30
Mayıs
2024
Perşembe
SPOR

Bin ribaund barajını aşan ilk Türk

Agresif tavırlarının yanı sıra muhteşem yeteneği ve ateşleyici özelliğiyle basketbolun hırçın çocuğu Mirsad Türkcan, Euroleague'de 1000 ribaund barajını aşan ilk Türk olmanın gururunu yaşıyor 
Futbol delisi bir ülkede, basketbol topunun peşinden koşup da "vasat" bir futbolcu kadar "meşhur" olmak bile zordur... Futbolda attığınız bir gol bile bazen sizi "kral" mertebesine taşırken, meşin yuvarlağa göre daha ağır olan basketbol topunu çemberden defalarca geçirseniz de, eğer kaybetmişseniz oyunun sonunda, hiçbir önemi yoktur attığınız o bir çuval sayının...
Kısacası, oyun kuralları itibarıyla "nankördür" basketbol topu... Ona tutkuyla bağlanmak da "deliliktir" belki de... Ama işte öyle "tutkulu" bir sevgidir ki basketbol, bırakmaz adamın iki yakasını; hayat boyu belki de...
Tüm detaylarıyla görebilirsiniz bu eşi benzeri görülmez sevgiyi; Mirsad Türkcan örneğinde...
Onun bazen hırs, bazen ihtiras ve çoğu zaman da kendini oyuna tüm benliğiyle kaptırmış, "deli deli" bakan gözlerinde...
Deli kelimesi, belki de onun basketbola olan aşkının ölçüsünü tanımlamak için "en hafif" tabirdir... Rakibi çılgına çevirip, formasını giydiği takımı "ateşleyen", çoğu zaman sahayı bir anda "yangın yerine" çeviren bir kıvılcım gibidir...
Onu, en az bir futbolcu kadar "ünlü" yapan, sadece Türkiye'de değil, Avrupa'da da tanınmasını sağlayan en önemli özelliği de, en az yeteneği kadar, kazanma azmi ve hırsıdır...
17 yaşında Efes Pilsen'de başlayan kariyeri boyunca kendini hep zoru başarmaya adamış, hatta bu yüzden skor yönünden çok, aldığı ribaundlarla da basketbol tarihine adını "altın harflerle" yazdırmıştır... Aradan geçen 15 yılda, kariyerine kattığı birçok başarı bile Mirsad'ı hâlâ dizginleyebilmiş değildir...
Kısa bir süre önce, Euroleague'de 1000 ribaund barajını aşan tarihteki ilk sporcu onurunu bir Türk olarak yaşayan Mirsad'ın, yukarıda dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştığımız Türk basketbolunun "yaramaz çocuğu", 32 yaşında da tıpkı ilk günkü gibi heyecanlı, ilk günkü gibi hırslı ve ilk günkü kadar kazanmaya "aç"...
İşte basketbolun "yaşayan efsanesi" Mirsad Türkcan ve Milliyet'e verdiği özel röportajda yaptığı ilginç açıklamalar:


'Örs'ün emeği çok'
1000 ribaund sınırını geçmek benim için gurur verici. Bir Türk olarak bu onuru yaşamak ayrı bir sevinç. Bunu tek başıma başarmadığımı söylemeliyim. Birlikte çalıştığım antrenörlerimin, özellikle de uzun yıllar birlikte çalıştığım Aydın Örs'ün bu başarıda büyük rolü var. Onun Fenerbahçe'den ayrılmasına da gerçekten üzülmüştüm. Ama bence Bogdan Tanjevic de Fenerbahçe Ülker için büyük bir kazanım. O da zamanla arzuladığı sistemi oturtacak. Bana göre o da bu sene Fenerbahçe Ülker'de başarılı olacak. Tanjevic de basketboluma çok şey katıyor, ilerlememi sağlıyor."


"Ribaund, sayıdan önemli"
"Bence aslında bir takımın başarısı için ribaund, skordan çok daha önemli. Çünkü ribaundu almadan sayıya gidemezsin. Ben her zaman oynadığım takımlara öncelikle bu anlamda katkı vermek istedim. Ben, ribaund almaya da Efes Pilsen'in, 90'lı yılların başında Olympiakos'u en iyi zamanında deplasmanda yendiğimiz maçla başladım. Bende bir pivot fiziği yok. Ne o boy, ne o fizik yapısı mevcut. Ama içimdeki hırs, kazanma isteği ve arzusu beni her zaman yukarıya taşıyor. Ribaunda sıçrarken, hep bunu hayal ediyorum. Benim hırsım, yaşama sebebim. Ribaund benim kimlik numaram, adeta nüfus cüzdanım gibi."


'Doğru yoldayız'
"Fenerbahçe'nin gençlere yatırım politikasını çok doğru buluyorum. Panathinaikos, Olympiakos, Real Madrid, ve Barcelona gibi kulüplerin bütçesi 20 - 30 milyon euro düzeyinde. Fenerbahçe de bütçe olarak yakın gelecekte bu düzeye gelecektir. Ancak şu anki şartlarda genç yeteneklere yatırım yapmak en akılcısıydı. Bizim genç takımımızı, bu sistemde başarılı olarak görüyorum."


'Milli Takım'da hesap olmaz'
"Ben gözümü Efes Pilsen'de açtım, Türk Milli Takımı ile büyüdüm. Doğum yerim eski Yugoslavya'daki Sancak olmasına rağmen, milli formaya hep yürekten bağlı oldum. Türk Milli Takımı'nın başarılı olamaması, takım olamamasından kaynaklanıyor. Bunu aşmayı bir türlü başaramadık. Ben varken de öyleydi, oynamadığım süreçte de birşey değişmedi. Bence Milli Takım'a, milli formayı giymeyi çok isteyen oyuncu gelmeli. Yorgunluk ya da sakatlık işin içine girmişse, o oyuncudan hayır gelmez. Milli Takım'da hırsıyla, mücadelesiyle, özverisiyle oynayan oyuncular olması gerekli. Bu özellikleri taşımayan oyuncular gelmemeli, gelse de kadroya alınmamalı. Milli Takım yürek ister, mücadele ister. Milli Takım'a hesapsız, kitapsız gelmek gerekiyor."

http://www.milliyet.com.tr/2008/01/12/spor/axspo02
Yayın Tarihi : 12 Ocak 2008 Cumartesi 15:47:45
Güncelleme :12 Ocak 2008 Cumartesi 16:09:02


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?