18
Mayıs
2024
Cumartesi
YAŞAM

PAZAR ÖĞLENLERİ NEREYE GİDİLİR?

* Geç saatte mükellef bir kahvaltı mı?

* Deniz kenarında uzun bir rakı-balık keyfi mi?

* Güzel bir kebap ziyafeti mi?

Babam hayatı boyunca ağzına rakı koymadı...

Amcası mı içermiş, kötü mü kokarmış, o kokudan nefret mi etmiş neymiş “hayatı boyunca ağzına rakı koymamıştı...”

Çocukluğumdaki Pazar günleri üç kişilik çekirdek ailemizin sabah ve öğle saatlerinde bir arada olduğu nadir ve nadide bir gündü...

Kahvaltı Kadınları yazısını yazsam da bizim ailede ”tatil günlerinde dişe dokunur, zevk ve keyif verecek bir kahvaltı kültürü“ yoktu...

Şöyle ağız tadıyla ”muhteşem“ bir kahvaltı ettiğimizi hatırlamıyorum...

Muhteşem olan şey öğle yemeklerinde geçerliydi bizim için... Onun için ben kahvaltıyı sevmeden büyüdüm...

***
Rumelihisarı’nda evimin yakınlarında, tatil günleri arabaların caddede park ederek bekledikleri, teraslı, verandalı, kat kat odalı, sobalı, bir sürü kahvaltı salonu var...

Hepsi tıklım tıklım dolu...

Hepsinin önünde insanlar masaların boşalmasını bekliyor... Sucuklar, kaymaklar, ballar, yumurtalar, menemenler, çörekler, çaylar, semaverler, yeşil ve siyah zeytinler, bilumum peynirler birbirleriyle masalarda dans etmekteler... Tomar halinde gazeteler okunuyor...

Öğlene ve daha sonrasına uzayan sabah keyfi yapılıyor...

Tatil sabahı keyfi...

***
Yalan yok, biraz gıpta etmiyor değilim...

Çocukluğumdan miras bir kahvaltı keyfim yok benim...

Ne kaymak yediğimde, ne menemen pişirildiğinde, ne sucuk geldiğinde ”Ay aman...“ demiyorum, semarverde gelen çaya “olmazsa olmaz“ demiyorum...

Sabahın geçmesini, gazete keyfinin yatakta yapılmasını ve tıpkı çocukluğumda olduğu gibi ”öğlenin olmasını“ bekliyorum...

Ne garip bir miras üzerimde ki;

Kendi kahvaltısızlığım, Pazar sabahları çocuklarıma da intikal ediyor...

Onlar da sabah kahvaltısını değil, öğlen yenecek mükellef yemeği merak ediyor...

***
Cumartesi öğleden sonraları 14 matinesine kendi gittiğim sinemalar... Pazar sabahları ise ailecek gittiğimiz sinemalar...

Saat 10 matinesine...

Sinemaların tertemiz, salonların pırıl pırıl olduğu o güzel Pazar sabahları...

Önünde koskoca bir Pazar gününün olduğunun bilinciyle, küçük mutluluk saçan tatil kıpırtılarının içinde estiği saatler...

Hayatı çok fazla yaşamaya ve tüketmeye alışmamış İkinci Savaşı yaşamış bir Cumhuriyet kuşağının, hali vakti yerinde öğretim üyesi, bürokrasi, serbest meslek sahibi üçgeninin, Pazar öğle keyifleri, biraz kebabi, biraz pilaki, biraz şarabi, biraz lüfer, kalkan, palamut, hamsi türü bir nitelik taşırdı...

Ya değişik mezelerden ve çeşitlerden oluşan kırmızı şarap eşliğindeki dost ve arkadaş destekli uzun Pazar sayfiye yemekleri ya Ankara’nın Denizciler Caddesi’ndeki ünlü Bursa İskendercisi ya da İstanbul Beyti veya bir Tarabya lokantası ya da yeni açılan bir çok yıldızlı otel restoranı...
***
Pazar öğlenlerin aile içinde ”özel“ olduğunu hatırlıyorum...

Şimdi baktığımda ben de çocuklarıma, hemen hemen aynı mirası aktarıyorum...

Çocukluğumun mezelerle, salatalarla, kırmızı etler ya da palamut lüfer gibi balıklarla, şarap eşliğinde yenen uzun sayfiye yemeklerinin bilinçaltındaki yerini, İtalyan mutfağı almış olsa gerek...

Şimdi Pazar öğlenlerim daha çok İtalyan keyiflerle geçiyor...

Ama ne çocuklarım da benim gibi...

İtalyan’dan keyif aldıkları gibi, kebabi zevklere de uzak durmuyorlar...

Balık ve Boğaz’daki o güneşli mavimsi hava da onları içine alıveriyor...

Ne ilginç 40-50 yıl arayla çocuklarım da benim gibi Kahvaltısız bir Pazara, büyüklerin bir-iki kadeh kırmızı şarap içtiği, ya bol şarküteri, mezeli ya da kebabi, veya palamutlu lüferli Pazar öğlelerine alışıyorlar...

Ailevi ya da genetik miras böyle bir şey olsa gerek...

Kahvaltısızlık...

Buna karşın, gecikmiş bir Pazar öğle keyfi...

Ne enteresan değil mi?..

Bunca yıl sonra çocuklarım benim de masamda tıpkı babamdaki gibi “hiç rakı” görmüyorlar... Oysa hatırı sayılır oranda rakı içtim hayatımda ben... Öyle kokmasına falan da aldırmam... Ama bilmiyorum, bunca yaşanmışlıktan sonra hayat babama mı benzetti beni?..

Yoksa sadece bir tesadüf mü...

Ama ne sigara ne içki...

Kalmadı elimde artık hiçbiri...

Kala kala bir iki kadehlik şarap ve meze keyfi... Kim bilir nasıl olacak 50 yıl sonra çocuklarımın Pazar keyfi?..
 

Reha Muhtar - Vatan
Yayın Tarihi : 28 Mart 2010 Pazar 17:48:50


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?