22
Mayıs
2024
Çarşamba
YAŞAM

MEMLEKET NEYE DENİR?

Doğduğumuz yerlerde, nesnelerin bizden daha seçim yapma zahmetini tanımadan gönlümüzü fethettiği yerlerde, dış dünyanın yalnızca kişiliğimizin bir uzantısı gibi göründüğü yerlerde hissettiğimiz gibisi yoktur.' diyor George Eliot.

Sözünü ettiği rahatlık, yuvanın anlamını da üreten şey aslında... Nedir bizi bir yere bağlı kılan ve duygusal çekirdeğimizin merkezine yerleşen? Sorular bitmez. Söz konusu yuva yahut yer duygusu ise hiç bitmez. Şimdi eve dönüş yasası çıkıyor. Ev ve dönüş. Bu iki kavramın yan yana gelmesi oldukça manidar. Demek ki bir ev var. Tanımlı ve dönüş gerekli olan, arzulanan. Yani döneceklerse evlerine dönecekler. Çünkü dağ ev değil onlar için. Dağı mesken belleyen epik söylemin gerçeğe boyun eğeceği gün demek ki yaklaşıyor. Nihayet...

Halbuki ne çok duygu var küllenen. Halihazırda yılların okşayıcı ağırlığı altında sineye çekilen ne çok acı var. Şimdi bu yasa ile yüreğinin en derin yerinde çocuğunun acısını kapatmış, içten içe yanan anneler ne yapacak? Oğulları dönecek diye bekleyen. Çocuğunun ölümünü bildiği halde kabullenmeyen anneler ne yapacak bu yasa ile? On yılların küllediği onca ölüm, onca kayıp şimdi hallaç pamuğu gibi savrulacak. Bastırılmış tüm duygular hangi mağarasında zihinlerin bekliyorsa, dökülecekler ortaya. Ve hesap sorulacak. Belki de tüm o yaslı, acılı annelerin en haklı isyanı bugün başlayacak. Ne içindi onca acı? Onca ölüm ne içindi? Soracaklar. Ve muhatap bu defa devlet değil, uğruna dağlara düştükleri örgüt olacak. Ne acılı bir muhasebe... Çocuğunun var olan mücadelede şehit olduğuna inanan annenin tesellisi ne ağır.

Ben bir örnek tanıyorum. Benim yakınım. Soyadımız aynı. Oruç'un annesi. Oruç öleli belki de 13 yıl oldu. Ama annesi kabul etmek istemiyor gerçeği. Annesine göre Oruç bir gün dönecek. Geceleri bu yüzden bahçe kapısını açık bırakıyor. Dönecek çünkü. Bundan tüm anne kalbiyle emin. Oruç'un babası ve kardeşleri biliyor gerçeği. Ama anneye söyleyemiyorlar. Kardeşler için daha kolay; çünkü anne ile yaşamıyorlar. Ama baba, her gece aynı yastığa başını koyduğu karısının duymak istemediği gerçeği içinde taşımakla öyle ağır bir hayat yaşıyor ki. Omuzları çökmüş. Sadece oğlunu kaybetmek değil, karısının ümidini kırmamak için oğlunun yasını tutamıyor bir türlü. Onlara benzer öyle çok aile var ki. Beklentileri, kabullenemedikleri, hayal ettikleri ve yasını tutmayı erteledikleriyle öyle çok aile... Şimdi eve dönüş yasası çıkacak ve belki başarılı da olacak. Yıllarını dağda geçirmiş ve dağda büyümüş çocuklar yuvalarına dönecekler. Aynı darbe onları da bekliyor. Duyguların harmanı savrulacak. Neden hayatta kaldıklarının ve neden onca arkadaşlarını yitirdiklerinin muhasebesini yapacaklar yıllarca. Belki de hiç bitmeyecek bu muhasebe kalplerinde. Neden diyecekler? Nasıl oldu da bir kuşağı, kuşakları çil fırtınasında kaybettik. 'Değer miydi?' diyecekler. Bir hayat üzerine düşünmek hiç bu kadar ağır olmamıştır onlar için. Kendileri dağdayken yas tuttukları arkadaşlarının gerçek yası başlayacak şimdi. Çünkü yuvada olacaklar. Kalpleri incelecek. Bastırılan tüm keder yuvada ortaya çıkacak. Bastırılan her şey... Şimdi eve dönüş yasası ile eve dönecekler, bir ev olduğuna inananlar olacak. Bir ülke, bir yuva olduğuna inananlar. Beyrut'taki Bourj Hamoud mahallesinde Taşnak partisi lideriyle görüştüğümde büyük bir gururla gösterdiği Büyük Ermenistan haritasına bakıp 'Bu haritada atalarının geldiği Maraş yok. Bu Sevr haritası... Başkalarının size biçtiği sınırlar var bu haritada. Nasıl bu kadar kolay vazgeçiyorsun atalarının toprağından?' diye sormuştum. Cevap vermemişti bana. Siyaset sınırlar yapar. Ülkeler kurar ve yıkar. Ama yuvayı elinden alamaz kimsenin. Kalbi olan herkes er ya da geç yuvanın hakikatine yenik düşer. Çünkü yuva insanın hakikatidir. Kimliğin merkezi, doğduğumuz evdir. Kim ne derse desin. Doğduğumuz evlerde zihnimiz ve kalbimiz insanlık için örgütlenir. Oluş sebebimiz biz farkında olmadan tasarlanırken bu anlamı biriktirir. Gerisi siyaset, gerisi zihnin alanı... Kalbin değil. Evden gitmiş olanlar eve dönsün. Dönsünler ki bu toprakların ürettiği kardeşliği, acıyı, kederi hep beraber savurup yeniden hatırlayalım. Onların gitmesiyle artan boşluğu onların dönmesi doldurmayacak, sadece bunu bilelim. Bizim, ölen herkes için hep beraber gerçek bir yas tutmaya ihtiyacımız var. Hesaplaşmaya, yüzleşmeye ihtiyacımız var. Bahçe kapısı açık kalsın yine; ama hatırlayalım, o çocuklar öldü. Ve soracaksak hesabımızı doğru soralım. O çocuklar dönsün ve kim nerede kayıp, kim ne uğurda yok oldu görülsün. Karda ölenlerin, kurşuna dizilenlerin hesabı görülsün ki kardeşlik epeydir kaybettiği anlamını yeniden üretsin. Eline aldığı silahı hiç kullanmamış olan bir sabinin dağda donarak öldüğünü biliyorum. Çünkü benim çocukluk arkadaşımdı o. Onun kaybının bendeki tek tesellisi, karda ölmenin mutlu bir ölüm olduğunu bilmek. Ölümlerden mutlu olanını seçmek dışında bir ihtimal bırakılsaydı keşke bize. O çocuklar dönsün ve yuva yuvalığına kavuşsun. Çünkü yuva olmayan, ev olmayan bir ülke, memleket değil.

Zaman/Bejan Matur
Yayın Tarihi : 25 Aralık 2007 Salı 16:55:04


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?