24
Mayıs
2024
Cuma
YAŞAM

'AZRA' ADIYLA YENİDEN DOĞMAYI BEKLERKEN ÖLDÜ

Geçen günlerde İzmir’i sarsan üç cinayetten sonuncusunda Azra takma adlı bir travesti öldürüldü. Gerçek adı Mustafa Has olan kurbanın öyküsü, ilk ikisine kıyasla neredeyse hiç anlatılmadı. Gecelerde kullandığı adını resmen almak için dava açan Azra’nın, sahip olmayı hayal ettiği arabada biten hayatının öyküsü aşağıda...

Koyu renk Alfa Romeo, Alsancak’ın geceyarısı çoğunlukla travestilere kalan sokaklarından birinden usulca döndü. O gece evden çıkmadan önce erkek arkadaşıyla buluşacağını söyleyen Azra, tek başınaydı. Kendisiyle aynı kaderi paylaşan arkadaşlarına çıkmadan önce nasıl göründüğünü sordu: “Bebek gibisin, çok güzel oldun” yanıtını aldı.

Onlar çoğunlukla tek başına “işe çıkmaz” ya da tek başına çok dolaşmazdı. Gecenin sesssizliği, karanlığı dışında, nefret cinayetine ya da gasp cinayetine kurban gitmekten korkarlardı. Bu yüzden de onların aleminde herkes birbirini korurdu. Ama o gece Azra’nın arkadaşlarının içi rahattı. “Nasıl olsa erkek arkadaşıyla buluşacak” diye düşünüp gece boyunca kontrol etmediler birbirlerini.
Kemeraltı’na çıkan sokaklardan birinde başından vurulmuştu.

Fevzipaşa Bulvarı’nda, bölgede devriye gezen polis ekipleri, yol kenarındaki boşlukta bulunan koyu renk otomobili incelediklerinde sürücü koltuğunda oturan kişinin önce uyukladığını tahmin etti. 35 HZL 46 plakalı otomobilin kapısını açan polisler, sürücü koltuğunda oturan Mustafa Has’ın, yani yazının başından beri Azra diye andığımız travestinin başından vurularak öldüğünü belirledi. Gece yarısı bir koşuşturmadır başladı. Olay sonrası bölgeye çok sayıda polis ekibi sevk edildi. Arabanın çevresinde yapılan aramada, 7.65 milimetre çapında boş kovanlar bulundu.

Ve sabah 05.30’da Azra ile ilgili o kötü haber duyulmuştu artık. Cansız bedeni, İzmir’in meşhur tarihi çarşısı Kemeraltı’na çıkan ıssız caddelerden birinde bulunmuştu. Olayı duyarak olay yerine gelen arkadaşlarıyla polis arasında arbede de çıktı. Azra’nın travesti arkadaşları yanına gidip onu görmek istedi, polis engel oldu. Gecenin karanlığında haykırışları yankılandı... Kendilerini caddenin ortasında yerlere attılar, bağırdılar, ağladılar...

İlk iki cinayette olduğu gibi 7.65’lik mermi kovanları
Gündem hızla değişiyor; kimileri için hatırlatma, kimileri için bilgilendirme amacıyla bu cinayetin öncesini de kısaca anlatalım. Azra geçen hafta İzmir’de art arda meydana gelen seri cinayetlerin üçüncü ve son kurbanıydı... İlk cinayet 24 Nisan Cumartesi’yi pazara bağlayan gece saat 00.30 sıralarında, Balçova Çağdaş Caddesi 9 numara önünde meydana geldi. Bir bankada memur olarak çalışan Esra Yaşar (27), başından vurularak öldürüldü.

Bir gece sonra, ilk olay yerine yaklaşık 200 metre mesafedeki Tayfun Sokak’ta üniversite öğrencisi Ayşe Selen Ayla (22), 22.40 sıralarında, bir alışveriş merkezinden dönerken arkasından yaklaşan kimliği belirsiz bir kişi tarafından başından vuruldu. Zanlı olay yerinden kaçarak uzaklaştı.

İkinci cinayetle birlikte İzmir’de “seri katil” alarmı verildi. Cinayetlerin ikisi de benzerlik taşıyordu. Katil arkadan yaklaşmış, kurbanlarının başına tek el ateş edip, çantaların ve cep telefonlarını alıp koşarak kaçmıştı. Olay yerinde yapılan incelemelerde hep 7.65 çapında boş mermi kovanı bulunmuştu.

İşte o 7.65’lik boş kovanlar, 26 Nisan Pazartesi’yi 27’sine bağlayan gecenin sabahında vurulan Azra’nın çevresinde de vardı. O da sağ kulağından, yani diğer kurbanlar gibi kafasından vurulmuş, onun da çantası ve telefonu alınmıştı. Azra öldürüldükten bir gün sonra yakalanan zanlı Hamdi Ayri’ye Azra’nın telefonunu Çankaya’da bir telefoncuya satarken ulaşıldı. Zanlı Hamdi Ayri, Azra’yı öldürdükten sonra olay yerinden kaçarken cadde üzerindeki kameralara da yakalanmış, cep telefonunu satarken de izine ulaşılmıştı. Azra bir anlamda, Bodrum’a giden katil zanlısının başkalarını öldürmeden yakalanmasını sağlamıştı.

Diğer kurbanlar uzun uzun anlatıldı, Azra gizli kaldı
Hemen hemen her cinayette olduğu gibi kurbanların hikayeleri de çok konuşuldu, yazıldı. Azra takma adı ve kadın görüntüsünün ardında kalan onun ise hayatı, sanki hiç yaşanmamış gibi gizli kaldı.

Ölümünün ardından Azra ile ilgili birkaç bilgi veren ev arkadaşları Deniz ve Başak, hem “AIDS’li çıktı” haberlerine kızdıkları hem de haberlere üzülen ailesini yıpratmamak için artık konuşmak istemiyorlar. Azra’nın hikayesini bilen birkaç arkadaşı ise isimlerini ve yüzlerini gizleyip anlatıyorlar..
.
Yıldız Tilbe dinlerdi, tamir işinde becerikliydi
Hayatının çeşitli bölümlerine geçmeden, Azra ile ilgili birkaç kişisel not: Azra Yıldız Tilbe’nin bütün şarkılarını severdi. Kimi zaman mırıldanır, gözleri dolardı. Çok güzel yemek yapardı, hemen hemen bütün yemekleri pişirirdi... Koyu Fenerbahçeliydi... Evcimen ve eli çok becerikli olarak biliniyor. Evde ya da üye olduğu Siyah Pembe Üçgen Derneği’nde bir şey bozulsa, arkadaşları “Azra’ya söyleyin tamir eder” diye takılırdı.

Arabası kendine değil bir arkadaşına kayıtlıydı
Diğer iki cinayetle birlikte Azra’nın da katil zanlısı olarak tutuklanan Hamdi Ayri, olay gecesini polislerle sohbeti sırasında şu ifadelerle anlatmıştı:
“Adının ‘Polen’ olduğunu söyleyen bir travesti ile 15 dakika yürüdük. Sonra gitti. Bunun üzerine otomobiliyle daha önce de yanımızdan geçen arkadaşını durdurdum. Issız bir yere gittiğimizde, önce birlikte olmak istedim ama karar değiştirdim. Arabadan inip yanına gittim, ona da ateş edip öldürdüm.”

Azra en son 04.30’da tek başına Alsancak’ta turlarken görülmüştü... Sonrasında 05.30’da arabasında öldürülmüş olarak bulundu. Azra’nın kullandığı 35 HZL 46 palakalı otomobilin de kendisine ait olmadığı ortaya çıktı. Azra en çok otomobili ve bir evi olsun istiyordu. Bir arkadaşının üzerine kayıtlı olan arabanın borçlarını ödüyordu, borçlar bitince araba da Azra’nın olacaktı.

“Eve misafir gelince kimse görmesin diye kendini odaya kilitlermiş”
Mustafa Has 8 Mart 1980’de, bir Kadınlar Günü’nde, İzmir Buca’da doğdu. Baba tarafı Sivas Kangallı... Babasını lise yıllarında trafik kazasında kaybetti, annesi ve iki ablasıyla yaşıyordu. Arkadaşlarının söylediklerine göre elektrik, elektronik işlerine eli çok yatkındı ve müthiş bir matematik zekası vardı. Afyon Kocatepe Üniversitesi Endüstriyel Elektronik Bölümü’nü kazandı.

“Akrabalarıyla asla görüşmezdi, annesini ziyarete karanlıkta gizli giderdi”
Afyon’daki zor şartlara rağmen üniversite ortamını seven Azra’nın, onu ilk yıllarından tanıyan arkadaşı İ., hayatındaki dönüm noktasını şu sözlerle anlatıyor: “Üniversiteyi yarıda bıraktığını söyledi. Nedeni, bilindik... Biraz baskı, biraz da kendini özgür hissetmek için... İçindeki insanı, gerçeği dışarı çıkarmak için...
Aslında bazen konuşurduk. Bana çocukken bile kendini bir kadın gibi hisettiğini söylerdi. Ailesi üniversiteyi bıraktığını çok sonra, tesadüfen öğrenmiş. Hayatını travesti olarak ve fuhuş yaparak sürdürme kararını da söylememiş.

Basmane’de bir akşam 21.00 civarında, yol kenarında çalışırken bir aile yakını Azra’yı görmüş. Makyajlı, uzun saçlı görünce şok olmuş. Hemen o anda telefonla aramış Azra’yı. Azra telefonu açmış ve okulda olduğunu söylemiş. Ama o aile yakını bir yandan görüyor onu uzaktan. Azra’nın yalanı böylece çıkmış ortaya. Ondan sonra kaçmış...

O dönem çok zorluklar çekti. Bir süre sonra ailesiyle yeniden görüşmeye başladı. Ama sadece annesi ve ablasıyla. Akşamları karanlık çökünce annesini görmek için gizlice eve gittiğini anlatırdı. Ailesi çok iyi insanlardı. Ama çevre baskısı nedeniyle onlar da haklı. Annesinin evine gittiğinde, bir başka misafir gelirse kimse görmesin diye kendini odaya kapattığını anlatırdı. Akrabaları doğal olarak görüşmüyordu.

Anlayacağın, şu hayatta kimsesi yoktu. Ama şu dünyada tanıdığım en dürüst insandı. Beş yıllık bir erkek arkadaşı vardı. Birbirlerini çok seviyorlardı.
O gece de erkek arkadaşını almaya gidiyormuş zaten...”

“Birlikte oturacağımız evin hayalini kurardı”
Azra’nın (adı ve diğer bilgileri bizde saklı olan, güvenliği nedeniyle açıklamadığımız) sevgilisi o geceden sonra şehri terk etti... Ege bölgesinde bir şehirde bulup konuştuk. Bize bir haftadır gözüne uyku girmediğini anlattı... Azra’nın arkasından yazdığı şiiri okudu: “Hayatı seninle bulmuşken, ölümü seninle yaşadım / Neden böyle oldu? / Yaşamakta bir sebebimiz yok artık, ölümle kankayım / Artık gönül bu ne dert dinler ne derman”. Şiirden sonra hikayelerini anlatmaya başlıyor:

“En çok ‘Cano, canom’ dememi severdi ona. Beş yıl önce kış mevsiminde benim çalıştığım yerde tanışmıştık. Önce bana telefon numarasını vermişti. Ben aramamıştım. Sonra bir daha karşılaşmıştık. O zaman yakınlaştık. Altı ay içinde daha samimi olduk. Birbirimize güvendik, birlikte yaşamaya başladık. Sonra iki sene önce ben askere gittim. O zaman o da ev arkadaşı Deniz’in evine taşındı. Döndüğümde de çalışmamı istemedi. O Deniz’le birlikte kalıyordu, ben bazen onlarda bazen de ailemin yanında kalıyordum. Çalışmasını istemiyordum. O da istemiyordu ama çaremiz yoktu. Ben çalışmıyordum, zaten ailemin durumu da iyi değil. En çok araba ve birlikte yaşayacağımız evin hayalini kurardı.

Şu alemde tanıdığım en efendi en dürüst insandı. Zaten başına ne geldiyse dürüstlüğünden geldi. Kendi halinde, hep durgun bir insandı. Herkese neşe verirdi, kimseyi kırmazdı, yoldan geçen para istese verirdi. Son gün evin duvarlarını gül kurusuna boyamaya karar vermiştik. Evi birlikte boyamıştık.”

“Telefon açıldıktan sonra bir sürtünme sesi,
derinden bir nefes geldi”
“Her gözümü kapadığımda gözüme geliyor” dediği Azra’nın cinayet gecesi en son konuştuğu kişilerden biri de o. Ve o geceyi şöyle anlatıyor: “O gece Karşıyaka’dan beni almaya gelecekti ama sabah... Biliyorsunuz... Gece saat 23.00 gibi telefonla konuştuk. ‘Arabayı servise vereceğim, sabah sen de gel’ dedi. Sonra da dişinin ağrıdığını söyledi, doktora da bırakacaktım. Ben de uyumayacağımı, onu bekleyeceğimi söyledim. Sonra saat 03.00’te mesaj attım ‘Ne yapıyorsun?’ diye. Şarjının bitmek üzere olduğunu söyleyince diğer hattı takmasını, telefonun açık kalmasını söyledim. Saat 05.30 oldu ses çıkmadı. Merak ettim. İki kere mesaj attım, telefonuma iletildi raporu gelmedi. 05.50’de aradım, telefon çaldı. Dört-beş sefer meşgule alındı. Sonra açıldı. Elbise, mont gibi bir şeye sert biçimde sürtünme sesi vardı. Derinlerden de nefes... ‘Alooo’ dedim, cevap gelmedi. ‘Konuş’ dedim, cevap gelmedi. Sonra kapattı. İnatla aradım. Açtı, meşgule aldı.

Aynı şeyler sürdü.

Sonra 07.00 gibi ilk otobüse binip Alsancak’a evine gittim. Merak ediyordum... Evin oraya gittim, kimse yok. Kapı kapalı, yukarı çıkamıyorum. Biraz sokakları gezdim. 08.00 gibi tekrar aradım. Telefon kapalıydı. Sonra açıldı. Ben açar açmaz yine konuşmayınca bu kez küfür ettim. Sonra kapattı ve bir daha açmadı. Evin oraya bir daha gittim. Beş dakika sonra arkadaşları geldi. Azra’yı sordum. Önce kimseden ses çıkmadı sonra biri ‘Kaybettik’ dedi. Hâlâ kendimde değilim, şehri terk ettim.”


İsim ve kimlik davası açmıştı

Azra öldürülünce, pembe nüfus cüzdanı almak ve adını değiştirmek için İzmir 8.
Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açtığı da ortaya çıkmıştı. Avukat Elif Ceylan Özsoy mahkemeye verdiği dava dilekçesinde müvekkilinin kendini kadın olarak hissettiğini ve bu nedenle Mustafa olan isminin “Azra” olarak değiştirilmesini ve pembe nüfus cüzdanı verilmesini istemişti. İlk duruşma iki tanık bulunması talebiyle karara bağlanmamış ve mayıs ayına ertelenmişti. Ölümünün ardından bu dava da düştü. Şimdi onun Buca’daki mezarında Mustafa Has yazılı...


Üye olduğu dernek için verilen “kapatılmasın” kararını göremedi

Azra ismini değiştirmek, pembe nüfus cüzdanına sahip olmak, gece hayatı yerine sıradan biri gibi çalışmak ve haklarını almak isteyen biriydi... Eşcinsellerin İzmir’de kurduğu Siyah Pembe Üçgen Derneği’nin de ilk üyelerinden biriydi. Dernekten onu tanıyan üyeler sessiz, kendi halinde ve bilinçli biri olarak anlattı Azra’yı. Derneğe gidip yayınları takip eder, okur, sorular sorardı, sorgulardı. Ev arkadaşı sayesinde haberi olduğu derneğe sokaklarda transeksüellere karşı baskılar artmaya başlayınca şubat ayında üye oldu. Haklarını öğrenip savunmak için... Cinsiyetini değiştirmeden ismini değiştirebileceğini de dernek sayesinde öğrendi. Martta avukatı Elif Ceylan Özsoy aracılığı ile dava açtı.

Azra hayatını kaybettikten hemen sonra derneğin kapatma davası vardı. Azra ise kapatılmamasını istedikleri ve çoğu zaman protestolara katıldığı derneğin kapanmadığını göremedi. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, Türkiye’de kurulan beşinci lezbiyen, gay, biseksüel, travesti, transseksüel derneği olan Siyah Pembe Üçgen Derneği hakkında kapatılması istemiyle dava açmış, derneğin “genel ahlaka ve Türk aile yapısına aykırı” olduğu iddia edilmişti. Azra toprağa verildikten sonra görülen davanın ikinci duruşmasında karar çıktı. Mahkeme heyeti bu kişilerin de dernek kurma özgürlüğüne sahip olduğunu belirtip kapatılma isteğini reddetti.

Neden Azra adını seçti?
Neden Azra olduğuna gelince... İsmini vermek istemeyen bir arkadaşı o günleri şu sözlerle anlatıyor: “Bu alemin eskilerinden biri ‘İsmin Azra olsun’ demiş. Anlamı da güzeldi. Beş anlamı varmış: El değmemiş bakire kız, delinmemiş inci, ayak basılmamış kum, Medine’nin diğer bir adı, Hz. Meryem’e verilen ad.”

Banu Şen - Milliyet
Yayın Tarihi : 16 Mayıs 2010 Pazar 14:51:41
Güncelleme :16 Mayıs 2010 Pazar 15:09:01


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?