6
Haziran
2025
Cuma
YAŞAM

SEMT PAZARLARININ SİYAHİ ESNAFI

Kimbaki, Bakırköy semt pazarına açtığı tezgâhında onlarca farklı kol saati satıyor. Üç yıl önce Nijerya'dan Türkiye'ye gelen Kimbaki, bozuk Türkçesiyle "5 TL'ye kol saati!" diye bağırıyor.

Pek çok ünlü markanın çakma (imitasyon) saatleri tezgâhını doldurmuş. Bir taraftan da yine dünyaca ünlü parfüm markalarının sahtelerini öven sözcükler sıralıyor. Kimbaki, her hafta İstanbul'un farklı pazarlarını dolaşıyor. Bir hafta Sarıyer'de, bir hafta Yeşilköy'de, bir hafta ise Kadıköy'de... Günlük ortalama 15 saat satarak 30 TL'ye yakın para kazanıyor. Parfümden daha fazla kâr ettiğini söylüyor. Arkadaşlarıyla birlikte Yenikapı yakınlarında bir bekâr odasında kalıyor. Ülkesindeki savaş ortamından kaçarak İstanbul'a gelen Kimbaki, son yıllarda her yerde görmeye alıştığımız Afrikalıların hayat hikâyelerine bir parça ışık tutuyor.

Birkaç yıl öncesine kadar sokakta görünce yadırgadığımız Afrikalılar artık pazarların demirbaşlarından. Kol saati, parfüm, tıraş makinesi ve cep telefonu aksesuarları satarak para kazanıyorlar. Daha çok Somali, Ruanda, Uganda, Senegal, Sudan, Etiyopya, Mali, Senegal, Eritre gibi Afrika ülkelerinden sığınmacı olarak gelen bu insanlar, yaşadıkları şehri tamamen kendilerine mal etmiş durumdalar. Bozuk Türkçeleri ile alışveriş yapan bir siyahiyi elindeki banknotun sahte olup olmadığını anlamak amacıyla güneşe doğru tutarken gördüğümüzde şaşırmayıp sadece gülümsüyoruz artık. İstanbul'da belirli bölgelere yerleşip bir arada olmayı tercih eden Afrikalı siyahiler, kendi mahallelerini kurma yolunda ciddi mesafe kat etmiş.

'Türkiye güvenilir bir ülke'

Türk insanının, küçük tezgahlarda ilgi çekici elektronik eşyalar satan yabancılarla tanışıklığı yeni değil. Sığınmacı yabancılar, Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne üye ülkelere geçişte köprü olarak kullanıyor, ancak bazıları ülkemizden geçerken burayı daha güvenli ve şartlar bakımından daha uygun bulup kalıyor. Burada yaşamayı tercih etmelerine sebep olan bir unsur da Türk insanının sıcakkanlılığı ve yardımseverliği...

Kaçak ürünler, özellikle Sovyet Rusya dağıldıktan sonra ülkemizi mesken tutan çok sayıda yabancı uyruklu insan tarafından Aksaray, Laleli ve civarındaki pazarlarda satıldı. 90'lı yılların başından itibaren görmeye alıştığımız bu yabancılar, uzun yıllar dürbün, fotoğraf makinesi, telsiz ve el feneri gibi kaçak eşyalar sattı. Ürünlerin en önemli özelliği kaliteli, sağlam ve ucuz olmalarıydı. Öyle ki, hiç kullanılmadığı halde o dönemde alınmış Zenit marka fotoğraf makinesi ya da bir savaş dürbünü çoklarımızın evinde hâlâ var...

Kara Kıta Afrika'dan gelen şimdiki yabancılar, eskiler gibi küçük elektronik eşyalar satarak para kazanıyor. Sattıkları ürünlerin başında ise kol saatleri geliyor. Türk insanında yerleşmiş bir fikir olan "Yabancının sattığı orijinaldir." düşüncesi sebebiyle bu saatler oldukça ilgi görüyor. Satıcıların siyahi olmaları, Nike, Adidas, Swatch, Constantin D&G, Rolex, Vacheron gibi markaların birer imitasyonu olan saatler hakkında insanımıza güven veriyor. Oysaki bu saatler Tahtakale'deki toptancılardan kilo hesabı ile alınmış, hepsi Çin malı ve kalitesiz...

Ahmad, Beyazıt Meydanı'nda kol saati satan bir başka Afrikalı sığınmacılardan... Fotoğrafını çekmemize izin vermese de hikâyesini paylaşıyor bizimle. Eritre'li Ahmad, geride üç kızını ve eşini bırakmış: "Eritre sınırından geçebilmek için binlerde dolar rüşvet vermiştik ama sınırı geçip 20 metre yürüdüğümüzde sırtımızdan vurulmayacağımıza dair hiçbir garantimiz yoktu. Bizi önce bir gemiye bindirdiler, bir depoda ihtiyaçlarımızı çok kısıtlı imkanlarda karşılayarak uzun süre yolculuk yaptık, bu yolculuğun kaç gün sürdüğünü bilmiyorum çünkü bazen çok uzun süre depodan çıkarılmıyor, gün yüzü görmüyorduk. Oturabileceğimiz herhangi bir yer yoktu, sadece deponun kenarlarında yerleştirilmiş kargo paletlerine oturmuştuk. 40-50 kişi kadardık ve yolculuk boyunca neredeyse hiç konuşmadık. Sanırım diğerleri de benim gibi ardımızda bıraktıklarını düşünüyordu. Onları bir daha görebilecek miyim bilmiyordum, gerçi bunu şimdi de bilmiyorum, Türkiye'ye geleli 3 yıl oldu ve bu üç yıl içinde ailemle hiçbir şekilde irtibat kuramadım, bazı arkadaşlarım çok şanslı, onlar aileleri ile görüşebiliyor, hatta bazıları para gönderme imkanı bile bulabiliyor." Ahmad bu sözlerinden sonra eşine ve kızlarına duyduğu özlemden bahsediyor uzun uzun, gözleri doluyor. Geçinmek için muhakkak çalışmaları gerektiğini, bir şeyler satmaktan başka bir alternatiflerinin olmadığını söylüyor.

Enam Daudi, Ahmad'ın ev arkadaşı. Türkiye'de herhangi bir zorluk çekmediklerini ve Türk insanına müteşekkir olduklarını söylüyor. Ülkelerindeki savaşların sona ermesi durumunda geri dönmeyi ve aileleriyle olmayı çok arzu ettiklerini dile getiriyor. Ülkelerinde geri dönebilmek için para biriktirmeye çalıştıklarını; ancak bu savaşın bitmesinin mümkün gözükmediğini de sözlerine ekliyor.

 

Ü. Hakan Arı - Zaman
Yayın Tarihi : 19 Eylül 2009 Cumartesi 16:07:18
Güncelleme :19 Eylül 2009 Cumartesi 16:55:08


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?