neden? 'Biz bu işi yaparız, yeneriz,' Çünkü milli takıma yapılacak eleştiri en az 50 hocalık ve çok etkili bir ekibe yapılmış oluyor. Sonunda iş var. Kimseyi düşman etmemek lazım.
9- Yabancı ve yerli teknik adam ayrımcılığı yapılıyor. Yerliler korunuyor. Ara bozulmasın!

...
Yayın Tarihi : 30 Ekim 2007 Salı 09:43:40
Güncelleme :30 Ekim 2007 Salı 10:34:15


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?