13
Haziran
2025
Cuma
SPOR

Daum nankörlük mü etti?

Fenerbahçe Teknik Direktörü Daum, en sevdiği üç takımın Köln, Leverkusen ve Fenerbahçe olduğunu söyledi. Alman hoca, kokain davası sırasında kendisine kucak açan kara gün dostu Beşiktaş'ı ise anmadı.

1994 yılının sonbaharı… Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin en büyük sınıfı hınca hınç dolu. Pek alışılmış bir durum değildi. Zira 200 kişilik sınıfı fakültede sadece Profesör Dr. Ünsal Oskay doldurabiliyordu. Ünsal Hoca, okulda "sağ" ile "sol"u aynı sınıfta kitlesel olarak buluşturan tek hocaydı. Hocanın yer yer erotik öykülerle süslediği konuşmaları öğrencileri kırıp geçirirdi. Marmara İletişim mezunlarının en büyük kazancı Ünsal Hoca'nın rahle-i tedrisinden geçmiş olmaktı.
Peki kimdi o gün o salonu dolduran bir başka adam? O gün sınıfta yapılan tezahürata kulak verelim: Beşiktaaaşşş, Beşiktaaaşşş, Beşiktaaaşşş... Şu tezahürat ise sis perdesini tamamen kaldıracak: Christoph Dauuum, Christoph Dauuum...
Tercümanıyla birlikte gelen Daum'un siyah-beyaz kreasyonunu yine siyah-beyaz bir kaşkol pekiştiriyordu. Türkiye'de henüz 1 yılını bile doldurmamıştı ama o kendini 40 yıllık dost sayıyor ve "yarı Türk" olarak tanımlıyordu. Sonraki geliş gidişlerinde de bunu sıkça vurgulayacaktı zaten. Belliydi ki Daum, Türkiye'ye gelmeden önce bizim "acı vatan" diye bellediğimiz Almanya'da epey bir dersine çalışmış; bu topraklarda saha dışında uygulayacağı taktikleri de belirlemişti kendince.

Soğuk Milne, sıcak Daum
1993-94 futbol sezonunun ortasında Beşiktaş yönetimi bir efsaneyle; İngiliz Gordon Milne ile yollarını ayırdı. 6.5 yılda Beşiktaş'a üst üste 3 şampiyonluk ve sayısız kupa kazandıran Milne ile "kan değişimi" gerekçesiyle vedalaşıldı. Ayrılık kapıya dayanınca bahane çok olur ya, Milne için de en çok "Onca sene ekmeğimizi yedi, bir-iki kelime bile Türkçe konuşmadı" denilerek sitem edildi.
Bu "soğuk nevale" İngilizin yerine "Türk gibi Alman" Daum geldi Beşiktaş'a...
Oradaki gurbetçilerimizin etkisinden midir nedir Daum, Alman ciddiyetinin ötesinde sıcakkanlı biriydi. Öyle sıcaktı ki İstiklal Marşı'na bile eşlik ediyordu! Ne kadar da "bizden biri"ydi...
Yarım dönemi kapsayan ilk sezonunda Alman hoca, Beşiktaş'a Türkiye Kupası'nı kazandırarak "gönüllerde taht kurmak" için ilk adımını attı. Ancak esas sınav ertesi sezon olacaktı.
O ertesi sezon Daum'un Beşiktaş'ı inişli çıkışlı bir tablo izliyordu. Takım çalkantılar içindeydi zira "Metin-Ali-Feyyaz" adıyla nam salan bir jenerasyonun son demleri yaşanıyor ve bu da geçiş döneminde sıkıntı yaratıyordu. Efsane kaptan Rıza, Daum tarafından kesik yiyordu ki bu, "Atom Karınca"nın hiç alışk olmadığı bir şeydi. Ama Daum Allah'ın şanslı kuluydu çünkü kötü geçen bir sezonda şampiyon oldu! Aslında şampiyon yapıldı denilse yeridir; zira Galatasaray, ligin son düzlüğünde inanılmaz puan kayıpları yaşayarak şampiyonluğu Daum'a altın tepside sunmuştu. Alman misafirimiz de bu "ikramı" geri çevirmedi. Daum, Türklerin "misafirperverliği"ni fiilen de yaşamıştı...
Artık damarını kesseniz "siyah-beyaz kan" akacak kıvama gelmişti Daum.
Şampiyon oldukları 7 Mayıs 1995'te Daum, Türkçe olarak şunları söylüyordu: "Beşiktaş'ı seviyorum..." Rahmetli Kazım Kanat da kendisini "Dahi Daum" olarak taçlandırmıştı.

Almanlığı yarıya düştü
1995/96 sezonunun sonlarına doğru ise Beşiktaş'ta "hoca" olarak demeçleri yardımcısı Roland Koch veriyordu; zira Beşiktaş'ı seven Daum, bavulları toplamıştı...
Beşiktaş'ı terk eden Daum, 2001'e kadar ülkesinde çalıştı. Bu süreçte Leverkusen ile lig ikinciliği yakaladı. Yarattığı takımla takdir toplamış ve böylece Almanya Milli Takımı'nın başına geçme şansını elde etmişti. Ama olmadı. Daum, bavullarını bir kez daha toplamak zorunda kaldı; ülkesinden ayrılmak üzere. Artık Almanya'da herhangi bir takımı da çalıştırma ortamı kalmamıştı. Bir nevi "yarı Alman" olmuştu!
Bunun üzerine ver elini Türkiye... Yine o metal çantasıyla göründü havalimanında.
Hoş gelmişti "ikinci vatanı"na "yarı Türk" Daum...
Hıncal Uluç'un olağanüstü muhalefetine rağmen Daum, Türkiye'de çalışma izni aldı ve Beşiktaş'ın başına geçti. Genç Başkan Serdar Bilgili, "Şampiyon olamazsak İnönü'de beni asın" diyerek taraftar önünde ant içmişti. Böylece 2001/02 sezonu hem Bilgili hem de Daum için adeta bir ölüm-kalım yılına dönüşmüştü. Fakat hasta masada kaldı! Daum, kokain davası yüzünden haftanın üç gününü Almanya'da geçiriyor, takıma yine yardımcısı Roland Koch nezaret ediyordu. O yıl Beşiktaş'ın psikolojisi epey bozulmuştu. Misal, kaleci Fevzi yediği gollerden sonra kafasını direklere vuruyordu...
Yine yeni yeniden
2001/02 sezonunda Bilgili değil ama Daum kendini kurtarmıştı. Kokain kullandığını itiraf ederek iyi halden ucuz kurtulmuştu mahkemede. Dava işini hallettikten sonra yeniden memleketine dönmek için ara istasyon olarak Avusturya'ya gitti. Geride bıraktığı Beşiktaş, Lucescu ile şampiyon olurken 2003'te o da Austria Wien'i şampiyon yapıyordu. Ne var ki bu şampiyonluk onu Almanya'ya değil, yine Türkiye'ye taşıdı. Vatanı hâlâ onu "bekleme odası"nda tutuyordu.
Ama bu defa Beşiktaş değil, Fenerbahçe'nin patronu olarak göründü metal çantasıyla. Hayatın mı futbolun mu cilvesi bilinmez ancak Daum, artık kokain kullandığı için kendisini protesto eden sarı-lacivertli taraftarları mutlu etmek için çalışacaktı!
Fenerbahçe'ye 2 şampiyonluk bir de tarihi bir sukût-u hayal yaşatan Daum, 2006'da son dakikada kaçırılan şampiyonluğun yarattığı tahribatı "yuvam" dediği Köln'de rehabilite etti. Böylece sürgün dönemi de sona ermişti. 3 yıl sonra yine metal çantasıyla Atatürk Havalimanı'ndan giriş yaptı Daum ve elbette, "ikinci vatanım", "ben yarı Türküm" halka ilişkiler söylemiyle birlikte...
"Her" Daum Kicker dergisine en sevdiği takımları sayarken kendisine hayatının en zor döneminde kucak açan Beşiktaş'ı anmadı. Bu acaba bir sevgilinin nankörlüğü mü, yoksa Türkiye koşullarını çok iyi bilen bir Almanın Mehmet Topuzluğu mu!

REFERANS- Kenan Başaran
Yayın Tarihi : 1 Ağustos 2009 Cumartesi 18:27:43


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?