26
Mayıs
2024
Pazar
YAŞAM

AB kapısında sansür ayıbı

Tütün Alkol Kurumu’nun yeni tebliğine göre içki reklamlarında hemen her şey yasak. Hiçbir gelişmiş ülkede olmayan yasaklara göre şarabın bağını tanıtmak, birayı patatesle tavsiye etmek, rakı reklamına Boğaz fotoğrafı koymak imkansız olacak

6 Temmuz Pazartesi sabahı Hyatt Regency Oteli’nin balo salonu hınca hınç gazeteci doluydu. Herkes kürsüde bira, şarap ve rakı resimlerinin önünde oturan beş kişinin söyleyeceklerini bekliyordu. Bu arada, beş konuşmacı da hayli ağır ve oturaklı bir görüntü sergiliyorlardı.
Sol baştaki esmer genç hanım, Türk Tuborg’un başındaki Damla Birol’du. Onun hemen yanındaki ak saçlı, saygın görünümlü 60’larındaki adam Doluca Şarapları Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Kutman’dı. Ortadaki konuşmacı ise yine 60’larında, hafif topluca biriydi; Efes Pilsen Genel Müdürü Semih Maviş’ti. Onun yanındaki daha genç adam Mey İçki’nin basında sıkça yer alan tanınmış CEO’su Galip Yorgancıoğlu’ydu, masada son olarak da Kavaklıdere Murahhas Azası Ali Başman yer almıştı.
Daha konuşmalara geçilmeden, görüntü bazı şeyler söylüyordu. Türkiye’nin alkollü içki sektörünün devleri, iyi eğitim görmüş, profesyonel nitelikleri yüksek yöneticiler tarafından temsil ediliyordu. Bazı batı ülkeleri dahil dünyanın birçok yerinde sağlıksız merdiven altı üreticilerin ya da mafyaların elinde olan içki sektörü, Türkiye’de ise ciddi ve saygın bir profil sergiliyordu.
Rakının, biranın, hatta şarabın sıkça eleştirdiğimiz gibi adeta tekel olmuş dev firmalar tarafından sanayi ölçeklerinde üretilmesi, belki çok ince nüanslı kalitelerin yakalanmasını ve içki sektörünün gelirinin tabana yayılmasını engelliyordu ama bir başka yönden halk sağlığı ve vergi geliri gibi konularda ciddi bir kontrol sağlıyordu.
Pek farkında olmasalar da, böyle bir sektörel profil politikacılar ve bürokratlar için bir şanstı. İçki dünyası kontrolleri altındaydı, vergi kolay toplanıyordu, halk sağlığı korunuyordu, üzüm ve arpa gibi tarım ürünleri de katma değer kazanarak kırsal kesime gelir transferi yapılıyordu.
Biracılar, rakıcılar ve şarapçılar ilk kez böyle bir ortamda bir araya geliyor, “Hazineye 4 katrilyon vergi geliri sağlıyoruz. Üstelik de bu sadece içki üzerine konan vergi ve KDV’den, şirketlerimizin Kurumlar Vergisi de buna dahil değil” diyorlardı.

“Genç imaj verme” ne demek, bunu kim tespit edecek?
Alkollü içki sektörü, hayli gecikmiş de olsa bu bir araya gelişini olumsuz bir gelişmeye, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu’nun yasaklarla dolu reklam yönetmeliğine borçluydu. Nitekim Galip Yorgancıoğlu, “Tütün ve Alkol Kurumu’na bir yerde teşekkür borçluyuz” demekten kendini alamadı.
Kurum, üç hafta önce resmi gazetede yayımlanan ve haftaya yürürlüğe girecek tebliğinde hiçbir AB ülkesinde olmayan yasaklar getirmişti. Tebliğ “Reklamlarda hedef kitle olarak gençler seçilmemeli, genç veya çocuk olmadığı halde böyle bir imaj veren kişiler reklamlarda kullanılmamalıdır” diyordu. Kimin genç olup olmadığını, “genç imaj verme”nin nasıl saptanacağını bilen yoktu! Tütün ve Alkol Kurumu, herhalde iyice şişmiş kadrosuna bir de “gençlik uzmanı” ekleyecekti! Nitekim Semih Maviş, hafif bir tebessümle soruyordu: “Medyada gençlere yönelik sayfalarda reklam yapılamaz deniyor. Hangi gazetenin gençlik sayfası olduğunu, gençlerin hangi sayfaları okuduğunu araştırıyoruz ama bulamıyoruz...”

Lastikli ifadeler: Statü sembolü, cinselliğin istismarı
Yönetmeliğe göre reklamlarda “alkollü içki tüketimi diğer gıda maddeleri ile ilişkilendirilmemeli”ydi. Rakının yanından kavunu çıkaran, birayı patatesten uzaklaştıran madde işte buydu. Yine Semih Maviş, “Bizler içkilerin sağlık açısından yiyecekle birlikte alınmasını öneriyoruz. Tüm tıp dünyasının söylediği bu gerçeği tekrarlamak tam tersine bizim görevimiz” diye tepki gösteriyordu. Mey’in CEO’su Galip Yorgancıoğlu da öfkeliydi: “Biz rakıyı tanıtırken mezesiyle, balığıyla Türk mutfağının reklamını da yapıyoruz. Bunun neresi kötü? Bunun için tebrik beklerken engelleniyoruz.”
Bir başka madde de “Alkollü içki tüketimi coğrafi, tarihi, kültürel, sanatsal vb. ortak değerler ile ilişkilendirilemez” şeklindeydi. Buna da Ahmet Kutman ateş püskürüyordu: “İnsanlar bir şarabın bağını görmek, orada o atmosferi yaşamak için dünyanın öbür ucuna gidiyor. Şarabımın bağını tanıtamayacak mıyım? Şarap lezzetini yöresinden alır, o yöreden nasıl bahsetmem?”
Yeni tebliğdeki “İçki içmenin statü sembolü olduğu mesajı verilmemelidir” maddesi de çok lastikliydi. Buna göre kalantor bir işadamı elinde viski bardağıyla reklamda gözükemeyecek, bir yat güvertesinde rakı içilemeyecek, şarabın yer aldığı şık bir sofranın görüntüsü bile “statü sembolü” olarak görülüp yasaklanabilecekti.
“Alkollü içki reklamları cinselliğin istismarı ile pornografi içeren ifade ya da görüntüler içermemelidir” maddesi de tartışma koparıyordu. Semih Maviş, “Bunu kim belirleyecek?” diye soruyordu. “Nedir cinselliğin istismarı? Bikinili bir bayan mı, el ele tutuşan iki genç mi yoksa öpüşen bir çift mi? Bunun kıstasını kim belirleyecek ve kim nasıl değerlendirecek?”
Türkiye’de bazı batı ülkeleri gibi içki sorunu yaşanmıyor
Kayıt dışı şarap ve rakı satışını önleyemeyen, sağlıksız merdiven altı imalatı denetlemeyen, Şirince şarabı gibi içine yapay aromalar katılmış sahte meyve şaraplarına, güney illerimizde metil alkollü boğma rakılara göz yuman Tütün Alkol Kurumu; bunlarla da kalmayarak kendini RTÜK sanmıştı: “Alkollü içki reklamlarında doğru, açık ve anlaşılabilir bir Türkçe kullanılmalı, argo kelimelere yer verilmemeli; çeşitli anlamlara gelebilecek ifade veya kelimelerin aldatıcı nitelikteki anlam ya da anlamları kullanılmamalıdır.”
Sinemalarda gösterilecek reklam filmlerinin film bittikten sonraya kaydırılması ise bir başka kara mizah örneğiydi. Salon boşalırken kim reklam seyrederdi?
Türkiye’de bazı batı ülkelerindeki gibi yaygın bir alkolizm sorunu yok, ülkemiz Avrupa’nın kişi başına en az içki tüketilen ülkesi... Üstüne üstlük düzeyli bir içki sektörümüz var, rakıcılar rakıyı dünyaya açmaya, şarapçılar Bordo’nun şato şarapları ayarında şaraplar yapmaya, biracılar eğitim programlarıyla turizmi kalkındırmaya, bir yandan da Avrupa pazarını ele geçirmeye çalışıyor.
Kimse çoluk çocuğa içki satmaya, liseli gençleri alkole alıştırmaya filan çalışmıyor. AB ülkelerinde 18 yaşındaki gençlerin diskolarda ellerinden düşürmediği alkollü gazoz, bira-kola karışımları zaten yasak. Bunlara rağmen hâlâ birileri içki dünyasının boğazını böyle sıkmaya çalışıyorsa, bunda ideolojik ve dini art niyetler aramaktan başka çare kalmıyor doğrusu...

Milliyet
Yayın Tarihi : 12 Temmuz 2009 Pazar 19:32:38


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
ahmet IP: 88.245.252.xxx Tarih : 13.07.2009 01:14:10

bir sarhoşun  yaptığına bakın   müslümanlığın ilk yıllarında sarap ve alkol tüm müslüman camiasında serbestti fakat bir alkoliğin içip hz hamzanın devesini öldürene kadar ondan sonra inen ayetlerde içki yasaklandı bu yasak insanların iyiliği içinmi yoksa develerin selameti içinmi oldu onu hiç bilemiyeceğiz